27 Nisan 2024 Cumartesi

TEŞVİK KAPİTALİZMİ



Devlet şeker üretemez, çikolata üreme, işine baksin diyen neoliberaller, devletin burjuvalara düşük faizli kredi vermesine ses çıkarmaz. Dikkat ettiyseniz ülkemizde kamu bankalarının özelleştirilmesi hiç gündeme gelmedi. çünkü kapitalizmin istediği ucuz ve pek çoğunun da geri dönmesiz kredileri, fakirlerin vergiler ile oluşan hazineden karşılanmalıdır.

Kapitalizm, serbest piyasa rejimi değildir. Büyük burjuvaların çıkarını koruma rejimidir. Adam Simth nile İskoçya gümrük bakanıyken, İngiltere'den gelen kumaşlara fahiş gümrük uygulamıştır. (https://onbinkitap.blogspot.com/2016/11/kapitalizm-ile-ilgiliyanlis-bilgiler-su.html) Altmışlarda ortaya çıkan Neoliberalizmin sloganı, güçlü devlet ve serbest piyasa, lakabı da askeri Keynesyenliktir. (https://onbinkitap.blogspot.com/2024/04/devletcilik-icin-iktisat-felsefesi.html)

Rönesansı, reformu pas geçen, sömürgeciliğe katılmayan,  sanayileşmemiş, sanayileşmiş gibi görünse de markalaşmamış ülkelerin, milli burjuva ve yerli dev şirketler yaratma hayali vardır. Bu ülkelere Osmanlı'da dahildi. Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin düzeni kitabının bir kısmını buna ayırmıştır. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/06/dogan-avcioglu-tarihciligi.html) Hatta padişah Abdülhamit, şehzadeleğinde ticaretle uğraşmış ve bizzat öz torununun anılarına göre padişahken bile borsa oyunları oynamıştır. İttihat ve Terakki ise bu yolda savaş zenginleri yaratmış, savaş sırasındaki vurgundan zengin olan ve Macar metreslerine binlik banknotlardan yatak hazırlayan bu zenginler, İttihatçıları da yüz üstü bırakmıştır.

Cumhuriyet döneminde de bu alışkanlık devam eder. Bu sefer balık kralı, kömür kralı gibi ticaret tekelleri oluşur. Bazı tüccarlar sermaye biriktirsin diye, belli iş kollarının onlara bırakılmasıdır bu teşvik. Yer yer müteahitlerin fazla kazanması sağlanarak da bu yapılmıştır. (Vehbi Koç, Hayat Hikayem adlı otobiyografisinde bunu ballandıra ballandıra anlatır.)

Bu teşviki kredi olarak verilmesi, daha önce bankalar aracılığıyla olurken, Devlet Planlama Teşkilatının kurulmasıyla beraber (İller Bankası ve diğer bir kaç kurumla beraber, Kalkınma Bakanlığı kurumuna devredilmiştir.), banka dışı yollardan, doğrudan kamu eliyle olmaya başladı. Emin Çölaşan, kitaplarında (Turgut Nereden Koşuyor, Önce İnsanım Sonra Gazeteci başta olmak üzere, bugünlerde yeni baskısı olmayan kitapları. Nadirkitap, Kitantik gibi sitelerde bulunabilir) yazdığına göre, Turgut Özal, Devlet Planlama Teşkilatını tamamen burjuvalara teşvik kredisi verme kurumuna dönüyor.

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/07/turgut-nereye-kostu.html

Emin Çölaşan'ın, Turgut Özal ile, bu günlerin gençlerinin deyimiyle toksik bir ilişki oldu, Özal ölene kadar.  İkisinin  tanışması, Çölaşan'ın üniversite yıllarına dayanır. Çölaşan ODTÜ'de okurken, Genelkurmay başkanlığında askerliğini yapan Turgut Özal'da matematik derslerine girmektedir. (Gene askerliğini yapan Süleyman Demirel ile sonradan hem fizik profesörü, hem de politikacı olacak Erdal İnönü'de üniversite de derslere girmektedir.)Özal, Çölaşan ve arkadaşlarını sınavda kopta çekerken yakalar ama ispatlayamaz. (Bunu, Çölaşan anlatmaktadır.) Bu ilk karşılaşmalarıdır. Daha sonra Çölaşan, Devlet Planlama Teşkilatında çalışırken, Özal, teşkilatın müsteşarı olarak amiri konumundadır. Özal, teşkilatı burjuvalar için ucuz kredi merkezine dönüştürür. Çölaşan'da memurluğu ile ele geçirdiği bilgilerle gazetecilik yapar. Sözde takma isim kullanır ama herkes bilir. Bazı yazılarını da açıkça yazar. Hatta Milliyet gazetesinin düzenlediği Ali Nail Karacan Yazı Yarışmasını iki kere üst üste kazanır. Özal'la sürtüşmesi sonucunda kurumdan kovulur ama babası olan, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün ilk genel müdürü Ümran Çölaşan'ın çabaları ile kovulduğu kurumdan tavsiye mektubu alır. Sonra sırası ile Maliye bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Petkim'de, hem memurluk, hem gazetecilik yapıp, kovulur. En sonunda 1977'de, otuz beş yaşında memuriyeti tamamen bırakıp, Milliyet gazetesinde gazeteciliğe başlar.

Biz teşvik konusuna geri dönelim. (Özal'ın Neolibralizm-Neoklasik okul peygamberliği ve Özal-Çölaşan toksik ilişkisi ayrı ayrı konular) Teşvikçilik, 12 Eylülden sonra hızla yaygınlaştı. Doksanların başında, özelikle Güney Doğu Anadoluda komediye dönüştü.  Ortalık sözde fabrikalardan geçilmez oldu. Bir kaç kişiye mmaaş bile vermeyip, SSK (SSK,Bağ-Kur ve Emekli Sandığı henüz birleşip SSK olmamıştı) pirimini ödeyen sözde fabrikalardan alınan krediler, gene bankalardan faizle işletilerek, kazanca dönüştürüldü.  Aydın Doağn ve Dinç Bilgin medyası, Tansu Çiller ve DYP'ye sırt çevirdiğinde, bu holdinglere akratılan asronomik teşvikler ifşa edilmişti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/11/aydin-dogan-kimdir.html)

Günümüzde ise teşvik sadece kredi olarka verilmiyor. İşverenler, ÇEDES yada stajyerlik adı altında öğrencileri yok pahasına (bazen yemek bile vermeden) çalıştırdıkları yetmiyormuş gibi,   (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/11/stajyer-emegi-somurusu.html) İŞKUR gibi kurumlar aracılığı ile çalıştırdıkları işçilerin sigortası devlete ödetmektedirler. Şirketler, kırk yıllık çalışanlarını bile, işe yeni başlayan kursiyer  gibi göstermekte, işçiler her iş değiştirdiklerinde kursiyer olmaktadırlar.

Burada bir de değil ben gibi aslında  öğretmen, amatör bir blog yazarının, en acar gazetecilerin bile bilmediği ne teşvikler var. Hatta bazıları kredi bile değil, hibe. Halka yıllarca kamu iktisadi kuruluşları zarar ediyor, hazine bu zararı ödememeli diyenler, daha fazlasını özel sektöre ödüyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder