15 Mayıs 1919'da Yunan birlikleri İzmir'e gösterişli bir törenle girdi. Bu gösterişi bozan bir kişi vardı. Tabancası ile sancak taşıyan eri ve bir kaç kişiyi öldüren, sonrasında da Yunan erleri İzmir'in yerli Rum halkı tarafından linç edilerek öldürülen gazeteci Hasan Tahsin.
Hasan Tahsin'den önce de düşmanlarla çatışma olmuştu şüphesiz. Sonuçta Anadolu halkı buna tepkisiz kalamazdı Aslında hiçbir halk tepkisiz kalamazdı.
Lakin Hasan Tahsin gibi cesurane bir tepkiyi de pek az kimse vermiştir ve hatta Kurtuluş Savaşında bile tektir.
Fransız General D'Esperey, beyaz bir at üzerinde, İstanbul Beyoğlu'nda gösterişli törenler yapmıştır, acaba bir Hasan Tahsin daha çıkacak mı diye. Yunanlılar da işgal ettikleri şehirlerde benzer törenlerle girişlere devam etmişlerdir, bir Hasan Tahsin daha çıkmamıştır.
Hasan Tahsin, bir intihar komandosu değildi. İntihar komandosu anında ölür ve acı çekmez. Bulunduğu konumun etrafındaki bir avuç insanı hedef alır ve cürmü kadar yer yakar. Düşmanla bire bir dövüşme cesareti yoktur onda.
Hasan Tahsin'in amacı bir parlayıp, bir sönen direniş parçaları yerin, büyük bir toplumsal infial (uyanış) yaratmaktı. Kendisi de bunu başardı.
Buna rağmen 1970 öncesi kaynaklarda adı pek geçmez. Buna pek çok sebep söylenir. En fazla da, binlerce Türk'ün öldüğü katliamının bir Türk'ün suikastı ile başladığını saklama çabası olduğu söylendi.
Öte yandan sebebi bu ise, Yunan veya diğer batılı kaynaklar neden Hasan Tahsin'den bahsetmemişti?
Gerçek sebep Hasan Tahsin'in Sebataycı olmasıydı.
Sebataycıların zor anlaşılma sebebi, mantığa uymayan insanlar olmasıdır.
Şimdi Aristo'nun mantık üzerine koyduğu üç kural vardır:
1)Bir şey ne ise odur. A, A'dır.
2)Bir şey kendisi olmayan olamaz. A, A olmayan olamaz.
3)Bir şey hem kendisi, hem de kendisi olamayan olamaz. Hem A, hem A olmayan olunmaz.
Bunu hem Müslüman, hem de Müslüman olmayan olunmaz, dolayısı ile hem Yahudi, hem Müslüman olunmaz diye okuyabiliriz.
Oysa Sebataycılar hem Müslüman, hem Yahudidir. Zira onlar Yahudilere göre Müslüman, Müslümanlara göre Yahudidir.
Çünkü Sebataycılık sadece Yahudi iken Müslüman gibi görünmek değildir. Aynı zamanda İslam'a ve Muhammed'in peygamberliği gibi pek çok şeye inanmayı da içerir. Başka türlü olsa, rahatça İsrail'e göç ederlerdi.
Kaldı ki Osmanlı devleti, Yahudilere karşı o kadar hoşgörülüydü ki, Yahudiler, altı yüz küsur yıllık Osmanlı tarihinde hiç isyan etmeyen tek millet Yahudilerdir. Kaldı ki Sebataycıların büyük çoğunun yaşadığı Selanik şehri, 1492'den 1913'de Yunanistan işgaline kadar nüfusunun çoğu, Sebataycıları Müslüman saysak bile, Yahudidir.
Onlar ölümden korktukları için değil, Sebatay Sevi'nin peygamberliğine inandıkları için öyle yaşamışlardır.
Üstelik Sebataycılar ya da mürtediler (veya Dönmeler) kendilerini o kadar da iyi gizleyememişlerdir. Osmanlı kayıtlarını ve soy kütüklerini itina ile takip etmişlerdir.
Osmanlı'da hatta Selçuklu'da dinsel ve mezhepsel ayrım hep vardı. Faşizm her ne kadar 20.yy'da politik bir ideoloji olmuşsa da, İngeborg Barchman'ın dediği gibi faşizm iki kişi arasındaki ilişkiden başlar.
Hasan Tahsin'in tekrar hatırlanması ve heykelinin sancakarı öldürdüğü ve linç edildiği yere gömülmesi; İzmir'in kurtarıldığı gün, Sakallı Nurettin Paşa tarafından linç ettirilen metropolidi Hristosmos Kalafattis'in (not; Nurettin Paşa İstanbul'dan gazeteci Ali Kemal'i (şu anki Büyük Britanya-İngiltere başbakanı Boris Johnson'ın dedesi) heykeli Atina'ya meydana yapılınca; İzmir Konak meydanına da onun heykeli kondu.
Şimdilerde ise onun yaptıklarını kökenleri yüzünden tekrar gözden düşüyor.
Solcu görünen faşist yazarlar Yalçın Küçük ve Soner Yalçın, bu insanları tekrar faşizan öfkenin hedefine koydular. İstanbul Bülbülderesi'ndeki meşhur mezarlığı, o mezarlığın hepsinin Sebataycılara ait olmadıklarını bile bile, taşlardaki isimlerden listeler hazırlamak için uğraştılar.
Oysa ülkedeki her etnik topluluk gibi onlar da başkaları ile evlenmişler, onlarla akraba pek çok kişi de bu ikili sayesinde damgalanmıştı.
İlginçtir Soner Yalçın pek çok kişiyi Sebataycı diye damgalarken, Hasan Tahsin'e çok az yer ayırmıştır, sadece Bülbürderesi mezarlığında bir taşı (naaşı değil) olduğundan bahseder.
Hasan Tahsin cesur bir adamdı, kökeni ne olursa olsun, gerçek bir vatanseverdi. Adını daima saygı ile anmalıyız.
Onunla ilgili elimizde fazla belge yok ama onun sancaktarı öldürmesinden sonra Yunan ordusunun İzmir'de estirdiği terörün videosu var, size linkini bırakıyorum. (28.saniyden sonrasına bakın):
https://alkislarlayasiyorum.com/icerik/361275/izmir-yunan-cikarmasi-15-mayis-1919
Hasan Tahsin'in amacı bir parlayıp, bir sönen direniş parçaları yerin, büyük bir toplumsal infial (uyanış) yaratmaktı. Kendisi de bunu başardı.
Buna rağmen 1970 öncesi kaynaklarda adı pek geçmez. Buna pek çok sebep söylenir. En fazla da, binlerce Türk'ün öldüğü katliamının bir Türk'ün suikastı ile başladığını saklama çabası olduğu söylendi.
Öte yandan sebebi bu ise, Yunan veya diğer batılı kaynaklar neden Hasan Tahsin'den bahsetmemişti?
Gerçek sebep Hasan Tahsin'in Sebataycı olmasıydı.
Sebataycıların zor anlaşılma sebebi, mantığa uymayan insanlar olmasıdır.
Şimdi Aristo'nun mantık üzerine koyduğu üç kural vardır:
1)Bir şey ne ise odur. A, A'dır.
2)Bir şey kendisi olmayan olamaz. A, A olmayan olamaz.
3)Bir şey hem kendisi, hem de kendisi olamayan olamaz. Hem A, hem A olmayan olunmaz.
Bunu hem Müslüman, hem de Müslüman olmayan olunmaz, dolayısı ile hem Yahudi, hem Müslüman olunmaz diye okuyabiliriz.
Oysa Sebataycılar hem Müslüman, hem Yahudidir. Zira onlar Yahudilere göre Müslüman, Müslümanlara göre Yahudidir.
Çünkü Sebataycılık sadece Yahudi iken Müslüman gibi görünmek değildir. Aynı zamanda İslam'a ve Muhammed'in peygamberliği gibi pek çok şeye inanmayı da içerir. Başka türlü olsa, rahatça İsrail'e göç ederlerdi.
Kaldı ki Osmanlı devleti, Yahudilere karşı o kadar hoşgörülüydü ki, Yahudiler, altı yüz küsur yıllık Osmanlı tarihinde hiç isyan etmeyen tek millet Yahudilerdir. Kaldı ki Sebataycıların büyük çoğunun yaşadığı Selanik şehri, 1492'den 1913'de Yunanistan işgaline kadar nüfusunun çoğu, Sebataycıları Müslüman saysak bile, Yahudidir.
Onlar ölümden korktukları için değil, Sebatay Sevi'nin peygamberliğine inandıkları için öyle yaşamışlardır.
Üstelik Sebataycılar ya da mürtediler (veya Dönmeler) kendilerini o kadar da iyi gizleyememişlerdir. Osmanlı kayıtlarını ve soy kütüklerini itina ile takip etmişlerdir.
Osmanlı'da hatta Selçuklu'da dinsel ve mezhepsel ayrım hep vardı. Faşizm her ne kadar 20.yy'da politik bir ideoloji olmuşsa da, İngeborg Barchman'ın dediği gibi faşizm iki kişi arasındaki ilişkiden başlar.
Hasan Tahsin'in tekrar hatırlanması ve heykelinin sancakarı öldürdüğü ve linç edildiği yere gömülmesi; İzmir'in kurtarıldığı gün, Sakallı Nurettin Paşa tarafından linç ettirilen metropolidi Hristosmos Kalafattis'in (not; Nurettin Paşa İstanbul'dan gazeteci Ali Kemal'i (şu anki Büyük Britanya-İngiltere başbakanı Boris Johnson'ın dedesi) heykeli Atina'ya meydana yapılınca; İzmir Konak meydanına da onun heykeli kondu.
Şimdilerde ise onun yaptıklarını kökenleri yüzünden tekrar gözden düşüyor.
Solcu görünen faşist yazarlar Yalçın Küçük ve Soner Yalçın, bu insanları tekrar faşizan öfkenin hedefine koydular. İstanbul Bülbülderesi'ndeki meşhur mezarlığı, o mezarlığın hepsinin Sebataycılara ait olmadıklarını bile bile, taşlardaki isimlerden listeler hazırlamak için uğraştılar.
Oysa ülkedeki her etnik topluluk gibi onlar da başkaları ile evlenmişler, onlarla akraba pek çok kişi de bu ikili sayesinde damgalanmıştı.
İlginçtir Soner Yalçın pek çok kişiyi Sebataycı diye damgalarken, Hasan Tahsin'e çok az yer ayırmıştır, sadece Bülbürderesi mezarlığında bir taşı (naaşı değil) olduğundan bahseder.
Hasan Tahsin cesur bir adamdı, kökeni ne olursa olsun, gerçek bir vatanseverdi. Adını daima saygı ile anmalıyız.
Onunla ilgili elimizde fazla belge yok ama onun sancaktarı öldürmesinden sonra Yunan ordusunun İzmir'de estirdiği terörün videosu var, size linkini bırakıyorum. (28.saniyden sonrasına bakın):
https://alkislarlayasiyorum.com/icerik/361275/izmir-yunan-cikarmasi-15-mayis-1919
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder