Şimdi de Koçgiriler ilgili olarak pek anlatılmayan kıtlık ve açlığı anlatayım. Kıtlığın isyan öncesi ve sonrası olmak üzere iki dönemi var. Babaannemler yedi kardeşmiş ve babaannem üç kardeşini açlıktan kaybetmiş. Diğer dört kardeşten kendisi ile bir kardeşi ağalara hizmetçi olmuş. İsyan bastırıldığında da hizmetçiymiş, bir kısım altını ve ambar anahtarını ona vermişler.
İsyan bastırıldığında, Topal Osman'ın adamları, babaannem ve hizmetçi kızları, dere kıyısına götürmüşler. Babaannem, kendisine emanet edilenleri el çabukluğu ile bir taşın altına koymuş. Başka bir hizmetçi kız, üzerinde altın takılar çıkınca, Topal Osman'ın adamlarınca dövülerek öldürülmüş.
Büyüklerimin anlattıklarından, Koçgiri kıtlığının , isyandan önce ve ağaların marifeti ile ortaya çıktığını öğrendim. Sadece babaannem ve ailesi değil, annemin anneannesi de aynı kıtlığı yaşamış. Aynı evde iki kuma, biri çocuklara bakar, diğeri de kocaları ile dilenmeye çıkarmış. Dilenme de, yiyecek dilenme, para dilenme değil.
Kıtlığın sebebi, annemden dinlediğime göre, Koçgiri ağalarının, halkın buğdaylarını ve unlarını, Sarıkamış yani Doğu ordusuna vermesiymiş. Bunun da sebebi, Osmanlı sarayında nüfuz kazanma çabasıymış.
Siz o acımasız ağaların sadece romanlarda (Köy Enstitülü yazarlar, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal ve benzeri yazarların romanlarını kast ediyorum) olur sanıyorsunuzdur ya da Kemal Sunal-İlyas Salman-Şener Şen filmlerinde falan. Oysa servet sahiplerinin kendi ikballeri için, kendi halklarına zalimleşmesi, tarihte sık görülen bir olaydır.
Muzaffer İlhan Erdost, Şemdinli Röportajı kitabında, Hakkari'deki Kürt ağalarının gaddarlıklarını anlatır. Kemal Bilbaşar'da Cemo Romanında, Dersim ağalarının gaddarlığını anlatır. Hüseyin Aygün ise, Dersim'de Cemo romanındaki gibi ağalığın olmadığını iddia eder. Oysa Tuncelili arkadaşlarım, bölgede bayağı varlıklı toprak ve hayvan sahiplerinden bahsetmekte. Meşhur, Dersim Dört Dağ İçinde türküsü, Dersim ağalarınca zorla kuma yapılan bir Ermeni kızın türküsüdür.
Son olarak, Mario Puzo'nun Baba romanının yeni bitirdim. Hem romanda, hem de filmde, roman kahramanlarından birisi, saklanmak için Sicilya'ya geri dönüyor. Yoksulluk yüzünden sürekli göç veren adayı, çöl gibi bir şey sanan roman kahramanı, bol ağaçlı, parmağını toprağa soksan kök salacak cennet gibi bir yer bulunca şaşırır. Sonra adanın feodal yapısından, önceleri merkezi devlete ve feodaliteye isyan olarak çıkıp, sonra da feodal derebeylerinin zorbalık aracı olan mafyadan (Cosa Nostra) bahseder.
İşin doğrusu azınlıkların başına gelen zorbalıkların en çoğu değilse de en fenası, kendi feodal beylerinin zorbalığıdır. Ben bunu öğrenciler arasındaki akran zorbalığına ya da askerde tertipçilik zulmüne (Gerçi profesyonel askerliğe geçildi ve herkese altı ay askerlikte de ne tertipçiliği olabilir ki. Tertipçilik de tarihe gömüldü veya tarihe gömülmek üzere) benzetirim. (Ciddi ciddi akran zorbalığı yetişkin zorbaşığndan, tertipçilik de zubay-astsubay zorbalığından daha fazla can acıtabilir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder