25 Kasım 2019 Pazartesi

DEMOKRASİ HERKESİN SİYASET YAPMASIDIR.

platon ile ilgili görsel sonucu
Platon, Siyasetle ilgilenmeyen aydınları  bekleyen kaçınılmaz sonuç, cahiller tarafından yönetilmeye mahkum olmaktır, demiştir. Bir Rus atasözü de, Siyasetle ilgilenmezseniz, bir gün siyaset sizinle ilgilenir, der.
Ben de çok özürle, siyaset  yapmazsanız, bir gün siyaset sizi yapar diyeceğim. Yapmadığınız siyaset sizi bir gün köle yapar, alt sınıf yapar, azınlık yapar, yoksul yapar, yani sizi iyi bir şey yapmaz.
Siyaset yapmama ve siyasetten uzak durma alt sınıftan ve bu alt sınıftan olmayı  kabullenen kişilere özgüdür. Zenginler bir yana, azıcık hali vakti yerinde olan esnaf bile siyaset yapar, siyaset üzerine düşünür.
Siyaset yapma, konuşma diyenler,  ya kendileri siyaset yapan ve sizin yapmanızı istemeyen kişilerdir, ya da kendi alt sınıf olmasını kabul etmiş kişidir. Siyaset yapan, konuşan kişilerde sizi bir şekilde kendi safına kazanmaya çalışan kişilerdir.
Siyaset yapma, işini yap ya da siyasetten evvel işini yap derler. Oysa her iş siyasetle beraber yapılır. Pazarda limon satmak bile buna dahildir. Belediye veya tarım bakanlığı ya da başka bir kurum, etiketsiz, seri numarasız limon satamazsın der ve olur biter.
İllegal işlerde bile siyaset vardır. İddia oranlarını düşürürseniz, illegal bahis patlar, alkol vergisi artarsa sahte alkol vs vs.
Ülkeye apolitiklik propagandası veriliyorsa ya dikta vardır, ya da diktanın hazırlığı yapılıyordur.
birand emret komutanım ile ilgili görsel sonucuMesela Mehmet Ali Birand, 1991'de yayımlanan ve Türk Silahlı Kuvvetlerini anlattığı Emret Komutanım, adlı kitapta,  Askeri liselerin kapatılmasından, Harbiye'nin üniversiteye dönüştürülmesinden ve subayların apolitikleşmesinden bahsetmiş ve bu görüşleri devletin görüşü gibi anlatmıştır.

Siz 15 Temmuzdan sonra olacakların daha önce bir yerlerde yazmadığını mı sanıyordunuz, ya da daha önce hazırlanmadığını?
Gene o yıllardan itibaren pop müzik de kullanılarak, bir apolitik gençlik hazırlığı yapıldığını unutmayalım.
Apolitik gençlik aslında kökeninde 12 Eylül projesidir. Gençlere önce siyasetin sadece sokakta kavga  ile yapılacağını öğrettiler; sonra da siyasetin kötü bir şey olduğunu.
Rock ve metal müzik siyasi, hele de antikapitalist hal almaya başlayınca, hem ülkemizde, hem de dünyada lince uğradı. Şehriban Coşkunfırat cinayeti ve ardından gelen Akmar pasajı baskını, tüm rock ve metal müzik dinleyenleri uyuşturucu müptelası ve satanist ilan etti.
Derken doksanlarda önce apolitik pop müzik, ardından da apolitik Cem Yılmaz mizahı patladı.
Siyaset yapma emrinin anlamı, muhalefetli yapmadır.
Muhalefetin yükseldiği zamanlarda iktidar sahipleri yandaşlarını siyasete, hatta sokağa çağırır.
Pek çok işçi ya da memurdan, sendikaya üye olmaya gerek yok, sendikalar ne işe yarıyor sözünü duyarsınız.
Oysa işveren sendikaları da vardır ve hiç biri bu sendikaya ne gerek var, demez. Hatta, Tüsiad, Müsiad sadece dernektir, gereği yok deyip, üyelikten çıkmaz.
(Aklıma gelmişken, TÜSİAD bir zamanlar bir açıklama ile hükumeti sallardı, şimdilerde TÜSİAD'ı sallayan yok, gene de TÜSİAD, üye kaybına uğramıyor)
Ezilmeyi kabul etmemeliyiz. Modern gelişmiş demokrasi ülkelerinde de kimse ben siyasete karışmam, sadece dört- beş yılda bir oyu da ya atarım, ya atma demiyor. Hükumetin en ufak yanlışında meydanlara dökülmekten çekinmiyor.
Gerçek demokrasi, herkesin siyaset yapması, siyaseti takip etmesidir. Siyaset yapmamak, başkalarının siyasetine teslim olmaktır.

