Turgut Özal’ın en çok övülen icraatlarından biri de, 1989’da gümrük duvarlarını yıkmasıydı.
Pek çok kişi itiraz etse de, toplumdaki hava olumluydu.
Yıllardır Türk sanayicisinin yerli malı diye piyasaya sunduğu kötü kötü mallardan bıkmıştı tüketici.
İşin ilginci, bizzat bu malları, yüksek gümrük duvarları sayesinde Türk halkına satan, argo deyimle kakalayan sanayiciler de bu durumdan memnundu.
Rekabet sayesinde ürünler daha kaliteli olacaktı. Piyasa ucuzlayacaktı.
Ucuzlama pek olmadı. Enflasyonun en yüksek olduğu, paraya bolca sıfırlar eklendiği zamanlardı.
Gene de piyasadaki ürünler daha kaliteli olmaya başlamıştı.
Piyasaya pek çok rakip gelse de, sanayici uzun süre bundan şikâyetçi olmadı.
Doksanlı yıllar boyunca gümrükler düşmeye başladı.
Bir ara 2015’de tüm dünyada gümrükler kalkacak dedikodusu yayıldı. Bütün bular iki binli yıllara kadar sürdü.
O yıllarda sanayiciler, Çin ve Hindistan, özellikle Çin’den gelen ucuz ve (dolayısı ile) kalitesiz ürünlerden şikâyet etmeye başladılar.
Oysa tüketici bu durumdan çok memnundu. Bilgisayar çok pahalı bir şey olmaktan çıkmıştı.
Hatırlayan olursa, doksanlı yılların sonunda ve iki binli yılların ilk yarısında bilgisayar satın alınmaz, toplatılırdı.
Ekran kartı, fan, hard disk vs, ayrı ayrı alınır ve birleştirilirdi.
Bütün bu parçalar hep Amerikan doları üzerinden alınır, en vasat bir bilgisayarın maliyeti bin doları bulurdu.
Çin ve Uzak Doğu ülkelerden gelen kartlar, yavaş yavaş bilgisayar piyasasına hâkim olmaya başladı.
Yavaş yavaş hayatımızın her alanı ucuz Çin malları ile dolmaya başladı.
Sonra sanayiciler, Çin’in haksız rekabetinden şikâyet etmeye başladılar.
O günlerde, 2003-2004 gibi bu durum, o zamanlar Leman dergisinde yazan Nihat Genç’in de dikkatini çekmiş.
Avrupa firmaları aynı sektöre girdiğinde ses çıkarmıyordunuz, hatta rekabet iyidir diyordunuz, Çin olunca neden istemeyi diyorsunuz diye soruyordu.
Cevabını Kırıkkale’ye atandığım zaman öğrendim.
Çin, Hint ve Rus başta olmak üzere sanayileşen pek çok ülke sanayicileri, disbirütör firma aramıyor, malını doğrudan küçük esnafa satıyordu.
Alibaba.com’dan siparişini veren esnaf, Kırıkkale gibi küçük bir şehirden, tüm Türkiye’ye satış yapıyordu.
Sonra onun satıcıları da Alibaba’ya sipariş veriyordu, daha doğrusu halen veriyor.
Aradan yıllar geçti.
Böyle şeylerle ilgilenmeyi bırakmıştım ki, internette bazı arkadaşlarımın ve yurt dışında yaşayan bazı kişilerin şikâyetlerinden, gümrüklerin yeniden yükseldiğini öğrendim.
Biraz incelediğimde, bazı alanlarda 1989 öncesinden de beter olmuştu.
Üstelik bu durum, Türkiye’ye özgü de değildi.
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Rusya gibi ekonomik devler arasında bile bir gümrük, koruma ve ticaret savaşları çoktan beridir başlamıştı.
Francis Fukuyama’nın tarihin sonu tezi yalan olmuş, birilerinin canı çabucak sıkılmıştı.
Meşhur makalesinin sonu, belki birinin canı sıkılırsa bu düzen değişebilirdi diye bitmişti.
Yazıma, bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler diye özetlenebilecek Liberal ekonominin fikir babası, Ulusların Zenginliği kitabının yazarı Adam Simith’in kendisinin de İskoçya Gümrük ve Maliye bakanı iken, İngiltere’den gelen ucuz kumaşlara gümrük koyduğunu da anlatarak bitirelim.
Üstelik bu bilgi, kitabının Türkçe baskısının önsözünde anlatılıyor.
Anlaşılan rahmetli kendisi de piyasanın gizli elinin ekonomiyi düzeltmesini bekleyememiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder