şüphe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şüphe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2025 Salı

URFA OTOGARI



Hep uzak geçmişten anılar yazıyordum, bu sefer bir ay kadar öncesini yazmaya karar verdim.  Olay polisiye gerilm gibi ama kuruntu da olabilir. Önce Urfa otogarına kadar gidişimi anlatayım. Bu yıl babamı alzeimer hastalığı ilerledikçe, evden de çıkamz oldum. Evde babamın başında daima biri olması gerek,  yoksa annem alış-verişe bile gidemiyor. Neyse ki diğer bir kardeşim de öğretmen, yazın tatile bize geldi, ben de babama destek olarak onu bırakıp, Siirt'e, arkadaşımın yanına gitmeye karar verdim. Giderken de yanıma yeşil pasaportumu ve bir miktar para aldım. Miktarını söylemeyeyim ama benim için önemli bir miktardı. Belki kısa süreli bile olsa yurt dışına gider, alış-veriş yaparım diye düşünüyordum. Buraları hızlı geçiyorum, arkadaşımla Habur'u geçir Erbil yada Kürt özerk bölgesindeki şehirlerden birinde, dolar pazarlarında ucuz alış-veriş yapmayı düşünüyordum. Bu amaçla biletlerimizi ve yurt dışı çıkış pullarımızı aldık. Habur sınır kapısında ben hiç olmayacak bir şey fark ettim. On senelik zannettiğim yeşil pasaportum beş senelikmiş. Tamamen bitmesine de bir kaç gün varmış. Irak, özellikle de Kürt Özerk Yönetimi, en az altı ay geçerli pasaport istiyormuş, yoksa muhtemelen almaz, daha kötüsü günlerce, hatta aylarca nezarethanede kalırmışız. Sonuçta mecburen Siirt'e, Batman üzerinden geri döndük. Sonraki günlerde Bitlis ve Ahlat'ı gezdik. 

Ben de dönüş yolunda iki günlüğüne Urfa'yı gezmeye karar verdim. Önce meşhur Göbeklitepe'yi gezdim. Göbeklitepe, Şanlıurfa merkeze bağlı ve belediye ait yarım otobüs de diyebileceğimiz, dolmuş irisi araçlarla gidip, geliyorsunuz. Oray gezerken, yanımdaki biri çoğu eserin Urfa arkeoloji müzesinde olduğunu söyledi. Ben de ertesi gün Arkeoloji müzesi ve yanındaki mozaik müzesi ile, yürümeyle bir saat kadar ötedeki Balıklı göle gittim. Balıklı göl, internet ve çeşitli kaynaklarda gördüğünüz o o havuzdan daha büyük. Çeşitli kanallarla bir kaç havuza daha yayılıyor o balıkların yaşam alanı. O bölgede bir sürü tarihi eser ve mağara var. Milli Mücadele Müzesi ve Halfeti'yi de gezemedim, çünkü hem acımasız Urfa sıcağı beni yormuştu, hem de babamın yanına, Ankara'ya dönmeliydim.

En nihayetinde Ankara'ya gitmek için Urfa otogarına gittim. Orada bavulları ve paramın olduğu boyun çantamı, girişteki röntgen cihazına bıraktım. Otogarın içinde Ankara'ya en erken bileti aradım. Otogara geldiğimde saat sabah sekiz, seki  buçuk arasıydı. Firmalar genelde 12'e kadar araç yok dedi. Adını genelde kötü duyduğum bir firmada saat onda varmış, oradan tekli koltuğa bilet aldım. (Bu firmadan askerliğimde izinde, Balıkesir'den Ankara'ya gitmek için bilet almıştım. Dört saat boyunca Bursa merkezde, yazıhane önlerinden yolcu toplamıştı) Saat dokuzu on yada onbeş geçe otobüs geldi,  yirmi geçe gibi iki bavulumu bagaja verdim, boyun çantam benimle kaldı. Otobüsün kapısı açıktı ve kliması çalışmıyordu, bu sebepten de dışarıda, binanın gölgesinde bir bankta oturdum. Ardından sağıma bir kadın, soluma da  bir erkek oturdu. Bir ara yanımdaki kadının, boyun çantamın en arka fermuarını çektiğini fark ettim. Çantamı tam önüme aldım. Kadının yüzü tamamen arkasına dönüktü ama göz bebekleri bana bakıyordu. Ardından öte yanımdaki adam da kafası öte yana, gözbebekleri bana dönük, yılanlar gibi yan yan bakıyordu. Önümdeki üstü bordo, altı eflatun eşofmanlı adamın da son on dakikada üç kere önümden geçtiğini, her seferinde de sigarasını yere attığını fark ettim. Birden ayağa kalkıp, otobüsün gölgesine doğru gidip, ardından arkama baktım. Altı-Yedi kişilik grup, yan yan bana bakıyordu. Kadınlar baş örtülü, şalvarlı, erkekler eşofmanlıydı ve tiplerinden de akraba oldukları belliydi. Paramı nereden biliyrolardı? Tabi ki otogara girmeden evvel çantamı bıraktığım röntgen makinesinden. Şüphelerimde yanılıyor olabilirdim ama riski göze alamazdım. Kalkacak olan peron, en uçtaki perondu. Belki de kameraların kör noktasıydı. Aklıma gelen tek kurtuluş yolu, otobüse binmek oldu. Otobüste çantayı alıp, kaçamaz, benimle kavga çıkaramazlardı. Dört numara, yani en önlerde olduğum için peronu da görüyordum. Şalvarlı, başörtülü kadınlar ve eşofmanlı erkekler doğrudan bana bakıyordu. Klima çalışmıyordu ve ön kapı açıktı. Çok sıcak olmamasına rağmen katlandım, tam saat on olunca otobüs çalıştı ve fark ettim ki bordo-eflatun eşofmanlı adam tam arkamdaydı. Çantamı tam çnüme alıp, dikkatli oldum. Otobüs oldukça boştu ve Adana'da biraz dolacaktı. Eşofmanlı adam muavine, otobüsün ne zaman mola vereceğini sordu, muavinde Adana dedi. O kadar bekleyemem dedi ve Urfa'da bir benzinlikte kısa süreli mola verdiğimiz zaman indi. Şoför de adam İstanbul'a kadar bilet aldı ama daha Urfa'ya varmadan indi, dedi. Bu arada sürekli çantamı ve paralarımı kontrol ettim, yerindeydi. 

Seyahatin geri kalanı sakin geçti. Sık sık bana bakan bir ana ve iki ergen kızından şüphelendimse de, onların ilgisi sonradak başka şeylere kaydı. Ankara'da paramı tekrar bankaya koydum.

Belki yaşadıklarım sadece benim vesvesemdi ama gene de yazmak istedim.