10 Kasım 2020 Salı

AKLIMIZA GELMEYEN FELAKETLER

 


Aslında gene eğitimle ilgili bir yazı yazacaktım ama İzmir depremi, kafamda hep ertelediğim bir yazıyı yazmaya karar verdim. İmar affının tuzlu su içmek olduğunu yazmıştım. Deprem ve diğer felaketleri barbarları bekler gibi beklediğimizi de yazmıştım. bu sefer aklımıza pek getirmediğimiz felaketleri, olma ihtimali sırası ile yazacağım.



1)Kıyamet-i Suğra 2: Espri yapacaklara söyleyeyim, bu korku filmini İstanbullular ve Marmara denizine kıyısı olan tüm yerleşim yerleri 10 eylül 1509'da yaşadı ve bu kabusun artçı şokları 2 yıl kadar sürdü. Tsunami dalgaları İstanbul surlarını aştı ve bu yıkıntı halen tamir görmedi. Bu depremden üç sene sonra Osmanlı tarihinde ilk ve son kez bir oğul, babasını tahttan indirdi. 2. Beyazıt'ın döneminde fetihler o kadar azdır ki, özellikle okul haritalarında gösterilmez (oysa gene de bayağı bir yer fethedilmiştir.). Tarihçilerin bazıları bu döneme yükselmede duraklama der. Osmanlı Yavuz Sultan Selim'le beraber tekrar agresif bir yayılma siyasetine dönmüştür. 

Deprem sadece İstanbul'u değil, tüm Marmara'yı etkilemiş,  güneyde Manyas gölü ve Uludağ'a kadar o geniş ovalar tsunami ile taşınan tuzlu su ve tuzlu çamur içinde kalıp, onlarca yıl ekilememiştir.

Kuzey Anadolu Fay Hattı, 1939'dan beri ara ara batıya doğru deprem üretmekte, ara ara da sağ gösterip, sol vurarak doğu Anadolu ve orta Anadolu'yu vurmakta. Yani büyük İstanbul depremi değilse de, yedi küsurluk bir deprem beklenmekte. İstanbul Büyükşehir belediyesinin dikey bahçeleri yıkma kararının arkasındaki asıl sebep, olası bir depremde yola dökülecek moloz ve toprağın trafiği engellemesidir. 

Türkiye'nin sanayisinin yarısı Marmara bölgesindedir. Buraları rant için imara açılacağına, cazibesini yitirtilmeye ve özellikle sanayinin başka şehirlere teşvik edilmesi gereklidir. 



2)Büyük Konya depremi (veya başka bir şehir) Az önce de dediğim gibi ülkemizin fay hatları sağ gösterip, sol vurmakta. Van depreminden evvel hatırlıyorum Ege bölgesi beşik gibi sallanıyordu. İzmir depreminden evvel de  doğu hafif şiddetli depremlerle sallanıyordu. Bir kaç hafta evvel DASK yatırmaya gittiğimde Elmadağ'ın deprem bölgesinden çıkarıldığını ve daha az DASK ödeyeceğimi öğrendim. Oysa burası, ben yaşarken de pek çok 4-5 arası deprem yaşadı. 

Ülkemizin her tarafı şiddetli deprem bölgesidir. Ortalıkta dolaşan haritalara bakmayın, yaşadığınız yörede daha önce olmuş depremlerin hikayelerini dinleyin. Örneğin gene 2. Beyazıt döneminde Isparta döneminde şiddetli bir deprem sonucu Eğirdir gölü şekil değiştirmiş ve meşhur Miryakefalon savaşının olduğu yer de su altında kalmış.  Ben Yalvaç'tayken Men kutsal tapınağına girmiştim ve oradan hem Eğirdir, hem de Beyşehir gölleri görünüyordu. Yani M.Ö 2. yüzyılda da manzara muhtemelen böyleydi ve Psidya antik şehri insanları, şehirlerinin biraz uzağına bu yere bu tapınağı, bu özelliğinden dolayı yapmışlar. Lakin Eğirdir gölünün yer ve şekil değiştirdiği de gerçek.

Ülkemizin her yeri ve dünyanın her yeri deprem bölgesidir. Yazılı tarih boyunca deprem görülmemiş İskandinavya yarım adasında bile binalar en az 7 şiddetinde bir depreme göre yapılır. Ülkemizde ise tarih boyunca deprem görmemiş yer yoktur. En güvenli Konya denilir ama Akşehir ilçesi 2000 yılında şiddetli bir deprem yaşamıştı.



3)Mültecilerden gelen salgın hastalıklar. Ülkemizde şu anda tüm çocuk felçli hastalar Suriyeli veya onlarla ilişkili insanlar. Bir yakınımızın çocuğu, gittiği otelde yeterince klor olmadığından el-ayak-yüz diye bir hastalık kapıp, ağır tedavi görmüş. Ülkemizde çok az görülen veya artık görülmeyen, hatta hiç görülmemiş hastalıklar Suriye, Afganistan, Pakistan ve Somali gibi ülkelerden gelmiş insanlarda bolca mevcut. Bu insanların pek çoğu mülteci kamplarında da yaşamıyor.



4)Metzamor nükleer santrali. Bu santral Ermenistan'da bulunmakta. Meşhur Çernobil'in kardeşi on santralden biri. Yoksul bir ülke olan Ermenistan bu santrali yenileyemediği gibi, başka elektrik yatırımı yapamadığı için kapatamıyor da. Santral, Azerbaycan ya da herhangi başka bir ülkenin bombardımanına karşı kalkan görevi de görüyor.



5)Büyük Ankara seli (Veya başka bir şehir) : Bir kaç sene önce meteoroloji mühendisinin biri, şiddetli bir yağış sonrası Gölbaşındaki Eymir ve Mogan göllerinin taşıp, Kızılay, Ulus arasını, yani Meclis ve bakanlıkların neredeyse hepsinin ve büyükelçiliklerin yarısının olduğu alanın sele kapılacağından bahsetmişti. Ülkemizde zaten ormansızlaştırma ve betonlaşma etkisi ile sürpriz seller ihtimali çokken, küresel ısınma ile bu ihtimal artıyor. Bütün o eriyen buzullar, bir yerlere yağış ve sel olarak geri gelecek. Ülkemizin her yeri de buna kurban gidebilir. Dere yataklarını ve vadileri boşaltmak zorundayız.



6) Katrina Türkiye: 23 Ağustos 2005 günü A.B.D'nin New Orleans şehrini vuran fırtına, ülke tarihinin en ölümcül fırtınasıydı. Şehrin üçte biri geri dönmemek üzere şehri terk etti. Felaket sonrasında arama-kurtarma ve yardım faaliyetlerindeki başarısızlık, Amerika'nın süper güç imajını zedeledi. Ülkemizde uzun süredir böyle fırtınalar görünmüyor ama tarihte olmuştur. İklim, sabit bir şey değildir. Ülkemizde son on yıldır hortumlar da olağan hale gelmiştir. Arık fırtınalar da göze almamız gereken faktörlerdendir. 



7)Independanta 2: En başta Kıyamet-i Suğra 2 başta olmak üzere Marmara denizi depremi tehlikelerinden dolayı Kanal İstanbul bir seçenek değil. Sovyetler Birliğinin dağılmasından beri boğazlardan geçen petrol ve doğal gaz gemisi sayısı azaldı. Çünkü eski Sovyet ve Doğu Bloku ülkeleri Karadeniz limanlarına muhtaç değil. Karayolu ya da Adriyatik limanlarını da kullanıyorlar. Öte yandan halen bu gemilerin kılavuz kaptan kullanma zorunlulukları yok. Kanal İstanbul yapılsa bile gemiler özellikle Rus-Ukrayna gemileri bedava olan boğazı tercih edeceklerdir. Yapılacak  ilk iş tehlikeli madde taşıyan gemileri kılavuz kaptan kullanmaya mecbur etmektir. Yoksa 15 kasım 1979 Independanta faciasının bir benzerini yaşayabilir. Bu faciayı büyüten deniz itfaiyesinin yanlış müdahalesiydi. İstanbul ve Çanakkale itfaiyesi bunun için tekrar eğitilmelidir. (Çanakkale boğazında bir tanker faciası yaşanmadı ama bu yaşanmayacak anlamına gelmez.


8)Nemrut volkanı patlaması: Nasıl ki


yazılı tarih boyunca deprem görmemiş İskandinavya'da bile binalar 7 şiddetinde bir deprem ihtimaline göre yapılıyorsa, ülkemizde yüzyıllardır volkan patlaması görülmemesine göre sönmüş volkan olan dağların takibe alınması gerekir. En düşük ihtimalli felaket bu, bu yüzden sona sakladım. Bitlis Nemrut dağı da Vikipedya'ya  en son 1441 yılında lav püskürtmüş. Sinop ile Samsun arasında da 2005 yılında keşfedilen ve Piri Reis'in adı verilen bir sıcak çamur volkanı bulunmakta. 

Bunlar benim aklıma gelenler ve aklımıza gelmeyen daha niceleri var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder