PATLAYACAK ÇÖPLÜĞÜN GAZ KOKULARI- GÜLEN CEMAATİ
Ümraniye çöp patlaması, 28 Nisan 1993
tarihinde İstanbul'un Ümraniye ilçesi Hekimbaşı çöplüğünde biriken metan gazının
patlaması sonucu meydana gelen facia. Olayda 27 kişi öldü, 12 kişi
kayboldu.[2][3] Kaybolan
12 kişinin cesedi ise bulunamamıştır. Wikipedia sitesinde oaly böyle
anlatılıyor. Dört buçuk yıl boyunca kontrolsüzce biriktirilen çöplerin ürettiği
metan gazları, tarihimize utanç sayfası olacak olayı hazırlamıştır. Bazı olaylar böyledir, sanki birdenbire, hesap
edilemez gibi olmuştur, aslında kokular ayyuka çıkmıştır. Koku, birazdan
anlatacağım olaylara en iyi örnektir. İnsanın en zayıf yanıdır koku duyusu. Konuşmayı
da koku duyusunun zayıflığı yüzünden icat etmek zorunda kalmıştır. Diğer tüm
hayvanlar, kokularından karşısındakinin ya da etrafındakilerin duygularından
haberdar olabiliyor. Oysa insanlarda koku o kadar zayıf ki, doğalgaz ya da LPG
gazında, sarımsak yağı özlü ağır kokular eklemek gerekiyor, insanlar tehlikeye
dalmasın diye. Hanefi Avcı, FETÖ
tehlikesini yazdığı kitaba, Haliçte Yaşayan Simonlar adını vermişti ve bunun
ilhamını da, Haliç kıyısında yaşayıp, alışmaktan dolayı kokuyu almayan halktan
almıştı. Burnumuzun eksik bir yanı da
kokuya çabuk alışması ve ortalığı kaplayan yoğun kokuyu bir zaman sonra
hissetmemesidir. Kırmızıya boyanmış,
kırmızı mobilyalarla dolu bir odada, kırmızı kazağı bulamamak gibi bir şey bu. Askerlerin,
düşmanın gözünden kısmen de olsa saklanabilmek adına kamuflaj giymesi de bu
yüzden. Gel gelelim burnumuz, yaygın olan kokuyu bir zaman sonra hiç
algılamıyor. Konumuz da aynen buna benziyor ve konumuz da Avcı’nın kitabının
konusu gibi fetö ve diğer tarikatlar.
Aslında Fettullah Gülen cemaati
(ya da tarikatı, ne derseniz deyin) ile AKP arasındaki çekişme, 17-25
operasyonlarından, hatta dershaneler, Hakan Fidan krizinden çok önce kokmaya
başlamıştı. Bütün bunlardan çok önce,
2010 yıllarında başlamıştı çekişme. Sol çevreler bunun kokusunu almaya başladı
ama AKP’liler ve cemaat mensupları, Haliç’de balık olduklarından, bu çekişmeye
inanmak istemedi. Nasıl ki 15 Temmuzda cumhurbaşkanımızın haberi eniştesinden
öğrenmiş olduğu inandırıcı değilse, 17 aralıkta ameliyatı on beş dakika
geciktiği için tutuklanmadığı efsanesi de yanlıştır. Fuat Avni’lerin sadece
cemaat adına çalıştığını, Fettullahçılar içinde Erdoğancı casuslar olmadığını
mı sanıyorsunuz yoksa?
15 temmuz halen yeni ve sıcak. Pek çok kişi Gülen cemaatinin bittiğini ve
sindiğini düşünüyor. Tutuklamalar, işten atmalar, açığa almalar gırla gidiyor. Herkes
fetö edebiyatı yapıyor, fetöcüler kahır ediyor. 17-25 Aralıkta da benzeri
olmuştu. Özellikle esnaf ve yüksek bürokratlar cemaati terk etmişti ya da biz
öyle sanıyorduk. Sonrasında gördük ki pek çoğu aslında terk etmemiş. 15 temmuzdan sonra adını duyduğum baylok diye
okunan ve muhtemlen bylock denen şifreleme programını ülkede iki yüz elli
binden fazla insan nasıl telefonuna yükler, kimselerin haberi olmadan? Gerçi MİT’in
olmuş, hatta bazı şifreleri de kırmışlar. Baylok dedikleri de anladığım kadarı
ile bir çeşit şifreli haberleşme programı. Öyle android marketten ya da appel
marketten indiremiyorsunuz. Size mesaj geliyor, öyle yüklüyorsunuz. Bir gazete
haberinde yazdığına göre tutuklu bir polis böyle demiş. Ancak ekşisözlük’de
öyle demiyor. Google play ve appstore’da 2014’de bir Amerikalı piyasaya
sürüyor. Üye sayısı 1 milyonu geçince projeden vazgeçiyor. 2015’de MİT
tarafından şifreleri kırıyor.
Böyle
böyle yüzbinlerce Türk, baylok yüklüyor ve cemaatle alakası olmayan benim gibi
kişilerin ruhu bile duymuyor. Aslında 15 temmuz gecesi bu üç yüz bin kişi eline
bir av tüfeği alıp, sokağa çıksa, askerlerin sokağa çıkmasından daha etkili
olurdu. Lakin cemaatin kitabında yiğitçe savaşmak yok. Hep hile, yalan, dolan,
kumpas vb. 15 temmuzdan epey öncesine ait bir video yayımlandı. Cemaate ait kanalın
birinde biri haykırıyor, ‘YARIN SIKI YÖNETİM VAR, SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI GELDİ
DENİLDİĞİNDE GÖRÜRSÜNÜZ’ Bu da cemaatin, herkesi kendisi gibi gördüğünü
gösteriyor. Darbe yapmaya kalkan
askerlerde muhtemelen aynı şeyi düşünüyordu. TRT’den bildiri okununca herkes
evine kapanacak, dışarı çıkmayacaktı. 12 eylülde öyle olmuştu ya. Oysa toplum
Gezi Parkı, Kobane olaylarını yaşamış, sokağa alışkın. Üstelik bu gösterileri
ile kısmen de olsa başarı kazanmış. Sonuçta cemaat, daha doğrusu Fettullah Gülen, geceyi mağlup bitiriyor, tabii
taraftarları da öyle.
Olanlar
da onlara oluyor. Binlerce tutuklanma, on binlerde işten atılma. Şirketlere,
dev holdinglerden, küçük esnafa varıncaya kadar kayyum atamalar. En güzelleri
de Ahmet ve Mehmet Altan kardeşlerle, Nazlı Ilıcak. Güce tapan bu şahıslar, elbette Tayyip Erdoğan’ın
devrilmesini mutlak görüyordu. Hele Nazlı Ilıcak’ın, mevcut iktidara mutlak
muhalif olması çok mantıksızdır. Polis raporlarını, sorgu tutanaklarını ele
geçirip, yüzsüzce ekranlarda okuyup, nereden buldunuz cevabına da yüzsüzce
sırıtan Nazlı hanımın, muhalifliği kaldıramazdı. Liberal Mehmet Altan’ın bu gün
tarih olan, NTV’nin yorum farkı programında Profesör Emre Kongar’a ettiği
hakaretlerini ve Kongar’ın çileden çıkmasını hatırlıyorum. 12 Eylül rejimine
sakalını bile bırakmayıp, istifa eden Kongar’ı darbecilikle suçladı, şimdi
kendisi darbeci ve onları arayan, soran yok. Sanki çöpe atıldılar.
İşte cemaatçilerin çoğunun başına gelen
bu oldu, çöpe atıldılar. Hükumet, olağan üstü hali kullanarak bolca solcu,
Alevi, Kürt’te işten attı, tutukladı. Sonra işe geri dönenler, beraat edenlerin
çoğu da bu gruptandı. Çünkü onların sendikaları, partileri, arkadaşları
mücadele ediyor. Hapiste de olsalar, gelip ziyaret ediliyorlar. B yüzden
Cumhuriyet gazetesi yazarları, tutuklanmak için yurt dışından geliyorlar. Nazlı
hanım ve Altan kardeşler başta olmak üzere cemaatin işten atılanlarını, hapse
atılanlarını fazla umursayan yok. Oysa onlar, hep güçlüden yana olmuşlar,
desteklenmişler, torpil yapılmışlardı. Dayak yememek için Ülkücü, sokakta
kalmamak için Süleymancı ve memuriyette ilerlemek için Fettullahçı olmuşlardı. Şimdi
ya işsiz, ya hapisteler. Üstelik onlara abilik eden, cemaate katan, hatta
torpil yapanlar iktidarda. Mesela bir üniversite öğrencisi, Kayseri Erciyes
üniversitesine bizzat Binali Yıldırım’ın torpili ile atanmış, şimdi bylock’dan
içeride.
Bunların durumu, Aleviler, Solcular
ve Kürtlerden beter. Adam (ya da kadın) zaten devletle, sistemle problemli! Memuriyete
dönmese bile başka iş yapar, hatta memuriyetten daha çok kazanır. İşinden olur
ama arkadaşından, yoldaşından olmaz. Hatta belki de daha çok para kazanır, on sene
sonra daha zengin bir adam olarak karşınıza çıkar. Bunların ise umursayanı pek
yok ve nasıl örgütlenip, mücadele edileceğinden de bihaber görünüyorlar. Buna bir
de yıllarca korunup, yüceltilmekten, aşağılanıp, süründürülmeyi yaşamalarını
ekleyin. Pek çoğu hapiste ve cidden kötü muamele görüyor. Onlara eziyet edenler
de birkaç gün sonra FETÖ’den tutuklanıyor. Cumhuriyet gazetesini FETÖ’den
soruşturan hâkim, FETÖ’cü çıkıyor. FETÖ’cü şirkete atanan kayyum da FETÖ’den
tutuklanıyor. Üstelik tutuklanmalar ve işten atılmalar ara ara devam ediyor. En
son on beş bin civarında asker-polis ile iki bin altı yüz civarı belediye
işçisi atıldı. İşe arkadaşın arabası ile
gidiyorum. Her sabah TRT FM’den haberleri dinliyorum. İstisnasız her gün
FETÖ-PYD operasyonundan tutuklananları anlatıyor. Bazıları da işten atılıyor. Çöpe
atılanlar giderek artıyor.
Hapiste olanların bazılarının yenilgiyi
henüz kabullenmediklerini, henüz depresyonun inkâr aşamasında olduklarını, ara
ara yakalanan yazışmalarından anlıyoruz.
Bazıları ise intihar etti. Bazı ölenler
gerçekten yatacak yer bulamıyor. Böyle bir tanesi, mezar bulunamayınca, Samsun’da
fındık bahçesine gömülmüş. Operasyonlar devam ediyor, yani çöpe atılanlar
artıyor. Biz kokusunu almasak da metan gazı da artıyor. Bir de her an
tutuklanma ve işten atılma tehlikesi olanlar var. Özellikle 2002-2010 arası
cemaatçi olmak çok havalıydı. Türkiye’nin hemen her yerinde icabında otel
aramamak, yatacak bir cemaat evinin mutlaka olması demekti. Yönetici sınavlarını,
KPSS’yi ve bilumum sınavları kazanmak, kolayca yükselmek demekti. Esnaf içinse
yer yer ilçenin yarısını mecburi müşterin yapmak demekti. Şimdi hepsi suçlu ve şüpheli,
işten atılanlar en azından 17-25 Aralıktan sonra ilişkilerini kestiklerini
ispat etmek derdinde. İşinde ve halen AKP’de olanlarda #fetöcüyuvasıchp gibi başlıklarla
üste çıkma çabasında. Burada çöplerdeki,
yani çöpe atılan insanlardaki gazın çıkacağı bir yer olmadığını görüyoruz.
Solcular enerjilerini, öfkelerini, yani
gazlarını bir şekilde dışarı atıyor. Özellikle Gezi’den sonra bundan hiç
çekinmiyor. Yeni bir gezi olmaması da bence bu yüzden! Gezi, biriken bir enerjinin dışavurumudur. Herkes patlama
diyor, lakin patlama değil, siboptan gaz kaçışıdır. Belik pıst diye değil,
şöyle zaaaart diye. Uzn adam bu basınçlı kabı gevşetmesi gerekirken sıkıştırdı,
lakin sosyal medya sayesinde bu enerji sürekli dışa vuruluyor. Gene de biriken
bir öfke-enerji var. Cemaatçilerin, yeni adları ile fetöcülerin böyle bir şansları
ya da imkânları da pek yok artık. İşin bir de AKP içinde parsel parsel
satanların, damatları ve neredeyse 7 sülalesi tutuklu olduğu halde büyükşehir
belediye başkanlığı yapanlar, kardeşi
darbe cuntasına albayken, milletvekilliği yapanların olması da bu işin başka
tarafı. Bunları pek çoğunun bir şekilde Pennsylvania’ya bir şekilde bağlı
olduklarını da tahmin etmek zor değil dostlarım. Bunlar istedikleri kadar FETÖ’ye
küfretsin, bir şekilde ona bazı tavizlerle bağlandıkları gerçek.
Şimdi dostlarım, bunlar birbirini
yiyecek, aradan da biz sıyrılacağız demek isterdim. Bu kitle unutuldukça, bu
metan kokusuna burnumuz alıştıkça bizim için tehlikeli oluyor. Hem bizim, hem
de iktidar için tehlikeli olmakta, çünkü tamamen belirsiz ve kontrolsüzler, ne
olacakları ya da ne yapacakları belli değil. 17-25 Aralığı tahmin etmediğimiz
gibi, 15 Temmuzu da tahmin etmemiştik. Ben
şahsen nisan-mayıs gibi bu cemaatin bir şeyler yapacağını tahmin ediyordum ama
askeri darbe yapacaklarını tahmin etmiyordum. Akp içinde bir yarılma, çatışma
olacağını tahmin etmiştim. Sanki cemaatin, akp’yi devirememe sebebi, iktidarı
sol bırakmama çabası gibi. Her iki tarafta sanki,15 temmuzdan sonra birbirleri
ile değil de solla çatışmış gibi açıklamalar yaptı. Cumhurbaşkanı ezanların
susturulmayacağından bahsetti, Fettulah Gülen ise, son videolarından birinde,
BUNLARIN YAPTIĞINI LENİN YAPMADI, dedi. Bu sözleri, sakın ha darboğazdayız diye
sola oy vermeyin mesajıydı. Cemaatin elinde halen yüklü miktarda para, şirket,
okul ve siyasi güç var. Bunlar sayıları
yüzbinleri bulan, işsiz, tutuklu, hapiste ve gözden düşmüş cemaatçilerin
sorunlarını, özellikle maddi sorunlarını çözemez. Bu da cemaatin Türkiye’de ki
üye ve taraftarlarının kontrolünü büyük ölçüde kaybettiği ve kaybedeceği
anlamına gelir.
Bu yazıları yazarken Suriye’de
yenilgi üzerine yenilgi alan ve Türkiye’nin desteklediği çok belli cihatçıların
çöpe atılmışlığı ve bu çöpün, patlayacağı metan gazı ile başımıza kaldığı
gerçeği de ayrı konu. Yazı çok uzayacak. Böyle şeyler depreme benziyor biraz. Deprem
olduğu zaman, deprem tehlikesi hep aklımızdadır. Aradan zaman geçtikçe deprem
tehlikesi daha da artarken, zihnimizden
silinir. Örneğin 1755 Lizbon depremi, Avrupa tarihinin en büyük depremiydi.
Deprem, Lizbon ve Portekiz’i yıkmakla kalmamış, tsunamiler, Fas ve İspanya
kıyılarında da yıkımlara yol açmıştır. Portekiz
gibi koyu Katolik ve Papa’nın övgüsünü alan bir şehrin, böyle bir felakete
uğraması, laikliğin ve Ateizmin yayılmasına yol açmıştır. Çünkü Papa, kuzey
ülkelerindeki felaketlerin sebebi olarak Protestanlık ve Ateizmi gösteriyordu. Benzer bir şekilde 1509’da kıyamet-i suğra
denen büyük deprem de çoktan unutuldu. İstanbul’un yazılı tarihinin en şiddetli
depremiydi, tsunamiler, şehir surlarının bu günkü yıkıntı haline getirdi. Biz bu
depremi unuttuk. Deprem sadece İstanbul’u değil, Edirne’den Bolu’ya Marmara’yı
yıkmıştı. Bundan kaçınmak için sadece depreme dayanıklı yapılar yapmamız
yetmez. Bütün sanayi ve ticareti de bu bölgeye yığmaktan vazgeçmemiz, ülkenin her yanına dağıtmamız gerekir. 1509
depremindeki tsunamiler, Bursa, Uludağ eteklerine ulaşmıştı. Şimdi nasıl 1509 İstanbul
ya da 1755 Lizbon depremleri bize uzak geliyorsa, bu çöp dağı patlamaları da
bize uzak geliyor.
Lakin düşündüğümüz kadar da uzak
olmayabilir. Bu çöp patlaması sadece eski dostları olan iktidar partisine
değil, herkese zarar verebilir. Bu patlamaya iktidar partisinde evvel biz
dikkat etmeliyiz.