26 Haziran 2024 Çarşamba

YAKIN DÖNEM TARİHİNİN KÖPEK SORUNU



 Tarih tekerürden ibarettir sözünü ilk kim söylemişse, her dile yayılmıştır. Karl Marks, tekerrür ilkinde trajedi, ikincisinde komedidir, der.  Hocası Hegel'de, tarihten ders alınsaydı, tekerrür etmezdi, der. Bu tekerrürün tekeri bazen çok kısa olabiliyor. Elli bir yaşından gün alan bir amcanız olarak, hatırladığım bazı yakın çağ tekerrürlerinden bahsedeceğim.

Önce şu sokak köpekleri meselesinden bahsedeyim. Seksenlerde sokak köpeği sıkıntısının yanı sıra, kuduz tehlikesi de vardı. Bunu sebebi, şu anki iktidar partisince kapatılan Hıfzısıha enstitüsüne yeterince yatırım yapmadığından, Türkiye'deki kuduz aşıları düşük kaliteliydi. İthal aşılarda da soğuk hava zinciri tam kurulamıyordu. Hatta aşıdan ölenler, kuduzdan ölenlerden daha fazlaydı. Tıp uzmanları, kuduz vakaları görmeye Türkiye'ye geliyordu.

İşte bu ortamda, belediyelerin çoğu, tek başına iktidar olan Anavatan (ANAP) partisinin elindeyken, belediyelerin köpek ithaf ekipleri vardı. Köpekleri tüfekle vurarak veya zehirleyerek öldürüyordu. Hem de öyle güpegündüz, çocukların gözü önünde olab cinayetlerdi bunlar. Bütün bunlara rağmen şehirlerdeki köpek sayısı da azalmıyordu.

Bir canlı türünün nüfusunu azaltan asıl olgu, çoğu kez yaşam alanının daraltılması, yiyecek kaynaklarının tükenmesi, yeni rakip türlerin çıkmasıdır. O yiyecek kaynağı orada olduğu sürece, onu yiyecek bir hayvan mutlaka bulunur. Bunun için önce sokağa bırakılan mama ve gıda çöpleri ile mücadele edilmelidir. Nüfus azaltılmasında kısırlaştırılma, gene bu nedenle birincil sebep olmalıdır. Avrupa'nın pek çok ülkesi, gübreleriyle bin yıllık binalara zarar veren güvercinleri öldürmek yerine, yumurtalarının yerine masa tenisi topu koyuyor, nüfuslarını kontrol etmek için. Köpeklerde de, kısırlaştırma yapmazsanız, başka köpeklerin daha fazla eniği yetişkinliğe ulaşır ve köpek sorunu devam eder.

Türkler dünyada sokak kedisi ve sokak köpekleri sevgisi ile ünlü oldukları kadar, ara ara sokak kedi ve köpeklerini yok etmeleri ile de ünlüdürler. İstanbul'da meşhur Hayırsız Ada köpek sürgünleri iki defa olmuştur. Sonraki yıllarda şehirde köpek nüfusu bir kaç yılda eski haline gelmiştir. Şehirde gezgin sakatat satıcıları vardır, müşterileri sokak köpek ve kedilerini besleyenler olan. Buna bir de topbalanma zahmetine bile girilmeden sokak köşelerine bırakılan çöpleri eklersek, ölen her hayvanın yerini yenisi alacaktır çabucak. Sadece bu Hayırsız ada sürgünleri değildir, söz konusu olan. Özellikle kuduz vakalarından sonra seri kedi-köpek katliamları oluyordu. Üreyen köpekler, tekrar eski nüfuslarına dönüyordu.

Sokak köpeği nüfusunu asıl besleyen olay, sokağa atılan köpeklerdir. Bütün sokak köpeklerinin ve kedilerinin atası bir ev kedisi yada köpeğidir. İktidar trolleri haklılar, Avrupa yada gelişmiş ülkelerde sokak köpekleri yok, çünkü sokağa atılan köpek yok. Evcil hayvanlar kontrol altında. Bir de ülkemizde gerçek bir hayvan sahiplenme kültürü yok. Mesela batıda yılkı atı diye bir kavram yok. Hayvarnı sadece işi olduğunda sahiplenip, kış aylarında yabana salmak gibi adice bir işe, bir de ad takmışız.

Türklerin, sokak köpekleri ile ilişkileri inişli-çıkışlıdır. Yabancı kaynaklar, Türklerin sokak köpekleriyle ve diğer hayvanlarla ilişkilerine hayret etmişlerdir. Bir zamanlar İstanbul'da  sokaklarında, elindeki bir sopaya çakılömış çivilere asılı sakatat satanların müşterileri, sokak kedi ve köpeklerini besleyen hayvan severlerdi. Pek çok şehirde sokak hayvanlarını, leylekleri ve pek çok canlıyı beslemek üzerine çalışan vakıflar vardı. Muhafazakar medya ve dinciler, Osmanlı'nın bu özelliğini, aşırı merhametli oluşuna bağlar ve bununla çok övünürdü.

Tabiki dincilerin her sevgisi gibi hayvan sevgisi de çıkarlarına bağlıdır. Hayvan düşmanlıkları ise reisleri ile rahmetli Bekir Coşkun arasındaki bir polemikle başladı. 2007 Cumhuriyet mitingleri sırasında, henüz o kadar da yandaş olmayan, karşı sesleri de barındıran Sabah gazetesinde, mitingi duygusuzca izleyen biri üzerinden, Göbeğini Kaşıyan Adam diye bir yazı yazdı. Reis'de, vay bunlar bize göbeğini kaşıyan adamlar dedi, bizi hor gördü diye karşı polemiğe geçti ve  arka arakdaya demeçler verdi. Çoşkun'un yazılarında çokca bahsettiği Pako'dan yola çıkıp, onlar köpekleriyle beraber uyur, dedi. Uzun süre tüm evcil  hayvan besleyenleri muhalif ilan edip, öfkesini kustu. Bu polemik, 2013'de, Gezi isyanında tekrar hatırlanmış olmalı ki, Gezi ile yaygınlaşan eylemlerden biri de, sokak köpekleri için kapı önlerine kuru mama ve su koymaktı. Gezi'den geri bu mama-su kaplarıyla, bisiklet kullanımın yaygınlaşması, toplumsal alışkanlık olarak kaldı. Diğeri de o günlerde yetişkinlerde bisiklet kullanmanın yaygınlaşması oldu. Merdivenleri boyama ve sokaklara şiir yazma, azalarak yok oldu.

Sokaklara köpek mamalarını ve su kaplarını muhaliflerin, yani Gezicilerin koyduğunu düşünen muhafazakarlar,  iktidar yanlıları, Osmanlı ve daha önceki Türk sokak hayvanlarına şefkatinin tarihini unutup, hayvan düşmanı oldular.

Çünkü  onlar için önemli olan iktidarklarıdır. Aslında sadece onu önemserler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder