27 Ocak 2022 Perşembe

CENGİZ DAĞCI VE KIRIM TÜRKLERİNİN DUYULMAYAN TRAJEDİSİ

 


Kırım Türkü, Tatarı, roman yazarı Cengiz dağcı hakkında vikipedya yada benzeri kaynaklardan bulabileceğiniz bir hayat hikayesi ya da edebi eleştiri; hem haddim değil, hem de çok gerekli değil. Kendi hesabıma daha fazlasını yazmam gerektiği için yazıyorum.

Kendisi 21 (yirmi bir) yaşında askere giderken terk etti Kırım'ı. Almanlara esir oldu, müttefiklere sığındı ve bir mülteci olarak İngiltere'ye yerleşti. Orada kendisi gibi mülteci, Polonyalı bir kadınla evlenip, lokanta açtı. Polonyalı karısı Regina'dan çocukları ve torunları oldu. 2011'de öldüğünde, o dönemim Türk dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu'nun girişimleriyle Kırım'a gömüldü.

Romanlarının ilk nüshalarını, Varlık yayınevine gönderdi ve Varlık yayımlarının kurucusu Yaşar Nabi Nayır ile mektuplaştı. Romanlarını ne Kırım'da ne de İngiltere'de kullandığı Türkiye Türkçesiyle yaptı. Kırım Tatar Türkçesiyle de pek az bilinen şiirlerini yazdı. Son bir kaç roman ve hikayesinde de yıllarca yaşadığı İngiltere hakkında yazdı.

Aslında burada asıl değinmek istediğim Kırım Tatarlarının çektiği çilelerden çok, haksızca suçlanmaları, tüm toplumun sürekli Nazi işbirliği ile suçlanması.

İşgal ve düşman saldırıları sırasında her toplumdan işbirlikçiler olur. Rusların kendi içlerinde de işbirlikçileri vardı. Oysa Kırım Tatarlarının en işbirlikçileri bile, Nazilerin en çok önem verdiği Yahudi imha programına karşı gelmiş, Yahudi komşularını korumak için çırpınmıştır. Pek çok Rus ise, Nazi işgalini Yahudilerden kurtulmanın bir fırsatı olarak görmüştür. Kırım Tatarları arasında Saide Arifova gibi yüzlerce Yahudi'yi canı pahasına kurtaran kahramanlar çıkmış, onlar da sürgünden kurtulamamıştır.

Burada bir parantez açmalıyım ki Antisemitizm, yani Yahudi düşmanlığı hiç olmamıştır. Kızdkları zaman Çufut, sevdikleri zaman Kırımçak dedikleri Karay Yahudilerini ise Tatar olarak görmüşlerdir. (Kırım'da Aşkenaz Yahudileri de vardı ve bu iki ayrı mezhep birbirine nadiren karşıyordu)

Diğer bir konu da, Nazi işbirliği ile suçlanan her halk (Çeçenler, Romanlar ve benzeri) ve hatta herkes, Stalin öldükten sonra anayurtlarına geri döndü, Kırım Tatarları hariç. Kırım Tatarlarının ise pek çoğu Özbekistan'da kendilerine düşman bir ülkede (Bizdeki Turan-Türk zihniyeti halen Orta Asya'da çok azdır), pek çoğu da yetimhanede büyüdü. Önemli bir kısmı da Sibirya ve diğer Sovyet ülkelerinde yaşadılar. Kültürlerini tanıtacak halı, kazak, dantel desenlerini bile yanlarına götüremediler. Onlara kültürlerini anlatacak büyükleri bile yoktu. Son Sovyetler Birliği lideri Gorbaçov ve onun Glasnost politikalarına kadar Kırım'a dönemediler. Uzun yıllar çoğu kez bir araya gelemediler. Sürgünden yıllar sonra Özbekistan'da 4 sayfalık Lenin Bayrağı gazetesi ile dillerini hatırlamaya çalıştılar.

Bütün bu süreçte, Cengiz Dağcı ve eserleri, üstelikte sadece Türkiye'de ve Türkiye Türkçesi ile yayımlanırken, Türk Stlainistleri ile Türk Turancı-ırkçıları arasındaki propaganda savaşının arasında kaldı. Oysa kendisi, Rus yayılmacılığının zulmüne en fazla uğrayanlardan biri olduğu halde, eserlerinde Rus halkına karşı bir nefret söylemlerinden özellikle kaçınmıştır.

Öte yandan Kırım Tatarlarının yaşamış olduğu ve halen yaşadıkları gerçektir ve anlamak için Cengiz Dağcı'yı okumak gereklidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder