27 Temmuz 2020 Pazartesi

ALEVİLİKTE MİTLER 3-ALİ VE DİĞER TARİHSEL KİŞİLER



Tarih, öğretildiği kadar bilinir derler. Ben rahmetli Bahriye Üçok'un İslam Devletlerinde Türk Naibeler ve Kadın Hükümdarlar  adlı kitabının başındaki bir bölümü okuyunca Fatih Sultan Mehmet  ve meşhur Kanunnamesi ile ilgili bir aydınlanma yaşadım.
İslam Devletlerinde Türk Naibeler ve Kadın Hükümdarlar - Ürün ...
İslam alimlerine göre üç çeşit hükümdarlık varmış. Dört halifenin seçilmesi gibi uzlaşma, soydan gelme saltanat  ve gücü yetmesi anlamında ŞEVKET.
Yani aslında İslam hukukunda olan bir şeydi yaptığı. Kaldı ki kendisinden önce dedesi Yıldırım Bayezit tahtını, Kosova savaşı sırasında yeniçerilerin kardeşi şehzade Yakub'u öldürmesi sayesinde tahta çıktı. Daha önce de devletin kurucusu Osman Gazi,  amcası Dündar beyi öldürtmüştü.
İşin doğrusu saraylar tarih boyunca, zindanlar kadar ve hatta bazen onlar kadar ölümcül olmuştur.
Gene Üçok'un kitabında öğrendiğime göre Emevi hanedanlığı döneminde beş kere iç savaş çıkmış ve şevket sahibi iktidarı almış.
Fatih'i şimdiki zamanda çok seviyoruz. O İstanbul'un fatihi olmakla beraber, yaşadığı dönemde pek sevilmemiş, sürekli savaş, sürekli sefer diyerek. Öte yandan kendisi İstanbul'un fatihi de olsa, Rodos ve Belgrad kalelerinin önünden geri dönmüştür. Ölümünden sonra oğlu 2. Bayezit'in döneminde sefer ve fetih sayısı azdır ve bazı tarihçiler bu döneme yükselmede duraklama dönemi der.
 Bunun sebebi olarak Fatih dönemi fetihlerinin ülkeyi yorması kadar, lise ders kitaplarında yazmayan ve Anadoludaki deprem fırtınaları (İstanbul'u hem sallayarak hem de tsunamilerle yıkan 1509 kıyamet-i suğra da bunlardan biridir.) da etkili olmuş olabilir.
Son dönem padişahlarından 2. Abdülhamit'de, siyasal İslamcıların hayalindeki kişi değildir. Kendisi opera ve dedektiflik romanlarına düşkündü. Teodor Hertz (Siyonizmin kurucusu) ile hiç görüşmedi. Yaşadığı dönemde Filistin'de bolca Yahudi-Siyonist göçmen yerleşmişti.
Geçenlerde biri twitter da ülkeyi batı ülkeleri ile kıyaslamamıza kızmış ve Atatürk'e laf atmış. Kendi atası Abdülhamit ve koca Osmanlı neden sanayileşmeyi kaçırdı söylemiyor.
(Söz konusu trole cevap vermedim, muhtemelen aban vereceği cevap vardı. Trollerle muhattap olunmayacağını öğreneli çok oldu.
Öte yandan Abdülhamit döneminin en ilginç yanı Alevi-Bektaşi tekkelerinin 2. Mahmut ve Yeniçeri ocağının lağvından sonra kendisini toparladığı dönemdir.
Abdülhamit'in en büyük muhalifi olarak bilinen Namık Kemal ise çok ciddi bir Alevi-Şii ve Siyahi-Zenci düşmanıdır. Alevi-Şii düşmanlığı için Cezmi romanını, Siyahi düşmanlığı için Kara Bela romanını yazmıştır. Her akşam rakısını içer, beş vakit namazını kılardı. Mason olmakla beraber, Panislamcıydı.
Son bir kaç yıldır da yakın arkadaşı Ziya Paşa'nın Alevi olduğu rivayeti var. Namık Kemal gibi birinin bir Alevi ile dost olması mantık dışıdır.
Pek çok tarihsel ve hatta dinsel kişilik, gerçekliğimizden farklıdır.
İslamdan son ümit kesişim İmam Hasan'ın karısına yaptıklarını öğrenmem oldu.
İmam Hasan, karısı Sara (Cude)'yi sürekli muta nikahlı kumalarla aldatıyor. Dedesi Muhammed, torununun bu cinsel iştahı ile övünüyor. Muta nikahı. Halife Ömer'in emriyle yasaklanıyor. Koskoca peygamber torununa da yasak falan işlemiyor.
Hadikatü's-Süeda
Peygamberin ölümünden sonra İslamın temel akidelerinde iki büyük değişiklik yapılıyor. Önce peygamber ölür ölmez arka arkaya çıkan isyanları bastırmak için zekat kırkta bir, yani yüzde iki buçuk seviyesine indiriliyor ve din alimleri bu konuda susuyor. Yoksa Kuranda doğrudan ihtiyaç fazlası diye istenen zekat, zenginlerden okkalı para toplanıp, bu paranın fakirlere dağıtılarak, onların Müslüman yapılması sağlanıyor. Ancak isyanları dindirme adına zekattan vazgeçiliyor ve zekatın sadece adı kalıyor.

O yüzde iki buçuk zekat, toplanıp yoksullar için harcansa Türkiye'de bile beş bin liraya işçi bulamazsınız.
Diğeri de muta nikahı. Mute savaşının hatırası olan kısa süreli, anlaşmalı nikah, fuhşu engellemek yerine, fuhşun kendisi olunca yasaklanıyor. Şiiler, özellikle İranlılar bu yasağı yok saysa da, Alevilerde hiç olmuyor. Hatta Kuran da geçen kazara boş ol lafından sonra kadının başka bir erkekle bir gecelik hülle evliliğine bile hoş bakılmıyor. Sünnilerde ise yer  altına iniyor diyelim.
Bu olayı önce Fuzuli'nin Hakikat-ül Saada eserinde okudum ve bir Alevi olarak Cude'ye lanet ettim. Sonra İlhan Arsel'in kitabını okuyunca Cude'ye hak verdim. Bilmem kaç yıldır evlisiniz ve kocanız haftada bir üzerinize kuma getiriyor. Üstelik bunlar çok genç yaşta, bakire kızlar.
Şahsen ben kadın olsaydım, buna ne kadar katlanırdım diye düşündüm. O dönemin ağır erkek egemen dünyası da ayrı baskı konusu.
Kadın gene vicdanlıymış, adamı zehirlemiş. Ben olsam balta ile kafasını kesebilir, karnını deşebilirdim.
Sonra Hasan'ın en büyük siyasi rakibi Yezit'e sığındı. Yezit'de onun elini-ayağını bağlayıp, med-cezirin etkin olduğu bir adaya bırakıyor ve boğularak ölmesini sağlıyor.
İslamın ilk yıllarında sahabeler, Müslümanlar o kadar da vicdanlı değil. Mesela Kerbela'dan evvel İmam Hüseyin adamı Müslim_i Akil'i ve ailesini Kufe'ye gönderiyor. Tahmin edeceğiniz gibi kendisi ve heyeti katlediliyor.
Olayı daha trajik yapan diğer unsur da Müslim-i Akil'in o zamanlar henüz çocuk olan iki oğlu, Müslüm katledildikten sonra saklandıkları evde bulunuyor ve katlediliyor. Muslim-i Akil, sadece İmam Hüseyin'in elçisi, yani sıradan birisi. Öyle tahta çıkacak ya da önemli memur alacak biri olacağı şüpheli. Olsa bile ilk dönem Müslümanlar, iki küçük çocuğa bile acımıyor.
İmam Ali ise, İslamdan dönemleri, çocukları ile yakan, öldürdüğü adamların kızları, karıları ile evlenip, onlardan çocuk yapan birisi.
Kerbela olayında giden yolda peygamber Muhammed'in de hatası büyük. Mekke'nin fethinden sonra devlet kadrolarını daha yeni Müslüman olmuş akrabaları ile dolduruyor.
Oysa hayatta akrabalık yoktur, dostluk, düşmanlık ile kan bağı ve komşuluk gibi şeyler vardır. Kan bağı, komşuluk  gibi şeyler, dostken dostluğu arttırdığı gibi, düşmanken düşmanlığı arttırıyor. Öte yandan en zor gününde peygambere yardım etmiş Medine halkı da, 3. halife Osman'ın devleti daha fazla Kureyşliler ile doldurmasına ve Kureyşlilerin giderek daha zenginleşmesi sonucu isyan ediyor, halifenin evini kuşatıyor, susuz bırakıyor falan. Ölmesine İmam Ali engel oluyor, hatta Hasan ile Hüseyin'i bekçi bırakıyor.
O devrin Medinelileri, tarihin ilk Şiileri sayılabilir. Yezid bunun bedelini Kerbela'dan sonra şehirde bir yıkım ve katliam fırtınası estirerek yapıyor. Zaten Kerbela'dan sonra Hüseyin'in kesik kafasına bakıp, Bedir'in öcünü aldım diyor.
Bu anlatımı neticelendirirsek, evet dini kişilikler vardır ve yaşamıştır ama onların gerçek hikayesi, anlatılandan farklıdır. Bu olay hep böyle olmuştur.
Mevlana'yı ele alalım. Ne olursan ol gene gel sözü Mevlana'ya ait değildir, ondan çok sonra yaşamış bir Mevlevi şeyhine aittir.
Dinler Tarihinde Başlangıçlar - Philippe Borgeaud | Nadir KitapMesnevi'de Mevlana kendisine karşı çıkanlara eşek, salak falan der. Hikayelerinde Türkler, Aleviler , köylüler  ve bazı diğer insanlarla dalga geçer. Kendisine aptal, salak ve sık sık eşek der. Mesnevideki porno hikayeleri de öyle düz anlatmaz, ballandıra ballandıra anlattır. Hani erkek ortamlarında bazı edepsiz tipler vardır. Erkek çocuklarına büllüğün nasıl, kuş ötüyor mu diye abuk sorular sorup, çocuğa ilk cinsel travmasını yaratır, ortamda kız yoksa belden aşağı fıkra anlatır, şakalar yapar, sonra ortama bir kadın gelince bir saniyede Recep İvedik'ten Zeki Müren'e dönüşüverecek kadar kibarlaşır, hah Mevlana da öyle birisi gibidir.
Isparta'da şehir merkezinde Said-İ Nursi'nin müze yapılmış evinde gitmiş, kullandığı lüks arabayı da görmüştüm. Orada kullandığı lüks araba da sergileniyordu. Aslında Eğirdir'in Barla beldesinde yaşaması gerekirken, merkez de ve merkeze bağlı Sav kasabasında da uzun süre rahat rahat yaşamış ve Isparta'nın her tarafını da gezmiş.
Bu geçmişte de böyle oldu, günümüzde de böyle. Şu anda sosyal medya ortamlarında  yirmi kadar Can Yücel'e ait olmayan Can Yücel şiiri dolaşıyor.
Pandemi sürecinde indirimde diye aldığım bir kitap bana bu fikri verdi. Philippe Borgeaud diye bir akademisyen, Antik Mısır ve Yunan kaynaklarına Yahudilerin, yani İsrailoğullarının kökeninin işgalci Hiksoslarla Mısır'a gelen ama onlarla gitmeyen Mezopotamyalı bir topluluk olduğunu yazıyor. Mısır'dan kovulma sebepleri güney Mısır'da gerçekleşen bir salgından sorumlu tutulmaları. Domuz eti yasağının da sebebi gene güney Mısır'da domuzlardan bulaşan bir hastalık. Tarih boyunca bu benzer olmuştur.




19 Temmuz 2020 Pazar

CİNSİ FAŞİZME KARŞI KADINLARI DİRENMESİ GEREKLİLİĞİ

Faşizme karşı direnen kadınlar - Dünyalılar
Daha önce de kadınlar arası bir kız kardeşlik bilinci üzerinde daha önce de yazmıştım. Şimdi durumu daha açık ve net kelimelerle yazmam gerektiğine karar verdim.
En başta saldıran koca, abi, takıntılı aşık falan yoktur, saldırgan erkek vardır. Saldırmasının da sebebi sizin kadın olarak, onun istediği gibi bir kadın olmamanızdır.
Bu tıpkı bir Amerikalının siyahi, bir Sünninin Alevi ve benzeri düşmanlığı gibidir. Sorun o kadının suçu değildir, zaten kadın olarak yeterince suçludur ve erkeğe itaat etmelidir.
Ülkemizde kadın kadını pek tutmuyor, pek de korumuyor. Çalıştığım okullarda yaptığım gözlemler için söylemeliyim ki, kadın öğretmenler, birbirlerine karşı çok entrika kuruyorlar, birbirlerini pek tutmuyorlar.
Şili'de direnen kadınlar hedefte – alevi gazetesi – alevinet
Oysa kadınlar, bir kadın öldürüldüğünde bir araya gelen Siyahiler, Aleviler ya da Kürtler gibi bir araya gelmelidir. Çünkü bilirsin ki o Alevi'ye yapılana ses çıkarmazsan, bir Alevi olarak sıra sana gelir.  Bu yüzden Alevi, Alev'iyi, Kürt Kürt'ü, Siyahi Siyahi'yi kollar.
Hatta icabında bir Ermeni, sır Ermeni olduğu için zulüm görüyorsa, öldürülmüşse , onu kollarsın. Zira faşizme bir kere yol verirsen, sıra sana da gelecektir.
Travestiler, transseksüeller ve homoseksüeller bile bu kuralı öğrendi, kadınlar halen öğrenemedi. Trans cinayeti ya da trans bireye şiddet haberini duyunca hemen bir araya geliyorlar. Kadın cinayetlerinde de aynı şey olmalı, kadınlar bir araya gelmelidir.
Ayrıca kadınlara bir başka eleştirim de bazı kadın düşmanı, maço ve belalı tiplere hayranlıklarıdır.  Biz erkekler öyle küfürlü konuşan, kabadayı tipteki kadınları hiç çekici bulmaz, onlardan mümkün olduğunca kaçınırız.
400 en iyi BAYAN ASKERLER görüntüsü | Askeri, Ordu kızları ...Oysa kadınlar böyle tipleri ne kadar çok seviyor nedense? Acaba böylelerinin kendisini koruyacağını mı sanıyor?
Oysa kadınlar kendilerini en çok yakınındaki ve dahası aynı evi paylaştığı erkeklerden korumalıdır. Dünyanın hemen her ülkesinde neredeyse tüm istatistikler göstermektedir ki, kadını döven, inciten, öldüren hatta fuhşa sürükleyen çoğunlukla aynı  evi paylaştığı erkeklerdir.
Ülkemizde bir kısım kadınları belalı erkek merakı o kadar belirgindir ki, pek çok erkek, kendisine sahte bir gizem, belalılık, kabadayılık  havası verip, bunlarla kadınları etkilemeye çalışır.
Çünkü normalde erkelerin lan demesine bile katlanamayan kızlar, böyle bir erkeğe tutulunca her şeyine katlanmaya başlıyor.
Son olarak da kadınların kendisine çizdiği aşırı narin ve sürekli korunmaya muhtaç imajına karşı çıkması gerektiğini söyleyeyim.
Eski eşim, şişe kapağı açmakta bile zorlanıyordu. Oysa eve yeni alınan koltuk takımı için eskileri çıkardığımızda, çok zorlandığımdan komşu kadın üç kişilik kanepeyi tek başına taşımıştı.
Türk ordusunda tankcılık başta olmak üzere pek çok alanında kadın subay yok. Oysa Rus ordusunun %30 ve tankçılarının çoğu kadın. Hatta Rusya'da kamyon, otobüs, tramvay ve benzeri araçlarının çoğunun sürücüsü kadın.

Sanayileşmiş pek çok ülkede bu böyle.
Problemimizde her iki sorunda birbirine bağlı. Sayın kadınlar, önce kadın olmanız sebebi ile özgüveniniz eksin değil, tam, hatta fazla olsun. Gerisi gelecektir zaten.

16 Temmuz 2020 Perşembe

ALEVİLİKTE MİTOLOJİK KİŞİLER VE MİTLERİN DEĞİŞİMİ 2-HIZIR

ALEVI INANÇ DIN BILGILERI sayfası - Seyyid Hakkı
Bu serinin ilk yazısında bazı efsanelerin nasıl değiştiğinden bahsetmiştim. (http://onbinkitap.blogspot.com/2020/07/alevilikte-mitolojik-kisiler-ve.html) ,
Aslında pek çok şeyin zaman içinde nasıl değiştiğini görmek için o kadar da derin analizlere ihtiyacımız yok, sadece biraz bilgi yeterli.
Mesela bu günkü semah aslında Uygur Türklerinin sanem dansı, bire bir aynı. Bir kere internette bir Afgan düğününe denk geldim. Düğündekiler Mevlevi seması gibi dans ediyordu hem de kızlı erkekli. Mevlana'nın bu gün Afganistan'ın Belh şehrinde doğduğunu ve 8-10 yaşlarına kadar orada kaldığını da unutmamalı.
 Sonra İran Türkmensahra Türkmenlerinin zikir töreni için yaptıkları dans, Koçgiri semahına çok benziyor. Türkmensahralılar Sünni (İran'ın Sünni azınlıklarından) ve Türk, Koçgiriler Alevi Kürt.
Kürt demişken, gene bir internet videosunda İran Yorasan Kürtlerinin bahar cemi videosunu izlemiştim. Semahlarını göremedim ama ritimleri Koçgiriler ile aynıydı. Demek ki o insanlarla aramızda bir akrabalık vardı.
Alevilikte Hızır ise, Sünnilikte ve İslamın geri kalanından farklıdır. Pek çok kere bir Alevi, Boz Atlı Hızır'ın adını Allah'dan daha çok anar. Boz atlı Hızır diye özellikle belirtir. Oysa hiç bir Arap kaynağında Hızır'ın bir atı olduğu ve bu atın boz renkli olduğu yazmaz.
POST-SOC - Dersu Uzala - 1/2 Sheet Hungarian Movie Poster - Style "B"
Hızır, bir İslam kutsal kişisi olmakla beraber, İslam öncesi Türklerde boz atlı yol iyesidir. (http://www.millifolklor.com/PdfViewer.aspx?Sayi=107&Sayfa=94 ) Değişik Türk topluluklarında Kıtır diye geçer.

Kurusawa'nın Dersu Uzala filmini izlediyseniz, filmin sonlarına  doğru Dersu, kaplanı vurunca, korkuya kapılır. Orman ruhu Kanga'nın onu öldüreceğinden korkar ve ona başka bir kaplan saldırdığında da Kanga'nın ona yeniden saldırdığını düşünür.
Alevi mitolojisinde de Boz  Atlı Hızır, çeşitli kılıklara girerek insanları sınar ya da insanları kurtarır. Her gördüğünü Hızır bil ki Ali'ye Selman olasın denir.
Hızır, çoğunlukla yoksul, yardıma muhtaç biri olarak, çoğu kez kadın ve çocuk olarak görünür. Yaralı bir hayvan,  özellikle de köpek olarak görüldüğü de çok olur. Hızır görüldüğünde ona yardım ederseniz bahtınız açılır veya büyük bir beladan kurtulursunuz. Hızır'a yardım etmezseniz de başınıza felaket gelir ve varlıklarınızı kaybedersiniz.
Hızır sizi kurtarmaya genelde at üstünde gelse de, sizi yolunuzu değiştirmenize sebep olarak kurtaran kişi ya da hayvan da Hızır olabilir.
Bunlar İslamiyette olmayan unsurlardır ve görüldüğü gibi Hızır, Dedem Korkut öykülerinde olduğı gibi, Sibirya-Orta Asya kökenli metafizik gğeler taşımaktadır.

11 Temmuz 2020 Cumartesi

27 MAYIS'I SOLCU SANMAK

27 Mayıs Darbesinde Alparslan Türkeş
Şimdi okura az sonra cevabı belli bazı sorular soracağım:
Binden fazla Komünist tutuklayarak, uzun süredir yapılan en büyük Komünist tevkifatını kim yaptı? Doğu ve Güneydoğuda elliden fazla önemli Kürt lideri (ağa, şeyh, şıh, dengebej denen ozan vs) Sivas'da bir kampta, bir yıldan uzun süre ve yargılamadan kim hapis tuttu? Milli Mücadele deneyimli beş binden fazla subayı kim zorla emekli etti? 147 (Yüz Kırk Yedi) öğretim üyesini solcu diye kim üniversitelerden uzaklaştırdı? Aziz Nesin'i yazılarından dolayı Bursa'ya kim sürgün etti?
Cevabı 27 Mayıs darbe rejimi. Peki bu darbenin bildirisini okuyan kimdi? 1944'de Hüseyin Nihal Atsız ile daha kurmay yüzbaşı iken Irkçılık-Turancılık davasında yargılanan Alparslan Türkeş. Sonraki yıllarda adından çok unvanı olan başbuğu sözü ile anılacak. Üstelil Alman istihbaratına göre daha o yıllarda Türk ırkçılığının führeri diye anılmaktadır. (Uğur Mumcu-Kırklı Yılların Cadı Kazanı).
27 Mayısı bir sağ iktidara karşı olması, onu solcu yapmaz. Sağcılar da kendi aralarında çok kanlı kavgalar yapabilir. 12 Mart, 12 Eylül ve hatta 15 Temmuz da sağcı partiler iktidar olduğu zaman yapıldı.
Ben önceki yazımda olduğu gibi (Sabataycılar ve Türk Sağı) Menderes'in Berrin hanım ile evliliği dolayısı ile Sabataycı olduğu zannedilmesidir. (Öyle olup-olmaması beni hiç ilgilendirmez)
Zira meşhur Yassıada mahkemeleri koca iktidar partisinden sadece üç kişi ile (Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan) uğraşmış,  dörtlü takriri imzalamasına rağmen Celal Bayar'ın ciddi bir ceza almamasına ne demeli?
Kırkların Cadı Kazanı-Uğur Mumcu
Sonra Demokrat Parti daha sonra hayatına Adalet partisi ve Doğru Yol-Anavatan gibi partilerle devam etti. Yassıada da hapis yatan milletvekillerinin-belediye başkanlarının torunlarının çocukları bile 2002 Merkezin çöküşüne kadar milletvekili-belediye başkanı olmaya devam ettiler. Daha 27 Mayıs cuntası iktidardayken en az dört tane parti, biz demokrat partinin devamıyız diyerek ve kır at sembolü bile aynen kullanmaya devam etmişlerdir. Hatta şu an AKP-MHP blokunda bile halen bu milletvekillerinin soyundan gelenler vardır.
O zaman bize soracaksınız, tüm darbe Sabatayist olduklarına inandıkları üç kişi için  miydi? 
İlk hedef buydu diyebilirim, yani ana motivasyon. Öte yandan Menderes'in ordu ve cumhuriyeti kuran zümreye karşı giderek artan düşmanca tutumunu da unutmamalıdır. Askerler için, orduyu başçavuşlarla yönetirim demesi,  subay-astsubay maaşlarının enflasyon karşısında giderek erimesi, 1954'den itibaren İstanbul'un fethi kutlamalarını yasaklaması,  yol genişletme bahanesi ile İstanbul başta olmak üzere pek çoğu cami tarihi binayı yıkması, ona olan asker nefretini körüklemişti.
Sadece onlar değil.
Demokrat Parti her ne kadar çok partili rejime geçişi sağlasa da, tek parti rejiminden kalma yasalardan faydalanmaktaydı. (Tıpkı şu anki iktidarların 12 Eylül yasalarından faydalanması gibi) Bu da kapitalizmin önünü kapatmakta ve yabancı şirketlerin Türkiye'ye yerleşmesini zorlaştırmaktaydı. Demokrat parti ise, bu durumdan memnundu ve artık tek partiden daha tek particiydi.
Hatta CHP gibi iktidarı devretmeyi bile denemek istemiyordu. Adnan Menderes ' SABIK (ESKİ) BAŞBAKAN OLMAYACAĞIM) deyip, duruyordu. CHP'nin mallarını kamulaştırıyor, yasal dayanağı olmayan Meclis Tahkikat Komisyonları ile birilerini temyiz hakkı olmayan hükümlerle cezalandırıyor, CKMP (Osman Bölükbaşı)'ye oy veren Kırşehir'in elektriklerini kesip, ilçe yapıyordu.
AMA DEMOKRATİK ANAYASASI VARDI
Solun 27 Mayıs'ın demokratik anayasasına sahip çıkması da komiktir. Zira bu anayasanın amacı kapitalizmin kapılarını açmaktı. Yılların müteahhidi Vehbi Koç'un ve pek çok tüccarın aniden Amerikan şirketlerinin mümessilliği ve ardından sanayici olması da tesadüf değildir.
Alparslan Türkeş ya da onun içinde olduğu bir etkinliğin Amerika'dan izinsiz bir iş yapabileceğine inanıyor musunuz? 
Mehmet Ali Birand'ın Demirkırat belgeseli pek çok yalan içeriyor. Mesela Amerika ve Nato hükumetlerinin Menderes'in yargılanmasına tepki gösterdiklerini anlatmıştı. Sonra başbakanlık açıkladı ki, darbeye ve yargılanmalara resmi tepki gösteren tek ülke ''Guatemala''.
O meşhur anayasal özgürlükler de 12 Marttan evvel bile bayağı budanmıştı. 16-17 Haziran işçi isyanı olmasaydı, Türkiye'de sendikalar halen yasaktı diyeceğim ama şu an da yasak gibi bir şey bence.
Demirkrat belgeseline dönelim yine. Bir kaç anayasa profesörünün, bir kaç ayda, askerler istediği için çabucak bir anayasa hazırladığına inanıyor musunuz? Fatih Sultan Mehmet'in sırf hattatlar loncasının isteği ile matbaayı yasakladığına da inanıyor bu millet ne yazık ki. 
Gene 27 Mayıs ile ilgili bir efsane de meşhur Devrim arabası ile ilgili. Güya Cemal Gürsel arabayı denerken benzin unutulmuş da, Gürsel kızmış da, projeden vazgeçilmiş.
Oysa youtube'da rastgeldiğim bir videoda Alaska senatörü Ernes Gruening'in otomobili başarı ile kullandığı görülüyor. Muhtemelen projeden Amerikalıların isteği ile vazgeçilmiş.
Hak verilmez, alınır. Mücadele verilmeden verilmiş haklar sadece bir tuzaktır. 27 Mayıs anayasası da bu amaca ulaşmış, sağcılar toplu komünist tevkifatı, solcular da özgürlükçü anaysa hayali ile darbeleri kabullenmiştir.
27 Mayısın tam ortasında aralarında Türkeş'in de olduğu on dörtlerin  gönderilmesi de benzer bir göz boyamadır bence.
Soldaki 27 mayıs fetişizmi bir an önce bitmeli.
Ek Olarak, Amerikalı senatörün Devrim arabasını kullanması: https://alkislarlayasiyorum.com/icerik/405680/senator-ernest-gruening-turkiye-ziyareti
Senator Ernest Gruening Türkiye Ziyareti - Alkışlarla Yaşıyorum

