19 Ekim 2023 Perşembe

BOSNA SAVAŞI VE ERZURUM KONGRESİ



 İsrail-Filistin savaşı yeniden başlamışken, unutulan doksanlara dönmek ve Bosna savaşını tekrar hatırlamak gerektiğine karar verip, o yılları hatırlayan ve artık kendisine yaşlı denilecek biri olarak bazı şeyleri yazmaya karar verdim.

En baştan söyleyeyim bu mütevazi blogun vikipedia veya benzeri bir site değil. Ben de unuttuğum şeyleri hatırlamaya, oraya bakıyorum.Vikipedi veya internetin her hangi bir yerinde bulamayacağınız bir şey anlatmayacaksam, hiç yazmamayı tercih ediyorum. İnternette büyük ve merkezi siteler, bazı şeylerden hiç bahsetmiyor. Bazı şeyleri de anlatmayı akıl eden pek olmuyor.

Aliya İzzzebegoviç'i bol bol linç edeceğim ama ona Yugostlavya'yı parçalayan adam demeyeceğim. Kendisi Bosna-Hersek'in bağımsızlığına karar verdiğinde Yugostlavya çoktan parçalanmıştı. Yugostlavya, kolay parçalanabilir olsun diye federatif kurulmuştu. Meraşal Tito'ya federal olması şartıyla destek verilmiş, o da Boşnak, Makedon, Arnavut ve diğer milletlerden de militan toplayabildiği için bölgenin en büyük partizan örgütünün başı olmuştu. Tito, batılı dostlarından bolca aldığı silah, cephane ve para desteği karşılığında, federatif Yugostlavya'nın tuhaf yönetim sistemini kurdu. İç savaşa yakın Yugostlav devlet adamlardan biri, Yugostlavya'nın federal parçalarının etnik yada kimliksel değil, yönetimsel olduğunu savunmuştu. O röportajı yapan gazeteci olsam, Hırvatistan'ın C harfi yada hilale benzeyen garip coğrafi yapısını, Kosova ve Karadağ'ın diğer federal cumhuriyetlere göre ufacık olmasını da sorardım. Sonuçta Yugostlavya, parçalanmak üzere kurulmuş gibiydi. 

İki bloklu dünya döneminde (gerçi gene iki bloglu dünya dönemine girdik) Tito,  Bağlantısızlar denilen, tarafsız 3. Dünya liderliğine oynadı.  Bence 3. dünyacılık, Amerika ile Rusya arasında Eyşan diplomasisinden başka bir şey değildi. (https://onbinkitap.blogspot.com/2019/07/slumflasyon-ve-eysan-diplomasisinin-sonu.html) Pek çok devlet, özellikle Arap ve Afrika devletleri, Sovyetlerden kredi çekmek ve Sovyetlerle iş  birliği yapmak için arada sosyalitmiş gibi yapıyorlardı. Yıllarca Unesco için Afrika'da gazetecilik eğitimleri veren ve neredeyse tüm Sahra altı Afrika'yı gezmiş olan Hıfzı Topuz, Afrika'da sosyalizmin sadece adı olduğunu çok güzel anlatmıştır. O ülkeler için sosyalizm demek, Ruslardan para koparmak ve bazı zenginlerin varlıklarına el koymak demekti.

Yugostlavya ise, biraz daha ılımlı, bireylerin küçük işletme sahibi olabildiği, daha özgür bir ülkeydi. En azından demir perde ülkesi değildi. Parası olan Yugostlavlar, turist olarak gezebiliyor, iş bulabilen yurt dışında çalışabiliyırdu. Hatta bir ara Türkiye Birinci Ligi (şimdilerde sğper lig), Yugostlav ligi gibiydi. Ligimizdeki yabancı futbolcuların üçte ikisinin Yugostlav olduğu zaman olmuştu.

Bu sistemin faşizan tarafı da vardı, özellike Müslüman düşmanıydı. Yetmişli yılların başlarında, aralarında bir dönem Fenerbahçe'nin genel başkanlığını yapacak olan Ali Şen ve Afrodit lakaplı Banu Alkan'ın da olduğu on binlerce kişi, Türkiye'ye göç ettirilmişti. Yugostlav ordusunda ve üst düzey bürokrasisinde sadece göstermelik miktarda Müslüman vardı. Ülkenin refahı ise hem Rusya'dan, hem de Amerika ve batı dünyasından aldığı ucuz krediler ve yatırımlar sayesindeydi. Sovyetler Birliği dağılınca, Yugostlavya'nın tarafsızlığına da ihtiyaç kalmamıştı. Ama Sırbistan, bu devletin sahibi olarak dağılmayı istemiyordu. Çünkü Sırpların gücü ve zenginliği, diğer topluluklar üzerinde egemenliklerine bağlıydı.,

Sonuçta kaçınılmaz savaş başladı. Savaşın Slovenya ayağı çok kısa, sadece on bir gün sürdü. Alp dağlarının dibindeki bu küçük ülke ile Sırpların savaşması için, Hırvatistan'dan geçmeleri gerekiyordu ve Yugostlavya!nın deniz kıyısının büyük bir kısmını sahiplenen Hırvasitan'la savaş ta başlamıştı. Bu yüzden Makedonya ile savaşta kısa sürdü. Oraya da bir anda Amerikan askerleri geldi, bir üs kurdu ve oldu bitti. Hırvatistan savaşı ise fiilen altı-yedi ay sürdü. Çünkü asıl savaş Bosna'daydı.

Savaşın başında Aliya İzzetbegoviç, kendisinden çok emindi. Sonuçta savaşta Sırplar yalnızdı çünkü Rusya'nın (o zamanlar henüz Rusya'dan tam uzaklaşamamış Ukrayna, Müldova ve Gürcistan gibi eski Sovyet cumhuriyetleri sayılmazsa) tek dostu Sırplar kalmıştı. Rusya ise, Boris Yeltsin sayesinde en sefil günlerini yaşamaktaydı. Rusya'nın ekonomisi bataktaydı, Sovyetlerin dağılmasını kaldıramıştı. Sovyetler birliği ile Rusya arasındaki yüz ölçümü farkı bile, Amerika Birleşik devletleri kadardı. Savaşın Sırbistan aleyhine biteceği belliydi.

Bilinmeyen, Boşnakların yani Balkan Müslümanların da aleyhine biteceğiydi. Bunu bilmeyenlerin başına da Bosna-Hersek'in devlet başkanı Aliya İzzetbegoviç geliyordu. Bosna'nın bağımsızlığını ilan edip, hem Sırbistan'a, hem de Hırvatistan'a kafa tuttuğunda, her siyasal İslamcı gibi Amerika'ya güveniyordu. Sonuçta Amerika, kadim düşmanı Rusya'nın son dostunun canına okur, tüm Bosna'yı Müslümanlara verir, hatta Sırbistan'ın bir parçası olduğu halde Müslümanların çoğunlukta olduğu Sancak bölgesini de Müslümanlara verirdi. İzzetbegoviç, vikipediye göre 2.Dünya savaşında Nazi işbirlikçilerini desteklemiş ve hayatı boyunca sosyalist Yugostlavya'ya muhalif olmuştu.Tito rejimi boyunca sık sık hapis yatmıştı. Amerika, Aliya'dan iyi müttefik mi bulacaktı. Oysa Amerika ve Batı'nın planı başkaydı ve Aliya'da farkına varmadan bu olanın bir parçası oldu.

En başta diğer Yugostlav cumhuriyetleri heterojenken, bir etnik grubun baskınken, Bosna-Hersek homojendi.Yüzde kırktan fazlası Hırvat ve Sırp, özellikle de Sırp'tı. Boşnaklar, Yugostlav ordusunda be partizan denen yarı paramiliter-yarı askeri yapı içerisinde de büyük açıdan pasifize edilmiş bir topluluktur. Diğer yandan daha sonra ortaya çıktı ki Sırplar yada Sırpların içindeki bazı paramiliter faşist topluluklar, yetmişlerden beri katliama ve iç savaşa hazırlanıyordu. Özellikle 1980'de Tito'nun ölümü ile iyice örgütlenmişlerdi. Aliya ve Müslümanlar ise hazırlıksızdı.

Derken savaş başladı. Savaşın başlangıcında Hırvatlat ve Sırplar, Müslümanlara karşı olarak başladı. Hatta meşhur Mostar köprüsünü, Hırvat topçusu yıktı. Boşnaklar, başlangıçta çok mevzi kaybetti. Ülkeye derha Birleşmiş Milletler Barış Gücü geldi. Aliya bu güce çok güvendi. Boşnak orduları, bu yüzden sivilleri korumasız bıraktı. Sadece Sreprenitsa'da değil (Sreprenitsa en büyük katliamdı), pek çok yerde siviller, Barış Gücü'nün gözleri önünde katledildi. Savaş en insanlık dışı eylemlere sahne oldu ve bunun acısını özellikle kadınklar ve çocuklar çekti. Tecavüzler sistematiktik, kadınlar gebe bırakıldı ve kürtaj olmayıp, babalarını bilmedikleri çocukları doğurmaları için uzun süre alıkondu. Sırplar pek çok esiri kasten kör etti yada sakat bıraktı. Bütün bunlar Avrupa'nın ortasında ve naklen yayınlarda oldu. Barış gücü her şeyi seyretti, bol bol kınama mesajları yayınlandı. Başkent Saraybosna (Sarayevo) kuşatıldı ve sivil halk, keskin nişancıların canlı hedefi haline geldi. Keskin nişancıları engellemek için binalar arasına dev çarşaflar gerildi. Yaşlılar, keskin nişancıların yeri belli olsun diye kendilerini feda etmek adına yavaş yürüdü. 1984 Kış olimpiyatları Saraybosna'da yapılmıştı. Olimpiyatlar için yapılan stad, dev bir mezarlık oldu. Diğer olimpik tesislerse ya yıkıldı, ya çürümeye terk edildi. Savaş aynı zamanda bir gazeteci-haberci katliamıydı. Keskşn nişancılar önce çekim yapmasın diye kameramanı, sonra tercüman-mihmandarı, sonra gazeteciyi vuruyordu. Savaşta havaalanı ile Saraybsona şehri arasındatünel kazıldı ve şehre pek çok ihtiyaç malzemesi oradan taşındı. Dönemin Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Tansu Çiller ile Pakistan başbakanı Benazir Butto, şehre tünelden gitti. Tünel halen ziyaretçilere açıktır.

Savaş, karışık evliliklerin yada kan karışmasının barış getireceği tezinin çöküşüydü. Tito bile yarı Hırvat, yarı Slovendi. Tüm o Müslüman katillerinin pek çoğunun annesi yada annannesi-babaannesi falan Müslümandı. Hatta bu evlilikler, savaştan sonra da devam etti ve ediyor diye duydum. Savaşta Emir Kusturica gibi dönekler de yetiştirdi.

Bu sırada Türkiye'de bolca protesto, Bosna'ya yardım kampanyaları (hatta biri dönemin meşhur 900'lü hatları idi) falan oldu. Bolca ihanette oldu. Sırbistan sözüm ona ambargo altındaydı ama bizzat Türk tüccarlar, kaçak yollarda Sırbistanı besliyordu, Uğur Dündar bunlardan bazılarını ifşa etmitşi. İlginçtir Bosna savaşı öyle devasa bir mülteci göçüne neden olmadığı gibi, Sırbsitan'a ait ve Boşnak nüfusun hakim olduğu Sancak bölgesine de pek sıçramadı. Bosna'ya o kadar çok gönüllü-savaşçı da gitmedi.

Aliya uzun süre batılı müttefiklerinden destek bekledi. Gelmeyince de o meşhur sözünün söyledi. Her şey bittikten sonra düşmanlarımızın yaptıklarından çok, dostlarımızın yapmadıklarını hatırlıyacağız. Bu sözü İslam dinyasına değil, Amerika'ya söylemişti. Atatürk'e faşist diyecek kadar Amerikan mütefiği olan Aliya, bu sefer de cihat ilan etti ama pek ses gelmedi. Yakın tarihte cihada gizli destek verilen tek savaş, Afganistan-Sovyet savaşı oldu. Osmanlı'nın 1914 cihat ilanına bile pek az katılım oldu. (Sadece Libya'daki Sunusi aşreti destek verdi) Afganistan'daki, İslamcıların pek övündüğü olay ise, basit bir bar kavgasının, Afgan göçmenleri linçleme amaçlı büyütülmesiydi. Gene de başka çare olmadığını anlayan Boşnak ordusu toparlandı ve biraz güçlenir ve belli bölgelerde Sırpları kovar gibi oldu. Bosna Hırvatları da, Boşnaklarla müttefik olmaya başladı. Boşnaklar bazı yerleri geri almaya başlamış, ambargo da Sırpları yıpratmaya başlamıştı ama Boşnaklar da çok tükenmişti. Devlet başkanlığı duvarına Kabul et Aliya, sadece arka bahçeyi verse bile yazmışlardı.

Bu savaş oyunu,  Bosna'nın Markale bölgesinde 2. pazaryeri katliamı oldu. NATO ve Birleşmiş Milletler uzmanları bombaların parçaları topladılar, patlama yarı çapını ölçtüler ve çok gerekliymiş gibi bombaların Sırp ordusuna ait olduğunu ispat ettiler. ArdındanSırbistan ağır bir hava bombardımanı sonucu ateşkesi kabu etti. Taraflar Dayton antlaşması imzaladı. Bosna, kantonlara bölündü. Yarısından biraz fazlası Boşnak ve Hırvat bir kısmı da Sırp bölgesi oldu. Yani ne Bosna bütünlüğünü korudu, ne de Sırbistan'ın bir parçası oldu. Neden bu bombardıman savaşın başında olmadı? Çünkü o zaman henüz savaş yorgunu olmayan Sırplar, Nato ile savaşabilirdi. Oysa Bosna'da kaybetmeye başlamışlarken daha fazla savaşacak ruh halinde olamadılar. Sırbista, kaçınılmaz olarak Kosova ve Karadağ'ı da kaybetti. Daha sonra genel anlamda Balkan yarım adası kaybetti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/09/balkan-yarimadasinin-soguk-savas.html) Savaşta ve savaştan sonra İslamcı örgütler-tarikatlar öne çıktı. Ülkücülerin en güçlü olduğu devirdi ama Ülkücüler Bosna konusunda hiç varlık gösteremedi. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/07/turk-milliyetciliginin-acinasi-hali.html) İslamcı örgütler ise anca şov yaptı, savaşa ve savaş sonrası Bosna'nın ekonomisine bir destek olamadılar. (https://onbinkitap.blogspot.com/2019/12/kuru-kuru-kurban-olayim.html)

Sonuçta Amerikan mandası altındaki Bosna-Hersek, savaşı Sırplar ile beraber kaybetti. Aliya İzzetbegoviç, Atatürk'e faşist-ırkçı demeden önce Nutuk'u okusaydı, Amerikalı ve Arap dostlarından bir hayır gelmeyeceğini anlardı. Erzurum kongresinde alınan MANDA VE HİMAYE KABUL EDİLEMEZ kararının ne kadar önemli olduğunun göstergesi, Bosna'nın halidir. Savaş sırasında bir Boşnak diplomat Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diplolmatlarına, hiç bir uluslar arası kurum tarafından tanınmış değilsiniz ama sizin yerinizde olmayı çok isterdim demişti. Kıbrıs'ta Türk ordusu harekata başlamadan önce adadaki Tür erkeklerinin beşte birinden fazlası, Türk Mukavemet Teşkiları üyesiydi.

Atatürk'ün dediği gibi, başkalarının verdiği akılla yükselmiş bir millet yoktur.Milletin bağımsızlığını gene milletin azim ve kararlılığı kurtarır. Başka milletlerin himayesini istemek, yöneticilerin zayıflığı ve korkaklığındandır.

Savaştan sonra Bosna sorunu ve soykırımlar sinsice unutuldu. Yılda bir kaç kere anma günleri dışında hatırlanmaz oldu. Sırplar, Avrupa'nın üçüncü büyük mafyasını kurdu. Sırp mafyası, mülk karşılığında Türk vatandaşlığı alıp, Türkiye'yi üs yaptı.

https://onbinkitap.blogspot.com/2018/01/nutuktan-akildakalanlar-ve-orhun.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2019/11/nutuk-ve-orhun-yazitlari.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2019/12/istiklal-marsi-ve-orhun-yazitlari.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2023/05/nutukun-ilk-sayfasi.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2023/03/ataturkun-turkiye-iktisat-kongresini.html


1 yorum:

  1. Bilinmeyen bir başka bilgi için teşekkürler onuncu köy kaldimi on birinci köyde muhtarlık seçimlerinde adayimsin can kardeşim

    YanıtlaSil