Almanya, Leibniz'den sonra pek çok önemli filozof yetiştirdi ve yetiştirmeye devam ediyor. Ben üçü ile sınırlandırdım, çünkü ben sosyoloji mezunu bir felsefe öğretmeniyim ve Alman felsefesi üzerine uzman değilim. Ayrıca bu filozofları, mezheplere bölünmüş Almanya'nın birleşmesi bağlamında ele almaya çalışacağım.
Nasıl ki Leibniz'in bilimin hemen her alanında, üstelik gayet ciddi teorileri ve çalışmaları varsa, Kant'ın da felsefenin her alanında çalışması vardır. Bilgi, varlık, sanat, siyaset ama en çok da ahlak felsefesi alanında önemli eserler vermiştir.
Bu gün Rusya'nın Kaliningrad şehri olarak bilinen Königsberg şehrinde doğup, büyüdü ve bu şehri hiç terk etmedi. Aslına filozoflar, ilk çağdan itibaren gezmeyi seven insanlardır. Tales, Miletli (İzmir) olmasına rağmen, Mısır'da piramitleri incelemiş. o zamanki Doğu Akdeniz'i gezmiş. ve olimpiyatları izlerken ölmüştü. Aristo; Atina-Asos (Çanakkale)-Selanik üçgeninde yaşadı. İskender'in ölümünden sonra linç etmeye kalkan kalabalıktan kendisini ve ailesini kaçırıp, son yıllarını Sicilya'da geçirdi. Oysa Kant, Königsberg'den hiç çıkmamıştır. Sokrates, üç askeri sefer dışında Atina'dan dışarı çıkmamıştır, Kant, onu da yapmamıştır.
Bugün Königsberg diye bir şehir yok, artık orası Rusya'nın Kaliningrad şehri, Ruslar şehirdeki tüm Alman izlerini itina ile sildi. Sadece üniversitenin adı Imanuel Kant devlet üniversitesi kaldı.
Kant, felsefesine eleştiricilik (Kristisizm ) olarak tanımlar. Ona göre tüm bilgileri duyum yolu ile alsak da, zihnimizdeki kalıplar (kategoriler) olmadan, bilgiyi anlayamayız. Kant, kendi yazdıklarına göre, kendisi sıradan bir Aristocu, dolayısı ile Rasyonalist-Akılcı iken, David Hume'un kitaplarını okumuş, Hume onu dogmatik uykusundan uyandırmıştır. Algısız kavramlar boş, kavramsız algılar kördür der. Yani algıları kavramlarla görürüz.
Mesela Türk halkı insanları, memleketleri, yani nereli olduklarına göre sınıflar ve bir zaman sonra nüfus kütüklerine göre insanlar üzerinde bazı yargılara ulaşır. Sivaslılar şöyle, İzmirliler böyle, Samsunlular öyle vesaire. Mesela öğretmenleri, mühendisleri, doktorları bile çoğu kez ODTÜ'lü, Hacettepe'li, Cumhuriyet Üniversiteli diye değil de, memleketine göre değerlendirir.
Pek çok felsefe tarihçisine göre Kant, hali hazırda koyu bir Aristocudan başka biri değildir. Zira Aristo'da, duyu bilgilerinin, aklın kategorileri ile bilinebileceğini söyler. Kant, mantık biliminin binlerce yıl boyunca çok az değişmesini, Aristo'nun aşılmaz dehasına bağlamıştır. Oysa başka bir Alman olan Gottlop Frege bu dehayı aşmıştır.
Öte yandan David Hume, Immanuel Kant'ı sadece dogmatik uykusundan uyandırmamıştır. Pek çok konuda Hume'dan etkilenmiştir. Mesela Hume, jogging denen hafif tempolu koşunun mucidiyken, Kant, sağlık için günlük yürüyüş yapmanın mucididir. Siyasal alanda, İngiliz liberalizmini ve bireyciliğini Almanya'ya getirmiştir.
Şu günlerin lise ders kitaplarında da yazan bir metinde şöyle demiştir: Benim yerine düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizimle ilgilenerek, sağlığıma karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık. Para harcayabildiğim sürece düşünüp, düşünmemem de pek o kadar önemli değildir, çünkü beni bu sıkıcı ve yorucu işten kurtaracaktır. Bu sözlere, bu yazının ilerleyen bölümlerinde geleceğiz, aklıda olsun.
Kant, asıl devrimini ahlak alanında yaptı. Ahlakı, dinlerin cehennem korkusu alanından çıkardı. Ona göre ödül beklentisi ya da ceza korkusu ile yapılan davranış, ahlaki davranış değildir. Ahlaki davranış, böyle doğru davranmayı görev (eski kitaplarda ödev diye çevrildiğinden, ödev ahlakı diye geçer) bilerek yaptığınız davranıştır.
Kant, bu fikri ile, ahlakı bireyselleştirip, kiliseyi aradan çıkarmıştır. Bu açıdan bakarsak Kant, varoluşçuğun da öncülerinden sayılabilir.
Kant, Hume'un deneyciliğini felsefesine katmış, transsendenttal epistemoloji idealizm ya da kritisizm demiştir. Öte yandan sanayileşmeye ve Alman milletini birleştirmeye çalışan Prusya toplumuna istediği bireyciliği ve üç mezhepten (Katolik, Calvinist ve Lutheryan) kurtuluşu sağlamıştır. Ona göre inanç ve ahlak için kendi fikriniz yeterlidir. (Az önceki paragrafı hatırlayın)
O zaman Kant, aydınlanmanın o meşhur tanımını yapar. Aydınlanma, kendi aklınla düşünmeye cüret etmektir.
Ve Kant o meşhur emrini verir, cüret et. Sabrete Um. Böylece Prusya'nın Almanya'yı birleştirmesine engel olan mezhep taassubuna karşı, kendi aklını kullanmayı emreder. Almanya'nın zihinsel özgürlüğünü başlatır.
Kant gibi büyük bir filozof hakkında söylenecek çok şey var ama benim yazım bu kadar.