20 Kasım 2020 Cuma

ÇARPIŞMA VE DİĞER MAFYA DERİN DEVLET DİZİLERİ ÜZERİNE

 


Uzun zamandır yapmak istediğim bir şeyi, gene uzun zamana yayıp, yaptım ama sonuna kadar yapamadım. Çarpışma dizisini, sırf Nihat Genç'in adını Ezel ile anması yüzünden, yer yer ilerleterek de olsa izledim.

Şimdi siz Simsons çizgi dizisinin kehanetlerinden bahsediyorsunuz ya, hah işte Ezel'i izlememişsiniz diyeceğim. Arada bir bazı videolar youtube trendlerine çıkıyor ve yeni şeyler keşfediyorsunuz. Mesela Ezel,  dövülerek öldürülen Ali İsmail KORKMAZ'ın yerine geçiyor, Ali İsmail de 19 yaşında (inanmıyorsanız izleyin). Dizi, Gezi olaylarından üç sene önce bitti. Dizide TEMMUZ adlı asker İstanbul boğazına KAFASI KESİLEREK ve vurularak ve belden yukarısı ÇIPLAK olarak atılıyor. Ramiz dayının DIŞARIDA MIYDIN sorusuna hayır İÇERİDEYDİM diye cevaplaması, gene Ramiz'in Kenan'a monolog olarak BEN SANA ÇOK KÖTÜLÜK ETTİM AMA SEN SAF KÖTÜLÜK olsun diye seslenmesi ve daha bir çok sahne var böyle. Dizinin senaryosu, müzikleri, çekim açıları, hepsi mükemmel.,

Oysa Çarpışma dizisi o kadar kötü, o kadar dandik ki, bir zaman sonra bu kadar dandik bir dizi, her biri iki saatlik 24 bölüm nasıl sürmüş diye merak ettim.

Aslında mafya dizileri, atası olan Deli Yürek dizisinden beri reytingsizliğe dayanıklıdır. O dizi tam bir buçuk yıl düşük reytingle devam etti, üstelik de üzerine yatırım alarak. Meşhur Kurtlar Vadisi, gene meşhur ilk 97 bölümlük serisi bittikten sonra Kurtlar Vadisi Terör diye bir seriye başlanmış ama dizi tutmayıp, ilk dört bölümde bitince, Kurtlar Vadisi Pusu diye yeni bir seriye başlanmıştı. Yani derin devlet- mafya dizilerinin kredileri bayağı yüksek.

Çarpışma,  senaryosunun zırvalığı ile bana Sağır Oda'yı hatırlattı. Gerçi o dizinin çoğu oyuncusu tanınmamış isimlerden oluşuyordu. Serdar Akar ve Soner Yalçın'da terk ettikten sonra dizide senarist değişmiş, helikopter uçurma, kamyonla gül dökme sahnelerini arabalı kovalamacalar, koşuşturmalar almıştı. Hatta dizinin sonuna doğru Mercedes ve Audi'lerin yerini Toyota ve Renoult'lar almış; yalıda oturan zengin aile önce çiftlik evine, sonra bir tekkeye sığınmıştı. Sonra da bunların hepsi bir rüyaydı manasında final yapılmıştı. Baş rol oyuncusu Orhan Kılıç daha sonra Zehirli Sarmaşık diye bir dizide oynadı, o da tumadı.

Çarpışmanın kadrosu ise devler kadrosu, Kıvanç Tatlıtuğ, Elçin Sangu, Melisa Aslı Pamuk,   Şebnem Dönmez, Ali Sürmeli,  Şebnem Sönmez,  Mustafa Uğurlu vesaire vesaire.. Oyunculuklar ise yerlerde, Onur Saylak haricinde Flash TV, Gerçek Kesit ya da ilkokul piyesi kıvamında. Bu haliyle bir de Seul'de gümüş ödülü almış. Bu kadroya rağmen reytinglerde yerlerde. İzlerken ne amaçla 24 bölüm yayımlanmış, Nihat Genç haklı olabilir mi diye düşündüm, kendimi Akıl Oyunları filmindeki şizofren matematik dehası John Nash gibi hissettim.

Senaryo ve yönetmenlerin de eski filmlerine baktım, Uluç Bayraktar, Ezel'in de yönetmeni ve bir çok başarılı dizisi-filmi var. Senarist Ali Aydın ise İstanbullu Gelin, Arka sokaklar gibi yüksek reytingli dizi ve filmlerde çalışmış. Oyuncuların her filmde aynı kaliteyi tutturamamaları kısmen anlaşılır zira sadece para için oynadıkları işlerine çok da özen göstermiyorlar. Bu dizide de 5. bölümden sonra Onur Saylak hariç hepsi piyese çıkan çocuklara dönmüş. Yönetmen ve senaristlerin işlerindeki kalite farkı da onların da yönlendirildiğini düşündürüyor.

Bu dizide saçmalıklar en başta diziye adını veren dört otomobilin  çarpışma sahnesi ile başlıyor, zira birbirinden lüks dört aracın hiç birinin hava yastığı açılmıyor. Sonra hastaneye gidiyorlar, dördü de aynı odada, perde ya da paravan olmadan tedavi ediliyorlar, hiç birinin de ameliyatlık durumu yok maşallah. Normalde acillerde aynı kazada yaralananlar ayrı odalarda ya da tek oda ise paravan konarak tedavi edilir ki, bir de acilde kavga çıkmasın.

Dizideki karakterlerinde maşallahı var. Mafya babası tarafından infaz edilip, kafalarına sıkılmadıkça, kolay kolay ölmüyorlar, bir kaç güne dimdik ayaktalar. Hele Kıvanç'ın oynadığı Kadir Adalı, izlediğim 13 bölüm boyunca 4 veya 5 kez vuruldu, yaralandı. Ayrıca dizideki karakterler polis, avukat, banka müdürü falan oldukları halde sahipsiz. Bir kere alayı yetimhanede büyümüş, hapse giriyorlar, hastanelik oluyorlar, yanlarına veya almaya kimse gelmiyor. Hiç mi dostunuz, dostu geçtim akrabanız yok? Banka şube müdürü, kendi bankasını soyuyor,  kendi yetim, kocasının akrabaları da gelmiyor. Böyle bir olay olsa, facebook arkadaşların bile hastaneye doluşur, bunlar hep tek.

Banka müdürü olarak 10 milyon  yuro, senin şubende ne arıyor? Ben otuz bin küsur dolar çekme ihtiyacı duydum, bir gün önceden haber vermem gerekti. Sen şube müdür olarak, sadece kasaya kasaya kilitlediğin gariban bir güvenlikçiyle, o kadar paraya yaklaşabiliyor musun? Diğer bir husus da ilk defa ben söyleyeyim.  On milyon yuro, yüz bin adet yüzlük yuro eder, her yüro 1 gramdan, yüz kilogram demektir  ki, Elçin Sangu gibi ufak tefek bir kadını bunu kaldırmaz. Filmde paraları yüzlük olarak görüyoruz, beş yüzlük olsa, yirmi kilo olması mantıklı. Kaldı ki bir banknotu 1 gram saymamız, dolar için geçerli, yurolar dizide anlatıldığı gibi oluşan kara para trafiğini zorlaştırmak için, değeri büyüdükçe, daha büyük kağıda basılıyor. Amerikan merkez bankasının bastığı dolarlar daha hafif olmakla beraber, gene böylesi trafiği zorlaştırmak adına, neredeyse iki yüz yıldır, yüzlükten daha büyük banknot basmıyor. Zira ne yaparsanız yapın, paranın kağıda dönüşmesi zorunlu.

Filmin diğer iğrenç tarafı da herkesin bir birine racon kesmesi, diklenmesi, kimsenin de geri vitesinin olmaması. Bir özür dile, biraz taviz ver yok, iyi ya da kötü tüm karakterler geri viteslerini söküp, atmışlar.

Nihat Genç'in iddialarını da pek anlamadım. İlk bölümde Kıvanç'ın giydiği 8 numaralı Sarıyer forması,  bir ara üstünü çıkarması ve yüzünde uzun  süre silinmeyen ve ara ara beliren yara izi ile Ezel dizisine bir gönderme gibiydi. Dizide Ezel'i hatırlatan tek şey, ilk beş bölüm boyunca Onur Saylak'ın Ezel dizisindeki Kerpeten Ali gibi konuşması. Hatta ilk an onu Barış Falay (Kerpeten Ali'yi oynayan) sandım. Daha sonra Onur Saylak, kerpeten Ali olmaktan çıkıp,  Veli Gevher karakterine dönüşüyor.

Sekiz'in Fetöcüler için ne önemi olabilir anlayamıyorum. Sekiz Artvin'in plakası ve Artvin'den önemli bir Fetöcü yetişmediği gibi, tamamına yakını Sünni olmasına rağmen Fetö'nün en zor ve en geç örgütlendiği il oldu. Mavi Beyaz ise, Sarıyerspor ile beraber, İzmirspor'un rengi, Erzurumspor'un değil.

Dizideki patlama sahnesi de detayları ile Ankara garı patlamasına benzetilmiş. O patlamada ilginçtir yüzden fazla insan öldü, hiç polis ölmedi. Oysa intihar saldırılarında asker ve polis, öncelikli hedeftir.

Diğer yandan dizi o kadar zırva ki, ne mesajı verilmiş anlamıyorsunuz. Bu zırva senaryoya, o kadar ünlü oyuncuları oynatmak bir yana, en ünlü Türk Rak şarkıları da müzik olarak kullanılmış.

Ben de bir zaman sonra sıkıldım. Dizi muhtemelen şiddet övgülü dizi serisinden biri. Bu seri, Deli Yürek'le başladı ve yazının başında da anlattığım gibi ilk bir buçuk sene ciddi bir reytingi olmadı. Ardından süper reytingli Kurtlar Vadisi ve Ezel geldi. Bu dizilerin çoğu ara ara reyting kaybı yaşasalar da, yatırım alarak yollarına devam ettiler.



Bu dizilerin amacını anlamak için öyle derin derin ayrıntılara boğulmaya gerek yoktur. En başta şiddeti ve derin devleti, sırf şiddet ve devlet oldukları için överler. Mesela meşhur ilk 97 bölümlük Kurtlar Vadisinde, Aslan Ustaoğlu (Akbey) (Hiram Abas; Abas, Arapça da aslan anlamına gelen onlarca kelimeden biridir. Hiram ise, masonların ata olarak kabul ettiği, Süleyman mabedini yapan Hiram ustadır. Vay be, bir zamanlar torununa Hiram adı verebilecek kadar cesur masonlar varmış.), baron Karahanlı ile neden mücadele etmektedir? Ne suç oranları düşmüş, ne de terör etkinliğini kaybetmiştir. Ezel dizisindeki dayı-Kenan çekişmesi de benzerdir. İkisi de kötüdür. İzleyicinin  Baron Karahanlı'ya karşı, Aslan-Polat ikilisini ya da Kenan'a karşı Ezel-Dayı ikilisini tutma sebebimiz, Kemal Sunal'ın Tosun Paşa filminde Tellioğulları'nın tarafını tutmamızla aynıdır. Oysa tüm hile ve üçkağıt Tellioğullarındadır.  Seferoğullarının erkekleri daha iri yarıdır ve Tellioğulları daha çok dayak yer, lakin tüm kumpasları kurup, ortalığı karıştıranlar onlardır. Tellioğullarını severiz çünkü sevilen ve tanınan oyuncular Tellioğullarındadır ve Seferoğullarının evini bile görmeyiz.

Bu dizilerin bir numaralı mesajı, terörü, mafyayı ya da suçu bitirmediği halde, derin devletin cinayetlerini ve kumpaslarını yüceltmesidir. Çünkü kameralar Polat'dan yana oldukça, seyirci de Polat ve adamlarının cinayetten aldığı hazzı alırız. Ezel'de dayının ve Ezel'in en büyük marifeti kumpas kurmasıdır.

Bu dizilerde insan öldürülürken hiç suçluluk hissedilmez, acı çekilmez, ben bunu neden öldürdüm ya da ne oldu da bu adam devlet düşmanı oldu, biz öldürdükçe bu illegal yapılar nasıl yeni insan kaynağı buluyor falan diye sorgulanmaz. Bu dizilerde devlet kutsal bir varlıktır. Hatta bir yerde Abdülhey adlı karakter bunu doğrudan söylüyor. Bu dizilerdeki devlet, her sene yüzlerce kurban isteyen Aztek-Maya devletine benziyor. Tek farkları, insanları öldürme şekilleri.

Bu diziler sadece şiddeti değil, kumpasları, ayak oyunlarını da yüceltiyor. Pek çoğunda  çocuk kaçırıp, sonra babasına (Ezel'de dedesine, sekiz Ramiz'in torunuydu) düşman etme var.  Öykünün orijinali İran mitolojisinde Zal oğlu Rüstem'in oğlu Şorap'ın, şeytan Afrasiyab  tarafından yetiştirilip, babası ile dövüştürülmesidir. Aslına tarikatlar ve pek çok kurum, öğrenci yurtları, Kuran kursları ve benzeri kurumlar aracılığı ile bunu yapıyor, o da ayrı.

Bu dizilerde, özellikle Kurtlar Vadisinde pek çok açık mesajlar var. En basitinden Kurtlar V adisi Pusu, Kaşif Kozinoğlu'nun ölümünü bir hafta öncesinde açık açık ilan etmişti. 15 Temmuzdan önce Polat Alemdar, kocaman bir Erdoğan yazılı mezar taşı önünde poz vermişti. Dizinin ilk bölümlerinde doksan yıllık zulüm bitecek demişti Hiram Abas.



15 Temmuz ve internet dizileri, gençliği bu dizilerden uzaklaştırdı ama bu diziler,  bir kaç nesli (eğitimde 5 yıl bir nesildir) mahvetti. Derin Devlet bu dizilerle kendisini akladı, demokrasiye, insan haklarına, sosyal eşitliğe inancı sarstı.

Şu an satılan normal ekmek, 1940'lı yıllarda karne ile satılan palamut unlu ekmekten bile daha çok sağlığa zararlı ve 1980'e göre üçte bir daha küçük. Eski Yeşilçam filmlerine bakın, ekmekler ne kadar büyük. Giderek fakirleşiyoruz, gençler Avrupa'da garsonluk hayali kuruyor ve bütün bunlara karşı çıkmaya bile cesaret edemiyor, bütün bunlar kim ve neler olduğunu bilmediğimiz çeteler yüzünden oldu.

Şiddeti ve çeteciliği hayatımızdan çıkarmalı ve böylesi dizilerin zihindeki pisliğini temizlemek için çalışmalıyız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder