14 Ekim 2023 Cumartesi

LİBERALLERİN ERMENİ SEVGİSİ VE DİĞER GARİPLİKLERİNİN SEBEPLERİ



 Önce bu blogda daha önce neler demişim bir hatırlatayım: 

https://onbinkitap.blogspot.com/2021/02/ermeni-azeri-savasi-ve-israil.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2020/05/ermeniler-turklerden-halen-ne-istiyor.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2018/03/liberalleri-lincetmeyin-onlar.html

Doksanlı ve iki binli yıllarda Ermenilerden özür dileme kampanyalarını hatırlayan var mı? İmza kampanyalarına bazı ünlülerin adı da, onlar izin vermeden dahil etmişlerdi. Bir de bu günlerde unutulan Doğu Konferansı grubunu hatırlayalım.Nasıl Doğu Perinçek'in geçmişinde Abdullah Öcalan'la meşhur fotoğrafı varsa, Nihat Genç'in de geçmişinde Doğu Konferansı, Ermenistan gezisi vardır. Doğu Perinçek doksanlarda dergisi 2000'e doğru  ve gazetesi AydınlıkPKK propagandası yaparken (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/09/dogu-perincek-kimdir.html), Nihat Genç'de Leman dergisindeki köşesinde  HADEP (Şu günlerde Yeşil Sol Parti) ve ÖDP (Şimdilerde Sol Parti) propagandası yapıyordu. Nihat Genç'in şansına, Perinçek'in adı her geçtiğinde bu meşhur fotoğraf servis edilirken, Doğu Konferansı girişiminin unutulması. Doğu Perinçek, Bekaa Vadisi gezisini tek başına yapmıştı. Nihat Genç ise Doğu Konferansı gezilerini (Ermenistan, İran ve Suriye'yi net hatırlıyorum Galiba Mısır ve Bosna'da vardı), İslamcı ve Liberal bir kaç gazeteci-yazar ile birlikte yapmıştı. Onlar da bu gezileri unutturma derdinde. Liberallerde genelde bir azınlık sevgisi var. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/05/liberallerin-kurt-ulusalcilarin-alevi.html) Gene bu sevgi, siyasal İslam ve serbest piyasa sevgisinin önüne geçmiyor. Mesela Alevileri pek sevmiyorlar, genelde solcu oldukları yada CHP'li oldukları için.

Daha önce de yazdığım gibi, bu özür dilemenin karşılığı gelmedi. Ermenilerde bir barışma, uzlaşma mesajı gelmedi. Aksine, soykırım duvarında inkar çatlağı denilerek, o zamanlar devam eden birinci Karabağ savaşında, Ermeni saldırısının meşruluk kaynağı olarak kullanıldı. İşin ilginci, bu liberallerin en ateşli üyesi olan Hasan Cemal'in dedesi, İttihat ve Terkakki'nin üç önemli liderinden biri olan Cemal Paşa, soy adını da ondan alıyor. (Diğerleri Talat ve Enver'dir.) Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı adlı kitabında Cemal Paşanın gaddarlıklarını çok güzel anlatır. Kendisi, dedesi adına idam edilen Arap milliyetçilerinin torunlarından özür dileyebilir.

Kendine Liberal diyen bu grup yada gruplar, ülkemize ne çok zarar verdiler ve halen de zarar vermeye doymuyorlar. Özelleştirmeler sonrası ucuzluk yada daha fazla üretim olmadığı gibi Türkiye bazı şeyleri hiç üretemez oldu. Türkiyelilik kavramı ile Kürtlerin topluma kaynaşmasını (sanki çok toplum dışıymışız gibi), devletin faşist politikalarına karşı çıkma falan dediler. Meğer Türkiye'ye yerleşmek isteyen ama kendisine Türk demek istemeyen Araplar içinmiş. Suriye sınırında mayından temizlenen arazilerde organik tarım yapılmadı ama kontrolsüz göçmenler geçti. Ne dedilerse yalan çıktı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2018/03/liberalleri-lincetmeyin-onlar.html) Siyasal İslam kimseye özgürlük vaat etmedi ama liberal  takımı bu iddialarda bulundu. Bu ve buna benzer pek çok şeyi, halk için yaptıklarını falan söylediler.

Oysa o yıllarda katıldıkları Fetö ve iktidar yanlısı toplantılara katıldıkları için, zarf içinde huzur hakkı adı altında paralar aldıkları ortya çıktı. Üstelik bu paraların vergisini bile ödememişlerdi. Çünkü zarf içinde ve faturasızdı. Yıllarca, kar etmeyen     Radikal ve Yeni Yüzyıl gazetelerinden dolgun maaşlar aldılar.  (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/nilufer-golenin-korosuradikal-yeni.html) Şimdi de takipçilerinden bağış diledikleri internet siteleri ve sosyal medya hesaplarına, Amerika'da adresi bile belirsiz fonlardan binlerce dolar aldıkları ortaya çıktı. Bu hesaplarından bol bol kaçak göçmen övgüsü ve acındırması yapıyorlar. Tarihi de kafalarına göre şekillendiriyorlar. Mesela 2.Abdülhamit'e kızıl sultan lakabı,  döneminde katledilen Ermenilerin fazlalığıdır. Abdülmedic-Abdülhamit döneminde göç eden ve öldürülen Ermeni sayısı, 1915 Tehcir Kanunundan fazla olabilir. Zira şehir progromu ve sivil milislerin saldırıları ile ilgili bir istatislik-sayım yapılmamış. Burada iki trajik tarih anı vardır. Biri 17-19 Ekim 1860 Halep progromu (genel olarak hedefte tüm Gayrı Müslümler vardır), diğeri de 21 Temmuz 1905 tarihinde Abdülhamit'e cuma namazı çıkışında patlayan bombalı at arabası sonrasında başlayan, Anadolu'da ve Türk-Müslümanların yoğun olduğu bölgelerde Ermeniler başta olmak üzere Gayrı Müslümlere yapılan saldırılardır. Saldırılarda o kadar Ermeni öldürülür ki bizzat Abdülhamit, yeter artık daha fazla Ermeni öldürmeyin diye açıklama yapar. (Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları romanında anlatır.) Öte yandan Abdülhamit'in sarayı ve çevresi de Ermeni-Rum ve Yahudi doludur. Osmanlı'da azınlıkları, içinden önemli bireyleri devşirerek yönetme usulü vardır. 

Oysa liberaller, Osmanlı'nın cumhuriyetten daha barışçıl olduğunu söylerler.

Liberaller ile iktidarın arası 2010 yermez ama evet referandumundan beri açık. (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/04/yetmez-ama-yanildiniz-kendiniz-icin.html) Hele 15 Temmuz'dan beri hepten kopmuş durumda. Gene de iktidara muhalefetten çok, muhalefete muhalif havasındalar ve herhangi bir muhalif oluşumu, öyle canla başla desteklemiyorlar.

Desteklemesinler daha iyi, o da ayrı konu.



10 Ekim 2023 Salı

ADNAN OKTAR TARİKATININ BEKLENEN HAMLESİNİN BEKLENMEYEN YÖNÜ



Önce bu konuda daha önceden yazdıklarımı hatırlatayım: https://onbinkitap.blogspot.com/2018/08/adnan-hoca-yeni-bir-15-temmuz-tehlikesi.html

140 journos'un Kedicik belgeseleni pek beğenmedim, çünkü bu iddialar, benim hatırladığım doksanlarda bile basında, özellikle Adnan hoca ve Fetö ile arası iyi olmayan Star grubunda anlatılan şeylerdi.  Bu örgüt, kamuoyunun gözü önünde kurulmuştur. Siyasette sağ partilerden, özellikle de Necmettin Erbakan'ın yolundan-izinden giden Milli Görüş partileri tarafından, onlara bağlı-onlara yakın yayın kuruluşları tarafından desteklenmiştir. Örgüt, ara ara polis baskınına, adli kovuşturmalara uğrasa da, bunlardan güçlenerek çıkmıştır. Özellikle 1999'daki kovuşturmadan sonra gücünün doruğuna ulaşmış, kendisine en ufak eleştiri getiren kişileri rezil ve perişan etmiştir. 

Ne olmuşsa olmuş, 2018'de bu örgütün fişi çekilmiş, yapılan operasyonlarla beraber, gücü büyük ölçüde kesilmiş, Adnan Oktar ve örgütünün tüm kilit isimleri tutuklanmış, tüm medya da Adna Oktar aleyhine yayımlar yapmıştır. Oysa 1999'da solcu ve Uzan ailesi destekli medya haricinde, Adnan Oktar'a karşı ciddi bir yayım olmamıştı. 2018 operasyonundan sonra örgüt sadece Twitter'da (X.com) aktif oldu. Zira A9 denen televizyon kanalı ve ortalıkta bedava dağıtılan, Harun Yahya takma isimli yazarın kitapları haricinde bir


kitle iletişimi yoktu bu örgütün. Önceleri tuhaf tabelaları gündeme taşıdılar. Özellikle Cübbeli Ahmet hocaya kafayı takmış durumdaydılar, sürekli onunla ilgili mesaj gönderiyorlardı. Epeydir tabelalarını trendelere taşımak yada bir tabela altında buluşmak yerine, başka tabelalara kendi mesajlarını ekliyorlar. Hiç takip etmediğim yada takip edenleri de tanımadığım kullanıcıların mesajları nasıl önüme düşmesinden, örgütün x.com'un algoritmasını çözdüğünü gösteriyor. Sürekli kadın adı ve fotoğrafı ile hesap açıyorlar. Hep de insanların üzt sınıftanım mesajı verme kaygısı taşıyan tuhaf isimleri (ajda, maya,arya- sanki çok opera dinlermiş gibi) kullanıyorlar. Şu günlerde de miray ve simay ismine takmışlar. Ben hayatımda hiç miray yada simay isimli birisi tanımadım. Sanki tüm miray ve simaylar, Adnancı olmuş.

Bu tarikat yada ne ad vereceğimi pek de bilemediğim örgüt-oluşum, neden bu kadar bastırılımış, hatta ezilmişken gündeme geldi? Üstelik sadece bir yönü, kadınları istismar yönü ile gündeme geldi? Üstelik daha ziyade muhalif medya üzerinden gündeme geliyor, neden? 140 Journos'un videosuna tek konuşan gazeteci, Barış Terkoğlu, yandaş gazetelerden kimse yok.Belgeselde anlatılanlar, 2021'de yayımlanan, Hakan Erol'un Turnike adlı kitabında yazılan şeylerdi.  Benim aklıma gelen, örgütün bir eylemine karşı iktidarın kamuoyunu hazrılamaya çalışması oldu. Fetö, nasıl mafya dizileri ile halkı darbeye hazırlamışsa ( https://onbinkitap.blogspot.com/2020/11/carpisma-ve-diger-mafya-derin-devlet.html), devlette Arka Sokaklar dizisi başta olmak üzere, çeşitli dizilerde halkı darbe aleyhine hazırladı. Ezel dizisinde Dayı, ona sorulan dışarda mıydın sorusuna, hayır, içerdeydim diye cevaplamıştır. Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde Polat Alemdar, üzerinde kocaman harflerle Erdoğan yazan bir taşın önünde poz  vermiş, Kara (Yeşil) adlı karakter, medya patronu Davur Tataroğlu'nu (Aydın Doğan'da Tatar kökenlidir) öldürmüştü. Arka Sokaklar'da ise Rıza başkomser ve ekibi, Fetöcü polis ve subaylarla mücadele ederek,  örgüte ve kamuoyuna karlı mesaj verilmişti. Siz sadece sert (hard) dizi ve filmlerde siyasi mesaj var sanıyorsunuz ama Çiçek Taksi yada Ferhunde Hanımlar gibi dizilerde bile siyasi mesaj vardır. Mesela Adını Feriha Koydum'da AKP logolu bir kutu, Ferihaların evlerinde, masada veya buzdolabı üzerinde ama zor fark edilecek şekilde görülüyordu. Bu kutuyu, AKP üzerinden sosyal yardım alanlar çok iyi tanıyordu. Mesela Sazan Sarmalı filminde Kıvanç Tatlıtuğ, düpedüz sevimlileştirilmiş. Sedat Peker karkikatürü olmuştur (https://onbinkitap.blogspot.com/2019/03/sazan-sarmali-ve-mesajlari.html) Seksenler adlı komedide de aniden Tayyip isimli bir esnafın cenazesinin duyurusu yapılmıştır. Tabi bu mesaj her zaman Kurtlar Vadisi gibi yağmurlama olmuyor, çoğu kez damlatma halinde oluyor.

Adnancıların ise elinde böyle bir medya gücü yok, çünkü gücü yok. Medyanın gücü olmaz, gücü olanın medyası olur. Adnancılar ise gücü gizli, bir yılanın gücü gibi bir güçleri var. Ne zaman ve nereden saldırcakları belirsiz.

NELER YAPABİLİRLER:

DARBE TEŞEBBÜSÜ (DÜŞÜK İHTİMAL): Şu aşamada Türk ordusundan birilerinin iktidara baş kaldırmak bir yana, bir araya gelebileceğinden bile şüpheliyim. 2016 baharında Fetö'nün büyük bir olay çıkaracağını tahmin ediyor ve etrafımdaki insanlara söylüyordum. Aklıma darbe gelmemişti çünkü artık okullara gelmeyen Zaman gazetesi ile diğer örgüt yayınları artık okullara gelmediğinden okumaz olmuştum. Okusaydum darbeyi tahmin ederdim. Gerçi biraz dikkarli olsaydım Zaman gazetesinin sirenli-bebekli reklamından da darbeyi tahmin edebilirdim. Adnancıların gerektiği kadar çok ve örgütlü subayları olacağını sanmam. Lakin az üyeli tarikatların ne yapacağı belli olmaz.

SUİKASTLER:

Bu tarikat son derece acımasız. Birilerini öldürmekten yada öldürtmekten hiç çekinmez. Cumhurbaşkanı çok sıkı korunuyor ve böyle bir suikastin bedeli ağır olur. Cumhurbaşkanına yakın kişileri de öldüremez yada göz göre göre öldüremez ama kaza süsü verebilir. Kendisiinin bir tehdit olduğunu hissettirmek için işaret bırakabilir. Görece toplumdaki önemli kişileri, elinin altındak şantaj videoları olan kişilere öldüretebilir.

TERÖR OLAYLARI: İktidarı yıldırmak için kışkırtıcı bombalamar da bunların yapacağı bir şeylerdir. En öok beklediğim yönleri saldırıları bu olacaktır. Her şeyi yapabilirler.

EN UMULMADIK BİR ŞEY: Örgüt, hiç kimsenin hayal bile etmeyeceği bir saldırı yada eylem yapabilir.

ALLAHIN BİR LÜTFU OLMAYACAK: Bu yazıyı yazmamın en önemli nedeni de bu. Bunu devlet, daha doğrusu iktidar da biliyor. 2018'de, birden bire, devletin bu örgüte tüm gücü ile örgütün üzerine gitti. Bu diğer tarikat-örgütler için de geçerli. Diğer tarikat-örgütlerin benzer isyan yada eylemleri de, benzer etkide bulunacak ve iktidar, onların olumsuz hareketlerini de daha doğmadan, boğmak zorunda. Tarikatlara dayalı dinsel bir iktidar olduğu düşünülürse, işi çok zor.


8 Ekim 2023 Pazar

HEYDER BABA'YA SELAM-MUHAMMED HÜSEYİN ŞEHRİYAR

 HEYDER BABA'YA SELAM

  

Heyder Baba, ıldırımlar şakanda, Seller, sular şakkıldayıb akanda, Kızlar ona saf bağlayıb bakanda, Selâm olsun şevkatize, elize, Menim de bir adım gelsin dilize. Heyder Baba, kehliklerin uçanda, Göl dibinden dovşan kalkıb, kaçanda, Bahçaların çiçeklenib açanda, Bizden de bir mümkün olsa, yâd ele, Açılmayan ürekleri şâd ele. Bayram yeli çardakları yıkanda, Novruz gülü, kar çiçeği çıkanda, Ağ bulutlar köyneklerin sıkanda, Bizden de bir yâd eyleyen sağ olsun, Derdlerimiz koy dikkelsin dağ olsun. Heyder Baba, gün dalıvı dağlasın, Üzün gülsün, bulakların ağlasın, Uşaklarun bir deste gül bağlasın, Yel gelende ver getirsin bu yana, Belke menim yatmış bahtım oyana. Heyder Baba, senin üzün ağ olsun, Dört bir yanın bulak olsun, bağ olsun, Bizden sora senin başın sağ olsun, Dünya kazov-kader, ölüm-itimdi, Dünya boyu oğulsuzdu, yetimdi. Heyder Baba, yolum senden keç oldu, Ömrüm keçdi, gelenmedim geç oldu, Heç bilmedim gözellerin neç oldu, Bilmezidim döngeler var, dönüm var, İtginlik var, ayrılık var, ölüm var. Heyder Baba, igit emek itirmez, Ömür geçer efsus bere bitirmez, Nâmerd olan ömrü başa yetirmez, Biz de vallah unutmarık sizleri, Görenmesek helâl edin bizleri. Heyder Baba, Mir Ejder seslenende, Kend içine sesden-köyden düşende, Aşık Rüstem, sazın dillendirende, Yadındadır ne hövlesek kaçardım, Kuşlar tekin kanad çalıb uçardım. Şengülava yurdu, aşık alması, Gâh da gedib orda konak kalması, Daş atması, alma-heyva salması, Kalıb şirin yuhu kimin yadımda, Eser koyub, ruhumda her zadımda. Heyder Baba, Kuru gölün kazları, Gediklerin sazak çalan sazları, Ket kövşenin payızları, yazları, Bir sinema perdesidir gözümde, Tek oturub, seyr ederem özümde. Heyder Baba, Karaçemen caddası, Çovuşların geler sesi, sedası, Kerbelâ’ya gedenlerin kadası, Düşsün bu aç, yolsuzların gözüne, Temeddünün uyduk yalan sözüne. Heyder Baba, şeytan bizi azdırıb, Mehebbeti üreklerden kazdırıb, Kara günün ser-nüviştin yazdırıb, Salıb halkı bir-birinin canına, Barışığı beleşdirib kanına. Göz yaşına bakan olsa, kan akmaz, İnsan olan hancer beline takmaz, Amma hayıf, kör tutduğun burakmaz, Behiştimiz cehennem olmakdadır, Ziheccemiz meherrem olmakdadır. Hazan yeli yarpakları tökende, Bulut dağdan yenib kende köçende, Şeyhülislam gözel sesin çekende, Nisgilli söz üreklere deyerdi, Ağaçlar da Allah’a baş eyerdi. Daşlı bulak daş-kumunan dolmasın, Bahçaları saralmasın, solmasın, Ordan keçen atlı susuz olmasın, Deyne bulak, hayrın olsun, akarsan, Ufuklara humar-humar bakarsan. Heyder Baba, dağın daşın seresi, Kehlik okur, dalısında feresi, Kuzuların ağı, bozu, karası, Bir gedeydim dağ-dereler uzunu, Okuyaydım: 'Çoban, kaytar kuzunu'. Heyder Baba, Sulu yerin düzünde, Bulak kaynar çay çemenin gözünde, Bulakotu, üzer suyun üzünde, Gözel kuşlar ordan gelib keçerler, Halvetleyib bulakdan su içerler. Biçin üstü sünbül biçen oraklar, Ele bil ki, zülfü darar daraklar, Şikarçılar bildirçini soraklar, Biçinçiler ayranların içerler, Bir huşlanıb, sondan durub biçerler. Heyder Baba, kendin günü batanda, Uşakların şamın yeyib yatanda, Ay bulutdan çıkıb kaş-göz atanda, Bizden de bir sen onlara kıssa de, Kıssamızdan çoklu gam u gussa de. Karı nene gece nağıl deyende, Külek kalkıb kap-bacanı döyende, Kurd keçinin Şengülüsün yeyende, Men kayıdıb bir de uşak olaydım, Bir gül açıb ondan sora solaydım. ‘Emmecan’ın bal bellesin yeyerdim, Sondan durub üs donumu geyerdim, Bahçalarda tiringeni deyerdim, Ay özümü o ezdiren günlerim, Ağac minib, at gezdiren günlerim. Heçi hala çayda paltar yuvardı, Memmed Sadık damlarını suvardı, Heç bilmezdik dağdı, daşdı, divardı Her yan geldi, şıllak atıb aşardık, Allah, ne koş, gamsız-gamsız yaşardık. Şeyhülislam münâcatı deyerdi, Meşed Rahim lebbâdeni geyerdi, Meşdâceli bozbaşları yeyerdi, Biz hoş idik, hayrat olsun, toy olsun, Fark eylemez, her n’olacak, koy olsun. Melik Niyaz verendilin salardı, Atın çapıb kıykacıdan çalardı, Kırkı tekin gedik başın alardı. Dolayıya kızlar açıb pencere, Pencerelerden ne gözel menzere. Heyder Baba, kendin toyun tutanda, Kız gelinler hena, pilte satanda, Bey geline damdan alma atanda, Menim de o kızlarında gözüm var, Aşıkların sazlarında sözüm var. Heyder Baba, bulakların yarpızı, Bostanların gülbeseri, karpızı, Çerçilerin ağ nebatı sakkızı, İndi de var damağımda, dad verer, İtgin geden günlerimden yad verer. Bayram idi gece kuşu okurdu, Adaklı kız bey çorabın tokurdu, Herkes şalın bir bacadan sokurdu, Ay ne gözel kaydadı şal sallamak, Bey şalına bayramlığın bağlamak. Şal istedim men de evde ağladım, Bir şal alıb tez belime bağladım, Gulam gile kaçdım, şalı salladım, Fatma hala mene çorab bağladı, Han nenemi yada salıb ağladı. Heyder Baba, Mirzemmed’in bahçası, Bahçaların turşa şirin alçası, Gelinlerin düzmeleri, tahçası Hey düzüler gözlerimin refinde, Heyme vurar hatıralar sefinde. Bayram olub, kızıl palçık ezerler, Nakış vurub, otakları bezerler, Tahçalara düzmeleri düzerler Kız-gelinin fındıkçası, henası, Heveslener anası, kaynanası. Bakıçının sözü, sovu, kağızı İneklerin bulaması, ağızı, Çerşenbenin girdekânı, mövizi Kızlar deyer: “Atıl-matıl, çerşenbe, Ayna tekin bahtım açıl, çerşenbe”. Yumurtanı göyçek, güllü boyardık, Çakkışdırıb sınanların soyardık, Oynamakdan birce meğer doyardık, Eli mene yaşıl aşık vererdi, İrza mene novruz gülü dererdi. Novruz Ali hermende vel sürerdi, Kâhdan enib küleşlerin kürerdi, Dağdan da bir çoban iti hürerdi, Onda gördün ulak ayak sahladı, Dağa bakıb kulakların şahladı. Akşam başı nahırçılar gelende, Kodukları çekib, vurardık bende, Nahır keçib gedib yetende kende, Heyvanları çılpak minib kovardık, Söz çıksaydı, sine gerib sovardık. Yaz gecesi çayda sular şarıldar, Daş kayalar selde aşıb, karıldar, Karanlıkda kurdun gözü parıldar, İtler gördün, kurdu seçib ulaşdı, Kurd da gördün, kalkıb gedikden aşdı. Kış gecesi tövlelerin otağı, Kentlilerin oturağı, yatağı, Buharıda yanar odun yanağı, Şebçeresi, girdekânı, iydesi, Kendi basar gülüb-danışmak sesi. Şücâ haloğlunun Baki savgati, Damda kuran samavarı, söhbeti, Yadımdadı şestli keddi, kameti, Cünemmegin toyu döndü, yas oldu, Nene Kız’ın baht aynası kâs oldu. Heyder Baba, Nene Kızın gözleri, Rakşende’nin şirin-şirin sözleri, Türki dedim, okusunlar özleri, Bilsinler ki, adam geder ad kalar, Yahşı-pisden ağızda bir dad kalar. Yaz kabağı gün güneyi döyende, Kend uşağı kar güllesin sövende, Kürekçiler dağda kürek züvende, Menim ruhum ele bilin ordadır, Kehlik kimi batıb kalıb, kardadır. Karı Nene uzadanda işini, Gün bulutdan eyirerdi teşini, Kurd kocalıb, çekdirende dişini, Sürü kalkıb dolayıdan aşardı, Badyaların südü aşıb-daşardı. Hecce Sultan emme dişin kısardı, Molla Bağır emoğlu tez mısardı, Tendir yanıb, tüstü evi basardı, Çaydanımız arsın üste kaynardı, Kovurkamız saç içinde oynardı. Bostan pozub getirerdik aşağı, Doldurardık evde tahta tabağı, Tendirlerde pişirerdik kabağı, Özün yeyib, tohumların çıtlardık, Çok yemekden lap az kala çatlardık. Verzeğan’dan armud satan gelende, Uşakların sesi düşerdi kende, Biz de bu yandan eşidib bilende, Şıllak atıb bir kışkırık salardık, Buğda verib armudlardan alardık. Mirza Tağı’ynan gece getdik çaya, Men bakıram selde boğulmuş aya, Birden ışık düşdü otay bahçaya, ”Eyvay dedik, kurddu”, kayıtdık, kaşdık, Heç bilmedik ne vakt küllükden aşdık. Heyder Baba, ağaçların ucaldı, Amma hayıf cevanların kocaldı, Tokluların arıklayıb acaldı, Kölge döndü, gün batdı, kaş kereldi, Kurdun gözü karanlıkda bereldi. Eşitmişem yanır Allah çırağı, Dayır olub mescidüzün bulağı, Râhat olub kendin evi, uşağı, Mensur Han’ın eli kolu var olsun, Harda kalsa, Allah ona yar olsun. Heyder Baba, Moll’ İbrahim var, ya yok? Mekteb açar, okur uşaklar, ya yok? Hermen üstü mektebi bağlar, ya yok? Menden ahonda yetirersen selâm, Edebli bir selâm-ı mâ lâkelâm. Hecce Sultan emme gedib Tebriz’e, Amma ne Tebriz ki, gelemmir bize, Balam durun, koyak gedek evmize, Ağa öldü, tufakımız dağıldı, Koyun olan yad gediben sağıldı. Heyder Baba, dünya yalan dünyadı, Süleyman’dan, Nuh’dan kalan dünyadı, Oğul doğan, derde salan dünyadı, Her kimseye her ne verib alıbdı, Eflatun’dan bir kuru ad kalıbdı. Heyder Baba, yaru yoldaş döndüler, Bir-bir meni çölde koyub, çöndüler, Çeşmelerim, çırahlarım, söndüler, Yaman yerde gün döndü, akşam oldu, Dünya mene harâbe-i şâm oldu. Emoğluynan geden gece Kıpçağ’a, Ay ki çıkdı, atlar geldi oynağa, Dırmaşırdık, dağdan aşırdık dağa, Meşmemi Han göy atını oynatdı, Tüfengini aşırdı, şakkıldatdı. Heyder Baba, Kara gölün deresi, Hoşgenâb’ın yolu, bendi, beresi, Orda düşer çil kehliğin feresi, Ordan keçer yurdumuzun özüne, Biz de keçek yurdumuzun sözüne. Hoşgenâb’ı yaman güne kim salıb? Seyyidlerden kim kırılıb, kim kalıb? Amir Gafar dam daşını kim alıb? Bulak gene gelib gölü doldurur, Ya kuruyub, bahçaları soldurur. Amir Gafar seyyidlerin tacıydı, Şahlar şikar etmesi kıykacıydı, Merde şirin, nâmerde çok acıydı, Mazlumların hakkı üste eserdi, Zalimleri kılıç tekin keserdi. Mir Mustafa dayı, uca boy baba, Heykelli, sakkallı, Tolustoy baba, Eylerdi yas meclisini, toy baba, Hoşgenâb’ın âb-ı rûsu, erdemi, Mescidlerin, meclislerin görkemi. Mecdüssâdât gülerdi bağlar kimi, Guruldardı, buludlu dağlar kimi, Söz ağzında erirdi yağlar kimi, Alnı açık, yakşı, derin kanardı, Yaşıl gözler çırağ tekin yanardı. Menim atam süfreli bir kişiydi, El elinden tutmak onun işiydi, Gözellerin âhire kalmışıydı, Ondan sonra dönergeler döndüler, Mehebbetin çırağları söndüler. Mir Sâlih’in deli sevlik etmesi, Mir Aziz’in şirin şahsey getmesi, Mir Memmed’in kurulması, bitmesi, İndi desek, ahvâlâtdı, nağıldı, Keçdi getdi, itdi batdı, dağıldı. Mir Abdül’ün aynada kaş yakması, Çövçülerinden, kaşının akması, Boylanması, dam-divardan bakması, Şah Abbas’ın dürbini, yâdeş behayr, Hoşgenâb’ın hoş günü, yâdeş behayr. Sitâr’ emme nezikleri yapardı, Mir Kadir de her dem birin kapardı, Kapıb, yeyib, dayça tekin çapardı, Gülmeliydi onun nezik kappası, Emmemin de, ersininin şappası. Heyder Baba, Amir Heyder neyneyir? Yakın gene samavarı keyneyir, Day kocalıb, alt engiynin çeyneyir, Kulak batıb, gözü girib kaşına, Yazık emme, havâ gelib başına. Hanım emme Mir Abdül’ün sözünü, Eşidende eyer ağzı, gözünü, Melkâmıd’a verer onun özünü, Da’vaların şuhlugılan katallar, Eti yeyib, başı atıb yatallar. Fizze hanım Hoşgenâb’ın gülüydü, Amir Yahya em kızının kuluydu, Ruhsâre artist idi, sevgiliydi, Seyid Hüseyn Mir Salih’i yansılar, Amir Cefer geyretlidir, kan salar. Seher tezden nahırçılar gelerdi, Koyun kuzu dam bacadan melerdi, Emme Can’ım körpelerin belerdi, Tendirlerin kavzanardı tüstüsi, Çöreklerin gözel iyi, istisi. Göyerçinler deste kalkıb uçallar, Gün saçanda kızıl perde açallar, Kızıl perde açıb, yığıb kaçallar, Gün ucalıb, artar dağın celâli, Tebietin cevanlanar cemâli. Heyder Baba, karlı dağlar aşanda, Gece kervan yolun aşıb çaşanda, Men hardasam, Tehran’da, ya Kâşan’da, Uzaklardan gözüm seçer onları, Hayâl gelib, aşıb keçer onları. Bir çıkaydım Damkaya’nın daşına, Bir bakaydım keçmişine, yaşına, Bir göreydim neler gelib başına, Men de onun karlarıylan ağlardım, Kış donduran ürekleri dağlardım. Heyder Baba, gül konçesi handandı Amma hayıf, ürek gazası kandı, Zindegânlık bir karanlık zindandı, Bu zindanın derbeçesin açan yok, Bu darlıkdan bir kurtulub kaçan yok. Heyder Baba, göyler bütün dumandı, Günlerimiz birbirinden yamandı, Birbirizden ayrılmayın, amandı, Yakşılığı elimizden alıblar, Yakşı bizi yaman güne salıblar! Bir soruşun bu karkınmış felekden, Ne isteyir bu kurduğu kelekden? Deyne, keçirt ulduzları elekden, Koy tökülsün, bu yer üzü dağılsın, Bu şeytanlık korkusu bir yığılsın. Bir uçaydım bu çırpınan yelinen, Bağlaşaydım dağdan aşan selinen, Ağlaşaydım uzak düşen elinen, Bir göreydim ayrılığı kim saldı? Ölkemizde kim kırıldı, kim kaldı? Men senin tek dağa saldım nefesi, Sen de kaytar, göylere sal bu sesi, Baykuşun da dar olmasın kefesi, Burda bir şîr darda kalıb bağırır, Mürüvvetsiz insanları çağırır. Heyder Baba, gayret kanın kaynarken, Karakuşlar senden kopub kalkarken, O sıldırım daşlarıynan oynarken, Kavzan, menim himmetimi orda gör, Ordan eyil, kâmetimi darda gör. Heyder Baba, gece durna keçende, Köroğlunun gözü kara seçende, Kıratını minib, kesib biçende, Men de burdan tez matlaba çatmaram, Eyvaz gelib çatmayıncan yatmaram. Heyder Baba, merd oğullar doğginan, Nâmerdlerin burunların oğginan, Gediklerde kurdları dut boğginan, Koy kuzular ayın şayın otlasın, koyunların kuyrukların katlasın. Heyder Baba, senin könlün şad olsun, Dünya varken ağzın dolu dad olsun, Senden keçen yakın olsun, yad olsun, Deyne menim şâir oğlum Şehriyâr, Bir ömürdür gam üstüne gam çalar.

Muhammed Hüseyin Şehriyar
( 1906 - 1988 )