16 Ağustos 2018 Perşembe

AZINLIKLARIN SUÇLARINA DEVAM

AZINLIKLARIN SUÇLARINA DEVAM

             2: Dinsel suçlar; dini bozmak, dinde sapma ve benzeri suçlar: Azınlıklara saldırıların kökeni genelde dindir ve aynı mezhep içinde bile onlarca ayrı uygulama, alışkanlık varken, azınlıklar suçlanır. Kendileri en doğru dindir ve ötekiler kafirdir.
mezar başında zikir ile ilgili görsel sonucu          Oysa aynı mezhepte bile bir sürü fark vardır. Mesela Cengiz Aytmatov'u okurken dikkatimi çekti. Kırgızistan, Kazakistan ve Orta Asya'nın çoğu da, Türkiye halkının çoğu gibi Hanefi. Türkiye'de ne Hanefiler, ne Şafiler, ne Aleviler, cenaze namazında rükuya eğilmez, secdeye yatılmaz. Lakin işte orta Asya'da, cenaze namazında rüku var, secde var.
           Dini farklar sadece bununla sınırlı değil. Pek çok tarikat, Kuranı pek umursamadan hükümler sunmakta. Şeyhlerini ahir zaman evliyası yapmakta, müritler tövbe için şeyhlerinden izin almak zorunda vesaire...
       Üniversiteye gidene  kadar, sağcıların Alevilere öfkesinin sebebinin inanç ve ibadet olduğunu sanırdım. Üniversitede pek çok kişi, Alevi olduğumu öğrendikten sonra namaza başladı ve beni de çağırmaya başladı. Pek çoğu da namaz ya da oruçla alakası olmadığı halde, namaz kılmayan ve oruç tutmayanlarla uğraşan reislerdi. Ülkücü reislerin pek çoğu böyleydi.
       Öğretmen olup, taşraya atanınca gördüm ki faşizan nefretin dereceleri var. Bu nefret çok da inançla,  ibadetle ilgili değil. Kendi içlerindeki ateistlere, solculara hatta en rezil suç işleyenlere bile, sana nefret ettikleri gibi etmiyorlar.
mülteciler adi suçlar ile ilgili görsel sonucu        3:Adi suçlarda yoğunluk ve mültecilik: Bu, daha ziyade göçmenlerde olur. Bu yazıyı yazarken, azınlıkları ikiye ayırmaya başladım. Birincisi Kürtler gibi bölgesel azınlıklar, diğeri de Aleviler gibi tüm ülkeye yayılmış, yaygın azınlıklar. Birinci tip, yani bölgesel azınlıklar, genelde dilleri ve ırkları farklı azınlıklar olmakta, dini azınlıklar ise genelde bir kaç yörede yoğun da olsalar, tüm ülkeye yayılıyorlar. Bu genelleme, sanayileşme dolayısı ile ülke içi ve ülkeler arası göçler yüzünden belli kesinliklerini kaybetmiştir. Bir de Osmanlı devletinin Kafkasya'dan göç eden Çerkezleri, tüm ülkeye dağıtması, Kutsal Roma (Alman) imparatorluğunun Yahudileri, veba salgınından dolayı insansızlaşmış güney Polonya'ya yerleştirmesi gibi uygulamalar, bu genellemenin bilimselliğini azaltırsa bile, gerçekliğini yok etmez. 
         Devletler, azınlıkları ve göçmenleri tüm ülkeye dağıtmak ister. Çünkü bir bölgede yoğun olmak, o bölgeyi sahiplenme manasına gelebilir. Öte yandan insan sevdiği ile beraber olur atasözü gereği, insanlar, kendi özelliklerine uygun insanlarla bir arada yaşamaya meyillidir. Mesela benim akrabalarımın çoğu Dikmen semtinde, özellikle de Sokulu Mehmet Paşa caddesi civarında. Yıllar içinde pek çoğu diğer semtlere dağıldı ise de akrabalarımın çoğu bu semtte. Şehirde geçen yıllar ve sınıf atlamalar, daha ucuza başka yerlerde ev bulma imkanları bizi dağıttı.
             Gelen göçmenler, özellikle mülteci olmuş ve zorunluluktan gelmişlerse, suça yatkın olurlar. Bunun belli başlı nedenleri vardır. En başta ne varsa geride bırakmaları, bu geride bırakılan ne varsanın arasında gelenek, görenek ve ahlak da vardır, çoğu kez. Aile birlikleri ve sistemleri de o göçle bozulmuştur.
bulgaristan türkleri ile ilgili görsel sonucu          Peki Bulgaristan Türkleri neden öyle olmadı diye sorarlar. Saddam'ın önünden kaçan Kürtler'de suç işlemeden Türkiye'ye geldi. Hatta Peşmerge denen Kuzey Irak Kürtleri, halka da çok karışmayıp, bölge güvenilir olunca geri dönmüşlerdi. Her iki topluluğun da ortak özellikleri, bolca yardım görmeleri, örgütlü olamları ve kendi içlerinde kavgaları en az olmasıdır. Onları mülteci  yapan devlet, onları ayırmaksızın sürülmek zorunda bırakmıştır.
        Suriyeliler ise, herkesin herkese düşman olduğu bir iç savaştan, tamamen bir kargaşalık içinde kaçtılar. Bulgaristan Türkleri ve Kuzey Irak Kürtleri ise en azından kendi içlerinde disiplinli idi.
          Azınlıkları ve göçmenleri suça iten, ülkeye geliş şekilleri ve nedenleri ile, yaşadıkları ülkelerindeki ortamlarıdır. Aynı toplumun üyeleri, farklı ülkelerde, farklı davranmaktalar. Örneğin Afrikalı göçmenler, Avrupa'da terör estirirlerken, Türkiye'de gayet halim, selim davranmaktalar. Türkiye'de şikayetçi olduğumuz pek çok işçi ya da göçmen, Avrupa'da sorunsuzca yaşamakta.
             Diğer yandan son yıllarda Orta Asyalı Azeri, Türkmen, Özbek vs kadınlar da, bakıcılık, tekstil işçiliği gibi legal ve yasal işlerin yanı sıra, seks işçiliği gibi illegal ve ahlaksız işler de yapmakta. Yani bu işi yapmanın çok da ırki bir durumu yok.
         Hitler'e göre muhteşem Alman halkı, süper hızlı ürediği için, geniş ülkeleri işgal edecek, oradaki halkları katledip, kendi yaşam sahasını açacaktır. Oysa savaştan sonra gelişmiş ülkeler, ekonomileri kadar hızlı büyümedi hatta nüfus yaşlandı ve azaldı.
nüfus azalması ile ilgili görsel sonucu         Bunun bir sebebi de, Hitler'in büyük çaplı savaş başlatıp, kadınları da iş hayatına katmasıdır. Aslında bunu istememişti. Her faşizan ideoloji gibi erkek egemen olmak bir yere, penisperest bir düşünce yapısına sahipti. Kadınların yeri evidir ve kadınlar mümkünse bol bol doğurup, ırkın dünyaya egemen olmasını sağlamaktır. Savaş yayılıp, erkeklerin tamamı asker olunca, savaş esirleri de her işe yetmez, yetse de kritik işlere gelemez, kadınlar da yaygın olarak işçi olmaya başlamıştır.                  Kitabında nüfus artışını durduran Fransızlarla alay eder. Savaştan sonra Almanlar, Fransızlardan beter olmuştur. Nüfus azalmasının tek sebebi çalışan kadınlar olmadığı gibi, en büyük sebebi de çalışan kadınla değildir. Nitekim Japonya'da kadınların çalışma oranı, kendi kadar sanayileşmiş diğer ülkelere göre) düşük olduğu halde neredeyse otuz yıldır korkunç denebilecek şekilde nüfusu azalıyor.
        Bu konu ile ilgili ayrıca daha uzun bir yazı yazmalı. Sonuçta bu gün dünyanın üçte biri nüfusun azaldığı  ülkelerde yaşamakta. Gelişmiş ülkeler hali hazırda sürekli olarak işçiye ihtiyaç duyuyor. Çte yandan da kendisine doğru gelecek insan hücumundan da korkuyor.
      Hitler'de Yahudilerin  Almanya ve diğer orta Avrupa ülkelerine önce mülteci olarak geldiklerini belirtir. Yahudileri, Polonya'ya ilk yerleştiren de Silezya ve Pomeranya'nın Alman derebeyleridir. Ona göre artan nüfusla bütün Avrupa, ari ırkın yaşam sahası olacaktır.
       Bu günlerde ise mültecilere karşı istemem, yan cebime koy tavrı ile yaklaşmaktalar. Ben son yıllardaki iç savaşları, mülteci üretsin diye kışkırttığını düşünmekteyim. Daha bu gün bir haber gördüm. Bir Ezidi kadın, kendisine işkence eden İŞİD elemanını Almanya'da mülteci olarak görmüş, ceza verdiremeyince Irak'a geri dönmüş.
         Mültecileri, 1961-72 arasında Almanya'nın Türk işçilerini çağırması gibi davet edip, en azından işçinin kendisi için bir konut ayırmıyorsun, iğrenç mülteci kamplarını ayırıyorsun. Almanya gibi bir ülkeye mülteciler deniz ve kara yolu ile süzüle süzüle gelmekte çünkü kolay kolay vize alamadığından, uçarak gelse bile geldiği yere geri gönderilmektedir.
ezidi ile ilgili görsel sonucu        Pek çoğu Türkiye, Libya gibi henüz Avrupa birliği üyesi olmamış ülkede bekler ve orada çalışıp, insan tüccarlarına kaptıracak paralarını kazanmakla ömür tüketirler. Sonra bir kısmı Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi güney Avrupa'da, henüz o müreffeh kuzey ülkelerine henüz çok uzak yerlerde takılı kalırlar. Mesela izlediğim bir habere göre Yunanistan'a gelen mülteciler, eğer iade edilmezlerse, yüzde seksen oranında Yunanistan'da kalmakta, ucuz işçilik ve fuhuş yapmakta.
          Almanya ya da İsveç'e gidince de cennete düşmüyorsunuz. Afgan'ın biri, gönüllü hemşirelik yapan bir Alman kıza tecavüz edip, öldürüyor. Sonra ülkedeki mülteci kamplardaki tüm Afganları toplayıp, geri gönderiyor. Aralarında biri ile röportaj yapıyorlar.  Adam üç yıldır Almanya'da ve vergi levhası olan bir işletme sahibi. Üç yıldan beri de mülteci kampında yaşamakta ve üç yılın sonunda memlekete geri gönderilmekte.
          Yani mülteciler tam gelişmekte olan ülkelerin aradığı göçmen. Beğenmezsen kabul etme, gönder, yıllarca mülteci yap, haklarını azalt, örgütsüz, köklerinden kopmuş ve asimile olmaya meyilli.
        Azınlıkların adi suçlarından daha önce de bahsetmiştim, burada özet geçiyorum. Bütün Romanların (Çingene de denir)suçları Cosa Nostra ya da Ndrangeta gibi İtalyan suç örgütlerinin tozu eder mi?
       
