4 Eylül 2021 Cumartesi

SİNEK SARAYI YAPILAN ÜLKEMİZ

 


Mine G. Kırıkkanat'ın (Saulnier) Sinek Sarayı romanını çok beğendim diyemeyeceğim. Bir çırpıda okunacak bir kitap ama öyle insanı çarpan bir kitap değil. Rahmetli Metin Kaçan'ın Ağır Roman'ının, biraz Zülfi Livaneli, biraz da Tuna Kiremitçi tarzı ile yeniden yazılmış hali gibi geldi bana. Ben ise romanda sadece bir yerde yapılan ve romana adını veren Sinek Sarayı mecazına takıldım. 



Roman kahramanlarından biri, olayların geçtiği apartmanı, Trakya ve Balkanlarda evlerde bulunan sinek sarayı süsüne benzetiyor. Sinek Sarayı diye arama yaptığınızda bazı alışveriş sitelerinde görüyorsunuz. İlk başlarda, sinekler başka yere konmasın da, oraya konsun, orayı pisletsin diye yapılmış. Haşerelerle mücadele için daha iyi yöntemler geliştirilince, evlerin bir köşesinde ve çocukların el işi olarak yaptıkları süs eşyaları kalmış. Her şehrin, istenmeyen göçmenleri ağırladığı bir sinek sarayı köşesi vardır. Burada evler gecekondu değilse, romandaki gibi eski ve bakımsız apartmanlardır ve iti bağlasan durmaz, domuz ahırı olmaz evlere, bazı bazı lüks villa fiyatına kira istenir.

Ülkemiz de son bir kaç yıldır istenmeyen göçmenlerin ( Zaten göçmenler hep istenmez, istense de, istemem, yan cebime koy tavrı izlenir) ağırlandığı, Avrupa'nın sinek sarayı oldu. Göçmenlerin hemen hepsi, ülkelerine barış gelse de, ülkelerine geri dönmeyi düşünmüyorlar. Hatta çoğunun hedefi vatandaşlık almak. Öte yandan da hemen hepsinin amacı, ülkemiz üzerinden ekonomik seviyesi daha yüksek ülkelere göç etmek. 

Üstelik pek çoğu ülkemizi yeterince Müslüman ve yeterince ahlaklı bulmuyor. Kendi kadınlarını peçe ve burkaya sokuyor; bizim türbanlılar bile, onlar için fazla serbest. Ama Türk kadınlarını seyretmekten bile mutlular, çarşı iznine çıkan erler gibi kadın seyrediyorlar. Bize ve kadınlarımıza hakaret eden videolar çekip, internetten yayımlıyorlar.

Ülkemiz sadece iç savaş yaşayan Suriye, Afganistan ya da Irak, Somali,  Libya gibi yaşamanın pek de güvenli ülkelerden göçmen-mülteci almıyor, Dünya'nın neredeyse yarısından göçmen ve mülteci alıyor. Orta Asya devletleri, Afrika'nın tamamı ve Doğu Avrupa'nın önemli bir kısmından göçmen ya da kaçak işçi alıyor. Ülkemizde altmış bin kadar Ermeni kökenli vatandaş varken, yüz binden fazla kaçak çalışan Ermenistan vatandaşı ülkede dolaşıyor.

Gelenler sadece işçi değil. Bir kaç yıl evvel, bir gazetede Türkiye'de fuhuş yapanların %60!ının yabancı uyruklu olduğunu okumuştum. Ankara'da belli yerleri kaplayan kartvizit ve telefon numarası yazan kağıtlardan anladığım kadarı ile bu oran yükselmiş.

Turizmde de bir sinek sarayı, ucuz tatil ülkesi olmuş durumdayız. O çok lüks otellerimize ya batı devletlerinin orta halli vatandaşlarının ya da geri kalmış ülkelerin, batılı devletlerde parası ile bile rahat görmeyen zenginleri geliyor.

Ülkenin sinek sarayı olması, devlet politikası haline gelmiş durumda. 25o bin dolarlık mülk alan, ülkenin vatandaşı oluyor ve bunun reklamı uzun süre Arap televizyonlarında dönüyor. Benzer şekillerde Malta, Litvanya gibi Avrupa Birliği ülkelerinde de vatandaş olunabiliyor. Türkiye, bu açıdan da sinek sarayı oluyor.

Daha çok ihraç etmek için üretmeye başladığımız ve senaristlerin kafaları değil de, başka organlarında yazdıkları düşündüğüm yerli dizilerimiz de, bu sinek sarayının yerli süsleri. Pek çok insanı Türkiye'ye çeken başka bir şeyde diziler. Pek çoğu Türkiye'deki yaşamın dizilere benzediğini sanıyor.

Ülkemiz son yıllarda hem kendi halkı, hem de gelişmiş ülkeler gözündeki güzelliğini büyük ölçüde kaybetti. Giderek daha fazla sinek sarayı oluyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder