30 Kasım 2017 Perşembe

DOKSANLI YILLAR 9 O ZAMANLAR KUMPASLAR

DOKSANLI YILLAR 9 O ZAMANLAR KUMPASLAR

Kumpas yaprak, dincilerin ve faşistlerin doğasıda vardır. Faşizm, İngeborg Bachmann’ın dediği gibi iki insanın ilişkisiyle başlar. Tarih boyunca hep vardı, resmen adının konması için 20. Yüzyıl beklendi. İnsan bencilliğinin ve hırsının doruğu olan kapitalizm, faşizmi bütün bahanelerinden ve örtülerinden arındırdı, vicdanı da ameliyatla alınmışçasına yok etti. İnsanları tek kullanımlık aletler gibi öldüresiye çalıştırıp, sonra katledip, cesedin yağından sabun yapan bir manyaklık haline geldi. Nazizim ile doruğuna ulaşan faşizan düşüncenin meşhur propaganda ilkeleri vardır. Nazi propaganda bakanı Joseph Goebbels’in ilkeleri, aslında o da Hristiyanlıktan almıştır. Kökenleri yazından da öncesine, putperest çağlara dayanır. Büyük yalan denen bu yöntemde, adı üzerinde çok büyük bir yalan üretilir. O kadar büyüktür ki, uydurulmuş olamaz dersiniz. Sonra bu yalanı sürekli ve aralıksız tekrar edersiniz. Hiçbir delil sizi ikna edemez. Siz, sürekli tekrarlarla karşınızdakini ikna edersiniz. Tartışma, ezberinizi karşınızdakine okumaktan ibarettir. Sıkıştıklarında yeni bir yalan, yeni bir iftira üretirler. Delile gerek yoktur, bunu herkes bilmektedir. Herkes dedikleri de kendileridir. Bu kadar şey yalan olamaz, binde, hatta on binde biri bile gerçek olsa, çok korkunç dersiniz ama hiç, ama hiç biri doğru değildir.
Mesela; Alevilerin mum söndü yaptığı, Yahudilerde en büyük oğlan çocuğunun annesi ile evlendiği, gene Yahudilerin horozlarının da yumurtladığı, Yahudilerin, yılda bir kez, bir Hristiyan çocuğu kaçırdığı, iğneli fıçıya koyup, fıçıyı yuvarladıktan sonra, ölen çocuğun kanını içtiği, dünyayı Yahudilerin yönettiği, Komünizmin ev Kapitalizmin Yahudilik oyunu olduğu, 1. Dünya savaşında Almanlar yenildiği için yenilmiş sayıldığımız, Koka Kola ve Pepsi’nin formülünün çok gizli olduğu ve bu iki içeceğin analiz edilemez olduğu, yoğurtla balık yemenin zehirleyeceği, Kızılderililerin Türk olduğu, domuz etinin kıskançlık duygusunu yok ettiği ve daha nice yalanlar….
Bu yalanlar ideolojiye göre değişir. Örneğin Naziler, Yahudilerin erkeklerin adet görmesi, anneyle evlenme ve iğneli fıçıda kan içmeleri gibi yalanlarla mücadele etmişlerdir. Zira toplama kamplarında bunun yalan olduğunu fark edenler, Yahudilere sempati duyabilirdi. Bunun yerine tüm dünyayı Yahudilerin yönettiği ve Almanların saf ırk olduğu yalanına başvurmuşlardır. Oysa Almanya, Otuz Yıl Savaşlarını (1618-1648) en yoğun yaşamış, savaşın sonundaki 1648 Vestfalya antlaşması sonucu pek çok Protestan, Protestan eyaletlere, pek çok Katolik’de Bavyera başta olmak üzere Katolik eyaletlere göç etmiştir. Almanya nüfusunun üçte birini kaybetmiş, eski nüfusu ve ekonomik büyüklüğüne ulaşması yüz yıldan uzun zaman gerekmiştir. Balkan yarım adası, Rusya ve Ukrayna’ya yüzbinlerce Alman göç etmiştir. Daha 18. Yüzyılda Prusya devleti, binlerce Polonyalıyı Ruhr vadisine, sanayi tesislerinde çalışsın diye yerleştirmiştir. Almanlar genelde sarışın olmakla beraber,  Joseph Goebbels  gibi ünlü Naziler gibi pek çok Alman siyah saçlıdır. Türkler de genelde siyah ya da koyu kestane saçlıdır ama Atatürk başta olmak üzere pek çok ünlü Türk, sarışındır.
Belli yalanlar o kadar çok tekrarlanır ki, yalanın içindeki mantıksızlığı anlamak zaman alır. Mesela Fatih Sultan Mehmet başta olmak üzere,  bir sürü ve pek çoğu dünyayı titreten padişahın, hattat esnafın baskısı yüzünden matbaayı üç yüz yıl kadar Osmanlı’ya, daha doğrusu Müslüman halka geç gelmesi durumudur. Dünyayı titreten padişahlar, böylesi önemli konuda hattat esnafından mı çekinecekti. Hurufilik tarikatı üyelerini cami avlusunda diri diri yakan Fatih, yeni fikirlerin etkilerini biliyordu. Bilemediği, gayrı Müslüm tebaasına etkileriydi. Ona göre yeni fikirler, zaten parçalanmış Hristiyanları daha da parçalayıp, devletin işini kolaylaştıracağıydı. Milliyetçi fikirler, önce Hristiyan tebaa içinde yayıldı. Müslüman tebaa arasında sadece Alevilik, o da çok fazla yayılmadı. Matbaayı yasaklamakta kendince haklıydı. Katolik kilisesi, İncili çoğaltmak için matbaayı destekledi ama matbaa, Protestanlığın yayılmasına sebep oldu. İslam dünyası ise zaten ezelinden beri mezhep-tarikat çatışmaları ile uğraştığından bu gerçeği erken fark etti. 
Bazı yalanlar gene sık tekrar edildiğinden, birileri gerçeği araştırmaz, araştırma zahmetine girmez. Mesela aya ilk ayak basan insan Neil Amstrong ile, meşhur su altı belgeselcisi kaptan Cousteau’un Müslüman olduğu haber. Ortaokul ve lise yıllarımda din dersi hocaları hemen her derste bunu tekrarladı. Her iki haber de kocaman yalanmış. Cousteau sadece İslam’a saygı duyuyorum demiş. Amstrong’da o da yok. Üstelik Kaptanın, anlı şanlı, romanlara konu olmuş Notre Dame katedralinden kaldırıldı. Bu yalanlar seksenlerin yalanlarıydı. Bu tür yalanları, batılılarda ara ara destekler. Mesela Napolyon, Mısır seferi sırasında, gizli Müslüman olduğu dedikodusunu özellikle yaydığını, övünerek anlatır. İtalya seferinde de Katolik olduğu dedikodusunu çıkarmış. Yahudi bil ülkeyi işgal etseydim, Yahudi olduğum dedikodusunu çıkarırdım, demiştir. Hindistan-Pakistan Müslümanları yıllarca kraliçe gizli Müslüman olduğu, bütün İngiltere’nin de toptan Müslüman olacağı dedikodusu yayılmıştır. Avrupalılar arasında da Fatih Sultan Mehmet’in gizli Hristiyan olduğu dedikodusu yaygındır. Bunu da Osmanlının kasten yaymış olması muhtemeldir.
Komplolar, dedikodu ile temellendirilir. Eskiden komplo yapacak kadar güçlü tek örgütlenme, dini topluluklar ve dini teşkilatlanmalardı. Tarikatlar, Katolik kilisesi gibi kurumlar, asılsız dedikoduları yayarak, komploları ile çok kişinin canını yaktı. Doksanlarda önce bir sürü eve giren Zaman gazeteleri ve Samanyolu televizyonları bunu komplolarını arttırdılar. İlk başlarda Zaman gazetesinden, isim vermeden, her şeyini tarif edip, sadece ismini vermeden birilerini linç ettirmeleri başladı. Asıl linç, internetle oldu. Trol denilen ve grup hainde saldıran ilk internet trolü ordularını fetö ve tarikatlar kurdu. MIRC denen sohbet programları çok modaydı ve sohbet odalarında bolca fetöcü vardı. Söze cemaatçi değilim ama cemaati sevmem ama deyip, sohbete başlar, Fettullah’ın aleyhine konuşursanız size küfrederlerdi. Doksanların sonlarında ilk büyük komplolarını yaptılar. Söylemezler çetesi ve  deniz kuvvetleri eski kuvvet komutanının (adını unuttum, google’da bulamadım) evinin tadilatı yolsuzluğundan tutuklanması gibi davalar, Ergenekon kumpasına hazırlık aşamalarıydı. Diğer bir olay da, Fetullah Gülen’in sızma v ele geçirme konuşması videosunu açığa çıkaran Ali Kırca başta olmak üzere pek çok kişinin gizli görüntülerinin ifşasıydı.

17-25 Aralık operasyonlarından sonra başlayan ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Fetullah Gülen cemaatini, diğer cemaatlerden ayırma durumu başladı. Fetö ve AKP işbirliği, aynı zamanda diğer tarikatların da işbirliğidir. Bu tarikatların hepsi NATO beslemesidir. Türkiye, NATO’ya üye olana kadar, Said-i Nursi’de, Süleyman Hilmi Tunahan’da, diğer tüm tarikatlar da, kendi çapında, az bir cemaati olan şeyhlerdi. Boğacaksan solu, yetiştireceksin sofu ilkesini çok önceden keşfetmişlerdi. NATO destekli, her iki lafından biri Atatürkçülük olan 12 Eylül rejiminin, zorunlu din derslerini getirdiğini, hatta bunu anayasaya koydurduğunu, Alevi köylerine camii yaptırdığını, TRT’de Huzura Doğru diye dini program yaptırdığını unutmamalı. Fetullah Gülen, darbeyi sevinçle karşılayan ve Kenan Evren’e övgüler düzenlerin başında geliyordu. Polis teşkitarı ve emniyet genel müdürlüğündeki ilk tarikatçı örgütlenmede o zamanlarda başladı. O zamanlar bu örgütlenmeler, diğer tarikatların da işbirliğine katılması ile oldu. Fetönün, özellikle seksenlerde o kadar insan gücü ve teşkilatı yoktu. Tarikatlar, 17 Aralıktan sonra fetöden ayrıldı. Peki, o zaman 15 Temmuz neden başarısız oldu, neden fetödenayrıldılar. onu da sonraki yazımda anlatacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder