Bir keresinde öğrencimin biriyle konuşurken konu meşhur Yesterday şarkısında gelmişti. Şarkının Türkçe çevirisinde geçen, dün aşk elimde bir oyuncaktı, bu gün göklerde bir yıldız sözlerinin çok sevdiğimi söylemiştim. O da bana ne kadar ergensiniz hocam demişti. Kendisi lise ikiye giden biri olarak ergenliği ne kast ediyordu acaba?
Batı filmlerine bakıyorum, ergenliği o kadar da kötü göstermiyor. Ergenlerin çaba ve başarları gösteriyor. Bizde ise ergenler genelde Hababam Sınıfı-Kavak Yelleri karışımı filmlerle yaramazlık ve seks delisi yabaniler olarak gösterilmekte.
Ergenlik sadece cinselliği değil, din, soyut düşünme, siyaset, başka insanlarla ciddi ilişkiler anlamında da hayatın keşfedildiği zamanlardır. Bizdeki gençlik-lise dizilerinde din, siyaset falan yoktur.
Gelişmiş modern toplumlarda ve fazlası ile ilkel, taş çağı toplumlarında ergenlik o kadar sıkıntı değildir. Sorun bizim gibi orta çağda kalmakta inat eden toplumlarında. Özellikle de hızla gelişen dünyaya ayak uydurmakta direten ve ekonomisinden dolayı Kuzey Kore gibi kapalı toplum olamayanların da daha fazladır.
Ergenlik, anne-baba ve öğretmenler için her zaman zordur. Size hayran, itaatkar, sizi dinleyen çocuk gider, yerine sizinle alay eden, sizi kıyaslayan ve isyan eden bir ergen gelir. Üstelik artık öyle fiziksel olarak da baş edemezsiniz.
Bu dönemde taş çağı genelde insanları basit bir törenle ergeni, yetişkin ilan ederler. Mesela aslan veya avlanması zor bir hayvanı veya düşman kabileden birini avlamasını falan isterler. Çok eskiden Romanlarda gece ormanda tek başına kalması istenirmiş.
Modern toplumda da, ergenlikle ilgili kurumlar çok da mükemmel işleyemeye biliyor. En azından ciddi pedagojik ve bilimsel çalışmalar yapılıyor, ona göre davranılıyor. Bizdeki bastırma yönetminin işe yaramadığının farkındalar.
Bastrıma artık ülkemizde de işe yaramamakta, gençler en ufak fırsatı değerlendirmektedir. Artık gençler, her anlatılana inanmamaktadır. çünkü internetten her şeyi araştırabilmektedir.
Olay sadece bilgi değil, İslamda nefs (nefis) denen arzular da işin içine girmektedir. Bu tatmin edilmediğinde ergenlik yirmi beşli yaşlara kadar uzuyor ve Peter Pan sendromu denen şeyle erken büyümeyen oğlan çocuğu olmakta.
Kızlar ise bir an önce evlenip, aile baskısından kurtulmaya çalışıyor. (Aslında bu olay, bununla sınırlı değil. Feminist dinsizliğinde bunu daha ayrıntılı anlatacağım.)
Günümüzde internette dinsizlk ve Türkçülük denilince akla ergenlik geliyor. İşin doğrusu ülkemizde ergen faşizmi ve ergen dinsizliği çok küçümseniyor.
Oysa bence ergenlik, çocukluktan önemli. Bence insan yedisinde değil, on yedisinde neyse, yetmişinde de odur.
Çocukluk amnezisi (unutması) sebebi ile yedi yaş öncesi anıların çoğu, hele de beş yaş öncesi anıların tamamına yakını silinip, gidiyor. Oysa 12 ile 22 arası yaş döneminde önemli anıların neredeyse tamamı yıllar sonra bile olsa unutulmuyor.
Çocukluk unutmasının sebebi muhtemelen çocukken çok güçsüz olmamız ve bunu getirdiği yetersizlik duygularının zihnimizi işgal etmesine engel olmak olmalı . En azından en yaygın teoriler bu yönde.
Oysa ergenlik, bedenimizin ve zihnimizin son şekli aldığı dönemdir ve en önemli eğitimler tam da bu zamanda verilmelidir.
Devletimiz de böyle düşünüyor ki, ergenlik dönemi müfredatını, din dersleri ile dolduruyor. Bizim nesil bir saatlik zorunlu dersle dindar olurken, bu nesil, bazı bazı imam hatip gibi (hatta imam hatip öğrencisiyken) haftada 4 ila 6 saat din (siyer-kuran vs) dersi alırken nasıl dinsiz olmakta? Milli eğitim ve diyanet kendisine bu soruyu sormamakta. Bolca dini içerikli derste, ergenliği bastırmanın bir yolu.
Bu yöntem, ergenliğin uzamasına da sebep olmakta.
Normalde ergenlik, 17 ile 19 yaşlarında bitmesi gerek ama baskı onu 22-25 yaşlarına kadar uzatmakta. Çünkü genç insan, yetişkin egemenliğinden kurtulmadıkça, kendisini bulamamakta.
Bu yüzden de üniversitede ateist olanlar çoğalmakta. eskiden üniversiteler ülkücü veya tarikatçı doluydu, şimdi ateist dolu.
Ergen dinsizliğinin diğer bir yanı, yalan başlayıp, gerçeğe dönmesi. Ergen, biraz da gençliğin hevesleri ile (özellikle erkek olanlar, ateist kızlar yatağa kolay girer diye) dinsiz, deist takılmakta; her dindar ülke insanın yaşlanınca tövbe eder, namaza-oruca başlarım diye düşünüyorlar.
Gençleri dinden soğutan en önemli olgu başkalarının yaşamlarını görmeleri, özenmeleri, yanlışları fark etmeleri ve kendi yolunu çizme çabalardır.
Gençlerin yönelimlerini engelleme yolu bastırmak değildir. Bu basınç en küçük hava kanallarından dışarı çıkar. Dinlerin bin yıl evvelden kalma kuralları çağlara uymamaktadır. Abdülhamit bile benzr yöntemleri kullanmış, açtığı okullara bolca din dersi koymuş, sonuçta ülkenin dinsiz yazarlar grubu ortaya çıkmıştır.
Dostoviyetski, Sovyetler zamanında yasaklanan Eciniler adlı kitabında, İncil satıcısı bir kadına porno resimlerle eşek şakası yapan ilahiyat öğrencilerinden bahseder. Stalin ve Niettsche'de bir dönem ilahiyat fakültesine gitmişti.
Camileri ahır yaptılar yalanı ile iktidara gelen ve camide içki içtiler yalanı ile iktidarda kalmaya çalışan parti, çok daha fazlasını yapacak bir nesil yetiştirmektedir.
EK-YATILI OKULLAR VE KURAN KURSLARI
Ek olarak, yatılı okullar ve kuran kursları konusu da buraya eklemem gerek. Bu kurumlarda gençlerin baskılanmasına araç olarak kullanılmakta. Bu kurumlara çok çocuklu aileler,çoğunlukla çocuğun eve masrafı azalsın diye göndermekte, pek çoğu da tarikatların elinde olan bu yurtlarda, çocuklar dindar olsun diye devletçe desteklenmekte.
Oysa bu kurumların topluma pek çok zararı vardır. En başta doğru düzgün işlese bile, ömrü yurtlarda, pansiyonlarda geçen kişi, aile kavramından uzaklaşmakta, bir aile kurmaya karşı isteksiz olmakta.
Diğeri ise, tarikatlara ait bu kurumların asla düzgün çalışmaması, genç insanları mutsuz etmesi ve kendilerini güçlü hissettiklerinde de din kavramından kaçmalarıdır.
Bu tarikatların yurtlarında-yatılı kuran kurslarından ayrılabilen ve kendi yaşamlarını kurabilen çok azdır. Çünkü kişiyi kuşatan tarikat, onun her adımına yön vermektedir.
Oysa kapitalist sistem, özellikle yeteneğini geliştiren pek çok kişinin yeni alanlara yönelmesini sağlamakta ve pek çok kişi, eğer çok da işine gelmiyorsa tarikatını terk etmektedir.
Günümüzde de tarikatlar, giderek dini kurum olmaktan çok, holding ya da şirketler grubuna dönmüştür. Örneğin tarikat üyesi iş adamı hastane işletmekte, üyelerde genelde o hastanede muayene olmakta. Hastanede tüm hemşirelerin başı açık oysa o tarikatın üyelerinin kadını olmak için kapalı olmak zorunlu. Ya da gene tarikata ait lokanta zinciri, garson kızlar minili vs.
Bu tarikat yurtları ise aşırı kötü işleyen ve denetimsiz yurtlardır. Genelde zengin çocukların kayrıldığı, eskilerin, yeni gelenleri ezdiği ve cinsel taciz dahil pek çok olayın sessizce kapatıldığı yerlerdir.
İnternette bir zamanlar, bir tarikat üyesi bir kızla aşk yaşadığımı öğrenen pek çok kişi bana yurtlarda ve ortamlarda yaşadıklarını anlattı. Esra'ya tarikatını, yurtlarını veya benzer şeyleri pek sormazdım. Yalnız bir kere, bir kız yurdu-kuran kursunun kısa bir süre yöneticiliğini-müdürlüğünü yaptığını anlatmıştı. Yurtta, resmi olarak gösterilenden neredeyse üç kat fazla öğrenci vardı.
Öte yandan Esra, bu tarikat üyelerinin hiç birini takmadan büyümüştü. Ben ilk sevgilisi değildim ama son oldum. Benden sonra başka birisi ile evlendi, ayrı konu. Babası üst düzey bir bürokrat ve tarikatın önemli yöneticilerindendi.
Oysa bu tarikatın yurtlarında kalanlar farklı şeyler anlatıyordu ve pek çoğu da ayrıldıktan sonra din kavramını terk etmişti. Türkiye'nin her yerinde kuran kursu ve öğrenci yurdu olan bu tarikat, Kariatesit, Efe Aydal ya da Evrim Ağacı'ndan daha fazla dinsiz üretmişti.
Sadece bu tarikat değil, diğer tarikatlar da, kendilerine uymayan bu çağda, dinsiz insanlar üretmekte.