26 Aralık 2018 Çarşamba

DİNİ İNANÇLARIMI KAYBETMEM: YETMEZ AMA EVET-17-25 VE 15 TEMMUZ

17 25 ile ilgili görsel sonucu         Fetö ile AKP, benim için hep aynı şey oldu ve bence de halen aynı şeydir. Bir çeşit aile kavgası olarak görürüm.
       Tarih boyunca Türk devletlerinde de, taht kavgaları neredeyse dış savaş ve isyanlar kadar, hatta yer yer onlardan fazla kan dökülmesine sebep olmuştur. Orta Asya Türk devletlerinin gelişimi bellidir. Kurulur, büyür, ikiye bölünür, önce  Çin'e yakın olanı, sonra diğeri yıkılır.
      Osmanlı'da da Fetret devri, bir taht kavgasıdır ve Osmanlı'nın en kudretli padişahı Kanuni Sultan Süleyman bile, saha sağlığında iken isyan eden oğulları ile uğraşmış; dedesi gibi tahttan indirilme korkusu ile kendi oğlunu öldürtmüştür.
çomar bölükbaşı ile ilgili görsel sonucu      Gene Osmanlı'dan örnek verecek olursak, Osmanlı hep Alevilerden ve Alevi isyanlarından korktu. (Gezide ölen 7 kişinin hepsi de Alevi'ydi. Hatta CHP'nin araştırmasına göre tutuklananların yarısı Alevi, üçte biri de Tunceliliydi.
       Oysa Osmanlıyı sarsan büyük isyanlar Sünnilerden geldi. Beş büyük Celali lideri; Karayazıcı, Canbulat, Kalenderoğlu, Köroğlu,  Çomar Bölükbaşı ( Meraklısına, Bitlis'de Van Gölü kıyısında Çomar Bölükbaşı'nın türbesi bile vardır.), bunların hepsi Sünniydi.
       Yeni Osmanlı heveslisi hükumetimiz de, Gezi'den korkarken, asıl depremini kendi ortağından yedi.
         Aslında sol için Fetö-Reis ayrılığı bekleniyordu, sadece zamanını bilemiyordu. Nihat Genç daha 2010 yılının başlarında yazmıştı. 2010 referandumu sonrası pek çok grup AKP'nin karşısına geçmişti.
          İleride AKP dönemi tarihi yazıldığında muhtemelen 2002-2010 dönemine ayrıca bir yer verilecektir. Ben bu döneme şimdiden REKLAMLAR dönemi demeye karar verdim.
           Bu dönemde enflasyon, dolar, ero düşüktü; ciddi bir ekonomik kalkınma vardı. Memur atamaları ve yükselmelerde yazılı sınavlar esas alınıyordu. Durum en azından doksanlardan iyiydi.
yetmez ama evet ile ilgili görsel sonucu          Bu reklamların amacı, BDDK (Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu) aracılığı ile yandaş medya yaratmak, bu medyanın merkez medya denen medyayı ele geçirmesini sağlamak, Fetö başta olmak üzere tarikatları devleti ele geçirmesini gizlemek, özelleştirmeler başta olmak üzere ileride ekonominin çöküşüne sebep olacak icraatları şirin göstermek vb işlerdi.
              Bir de devleti ele geçirmek için hukuk kurallarını aradan çıkarmak için gerekli 2010 referandumuna YETMEZ AMA EVET dedirtmek için.
               Bu günün pek çok muhalifi, 2010 yılının yetmez ama evetinin yılmaz savaşçısıydı. Hatta bu sloganı bulan şahıs bile (gooogle'dan arayın, adını anasım yok) bu gün Almanya'da sürgünde. Referandum sonuçları açıklanır açıklanmaz tatlı su, liberal solcuları AKP'ye muhalif kesildi.
           AKP'de her ne kadar henüz AÇILIMLAR devam ediyor da olsa, 2010'dan sonra dincilik, gerçek yüzünü göstermeye başlamıştı. İçki yasağı, imam hatiplerin çoğalması falan.
         Ben Gezi'yi atlayıp, 17-25'e döneceğim. Maksat konu uzamasın. 17-25'i anlatırken de bol bol Gezi'ye atıf yapacağım.
          17-25 Aralık yolsuzluk  operasyonlarında bir kaç şey ortaya çıktı. İlki o zamanlar genelde cemaat denen Fetö'nün bağlarının çok da sıkı olmadığı ortaya çıktı. Çünkü ilk ciddi savaşta dağıldılar. 12 Eylül ve 28 Şubatta bile iktidarla çalışmamışlardı. 28 şubatta yüce şeyhlerinin bir emri ile o kutsal türbanlarını bile çıkarmışlardı.
bankasya dıt kart ile ilgili görsel sonucu        Kadrolaşmalarının hızını ne 12 eylül, ne de 28 şubat kesmişti. Çünkü her zaman açıktan çatışmak yerine, saman altından su yürütmeyi, iki yüzlüce kumpaslar kurmayı tercih ettiler. 17-25'de de kumpas yapmaya kalktılar ama rakipleri dişliydi ve onları çok iyi tanıyordu.
        Hiç kimse ban 17 aralık 2003'de başbakan Erdoğan'ın ameliyatının tesadüfen ertelendiğine falan inandıramaz. Her iki tarafta savaşa uzun zamandan beri hazırlıklıydı.
        Fetö'yü ilk terk edenler esnaf oldu. Esnafın ne kadar zayıf ve güvenilmez kitle olduğunu o zaman gördüm. 25 aralıktan sonra bir hafta kadar bir bekleme oldu, ardından da esnaf, özellikle küçük olanlar, örgütlerini hızla terk etti.
          Daha ilk haftalarda, ocak ayı gelmeden Bankasya'nın pek çok şubesindeki mevduat sıfıra yaklaşmıştı bile. Diğer tarikatlar ise (17 aralık öncesi de AKP ile arası pek iyi olmayan Alparslan Kuytul ve tarikatı Furkan vakfı hariç), daha aralık ayı bitmeden Fetö'yü terk etti. Bu yüzden 15 temmuzdan sonra Fetöcü olmada aranan ilk kriterlerden biri, Bankasya'da bir hesabın olması, 17-25'den sonra hesap açman ve para yatırmanız oldu.
       Her gün aldıkları Zaman gazetelerini (bazı esnaf 3-5 gazeteye birden abone olurdu) gözümüze sokan esnaf, Zaman dağıtıcılarını kovar oldu.
         Ardından da memurlar örgütü terk etti. Örgütün sendikalarından bir kaçış yaşandı. Ardında da AKP tarafından büyük bir temizlik başladı. Görevden alınanların yanı sıra, yerleri değiştirilenler, sürülenler falan da çok oldu.
           15 Temmuz geldiğinde, en azından çalışanı olduğum milli eğitim bakanlığı için söyleyeyim, kilit noktalarda Fetöcü kalmamıştı. İmam ya da bölge imamı denen önemli yöneticileri haricinde de açıktan açığa destekleyenleri kalmamıştı.
          Sadece örgütün okul ve dershaneleri ayaktaydı. Zaten özel eğitim sektörünün dörtte biri, onların elindeydi ve özellikle taşrada onlar haricinde özel okul ve dershane yok gibiydi.
camide içki içtiler ile ilgili görsel sonucu        17-25 pek çok şeyi ortaya çıkardı. Önce AKP'nin yolsuzlukları ortaya çıktı, sonra cemaatin yolsuzlukları. Ardından da bazı yalanlar ortaya çıktı. Anlı şanlı Ergenekon davaları kumpasmış. Gezi'de camide bira içilmemiş. O kırk elli deri kıyafetli adamın, türbanlı kafasına işemesi de yalanmış. Sınav sorularının cemaat abilerince  dağıtılması da gerçekmiş. Camide içki yalanmıl ki halen videonun gösterileceği cuma günün bekliyoruz.
          Bu süreçte  Joseph Goebbels'in meşhur propaganda kuralları işledi. Yalan söyle, yalanının arkasında dur, yalanın açığa çıkarsa daha büyük yalan söyle ve yalanını sürekli tekrarlayıp, sürekli yalan söyle. 
tutankamon ile ilgili görsel sonucu        Naziler bu ilkeyi, bizzat kendi söylediklerine göre, din adamlarından almış. Din de aynı yalanları yüksek sesle, sık sık ve binlerce yıldır yılmadan tekrarlamakta. 
         Tarihte Nemrut adında bir kral yoktur.  Herhangi bir Sümer-Babil kralının birilerini ateşe attığına dair bir belge de yoktur.  Meşhur Tutankamon'un babası Amontep'in tek tanrılı dini de ne İslam'a, ne de Hristiyanlığa, ne de Yahudiliğe benzer. mısır tanrısı Amon Ra'nın tek tanrı olmasından ibarettir, O da İbrahimi dinlerin tek tanrısına benzemez. Amontep'in de Yusuf ve kardeşlerini misafir ettiğine dair belge yoktur.
         Buna rağmen bunlar dinin kutsallarıdır ve dokunamaz ve eleştiremezsiniz.
          17 Aralıktan sonra Fetöcüler, Ergenekon ve kumpas konusunda yalanlarının arkasında oldu; iktidar partisi üstüne işene Kabataşlı bacı ve camide içki içildiği yalanlarının.  Bir yüz yıl sonra, bunlar da, onların kutsalı olacak. Eleştirenlere kızılacak.
           Beni asıl sarsan, Fetö'nün ani ve aşırı dağılması oldu. Hatta diğer tarikatlar da, büyük abileri Fetö'yü hızla terk ettikleri halde, halkın onlardan da uzaklaşması daha ilginçti.
            Bunu ilginç bir şekilde kermeslerinde gördüm. Fetö dahil tüm tarikatlar o zamanlar bol bol kermes yaparlardı. 17-25'den sonra bu kermeslere katılım büyük ölçüde düştü.
       Ben bu kermeslerin yiyecek müdavimiydim. Vergi mükellefi görünmeyen, fiş ya da fatura kesemeyen kermesler, yiyecek ve giyecekleri çok ucuza satıyordu. 
kermes ile ilgili görsel sonucu        17-25'den sonra Fetö zaten kermes yapamaz oldu. Süleymancılar, Adıymanlılar (Menzilciler, İsmail Ağa vs) 'nın da kermesleri boşaldı. 15 Temmuz'dan sonra da yapılmaz oldu. Çünkü uğrayan, alış veriş yapan kalmamıştı.
      Fetö dahil tarikatlar, benim gözümde çaya batırılmış un kurabiyesi gibi dağıldı. Diğer tarikatlar, devlet desteği ile ayakta, destek kesilsin, şeyhlerinin çocuklarına bile acımaz müritleri. 12 Eylül öncesi o ne üdüğü belirisiz sol örgütler bile, 12  Eylül sultasına bile, daha iyi dayandı.
yarbay ali alkan ile ilgili görsel sonucu       O zaman da ben, dinin toplum için birleştirici etkisini sorguladım. Sonradan Libya iç savaşı çıkınca da bunu daha iyi anladım. Çünkü Libya, tamamı Sünni (ve Maliki) Araptı. Gene de halen bitmeyen bir iç savaşın içindeler.
       Tarikatlar da, aslında çıkarları için bir araya gelmiş kişilerin birlikteliğiydi.
      Mesela Yarbay Ali Alkan'ın (hani şehit kardeşinin cenazesinde çözüm saçmalığına isyan etmişti, 15 Temmuzdan sonra görevden alınmasına sebep, tedavi için seçtiği özel hastanenin Fetö sermayeli olmasıymış.
      İlginçti ben bu hastanede kan, daha doğrusu beyaz kan (oysa sarı renklidir)-afarez de denen trombosit vermiştim. Burası Ankara'da lösemi (kan kanseri) tedavisi yapan bir kaç özel hastaneden biridir.
        Trombosit uzun süre depolanamayan ve her an taze bulunması gereken bir şey, bu yüzden Ankara'da tanıdıklarınız olmalı (ya da tedaviyi hangi şehirde yapıyorsanız) .
        Neyse, lafı uzattım. Buranın şu günlerde kapanan afarez emrkezine, sosyal medyanın kan çağrı grupları sebebi ile çok gördüm. Dolayısı ile girip, çıkarken de çoğu yerini gördüm. 
           Burası şimdilerde başka bir tarikatın kontrolünde. Bu kadar şeyi niye mi anlattım?
           Bu hastane dahil, özel hastanelerin çoğu tarikatlara ait. Ne olmuş yani diyeceksiniz. Ben de büyük harflerle yazayım. ÇOĞUNDA HİÇ BİR TÜRBANLI  HEMŞİRE YA DA DOKTOR YOK.
bulvar gazetesi ile ilgili görsel sonucu        Devlet hastanelerini türbanlılarla dolduranlar, kendi özel hastanelerinde türbanlı çalıştırmıyorlar. Aynısı dershaneleri ve özel okulları için de geçerli. Pek çoğu tarikatlara ait olmasına rağmen reklamlarına Atatürk resmi koyuyor, türbanlı öğretmen çalıştırmıyor, din derslerini azaltıyor.
        İzmirli bir arkadaşın dediğine göre şehirde garson kızların mini etekli üniforma giydiği tez yemek zinciri (tantunici) de böylesi bir tarikata aitmiş.
        İnanırım zira sağcılığın sancak gazetesini çıkaran Kemal Ilıcak (ve karısı Nazlı Ilıcak ile oğlu Kemal Ilıcak), aynı zamanda günlük porno gazetesi Bulvar'ı da çıkarıyordu.
         Bu yazı uzar gider, ben kendimdeki metafizik duyguların zayıfladığını ilk defa bu dönemde hissettim. 
       Metafizik duygularıma asıl darbeyi 15 Temmuz vurdu.

24 Aralık 2018 Pazartesi

Çürüyenin Çığlıkları

özcan yüksek ile ilgili görsel sonucu                   Yıllardan beri takip ettiğim dergici Özcan Yüksek, son tren kazasından sonra benim de retweet yaptığım bir tweet attı.
                Çürük tahta çivi tutmaz. Bir şeyler çürüdüğünde, sürekli tamir ister ve o tamir edilen yerler sağlamlaşsa bile başka yerleri bozulur. Tamir edilen yerleri gene bozulur.
                Eskinin tamiriyle uğraşacağına, yeninin taksitiyle uğraş diye bir şoför atasözü de mevcuttur. Çürüyen şeyler kolay tamir olmaz. İnsan bedeni bile öyledir. Bir tanıdığım kanserinden sonra ameliyat olmuş ama bağırsaklar dikiş tutmayınca iç kanamadan ölmüştü.

çürüme ile ilgili görsel sonucuİnsan bedeni de çürüyünce tamir tutmaz oluyor.

                İnsan bedeni gibi devletler ve ideolojilerin de çürümesini hızlandıran ahlaksızca yaşam oluyor. Çürüme de makineler gibi çığlık çığlığa gıcırtılar olarak duyuluyor.
                Bu gıcırtılar, liderlerinin çığlığı olarak duyuluyor. Bu çığlık da tehdit ve hakaret oluyor. İspatlayamadığı iddiaları tekrar ediyor.
                Bir taraftan kendisi ve taraftarları bir yandan Gezi olsun diye bekliyor. Yeni bir Gezi hadisesini kanla bastırıp, fatura sallayanları sindirmek istiyor. Fatura sallayan memnuniyetsizler ise, Gezi ile sol ezilirken, kendilerine de üç beş kuruş fazla zam yapılsın, üç beş bin fazladan öğretmen atansın istiyor.
                Oysa Gezi kitlesi, son seçimden sonra enerjisini harcamış, fatura sallamalı, ağlamalı, sayın cumhurbaşkanımlı videolarla avunuyor. Buna rağmen çok uzak bir ülkedeki sarı yelek giyenlerden bile korkuyor.
                Bence bu aşamada çürümenin artmasını beklemek olmalıdır. Şu an isyan eden sineklerin, muhalif olmaya çok yolu var. 
isyan eden akpli ile ilgili görsel sonucu
Ben neden bu çürümeden nasiplenemiyorum yerine, bu çürüme neden oluyor demeye başlaması için daha çok yolları vardır.
Onların gerçekleri görmek için daha kırk fırın ekmek yemeleri gereklidir.
                Çürüyen bir şeyin, her gün başka yeri dökülür. Bir tren kazası, bir maden kazası, bir gemi kazası her an olabilmesi mümkündür. Bu kadar liyakatsizlerle dolu bir devlette kaza, bela kaçınılmazdır.
                Bu kadar liyakatsizlerle dolu bir devletin,  kaza ve belaya uğraması kaçınılmazdır. Deprem, sel gibi olası doğal felaketleri de en ağır şekilde yaşaması da kaçınılmazdır.
                Nihal Atsız, Sovyetler Birliğini kalp hastası bir boksöre benzetmiş, birden devrileceğini söylemişti.
TREn kazası ile ilgili görsel sonucuŞu anki iktidar da birden devrilecek demiyorum.
Bu çürüme elbet çatlak verecek, bu memnuniyetsizler elbet fatura sallamaktan ve video çekmekten başka şeyler de yapacak.