21 Kasım 2019 Perşembe

Komedi filmi yapmayı unutmuşuz (Cinayet Süsü-Spolyer içerir)

Komedi Filmi Yapmayı Unutmuşuz
Aslında uzun zamandır, özellikle cips-bilet kavgası olayı ve indirimlerin kalkmasından beri sinemaya küs sayılırım. Zira ortalıkta sinemaya zahmet edeceğime değecek bir film çıkmıyor.
Bu son filmi de, Youtube'da çok iyi film ve dizi eleştirileri yapan Murat Soner'in önerisi üzerine sinemada izledim ve pişman oldum.
Filmde küfür, bel altı çok az dediler ama bence yeteri kadar var. Özellikle sonlara doğru çoğalmakta.
Film, hasbelkader polis olmuş dört salağın (evet salak) cinayet büroda çalışmasını anlatıyor. Filmin içeriği büyük ölçüde bu dörtlünün ahmaklıklarından oluşuyor.
Dörtlüye sonradan katılan Dizdar, sözüm ona Amerika'da yaşamış, tecrübeli ve başarılı, işin doğrusu en aptalı. Daha bir kadının evine davet edildiğinde nasıl konuşacağını bilmiyor.
Dizdar en aptalı dedim ama pişman oldum, Cengiz Bozkurt daha aptal. Karısı sürekli gün düzenlediğinden sürekli uyukluyor ve bir yerde de komiklik olsun diye zanlıyı elinden kaçırıyor.
Dörtlüde idrak problemleri var, daha iş arkadaşlarının ne dediklerini anlamıyorlar. Lafı anlaşılmayan, lafını tekrar ediyor, anlamayan da anlamadığını, derken biri (genelde komiserleri olan Uğur Yücel), YETEERRRR diye bağırıyor.
Hasibe Eren'de iyice emekli, kedi düşkünü teyzelere dönmüş durumda. Filmde Dizdar'la aşkı ana görevi gibi.
Bu aptal sohbetler o kadar uzuyor ki, katili merak bile etmiyorsunuz. Filmde polis teşkilatı komple ahmaklıklar silsilesine imza atıyor. Polisin baskın için güvenlik önlemi aldığı yere bir Trakya düğün alayının doluşması da hiç olacak iş değil.
Film, yıllar önce TRT'de yayımlanmış ve İngiltere'den ithal bir diziden arak. Hasibe Eren'in perma yaptırıp, ıslak yattım, elektiriklenip,  kabarmış demesi de, diziden araklanma. Bunu da neden yaptılar anlamadım. Ben de filmin finalinde Hasibe Erek calk, culk diye abartılı seslerle sakız çiğneyince hatırladım. Doksanlarda bile böyle abartılı sakız çiğneyen kalmamıştı.
Ah o final. Sorgulamaya üç kere öfke ile dalan Cengiz Bozkurt'da, Arka Sokaklar'ın Mesut Komiserine salakça bir gönderme.
Biz millet olarak komedi yapmayı unutmuşuz, bunu anladım.
Polisiye komedi deyince bir Polis Akademisi veya Pembe Panter serisi hayal etmiştim halbuki.
Yerli komediler ve korku  filmler, resmen hayal kırıklığının dibi.

18 Kasım 2019 Pazartesi

İKLİM AKTİVİSTİ GRETA THUNBERG'E AÇIK MEKTUP

İklim Aktivisti Greta Thunberge Açık Mektup
Sevgili Greta,
İklim konusunda çabalarını görüyorum ve kusura bakma da samimi bulmuyorum.
En başta bu mektubu her ne kadar sana hitaben yazıyorsam da, blogumdaki okurlarım için yazıyorum. Bu yazdıklarımı birilerinin sana ulaştıracağına pek ihtimal vermiyorum. 
Senin samimiyetine inanmamam için ilk neden, dünya basının sana olan ani ilgisi. Senden önce de iklim için eylem yapan çocuklar-gençler oldu. Hatta onlar bizzat evlerini, köylerini, tarlalarını, ormanlarını, göllerini, denizlerini ve doğalarını savunuyordu. 
Basının ani ilgi gösterdiği çevreciler, genelde çevrenin dost görünümlü düşmanları oluyor. Bana TEMA vakfı kurucusu Hayrettin Karaca'yı hatırlatıyorsunuz. Erezyon diye diye 90'larda yeri-göğü inletiyor, çayırlara-meralara ot ekiyor,  yamaçları taraçalandıyor, siyasilere lafını esirgemiyor, geniş alanlarda ağaçlandırma yapıyordu.
tema ile ilgili görsel sonucu
Lakin Hayrettin Karaca ve Tema, şirketlere, holdinglere hiç laf etmiyordu. Sonuçta meraları bir avuç ot parasına yağmalayan yasayı ve ormanlara hançer vuran yasayı çıkarmayı başardı. Hayrettin Karaca bir kere Isparta'ya, üniversitemiz Süleyman Demirel'e gelmişti. Herkese laf giydirmiş, ben İstanbul'un kuzey ormanlarına ilk hançeri vuran Koç Üniversitesini sorduğumda beni azarlamıştı.
Sen de Greta, devletlere, politikacılara lafını esirgemiyor, ama şirketlere laf etmiyorsun.
Ülkemizin en büyük tekstil patronlarından birinin gerçekten doğa aşkı adına bu işe girdiğini düşünmek, ancak basının toplu propagandası ile inanılacak bir saçmalıktır. Sen de Greta, sanayileşmiş bir refah ülkesinin bireyi olarak senin bütün bunları doğa aşkına yaptığına inanmıyorum.
Lenin'in dediği gibi, son adımda devrimden yana olup, olmamanız, sadece bulunduğunuz sınıfla ilgilidir. Yani hiç gitmediği Britanya adasının gelirlerinin tamamına yakınını kendi kesesine aktaran Roma senatörü Seneca gibi yazılarınızda gerçek bir sosyalist olabilirsiniz ama o devrim anında Bolşeviklerin karşısında olacaksınızdır.
Greta, sen belki bir dolar milyoneri veya milyarderi değilsin lakin pek çok ülkenin halkı için süper bir refah seviyesindesin ve sen toprağını maden kartellerinden korumaya çalışan köylü çocuklarının tırnağı bile olamazsın.
iklim türk ile ilgili görsel sonucu
Sana sorarım Greta, hangi ayakkabına pençe yaptın ya da iyice yırtılana kadar giydin? O elbise ve ayakkabıları, Türkiye, Mısır, Bangladeş ve benzeri ülkelerdeki üç kuruş maaşlı işçiler üretiyor. Aynı sefil atölyede en ucuz elbiseler ile en lüks markalar yan yana üretiliyor.
Ama o lüks markaları tasarımcılar tasarlıyorlar diyeceksin. Tasarımı da gene üç kuruş maaşlı desen ressamları ile stilistler yapmakta. Modacılar, muhteşem eserlerle aklımızı baştan almak isteyen sanatçılar değil, ucuza mal ettikleri malları bize kakalamaya çalışan sahtekar tüccarlardır.
Sonra Greta, elektronik eşyalarını, özellikle cep telefonunu ne sıklıkla değiştiriyorsun? Ben dikiş tutmaz derecede eskiyene ya da çalınana kadar kullanıyorum. Akıllı telefonlar çoğunlukla 4 sene dolunca kullanılamaz oluyorlar.
O elektronik eşyalarda kullanılan değerli madenler yüzünden Sahra Altı Afrika'da özellikle Kongo Demokratik Cumhuriyetinde şiddeti sık sık şiddeti değişen çatışmalar oluyor, Kongo Yağmur ormanları tahrip ediliyor.
Yağmur ormanları demişken, o bol bol yediğin çikolata ve hatta banyo yağlarında kullanılan palmiye yağları yüzünden Endonezya ormanları yağmalanıyor, orangutanlar evsiz kalıyor.
Evsiz kalanlar demişken, şiddeti hiç azalmayan Suriye ve Yemen iç savaşları için de bir şey demeyecek misin Greta? O savaşta doğa zarar görmüyor mu sanıyorsun?
Sonra her yaz güneşlendiğin, Araplar gibi bronzlaşıp,  karardığınız ve yüzdüğünüz o oteller uğruna nice orman yakılıyor biliyor musunuz?
Ayrıca yazları kararıp, yüzmekten ibaret tatil anlayışınız da saçma. Benim öyle her sene bir yerlere gitme imkanım olsa her sene başka bir ülkeye, şehre veya denize giderim. Yeni dünyalar keşfederim.
Gençken turizm sektörünün ülke ekonomisini kurtaracağını düşünürdüm. Çünkü basın böyle propaganda yapıyordu. Bu gün ise görüyorum ki sahil boyunca o oteller yıkılsa, yerine zeytin, portakal, mandalina bahçeleri, susam, pamuk, kereviz tarlaları olsa, ekonomi için daha iyi olur. Ayrıca o koylardaki beton binaları yıkıp, tekrar ağaç dikmeli. Sizden de rica ediyorum, o İngiliz usulü kum-güneş-deniz üçgenli tatil anlayışınızı değiştirin. Öyle yapmayacaksınız biliyorum ama ben istemiş olayım.
Son olarak Greta, senden de, bu büyük şirketlerin çıkarına bir şeyler çıkacak diye düşünüyorum, tıpkı TEMA gibi.
Son olarak Greta, insan hangi sınıftan olursa olsun, Atatürk'ün dediği gibi, gerçekleri söylemekten korkmamalı.

7 Kasım 2019 Perşembe

NUTUK VE ORHUN YAZITLARI KARŞILAŞTIRMASI 2

orhun yazıtları ile ilgili görsel sonucu
Nutuk ve Orhun kitabelerini, özellikle bloguma epey bir zaman önce yazdığım ilk yazı ilgi çekince, o  zamanlar atladığım bazı şeyleri de eklemek istedim. O ilk yazıda eksik kalan bir şeyler vardı.
En başta Twitter'da birisi bana, Atatürk'ün meşhur Hattı Müdafa Yoktur, Sathı Müdafa Vardır, O Satır Bütün Vatandır diye özetlediği savaş taktiğini, Orhun Kitabelerinde anlatılan ve düşmanı yayılarak savaşma olarak geçtiğini ve ilhamını buradan aldığını yazıyor. Doğrudur ve benim anlamam da normaldir. Benim bütün askerliğim, altı ayı çavuş olarak geçen, sekiz aylık askerliğimden ibarettir. Bunu da yazmasam  olmazdı.
Bence Atatürk belli ki Samsun'a çıkmadan çok önce Orhun kitabelerini okumuştu. Kitabelerde Bilge Kağan'ın ilk önce Türk boyları arasında birlik sağlama ve bir çeşit boylar arası meclis kurma çabası olduğunu görürsünüz. Özellikle Bilge Kağan yazıtının, tıpkı Nutuk gibi, çok azı yapılan savaşlara ayrılmıştır. Orhun yazıtlarının ve Bilge Kağan yazıtının büyük bölümü, diğer boylarla uzlaşma çabası görürsünüz. Nutuk'un da en büyük kısmı, 27 Aralık 1919'da Atatürk'ün Ankara'ya gelişi ile, 23 Nisan 1920'de meclisinin açılışı arasındaki süreyi anlatır.
Her iki yazıtta da, düşmanı sadece oyalayan gerilla savaşı yerine, düzenli ordu oluşturma çabaları içerir.
Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesinin de Orhun yazıtlarında olduğunu görürsünüz. İslam öncesi çağdaki Türkler, şimdilerin Turancıları gibi sürekli savaş ve yağma meraklısı değildi.
Kaldı ki böyle Karaib korsanları gibi sadece ya da parasız kaldıkça yağma yapan bir topluma dayalı devlet düşüncesi çok mantıksızdır. Bilge Kağan yazıtında Çinlilerle ticaret yapalım, oradan kervanlar gelsin, biz onlara kervan gönderelim, der.
izmir iktisat kongresi ile ilgili görsel sonucuCengiz Han ile ilgili, Moğolların Gizli Tarihi adlı kitap, böyle bir devlet fikrinden bahseder. Cengiz'in vasiyeti olan Altın Defter'de ise pek çok boya toprağa yerleşme yasağı getirilmiş, atlar ve bakımı ile ilgili işler kölelere yasaklanmıştır. Oysa daha Cengiz'in ölümünün ardından elli sene geçmeden çoğu Moğol, çoktan şehirlileşmiştir bile.
Bu yüzden Atatürk, İzmir iktisat Kongresinde: Kılıç sallayan el, zamanla zayıflar, saban tutan el ise gittikçe güçlenir. Biz Anadolu'yu saban tutan bir avuç köylü sayesinde elimizde tuttuk, demiştir.
Son bir husus da, Atatürk ve İnönü arasındaki arkadaşlığı, Bilge Kağan ile Tonyukuk arasındaki ilişkiye benzetirim. Bilge Kağan'a baş veziri ve kayın pederi Tonyukuk'a her zaman güvenmiş, dargın olduğu, görevden uzaklaştırdığı (Anıtları arasındaki mesafenin uzaklığını buna yorumluyorlar) halde her zaman ikinci adamı yapmıştır.
Lenin'in ikinci adamı görünüşte Troçki'ydi. Ama Troçki, Bolşeviklere, Şubat devriminden sonra katılmıştı ve daha öncesinde bir Menşevikti. Lenin onun için; Troçki aramıza en son katılan Bolşeviktir ve şüphesizdir ki en yetenekli Bolşeviktir, demiştir.
tonyukuk heykeli ile ilgili görsel sonucu
İkinci adamı olmaması, devlet adamlarına hep dert olmuştur. Kendilerinden sonra ideoljilerinin hatta devletlerinin yıkılma, demokrasiye geçememe tehlikeleri hep vardır.  Yugostlavya, Tito'dan sonra kendisine lider bulamadı ve 1990'da Sovyetlerin yıkılışından sonra iç savaşa sürüklendi.
Atatürk, şoven duyguları kuvvetli birisiydi. Yazıtları okuduğunda muhtemelen çok etkilendi. Belki de Göktürk alfabesini de denemek istedi. Lakin arada pek çok engel vardı.
Bir kere bu alfabe, taş ya da ağaca kazınmaya uygundu, yazımında arada boşluklar yoktu. Ayrıca aradan geçen bin yıldan uzun süre, bazı yeni sesleri Türkçe'ye girmesi ve bazı seslerinde Türkçe'den (en azından Türkiye Türkçesinden) çıkması, bu alfabeyi günümüz için kullanılamaz hale getirmişti.
Latin harfleri ile yazılan Türkçe'nin noktalı harfleri (hani internette kullanılamayan ş, ü (büyük), u (küçük), ğ gibi harflerin eklenmesi de, Latin alfabesi ile Göktürk alfabesi arasında ortak nokta bulma çabası olarak görülebilir.
Son olarak ilk yazı için: http://onbinkitap.blogspot.com/2018/01/nutuktan-akildakalanlar-ve-orhun.html