Osmanlıca olarak kulağa güzel gelen bir sıfat tamlaması var, kifayetsiz muhteris, Türkçesi hırslı ve yetersiz. Etrafımızda pek çok kişi böyle değil mi? Pek çok kişinin makamı ile ufku bir değil. Atatürk, bu durum için:
Arkadaşlarım kendi ufukları yetene kadar benle birlikte oldular. Ufuklarının bittiği yerde beni terkedip bana karşı çıktılar., demiştir.
Pek çok kurumda, sorunlar, yeteneği dar olan insanların üst mevkilere gelmeleri yüzünden olur. Birilerinin yeteneklerinden yüksek bir mevkiye gelmesi, kurumun durakalmasına ve gerilemesine sebep olur. Buna Peter ilkesi diyoruz. Wikipedi'den kısaca alıntılarsak;
Peter İlkesi, bir hiyerarşi içerisindeki her çalışanın yetersizlik gösterdiği noktaya kadar terfi etme, atanma eğiliminde olduğunu iddia eden ilke. Dr. Laurence J. Peter ve Raymond Hull tarafından 1968 basımı Peter İlkesi (The Peter Principle) adlı kitapta toplanmış mizahi incelemenin ana konusudur. İlke, hiyerarşiye dayalı bir organizasyonda kişilerin yeterli oldukları sürece daha yüksek bir pozisyona terfileri nedeniyle, eninde sonunda artık yeterli olmadıkları seviyeye (yetersizlik seviyesi) geleceklerini öngörmektedir. Kişiler ulaştıkları bu son noktada kalacak, artık yetersiz oldukları için daha yüksek pozisyonları elde edemeyeceklerdir. Bu önermenin doğal sonucu olarak; zamanla, bir organizasyondaki her pozisyon o pozisyona ait görevleri yerine getirebilecek yeterlilikte olmayan çalışanlarca doldurulacaktır ve görev henüz yetersiz olduğu pozisyona yükselmemiş olanlar tarafından yerine getirilecektir.
Kitap ve Peter'in İlkesi teorisi, çoktan demode olmuştur. Türkçe'de üç kitaplık bir seri olarak basılmıştır ve çoktan demode olmuştur. Ben de seriden birini doksanlı yıllarda sahaflardan alıp, okumuştum. Günümüzde kişisel gelişim ve kişisel gelişimle dalga geçmek bir sektör haline geldi. Kapitalizm sadece emeğimizi istemiyor, hırsımızı istiyor. Sınırımızı bilmeyelim, kariyer hırsı ile patronlarımıza ve devletimize köle olalım istiyor; amirlerimizin, kodamanlarımızın yetersizliğini görmeyelim istiyor.
Peter ilkesinin diğer bir yönü de bir yönetici, hükümdar da olsa, iktidarda kaldıkça yönetme gücünün (Padişah bile olsa). Kapitalistler, kendilerine kar garantisi, teşvik veren iktidarların düşmesini istemezler. Peter ilkesinin demode olmasının bir nedeni de budur.
Bu ilke, devrimcilik ve muhalefet için de vardır. Her devrimcinin yada muhalifin bir ufku vardır. Oradan öteye gidemezler ve devrimlerini yarım bırakır. Pek çok maceraperest ve yandaşı, kendisini devrimci sanır. Sadece liderler değil, liderin etrafındaki kadrolar da böyledir. Rus iç savaşı sırasında o kadar çok kişi Bolşeviklerden ayrılmıştı ki Lenin:
Devrimin son adımında hangi tarafta olacağın, bulunduğun sınıfla ilgilidir, demiştir. Bolşevik devrimi resmi olarak 7 Kaım 1917^de olmuş da olsa, devrimden bir yıl sonra ülkenin beşte dördü karşı devrimcilerin elindeydi. 1919 Martında, Troçki önderliğindeki Kızılordu; Amiral Kolçak ve Gereal Vragnel'in komutasındaki Beyaz Orduyı yenenen kadar iktidarları kesin değildi. O zamana kadar karşı tarafa geçenler oldu. Benzer bir durumu Hitler de yaşadı. 1932'de kurulmuş hükumeti düşürdüğü için altı bin kadar partili, NAZİ partisinden ayrıldı. Oysa aylar sonra Almanya'nın en güçlü adamı olacaktı.
Her şeyde olduğu gibi devrimcilikte de Peter ilkesine göre bir yetenek sınırı vardır. Kendi adıma Kemal Kılıçdaroğlu'na fazla kredi verdiğimi itiraf edeyim. Mühürsüz oyları sineye çektiğinde ona sırtımı dönmeliydim ama ben de Alevi ve Kürtm olduğum için çok zorbalanmıştım.Kılıçdaroğlu, partisindeki ve halktaki memnuniyetsizliği ve iktidar olabilme ve bunu tek başına yapabilme potansiyel ve fırsatlarını görememişti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder