SAĞDUYU FİLOZOFU KARL POPPER
20. Yüzyılın önemli filozoflarından Karl Raimund Popper, görüşleri her zaman sarsıcı olmuştur. Görüşleri en fazla sola saldırır gibidir. Zira koca bir kitabı, Marksizmi eleştirmek için yazmıştır. (Açık Toplum ve Düşmanları) Ben de filozofu, öncelikle bu kitabı üzerinden tanıtmaya çalışacağım. Kitap 2 cilt ve ciltler a4 kağıdı boyutunda ve her cilt beş-altı yüz sayfa kadar. İlk cildi Platon eleştirisidir. İkinci cilt, Hegel ve Marks'a ayrılmıştır. Ben de eleştiriyi iki ayrı cilt için ayrı ayrı yapacağım. Çünkü 2 ayrı cilt, 2 ayrı kitap gibi.
Birinci ciltteki Platon eleştirisi, Platon'un bilgi felsefesine değil, siyaset felsefesi üzerine. Platon'un demokrasi aleyhine düşüncelerini eleştirmekte. Platon, demokrasin yeni doğduğu çağda yaşamıştı. ilginç şekilde demokrasinin sorunları o zaman da aynıydı. Cahil kitleler, demagoglara inanıyor ve böylece diktatörlükler kuruluyordu. Platon'da, bir Aristokrat olarak, Aristokrasiyi savunuyordu. Atina şehir devletinin asil ailelerinden biriydi. Efsaneye göre ailesinin kökleri deniz tanrısı Poseidon'a kadar uzanıyordu. İlginç olan bugün Platon'un sözlerinin demokratlar tarafından paylaşılmasıdır. Çünkü Platon, demokrasiyi yıkan güçleri daha o zamandan doğru tespit etmişlerdir. Platon, aynı zamanda soya dayalı Aristokrasi ve Oligarşinin sorunlarını görmüştür. Bu yüzden bir çeşit eğitim ve seçilmeye ve dayalı, yetenek ve liyakat usulü oluşacak bir aristokrasi ve oligarşiyi öneriyordu. Bunda da ilhamı o sırada Atina'nın savaştığı Sparta devletinin yönteminden almıştı. O zamanlar Atina'dan daha güçlü olan Sparta rejimini modifiye ederek, insanlığa sunmuştur. Popper ise, Platon'un karşısına Sofistlerin ve diğer Sokratesçi okulların (Kirene, Kinikler, Megara, Elis Eretriya okulları) görüşlerini savunur. Bir de Sokrates ile Platon'u ayırır. İşin doğrusu şahsi fikrimce Sokrates'in de demokrasi olduğunu zannetmek gaflettir. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi Sokrates'de bir Aristokrattır ve sınıfı gereği Aristokrasi yanlısı olacaktır. Kaldı ki o zamanların demokrasisinde çok az oy verecek özgür erkek yurttaş vardı. İkincisi Sokrates zamanında Atina'da demokrasi taraftarlarınca idam edilmiş olması ve Sokrates'in de bu demokrasi tarafından affı kabul etmemesi, bir tanrıya sunulacak horoz adağın öğrencilere hatırlatarak intihar etmesidir. Üçüncü olarak Sokrates'in en yakınında olan Platon'un ondan etkilenerek, en azından erken zamanlarında demokrasi taraftarı olmasını beklemeliydik. Oysa Platon'un en erken eserlerinde bile bunu görmeyiz. Platon'u o kadar erken çağda antidemokrat olarak suçlamak haksızlıktır. onun cahil toplumları demogoglar tarafndan nasıl yönlendirildiği tam da Popper'ın çağında ispat edilmişti halbuki. Tamda Platon'un dediği ve iki bin yıl önceki gibi pek çok demagog (Hitler, Mussolini, Salazar, Franko vs) halkın cahilliğinden faydalanıp, iktidara gelmişti. Popper, bu dev filozofu suçlayacak yerde, ondan demokrasiyi yıkan tehlikeler dersi alabilirdi.
Asıl tartışılan 2. cildidir. Bu ciltte önce Hegel diyalektiği, sonra Marks tarihselciliğini eleştirir. Aslında Hegel'i eleştirme sebebi, Marks'ı eleştirmektir. Çünkü Marks, tarihselci felsefesini Hegel Diyalektiği üzerine kurmuştur. Bence bunun tek sebebi, hem Marks'ın, he de Frederic Engels'in yaşadıkları çağın Alman eğitim sistemince zorunlu Hegel felsefesine maruz kalmasıdır. Yoksa Hegel'in idealist felsefesini tarihsel materyalizme temel yapmak çok da iyi bir fikir değil. Sonra Marks ve tarihselciliği eleştirir. İnsan ve toplum davranışlarını tarihselci kalıplara sokulamayacağını söyler. geçmiş tarihsel olaylardan yola çıkılarak, gelecekte böyle olacak diye kesin hüküm vermek yanlıştır. Keşke bunu, Tarihin Sonu diye kitap yazan Francis Fukuyama'ya da söyleseler. Popper'ın Tarihselciliğin sefaleti diye ayrıca başka bir kitabı daha vardır.
Kitap boyunca haklı olduğu konu demokrasinin bir insan hakkı olduğu ve herkese lazım olduğudur. Demokrasi ihtiyacı kültürlere göre değişen bir şey değildir. Haksız olduğu taraf, sınıf savaşı diye bir şey vardır. İnsanları ekmek ve gelecek derdine düşürüp, onların demokrat oolmasını bekleyemesiniz.
Birinci ciltteki Platon eleştirisi, Platon'un bilgi felsefesine değil, siyaset felsefesi üzerine. Platon'un demokrasi aleyhine düşüncelerini eleştirmekte. Platon, demokrasin yeni doğduğu çağda yaşamıştı. ilginç şekilde demokrasinin sorunları o zaman da aynıydı. Cahil kitleler, demagoglara inanıyor ve böylece diktatörlükler kuruluyordu. Platon'da, bir Aristokrat olarak, Aristokrasiyi savunuyordu. Atina şehir devletinin asil ailelerinden biriydi. Efsaneye göre ailesinin kökleri deniz tanrısı Poseidon'a kadar uzanıyordu. İlginç olan bugün Platon'un sözlerinin demokratlar tarafından paylaşılmasıdır. Çünkü Platon, demokrasiyi yıkan güçleri daha o zamandan doğru tespit etmişlerdir. Platon, aynı zamanda soya dayalı Aristokrasi ve Oligarşinin sorunlarını görmüştür. Bu yüzden bir çeşit eğitim ve seçilmeye ve dayalı, yetenek ve liyakat usulü oluşacak bir aristokrasi ve oligarşiyi öneriyordu. Bunda da ilhamı o sırada Atina'nın savaştığı Sparta devletinin yönteminden almıştı. O zamanlar Atina'dan daha güçlü olan Sparta rejimini modifiye ederek, insanlığa sunmuştur. Popper ise, Platon'un karşısına Sofistlerin ve diğer Sokratesçi okulların (Kirene, Kinikler, Megara, Elis Eretriya okulları) görüşlerini savunur. Bir de Sokrates ile Platon'u ayırır. İşin doğrusu şahsi fikrimce Sokrates'in de demokrasi olduğunu zannetmek gaflettir. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi Sokrates'de bir Aristokrattır ve sınıfı gereği Aristokrasi yanlısı olacaktır. Kaldı ki o zamanların demokrasisinde çok az oy verecek özgür erkek yurttaş vardı. İkincisi Sokrates zamanında Atina'da demokrasi taraftarlarınca idam edilmiş olması ve Sokrates'in de bu demokrasi tarafından affı kabul etmemesi, bir tanrıya sunulacak horoz adağın öğrencilere hatırlatarak intihar etmesidir. Üçüncü olarak Sokrates'in en yakınında olan Platon'un ondan etkilenerek, en azından erken zamanlarında demokrasi taraftarı olmasını beklemeliydik. Oysa Platon'un en erken eserlerinde bile bunu görmeyiz. Platon'u o kadar erken çağda antidemokrat olarak suçlamak haksızlıktır. onun cahil toplumları demogoglar tarafndan nasıl yönlendirildiği tam da Popper'ın çağında ispat edilmişti halbuki. Tamda Platon'un dediği ve iki bin yıl önceki gibi pek çok demagog (Hitler, Mussolini, Salazar, Franko vs) halkın cahilliğinden faydalanıp, iktidara gelmişti. Popper, bu dev filozofu suçlayacak yerde, ondan demokrasiyi yıkan tehlikeler dersi alabilirdi.
Asıl tartışılan 2. cildidir. Bu ciltte önce Hegel diyalektiği, sonra Marks tarihselciliğini eleştirir. Aslında Hegel'i eleştirme sebebi, Marks'ı eleştirmektir. Çünkü Marks, tarihselci felsefesini Hegel Diyalektiği üzerine kurmuştur. Bence bunun tek sebebi, hem Marks'ın, he de Frederic Engels'in yaşadıkları çağın Alman eğitim sistemince zorunlu Hegel felsefesine maruz kalmasıdır. Yoksa Hegel'in idealist felsefesini tarihsel materyalizme temel yapmak çok da iyi bir fikir değil. Sonra Marks ve tarihselciliği eleştirir. İnsan ve toplum davranışlarını tarihselci kalıplara sokulamayacağını söyler. geçmiş tarihsel olaylardan yola çıkılarak, gelecekte böyle olacak diye kesin hüküm vermek yanlıştır. Keşke bunu, Tarihin Sonu diye kitap yazan Francis Fukuyama'ya da söyleseler. Popper'ın Tarihselciliğin sefaleti diye ayrıca başka bir kitabı daha vardır.
Kitap boyunca haklı olduğu konu demokrasinin bir insan hakkı olduğu ve herkese lazım olduğudur. Demokrasi ihtiyacı kültürlere göre değişen bir şey değildir. Haksız olduğu taraf, sınıf savaşı diye bir şey vardır. İnsanları ekmek ve gelecek derdine düşürüp, onların demokrat oolmasını bekleyemesiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder