29 Aralık 2023 Cuma

Atatürk'ün Menemen Olayı'nın ardından orduya taziyenamesi

 



Menemen’de ahiren vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında Zabit Vekili Kubilay Beyin vazife ifa ederken duçar olduğu akıbetten Cumhuriyet ordusunu taziyet ederim. Kubilay Beyin şehadetinde mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tavripkâr bulunmaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hâdisedir. Vatanı müdafaa için yetiştirilen; dahilî her politika ve ihtilâfın haricinde ve fevkinde muhterem bir vaziyette bulunan Türk zabitinin mürteciler karşısındaki yüksek vazifesi vatandaşlar tarafından yalnız hürmetle karşılandığına şüphe yoktur.

Menemen’de ahaliden bazılarının hataları bütün milleti müteellim etmiştir. İstilânın acılığını tatmış bir muhitte genç ve kahraman Zabit Vekilinin uğradığı tecavüzü milletin bizzat cumhuriyete karşı bir suikast telâkki ettiği ve mütecasirlerle, müşevvikleri, ona göre takip edeceği muhakkaktır. Hepimizin dikkatimiz bu mes’eledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkile yerine getirmeğe matuftur.

Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kublay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.

Reisicumhur
Gazi Mustafa Kemal

21 Aralık 2023 Perşembe

KAHROLSUN İNÖNÜCLÜLÜĞÜN, SAHTE ATATÜRKÇÜLÜĞÜ



 Atatürkçülükle ilgili olarak pek çok kişinin Atatürk yerine İsmet İnönü'yü eleştirdiğine hatta İnönü'ye hakaret ettiğine şahit oldum. Atatürk'e bu adam diyen Said-i Kürdi bile önce İnönü dönemi icraatlarını eleştiriyor.  (https://onbinkitap.blogspot.com/2018/12/dini-inanclarimi-kaybetmem-4-saiti.html) Ulusalcı denen ve aslında faşist olan, kökeni Doğu Perinçek olan gruplar da İnönü'yü ve sonrasındaki Cehapeyi eleştirmekle meşgul. Doğu Perinçek demişken, kim olduğunu bir hatırlayalım; (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/09/dogu-perincek-kimdir.html) Nihal Atsız, Dalkavuklar Gecesi adlı kitabında Atatürk'e düpedüz hakaret ettiği halde, Atatürkçü olduğunuve İnönü'ye karşı olduğunu söyler. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/09/veba-geceleri-ve-dalkavuklar-gecesi.html) (https://onbinkitap.blogspot.com/2017/06/huseyin-nihal-atsizve-eserlerine.html) Atilla İlhan ve çömezi sayabileceğimiz Banu Avar, köy enstitülerine karşı çıkacak kadar kahrolsun İnönücüdürler. Oysa köy ensittülerinin ilk denemeleri, okur yazar askerleri eğitmen yapma kursları ile Atatürk'ün sağlığında başlamıştı. İlginçtir köye nstitülerin kaparılmasının da, açılmasının da suçu İsmet İnönü'ye atılır.

Kahrolsun İnönücülüğün bazı masum sebepleri var. Onlardan bir bahsedip, bir kenara koyayım da, karışmasın. Atatürk devrimleri, Avrupa'nın binlerce yılını, bir kaç on yıla sığdırma çabasıydı. Yanlışlar ve hatalar hemen anlaşılmadı. Bu kararlardan daha sonra vazgeçilmek zorunda kalındı. Diğer yandan Atatürk sonrası, özellikle 1945'de dünya siyasi ve diplomatik yapısı birden değişti. 1945'e kadar Türkiye ile dost geçinen bir Sovyetler Birliği vardı. Atatürk zamanının Sovyetler Birliği, ticari ortak bile bulamayan bir ülkeydi. Oysa 1945'de doğru Avrupa ülkelerini (Doğu Almanya, Çekya, Slovakya, Polonya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan) işgal edip, Yugostlavya ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi dostlar edinmişti. İkinci Dünya savaşı sonrası Komünist-Sosyalist ideoloji, kırk beş yıl kadar sürecek bir altın çağ yaşayavaktı. Küba ve Nikaragua'da devrimler, Afrika'da sosyalist darbeler yaşanacak, Amerikalılar Vietnam'dan atılacaktı. İkinci dünya savaşı zaferi ile özgüveni tavan yapan Sovyetler Birliği ve onun diktatörü Stalin, Türkiye'yi açıkça hasım ilan edip, Kars-Ardahan'ı ve boğazlardan üs isteyecekti. Sovyetler Birliği, Finladniya yada İsveç gibi tarafsız-bağlantısız bir Türkiye istemiyordu.

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/08/isvecli-olmaktan-vazgecmek.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/09/agir-konuk-ornek-ulke-finlandiya.html

Bu anlattıklarım Kahrolsun İnönücülüğün sebeplerinin yüzde biri değildir, biz sadece baştan belirtmiş olalım. İnönü'ye saldırmanın ilk sebebi, Ataürk'e saldırmanın zor olmasıdır. Bunun tek sebebi Atatürk'e karşı suçlar kanunu değildir. Aslında kamupyunun Atatürk'e Karşı Suçlar Kanunu diye bildiği kanun, Atatürk, Silah Arkadaşları ve Kurtuluş Savaşı Hatıralarını Koruma Kanunudur. Yani bu kanun, Kurtuluş Savaşında Atatürk ile beraber savaşmış her hangi birinin hatıralalarına  da saygısızlıkla  ilgilidir. Doğrudan Atatürk'e saldırıldığında, Kurtuluş Savaşına da saldırılmış olacaktır. Daha doğrusu bu saldırısı çok belirgin olacaktır. Bunu saklamak için önce İsmet İnönü'ye saldırılır.

İnönü'ye saldırarak, Atatürk düşmanlığı gizlenir yada gizlenmeye çalışılır. Cumhuriyet döneminin uygulamaları anlatılırken, İnönü döneminden başlanır. Mesela Varlık vergisinden çok bahsedilir ama 1924 Trakya progromundan bahsedilmez. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/07/1934-trakya-progromu.html) Böylece Atatürk düşmanı değilmiş gibi yapılır. Hatta Atatürkçü öze dönüş vurgusu yapılır. 1938'den beri Atatürkçülükten uzaklaşıyoruz falan denir. Hatta Atsız, Atatürk'le alay eden Daşkavuklar Gecesi romanını yazdığı, hatta avukatı bu romanı okuyunca Atsız'ın savunmasından çekildiği halde, ben İnönü düşmanıyım, Atatürkçüyüm demiştir. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/09/veba-geceleri-ve-dalkavuklar-gecesi.html)

Atatürk ile İnönü'nün arasının her zaman iyi olmadığı açıktır. Sonuçta farklı yapıda, farklı eğitim almış iki insandırlar.  En basitinden Atatürk piyade, İnönü topçu sınıfından askerdir. İnönü'nün her konuda Atatürk'ü birebir takip etmediği de gerçektir. Başka bir gerçekte, İnönü'nün yeni alfabe ile beraner, eski alfabeyi özel yazılarında bile kullanmayan bir kaç kişiden biri olacak kadar Atatürk'e sadık olduğu gerçeğidir. Diğer yandan da kaderleri ortaktır. Çerkez Ethem, isyan ettiğinde, Meclis'in önündeki bireklerden birine Mustafa Kemal'i, diğerine İsmet'i asacağını söylemişti. Atatürk öldüğünde İnönü'den başkasını seçmenin, Lenin'den sonra ikinci adam olan Troçki yerine Stalin'in geçmesi sonucu oluşan kargaşalıklar ve terör dönemi gibi kargaşalık çıkacağından korkulmuştur. Bu yazdıklarımı büyük ölçüde Şevket Süreyya Aydemir'in Tek Adam ve İkinci Adam kitaplarından aldım. İsmet İnönü'de 1973'de öldüğünde Anıtkabir'e gömüldü. (https://onbinkitap.blogspot.com/2018/01/sevket-sureyyaaydemirin-kitaplari.html)

Sonuç olarak ne kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk, ne de onun ikinci adamı ve ikinci cumhurbaşkanımız İsmet İnönü, eleştirilmez değildir. Kahrolsun İnönücülük, Atatürkçülüğe düşmanlığı perdeleme çabasıdır. İsmet İnönü en fazla çok partili hayata geçtiği için eleştirilir. Bence doğrusunu yapmıştır, hatta iktidarını 1946'da  devretse iyi olurdu. Türkiye, çok partili hayata geçişin ve CHP'nin iktidarını devretmesinin sıkıntılarını illa yaşayacaktı ve bu ne kadar geç olursa o kadar zor olacaktı. İsmet İnönü'nün öldüğü 1973'e kadar sürseydi, durum tahmin etmeyeceğimiz kadar kötü olabilirdi. 

https://onbinkitap.blogspot.com/2020/05/gitmenin-siyaseti.html

17 Aralık 2023 Pazar

DİYALEKTİK MATERYALİZİMİN ZORLUĞU VE BELKİ DE İMKANSIZLIĞI

 


1997-98'de Isparta'da, Süleyman Demirel Üniversitenide sosyoloji okurken, ders görevi olaraka anketörlük yapıyorduk. Sorulardan biri de kendinizi hangi sınıfa ait olduğunuzu hissediyorsunuz sorusuydu. Üç seçenek vardı, alti orta ve üst. Neredeyse tamamı  ortayı işaretlemişti. Türkiye'de anketler hep böyle çıkıyordu. Halkımız orta halli yada ortalama olmakla, orta sınıfı karıştırıyordu. Daha ilginci ise, tek tük kendisini alt sınıf olarak görenlerin tamamının ortalamanın üzerinde gelire sahip olmasıydı.  Bazı ortalama altı gelir sahipleri de kendilerini üst sınıf olarak görüyordu.

Bunun yanında uzun yıllar gözlemledim ki sınıf sadece gelirimiz değildir. Ne zamandır yada kaç nesildir zengin olduğunuzun yanında, etnik kökeniniz, cinsiyetiniz, cinsel zevk yönelimiz gibi şeylerle de ilgilidir. Üst sınıf, yani burjuva olmanız için o ekonomik konumda yada üretim aracı üzerinizdeki kontrolünüzden emin olmalısınız. Sırf azınlık olduğunuz için katledilebilir yada müseddereye (mala el koyma) uğrayabilirsiniz. Bu korkular sizde varsa, burjuva olamazsınız.

Uzun süre fark ettim ki, gerçek bir diyalektik değişim için, varlıkların yeterince saf olması lazım. Bu da çoğu kez insan düşüncesi veya çabasında olabiliyor. Mesela demir, doğada mineral olarak olarak ve çoğu kez oksitlenmiş olarak bulunur. Bildiğimiz bıçak-korkuluk yapmaya uygun değildir. Üç bin beş yüz derecede eritilmesi gerekir. Bir şeyin gerçekten saf şey olması, Aristo mantığının ilkelerine uygundur. Bu ilkeleri hatırlarsakİ

1)Bir şey ne ise odur. ( A, A'dır,)

2)Bir şey kendisi olmayan olamaz. (A,  Aolmayan olamaz.)

3)Bir şey hem kendisi, hem kendisi olmayan olamaz. (Hem A, hem A olmayan olunmaz.)

Bu mantık pek çok açıdan kullanışlıdır. Mesela azıcık hamile kalamazsınız, ya hamilesinizdir yada değilsinizdir. Azıcık paraşütle atlayamaz, azıcık ölemezsiniz. Ölmek demişken, bu mantık ilk krizini tıp konusunda yaşar. Sağlıkçılar birisi için öldü demez EX OLDU (çıkış yaptı) derler. Bunun iki nedeni vardır. İlki öldü dediğimiz kişi aniden ve yeniden yaşam belirtileri gösterebilir. Bu vakaların en ünlüsü, müzisyen Müslüm Gürses'tir. Kendisi 1979'da yaşadığı kazadan sonra öldü diye morga gönderilmiş, morg görevlisinin ayak parmaklarının oynadığını fark etmesi ile tekrar müdahale ile kurtarılmış ve 2013'e kadar yaşamaya devam etmiştir. Bu iki değerli mantığın tıptaki diğer bir sorunu da ölü organlar meselesidir. Bu yüzden tıpta, beyin ölümü gerçekleşmesi kavramı, nihai ölüm kavramıdır.

Bir şey ne ise odur mantığı pek çok yerde işlemez. Bu yüzden çok değerli mantık, bulanık mantık gibi mantıklar icat edilmiştir. İnsanlar arası ilişkilerde de sık sık kesintiye uğrar. Çünkü insanlar sık sık ne ise o olmaktan çıkarlar. Yahudi kökenli Türk Yahudisi Munis Tekinalp ile ilgili bir yazıyı okuyordum. Yazıyı yazan başka bir Türk Yahudisiydi. Bir ara onunla ilgili bir yazısında, onuna Sebatayist yada Türk olan Müslüman dostları vardı diye yazıyordu. Garip bir aydınlanma anı yaşadım. Sabatay Sevi'nin takipçileri, Müslümanlar için Yahudi, Yahudiler için Müslüman'dı. Sabataycılık sadece bir Yahudi olarak kendinizi Müslüman gibi göstermeniz değildi, bunun Yahudiliğin bir gereği olduğuna inanmanızdı. Diğer taraftan Osmanlı ortaçağında, 1492'deki İspanya'dan büyük göçün ardından, Selanik'in nüfsunun çoğu Yahudi olmuştu. Şehir Yunanistan tarafından işgal edilinceye, hatta Yunanistan, Nazilerce işgal edilinceye kadar öyle oldu. Yahudiler, ölün korkusundan falan değil, Sabatay Sevi öyle istediği için Müslüman gibi yaşıyordu. Bu açıdan Sabataycılar neyse o değillerdi.  (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/05/sabataycilar-ve-fasizm.html). y

Bu durum, hangi sınıftan olduğumuzla da ilgilidir. Yıllar geçtikçe halkımızın kendisini hep orta sınıf olarak görmesinin tek sebebinin orta halli yada ortalama ile orta sınıfı karıştırmalarının olmadığını anladım. Kendilerini alt veya üst sınıf hissetmelerinin başka sebepleri de vardı. Beyaz yakalılar, gelirlerinin düşmelerini fark ettikleri için eskisi kadar küçük burjuva değillerdi. O yüzden sola meyilliydiler.  Sınıf konumu, aynı kişinin nerede olduğu ile de ilgilidir.  Almanya'da Türkler işçi sınıfıdır ve sola oy verirler. Türkiye'de ise geniş mülkleri olan burjuvalrdır ve sağa oy verirler. Kürtler de büyük şehirlerde yada kıyı Ege bölgelerinde sola, kendi memleketlerinde DEM (HADEP, DEP vs) veya sağ partilere oy verirler. Çünkü gurbette alt sınıftırlar.

İnsanların kendilerini alt sınıf  hissedip, devrimci olmaları için yoksul, hatta aç olması (proletarya) olması yetmez, bu durumdan bir kurtulma umudu da olmaması gerekir. En ufak bir umudu varsa, devrimi yarım burakır. Lenin; Devrimde son kararınızın ne olacağı, hangi sınıftan olduğunuza bağlıdır demişti. Rusya, kapitalizmle beraber aristokrasi yaşıyordu. Ekim devrimi olduğunda, Rusya'da kölelik, resmi olaak kalkalı yüz yıl bile olmamıştı. İflas ederek yada Çarlık ailesi-çevresi tarafından gözden düşerek sınıftan düşebil,yordunuz (Boris Pasternak'ın Doktor Jivago'su böyledir) ama sınıf atlayamıyordunuz. Dostoviyetski'nin Raskolnikov'u neden çevresindekilere tıp okudunuğunu söylemez? Ülkemizde tıp ve hukuk okuyanlar, genelde bunu konuşmalarının ilk beş on cümlesinde söylerler. Bu, sınıf atalayacağının göstergesidir yada öyle zanneder. (Bu branşlarda giderek fakirleşiyor) Oysa 19.yüz yıl Rusya'sında, soylu sınıftan değilsen, tıp mezunu olarak ancak bir kasaba hekimi olabilirdiniz. Beyin göçü yaparak, zengin bir Avrupa ülkesine göçseniz bile, tıp okumuş bir Mujik olarak ancak hasta bakıcı falan  olurdunuz.

Buradan da anlayacağımız gibi insanlar, sınıfsız bir toplumdan çok, üst sınıfa çıkmak isterler. Konfiçyüs'ün dediği gibi, bir kölenin rüyası özgür olmak değil, bir köle sahibi olabilmektir. İnsanların devrime katılma, hatta devrimci olma arzularının temelinde de bu yatar. Bir dolar milyarderi, sosyalist, hatta komünist bir devrimci olabilir. Yeterki komiternde üst düzey bir mevkide olacağını bilsin. Karl Marks, eğer o kominist işçi örgütlerine üye olmasa ve onlara uzaktan baksaydı, halkın gözündeki sınıf atlama hırsını görebilirdi.

Sınıf bilinci, etnik kimliğimizle de ilintilidir. Azınlıklar daima kendilerini alt sınıf hissetmeye meyillidirler. Servetleri her an bir progrom yada Varlık vergisi gibi bir saldırı ile ellerinden alınabilir. (Mesela bakınız: https://onbinkitap.blogspot.com/2022/07/1934-trakya-progromu.html) Maraş-Çorum ve benzeri olaylar aslında birer yağma girişimidir. (https://onbinkitap.blogspot.com/2019/12/maras-corum-sivas-ve-diger-katliamlar.html) Karl Marks'ın da, aslında burjuva bir aileden geldiği halde, sosyalist olması da Yahudi kökleri ile ilgiliydi bence. (Kendisi beş yaşındaylen ailesi vaftiz olup, din değiştirmişti.) Diğer yandan kitlelerin sağa yönelmesinde de faşizan üstünlük duygusunun etkisi büyüktür. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/fasizan-ustunluk-duygusu.html) Faşizm halka şöyle der: Sen Sünni ve Türksün ve bu sistemde üstün kişisin. CHP iktidara gelince bunu  kaybedeceksin, der. Bunu doğrudan böyle demez. Aleviler cami yaktı der. Ahali caminin yerinde olduğunu görür ama gene de saldırmaya devam eder. Çünkü en baştan camiye bir şey olmadığını, Alevilere saldırmaları gerektiğini duymuşlardır. Gezi'de camide içki içilmediğini, türbanlı bacının üzerine işenmediğini falan da biliyorlardır. Hatta bence çözüm sürecinin,  çözüm olmayacağını da bal gibi biliyorlardı. Faşist mitomani histeri gibidir. Histerik öfke yada bayılma krizleri gib yeri ve zamanı bellidir. (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/09/fasist-mitomani.html) Son olarak, Kılıçdaroğlu'nu PKK ile ilişkilendiren videonun montaj olduğunu da biliyorlardı hatta Reisleri şantaj-montaj ne olmuş yani dedi. Yani bir Aleviyi, hele de Kürt bir Aleviyi seçerseniz, faşizan üstünlük duygunuz yıkılır demek istedi. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/07/neden-kilicdaroglu-istifasini-istemek.html)

Şimdi ise iktidar bu üstünlük duygusunu, sezdirmeden Araplara verme derdinde. 

https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/turk-ve-arap-fasizan-ustunluk-duygusu.html

15 Aralık 2023 Cuma

ALİ DENİZ USLU-ENKAZ


 Ken


dini affetmeyen bu imarın cehennemi,

Şakağına dayamış kirli bir bürokrasiyi. Malzemeden çalan celladın bitmeyen ticareti, Katillerin sırtını sıvazlayan düzenin, Ciğeri beş para etmez müteahhidi.

9 Aralık 2023 Cumartesi

YÜZSÜZ ZENGİNLER ÜLKESİ

 


Son yimi yılda en hızlı olarak muhafakarlaşmadık, yüzsüzleştik. Sadece vergi yada devleti soyma seğil, cinsel ahlak konusunda da bir yüzsüzleşme var. Neredeyse hiç vergi yada zekat vermedikleri gibi, lüks hayatlarını gözlerimizin içine sokuyorlar. Sadece bununla da yetinmeyip, göz göre göre cinayet işliyorlar.  Son yıllarda kaç tane kadın, rezizdans denen lüks apartmanların pencesinden, balkonunda düştü, saydınız mı yada farkında mısınız? 



Geri kalmış ülkelerin bir özelliği de hukukun bazı kimselere dokunmamasıdır. Trafik kazası yapıyorlar, suçluyu herkes biliyor ama onlarla ilgili olarak hiç kimse konuşmuyor. Zenginlik aynı zamanda hukuksal üstünlük anlamına geliyor. Trafikte hele, sürekli bir üstünlüğü var zenginlerin. Bunza zengin turistler bile dahil olabiliyor. Bazen çocuk öldürseler de suçlarının üstü kapatılıyor.



Bu yazıya, yüzsüz dolandırıcılar parantezini açmazsam, çok büyük bir eksiklik olacak. Sadece bu yazıyı tazdığım günlerde (Aralık 2023) tutuklanan sosyal medya fenomenleri ve ponzi dolandırıcılarını kast etmiyorum. Sosyal medyaya ilan veren yüzsüzler de var. Bunlardan biri, BOTAŞ dolandırıcıları. Bu dolandırıcıları yazma sebebim, ülkemizdeki dolandırıcıların yüzsüzlüğünü ve rahatlığını belirtmek. Bunlar Tasarımcı Dayı adlı bir Youtube kanalının Dolandır Beni isimli video serisinin videolarından birine de konu oldu ama halen devam ediyorlar. Youtube'a reklam veriyorlar, ben başka yerde görmüyorum. Buradaki yüzsüzlük, TRT' Haber nin logosu, bu kanalın spikerlerin (bir tanesi türbanlı) görüntüleri (seslendirmeyi yapay zeka ile yapmışlar) ve yer yer de cumhurbaşkanının sesi ve görüntüsünü kullanıyorlar. Bu dolandırıcılar bu kadar yüzsüzken, ben yapılan operasyonları ciddi bulmuyorum.



Bu yüzsüz zenginlerin, ne kadar yüzsüz olduğunu, kamuoyunun bir unutup, bir hatırladığı, hatta sık sık kendisini hatırlatan Garipoğlu ailesinden örnek göstererek anlatacağım. Bu aile, oğullarının işlediği bir cinayetle ülke gündemine geldi. Olayların sonunda oğulları (resmi söylemde) hapishanede intihar etti. Ben de dahil, pek çok kişi bu oğulun öldüğüne inanmıyor ve içinde bir şüphe taşıyor. Kaldı ki aynı oğulun başka kız arkadaşları da gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuş.



Ben daha ilginç bir teori atacağım. Bence bu cinayeti (yada diğer cinayetlerle beraber) tek başına işlemedi ve bunlar ailece psikopat. Anneannenin cinayeti küçümsemesi ve aile fertlerinin cinayet koltuğundaki mutluluk pozları, bu ihtimali güçlendiriyor.



Geçenlerde tesadüfen, rahmetli Atilla İlhan'ın, Fena Halde Leman romanını okudum ve aklıma bu aile geldi. Roman kahramanı Leman Korkut, aslında bir Fransız revü kızı, bir çeşit travesti. Evlenene kadar erkek kılığında Paris'te gösteri yapıyor. Hamo dediği kocası da travesti düşkünü, zaten bu yüzden kadına aşık oluyor, başka bir travesti tarafından öldürülüyor. Hikayede kadın, bir lezbiyen olarak kaynanasına aşık oluyor. Filmi yada dizisi yapılsa (o diziyi de Netflix falan yapar herhalde) Türkiye dahil yüz küsur ülkede yasaklanı ama İlhan bu kitabı 1980'de yayımlamış. İşin doğrusu zenginler, Freunculuğun Süper Ego, yetmez ama evetçilerin mahalle baskısı dediği sosyal baskıyı daha az hissederler. Kimse zengin ve güçlü birinin yüzüne bir şeyleri söylemez. 



Hukukun tükendiği ülkelerde ise zenginler daha yüzsüz ve gösterişe daha düşkün olur. Çünkü iktidar yanlıları rüşveti kendilerine hak olarak görüp, zenginleri de dostları sanar. Onlar da bu ayrıcalıklarını göstermekten çekinmez.



Bu yüzsüz zenginleri yargılamanın ve onlardan kurtulmanın tek yolu, ülkeyi demokratikleştirmektir. Ülkenin diktatörleri ve oligarkları, makamlarını sağlamlaştımak adına bazılarını arada bir müseddere etse yada yargılasa da, daha kötüleri gelecektir. Demokrasi, tüm kötülüklere karşı etkili tek silahtır.



Yoksa Somali cumhurbaşkanının oğlu bile ülkenizde adam öldürüp, kolayca kaçar, gider.



8 Aralık 2023 Cuma

DAHA YEŞİL BİR TÜRKİYE DOĞASI İÇİN MANİFESTO



 1)Mangal yakmak, bunun için kurulmuş işletmeler ve tarla-bahçe olmayan özel mülkler haricinde yasaklanmalıdır. İşletmeler, yakılan ve söndürülen mangallarla ilgili olarak tutanak tutmalıdır.

2)Avcılık ve av sporu yasaklanmalı, tüm av silahları toplanmalı, sadece ihraç için üretilmelidir. Amatör olta balıkçılığında da tırıvırı, serpme ağ gibi tehlikeli yöntemlerden vazgeçilmelidir.

3)Havai fişekleri tüketimi ve ülke içinde satışı tamamen yasaklanmalıdır. İhracat harici üretimi ve depolanması da yasaklanmalıdır.

4) Geçmişe yönelik, imara açılmış ormanlar, otlaklar, tarım alanlarındaki binalar yıkılmalı, doğaya geri verilmelidir.

5)Artvin- Hopa'dan, Hatay-Samandağı'na kadar kıyılarımızdaki konutların %80 ve daha fazlası yazlık konut, yani 2. evdir. 2. konutların emlak vergisi hali hazırda, 1. evin 2 katıdır. Denize kıyısı olan ilçelerde, mülk sahibi il dışında ise daha fazla, ülke dışında ise çok daha fazla olmalıdır. Ayrıca pek çok mülk sahibi, bu mülklerini kayıt dışı kiraya vermekte.  Maliye bunu tespit için banka havalelerini inceliyor. Oysa bu evlerin elektrik, su gibi giderlerini ve mülk sahibinin nerede olduğunu tespit ederek, kira geliri kaçağı saptanabilir. Kıyı ilçelerinde, ikinci ve daha fazla konutlarında, kira alan mülk sahibi, orada oturmuyorsa daha fazla stopaj ve vergi alınmalıdır. Mülk sahibi yurt dışında ise, bu stopaj katlanarak artmalıdır.

6) Kanalizasyon artıma tesisleri arttırılmalı, arıtılmamış tek damla tık su, doğaya bırakılmamalıdır. Arıtılan atık sular da tarım ve ormancılık alanlarında kullanmalıdır.

7)Şehir çöpleri düzgünce ayrıştırılmalı, her türlü ambalaj atığı depozitolu olmalı, gıda artıkları, gübre ve yem yapılmalı, zehirli gaz üretmeyecek olanlar yakılmalı, geri kalanları da güvenli alanlarda biriktirilmelidir.

8) Şehirlerde yeşil alanlar artırılmalı,  bunun için gerekirse bazı kamu binaları yıkılmalı, bazı özel mülkler kamulaştırılmalı, sonra yıkılıp, yeşil alan veya tarım alanı yapılmalı.

9)Doğaya karşı işlenen suçlar, affedilmek bir yana, insanlığa karşı işlenen suçlar gibi geriye yönelik işletilmelidir.

6 Aralık 2023 Çarşamba

TEFLON TÜSİAD VE TEFLON KAPLAMALARI

 


Yıllar önce bir haberde, Amerikalı bir madya babası için teflon lakabı verildiğini yazmıştı. Yeni nesil teflon kavramına yabancı. Çünkü teflon tence ve tavalar, kanserojen olduğu için yasaklandı. Bu teflon kaplama, NASA'nın araştırmaları sırasında bulunmuş, en yüksek sıcaklıkta bile üzerine bir şey yapışmıyor. Yanmış ve yapışmış bulaşıklar, kadınların ve aşçıların kabusu olduğundan, bir zamanlar kadınların ve aşçıların favorisiydi ama daha öncede belirttiğim gibi, kanserojen olduğu için uzun süredir yasak. Yerini granit tava ve tencereler aldı.

Biz teflon lakabına gelelim. Bazı kişilere ne leke yapışıyor ne de yanıyor, onlar bir şekilde pisliğin ve pis işlerin tam ortasındalar ama tamamen masum kalıyorlar. Davanın adı Fatih Terim fonu ama Fatih Terim, şahit olarak dahi dava dosyasına dahil değil. Banka, jeoloji mühendisini işe aldığı yetmemiş gibi, iki yıl içinde, 24 (yirmi dört) yaşında şube müdürü yapmış ama kurumsal olarak suçlu değil. O müdürün odasına, ünlü futbolcular para dolu torba ve çantalarla girip, boş çıkıyor, KURUMSAL OLRAK suçlu değil. O müdürü tefecilik yapan İranlı dağa kaçırıp, tehdit edip, videosunu çekiyor ama kurumsal olarak suçlu değil.

Habur'da davul zurma ile teröristleri karşılayanlarda hele, hiç suç yok. Ortaliık ne kadat tam yetkili ve sorumsuzlarla dolu. Bunun bir de sistem sayesinde zenginleşip, sorumsuz olanları var. Onlar utanmadan Atatürklü bayram tebrikleri gönderiyorlar halka. Oysa kendileri bir zamanlar, malum dil olimpiyatlarının sponsoru değiller miydi? Dil olimpiyatları demişken, söz konusu örgütün iş adamlarının olduğu örgütten kaç kişi tutuklu kaldı, sorguluyor muyuz? Peki ya zararına rağmen malum gazeteleri yayınlamakta ısrar edenler kimlerdi? (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/nilufer-golenin-korosuradikal-yeni.html) Peki ısrarla o gazeteleri çıkaraknlar kimlerdi? (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/11/aydin-dogan-kimdir.html) (Dinç bilgin için ayrıca bir yazı gerekli)

Bu ülkede genelde bir grup iş adamına yada bazı kişilere hiç bir şey olmuyor. Hatta onlarda bir suç aramak dahi, kimsenin aklına gelmiyor. Birileri tüm bu süreçte daha zengin oluyor,  verdikleri vergiler giderek azalıyor, zekat yaa sosyal yardımlar ise reklam bütçesinden düşük. Vergiyi tabana yaymamalı, tavana yaymalı. 12 mart, 12 eylül, 28 şubat ve her fırsatta zengin olanlar sorgulanmalı. Ülkemizde zenginlerin üzerindeki bu teflon tabakayı kazımanın zamanı geldi, çünkü kanserojen. Medya zenginlerin vergilerini bile sorgulamıyor. Yıllarca kimlere, ne diye paralar yağdırdıkları sorgulanmıyor.

Çünkü onlar sadece iktidar yanlısı değil, muhalif basını da besliyor. Muhalif basına da ilanlar veriyor, sponsor oluyor. Muhalifler de sanıyor ki sadece beşli çete var. Peki seksenlerden beri kamu malını, özelleştirme adına ucuz ucuz alıp, işletmeyip, kapatanlar kimler? Onlar halen zenginleşmeye devam ediyor. Hatta reisin yanında elleri ceplerinde geziyor. Zira reis onları zenginleştirmeye devam ediyor. 

Bir sistemin asıl sahibi, o sistemin zenginleri, zengin olanları ve eskiden beri zenginleşmeye devam edenleridir. Sistemi asıl koruyanlarsa, bu zenginlere bir şey yanmasın, yapışmasın diye teflon kaplamalık yapanlardır.

5 Aralık 2023 Salı

NUTUK'UN İLK SAYFASI (1. bölüm/Samsun'a çıktığım gün umumî vaziyet ve manzara)



 1335 senesi Mayıs’ının on dokuzuncu günü Samsun’a çıktım. Vaziyet ve manzara-i umumiye:

Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harb-i Umumî’de mağlûp olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şerâiti ağır bir mütarekenâme imzalanmış. Büyük harbin uzun seneleri zarfında millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harb-i Umumî’ye sevk edenler kendi hayatları endişesine düşerek memleketten firâr etmişler. Saltanat ve hilâfet mevkiini işgal eden Vahideddin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temîn edebileceğini tahayyül ettiği denî tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyâsetindeki kabine âciz, haysiyetsiz, cebîn, yalnız pâdişâhın irâdesine tâbi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi bir vaziyete razı.

Ordunun elinden esliha ve cephanesi alınmış ve alınmakta...

İtilâf Devletleri, mütareke ahkâmına riayete lüzum görmüyorlar. Birer vesile ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana vilâyeti, Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap, İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da, İtalyan kıtaat-ı askeriyesi, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta ecnebi zâbit ve memurları ve hususî adamları faaliyette. Nihayet, mebde-i kelâm kabul ettiğimiz tarihten dört gün evvel, 15 Mayıs 335’te İtilâf Devletleri’nin muvâfakatiyle Yunan ordusu İzmir’e ihraç ediliyor.

Bundan başka, memleketin her tarafında, anâsır-ı Hıristiyaniye hafî, celî, hususî emel ve maksatlarının temîn-i istihsaline, devletin bir an evvel çökmesine sarf-ı mesâi ediyorlar.

Bi’l-âhire elde edilen mevsûk ma’lumât ve vesâik ile teeyyüd etti ki İstanbul Rum Patrikhanesi’nde teşekkül eden Mavri Mira Heyeti (Vesika: 1), vilâyetler dahilinde çeteler teşkil ve idâre etmek, mitingler ve propagandalar yaptırmakla meşgûl. Yunan Salib-i Ahmer’i, Resmî Muhâcirîn Komisyonu, Mavri Mira Heyeti’nin teshîl-i mesâisine hâdim. Mavri Mira Heyeti tarafından idâre olunan Rum mekteplerinin izci teşkilâtları, yirmi yaşını mütecâviz gençler de dahil olmak üzere her yerde ikmâl olunuyor.

Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira Heyeti’yle hem-fikir olarak çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tamamen Rum hazırlığı gibi ilerliyor.

Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde teşekkül etmiş ve İstanbul’daki merkeze merbût Pontus Cemiyeti sühûletle ve muvaffakiyetle çalışıyor (Ves

3 Aralık 2023 Pazar

KİMİNLE KONUŞABİLİRİM BUGÜN-4 bin yıl önce yazılmış bir şiir (Afşar Timuçin-Düşünce Tarihi kitabından)





 4 bin yıl önce yazılmış bir şiir


Kiminle konuşabilirim bugün?
Arkadaşların içi kötü,
Bugünkü dostlar bilmiyor sevmeyi.
Kiminle konuşabilirim bugün?
Yürekler doymak bilmiyor,
Herkes arkadaşının malını çarpmakta.
Kiminle konuşabilirim bugün?
Aklı başında adamlar öldü gitti,
Vur kır sardı herkesin yüreğini.
Kiminle konuşabilirim bugün?
MeleK yüzlerinin altında şeytanlıklar,
İyilik her yerden kovuldu artık.
Kiminle konuşabilirim bugün?
Yürekler doymak bilmiyor,
Kimse onurduymaz yüreğimden ,
Kiminle konuşabilirim bugün?
Doğru insanlar yok artık,
Yeryüzü kötülük edenlere bırakıldı.
Kiminle konuşabilirim bugün?
Artık dost most kalmadı.
İnsan gidip içini bilmediği birine açmalı...
Kiminle konuşabilirim bugün?
Sarıyor dünyayı günah,
Bir türlü sonu gelmiyor!

Afşar Timuçin - Düşünce Tarihi


2 Aralık 2023 Cumartesi

POPÜLİST SİYASETİN DEVLET MEMURLARINA ZORBALIĞI (SAĞLIKÇILAR VE ÖĞRETMENLER BAŞTA OLMAK ÜZERE)

 


Her zaman devlet hastanesine gidemiyorum arada mecburen özel hastanelere de gidiyorum. Özel hastanelerdeki doktor ve diğer sağlık görevlileri, sanki daha kaba. Uzun zamandır basında görülen çoğu çlümlü sağlık sıkandalı da özel hastanelerde oluyor. Oysa özel hastanelerde çok az kavga ve saldırı oluyor, mesela ben hiç duymadım. Bnenim çocuğum yok. Pek çok arkadaşımın çocuğu ve yeğenlerimden biri özel okullarda okuyor. Özel okullarda not şişirme olayı var ama öyle yat, mezun ol durumu pek yok. Aileler, başarıya göre okul seçiyor. Bu yüzden de sürekli deneme sınavları ve proje yaptırıyor. Oysa özel okullardan da saldırı ve kavga haberi gelmiyor.

Dikkat ettiniz mi, bu nefret hep kamu çalışanlarına yönelik. Sadece fizilsel değil, Ekşisözlük gibi sosyal medya kanallarından da yayılıyor. Ekşicilerin laflarına baksanız hepsi yılda en az iki kere yurt dışına çıkan, yüksek maaşlı beyaz yakalılar. Böyle kişiler her gün on saat nasıl internete bağlı kalıp, yirmi sayfadan daha uzun yazı yazabilir, dikkat edilmesi gereken bu. Bu sitenin kitlesinin kalitesi giderek düşüyor. Bir de bu sitede memurlara özellikle öğretmenlere ve doktorlara karşı nefret söylemi artıyor.

Bu nefret söyleminin asıl kaynağı Ekşisözlül faşan değil ama o da nefreti arttıran bir söylem. Asıl kaynak ise, iktidar oldu diye devlet memurlarını ve devleti kendi malı zanneden popülist iktidar anlayışı. Bu anlayış, iktidar partisi, üyesi yada yandaşı olunca, kendisini devletin sahibi sanıyor. Sadece iktidar yandaşları ile sınırlı değil bu konu. Siyasette, hele ki iktidar yanlısı siyasette kariyer yapan yada yapar gibi olanlar, nüfus ticaretine başlıyor. Ben şu mevkideyim, işinizi halletmeye yardımcı olurum diyor. İnsanlar, bu yakınlarına güvenip, devlet memurlarına zorbalık ediyor. 

Bu zorbalıktan en çok etkilene kesim sağlık ve eğitim personeli. Diğerleri de etkileniyor ama bu iki isim, doğrudan etkilenen isimler. Bunlar halkın doğrudan hizmet beklediği alanlar ama hizmetten çok ayrıcalık beklediği alanlar. Hastanede sıra belkemesin, her şikayetine tahlil yapılsın, okukda çocuğu en öne otursun, yanına sorunlu çocuk oturmasın, bol not alsın vesaire. 

Diğer memurlar da bundan etkileniyor. Mesela nüfus işlemlerinde veya diğer büro işlerinde sıra  beklemesin, trafik yada vergi cezaları görmezden gelinsin de ister. Bütün bu ayrıcalıkları kendisine hak olarak ister. İstediğini alamayınca sinirlenir ve  şiddet uygular.

Bu şiddet sadece orada ve o an olan sözel (tehdit, küfür vs), fiziksel şiddet değildir. Bu ayrıcalıklara ulaşamayanlar, sosyal medyada, Ekşi sözlükte falan o mesleği ve devlet memurlarını yerer, kara çalar. Çünkü sosyal devletin olmadığı toplumlar, kabile toplumlarıdır. Devlet demek, iktidardaki kabiledir ve iktidardaki kabile, devlet çalışanlarını kendisine köle olarak görür. İktidarda olmayan da, iktidar olamamanın acısını yaşar.

Son bir soru:  Bazı doktorlar dayağı hak ediyorlar diyenler, neden bazı askerler-polisler yada esnaf, dayağı hak ediyor falan demiyor?