7 Temmuz 2020 Salı

ALEVİLİKTE MİTOLOJİK KİŞİLER VE MİTLERİN DEĞİŞİMİ 1- SARI KIZ

Sarıkız Tepesi - Kazdağı Edremit Balıkesir | Neredekal.com
Bu blogda daha önceki bir yazımda Aleviliğin kökenleri ile ilgili iddiamı tekrar etmiştim. ( http://onbinkitap.blogspot.com/2019/01/dedem-korkut-ve-alevilik.html) Bence Alevilik, aslında Türklerin İslam öncesi inançlarının üzerine İslam boyası vurulmuş halidir. Bunu Dedem Korkut'u okuyunca bile anlarsınız. Dedem Korkut saz (kopuz) çalıyor,  adalet dağıtıyor, sürekli ona danışılıyor, gereğinde Oğuz beylerine ağzının payını veriyor. Çocuk bir kahramanlık yaptığında da ismini vermek Dedem Korkut'a düşüyor.
Türkler ile ilişkiler sonucu Kürt, Zaza, Roman, Pomak, Arnavut ve benzeri toplumlarda da yayılmıştır.
TÜRK TANRILARI VE RUHLAR - turkirkininnozellikleri - Blogcu.comSonuçta Pir Sultan Abdal gibi Alevi dedeleri, aslında Dedem Korkut'un torunlarıdır. Bu anlamda Aleviliğe ait bazı kişilerin aslında kim olduğu üzerine fikirlerimi söyleyeceğim.
SARIKIZ: Sarıkız, Ege, daha ziyade Kaz dağları Alevilerine ait mitolojik kişiliktir. Efsaneye göre de Hazreti Ali'nin kayıp kızıdır. Oysa Halife Ali, bir Arap olarak esmerdir ve bilinen sarışın bir kızı yoktur.
Sarıkız olsa olsa Umay ya da Ayzıt diye bilinen Sibirya-Eski Türk kadın varlığıdır. Zira bu kadın pek çok efsanede genelde sarışın olarak betimlenir.
Ayzıt ya da Umay'ın kaz çobanı Sarıkız'a dönmesi mümkün mü sorusuna şöyle bir yanıtım olacak. Efsanelerin nasıl şekil değiştirdiğini Isparta'da yaşadığım yıllarda üç kere şahit oldum.
İlki üniversitede öğrendiğim güzel bir hikayeydi. Eğirdir Su Ürünleri Mühendisliğini yarım bırakmış ve sonra Sosyolojiye gelmiş bir arkadaş anlatmıştı. Genç bir adam, yetmişli yıllarda Eğirdir belediye başkanının kızına aşık olmuş, kızla ayrılınca da delirmiş. Belediye başkanı da eğer Eğirdir gölünü taşla doldurursan, sana kızımı veririm demiş.
İşin ilginç yanı hiçbir Eğirdirli bu hikayeyi bilmiyordu. Oysa böyle küçük yerlerde, böyle hikayelerin iyice dallanıp, budaklanması lazımdı.
Sonra olayın aslını, Isparta'da öğretmenlik yaptığım zamanlar öğrendim. İlçede, su ürünleri fakültesi civarında yaşayan ve göle taş atıp duran biri varmış ama bu adam aileden zeka özürlü biriymiş ve öyle belediye başkanının kızı ile aşk yaşaması gibi bir durum da yokmuş. Bu aşk hikayesi de muhtemelen öğrencilerden birinin uydurmasıymış.
Diğer bir öğrendiğim efsane de Balıkesir'de, o zamanlar Ordudonatım okulu olan birliğimde duymuştum. Askerin biri, bir kadın subaya selam vermemiş. Kaıdn subay sebebini sorduğunda:
-Ben karıya selam vermem diye kabadayıca selam vermiş. Kadın subay da eliyle apış arasını göstererek burayı değil demiş, ardından omuzundaki rütbe işaretlerini göstererek, buraya selam vereceksin demiş ve askere kuvvetli bir tokat atmış. Sekiz aylık askerliğimde belki sekiz yüz kere dinledim bu hikayeyi. En az otuz civarı uzun dönem asker de buna bizzat şahit olduğunu söyledi.
Askerden dönüşte olayın aslını öğrendim. Balıkesir Ordonatımda benden on sene önce, gene kısa dönem olarak askerliğini yapmış bir arkadaştan öğrendim. İki asker, bir kadın subaya selam vermeden geçiyorlar. Kadın subay da bunu erkek subaylara şikayet ediyor. Olayın olduğu yer, tümen karargahı. Karargahtaki erkek subaylar, erleri bir araya topluyorlar ve biri çıkıp, ben karıya selam vermem diyor.
Sonra o asker hem subaylardan çok fena dayak yiyor, sonra mahkeme ve hapis. O dillere düşen oraya değil, buraya selam lafı da muhtemelen erkek subaylar tarafından söyleniyor. Öykü değişerek bu halini alıyor.
Üçüncü değişen efsane ise, Isparta'da duyduğum ama Isparta ile pek alakalı olmayan bir olay. Said-İ Nursi hapis yattığı zamanlardan birinde, gardiyanları ayarlayıp, cuma namazına dışarı gidiyormuş. Bir cuma da gittiği camiye cezaevinin savcısı da gelmiş. Onu görünce de hapishanede pek çok kişi görevden alınmış, görev yeri değiştirilmiş,
Olay daha sonra Nurcuların dilinde doğa üstü bir mucizeye ve savcının da nur talebesi olması masalına dönüşmüş. Bu öyküyü de bana anlatmadılar. Çalıştığım imam hatip lisesinde,  diğer arkadaşlar konuşurken dinlemiştim bu konuyu.
Görüldüğü gibi ayzıt ya da umay'ın sarı kız olması mümkündür ve bence de Sarı kız, Umay'dır.
Hatta daha ileri giderek Anadolu da Çarşamba karısı ya da al karısı denen cinin ve Japon çocukların fasulye attıkları cinin de aynı kökenden geldiğini iddia edebilirim.,
Bundan sonra Boz Atlı Hızır ve Alevilerin Alisi hakkında yazı yazacağım.