         

3 Ağustos 2018 Cuma

Adnan Hoca Yeni Bir 15 Temmuz Tehlikesi Mi




Ülkece 15 Temmuz 2016 darbe girişimini yaşadık.
Darbe girişimi başarısız oldu ama başarılı demokrasimize başarılı olmuş kadar zarar verdi.
17-25 Aralık 2013’de ki adliye denemelerinden iki buçuk yıl sonra (2014 yılın başı olarak alırsanız, tam iki buçuk oluyor.) bu sefer 15 Temmuz ‘da askeri açıdan dendiler.
Şu günlerde bir cemaate baskın yapıldı. İlk tepkiler, Adnan hocanın arka kapıdan salıverileceğiydi.
Adnan hoca, ta seksenlerde Refah (Saadet vb) milli görüş partileri muhalefetken, milli görüşün yayın organlarında (Akit ya da o zamanlar adı ne ise. Partileri gibi gazeteleri de kapanıp, açılıp, isim değiştirip durdu) reklamlar vermiş ve milli görüşçüler dâhil tüm siyasiler üzerinde etkili olmuş bir tarikat lideridir.
Yılladır onlarca polise, mahkeme soruşturmasını atlatmıştır.
Herkesin aklındaki soru neden şimdi?
Aslında Nagehan Alçı ile çekişmesinden, operasyona hazırlık yapıldığı belli gibiydi.
Sebep şu ki Erdoğan kendisini yeterince güçlü hissediyor ve tarikatlarla mücadeleye başlayacak.

Bunu da sıra ile yapacak.

Ben buna Faşizmim korku filmi kuralı diyorum. Amerikan korku filmlerinde bir senaryo kalıbı vardır.
Bir grup genç, gitmeyin denen (genel de oraya şu tarihten beri giden, gidip de dönen olmadı gibisinden uyarı yapan bir ihtiyar da olur bu senaryo kalıbında) denen yere giderler.
Burası ıssız ve sapadır. Bunlar gençlerin umurunda bile değildir çünkü çok eğleniyorlardır.
Sonra ölümler başlar. Ölüm sırası, en sevimsizden başlar.
Bu ya esas oğlana, yanında sevgilisi varken kur yapan kızdır (genelde sarışın, uzun boylu, iri göğüslü, her daim makyajlı) ya da çok şey bilen ve herkesi tehlike karşısında uyaran gözlüklü (tercihen şişko) karakterdir.
(Bu gözlüklü şişko olgusu, Willam Golding’in Sineklerin Tanrısı romanından kalmadır) Bir an ölümler bununla bitecek gibidir ya da izleyici ilk an böyle zanneder, sebebi de bu karakterleri pek sevmemizdir.
Sonraa gerisi çorap söküğü gibi gelir. Bir ara Zenci, Japon, Latin ve benzeri ırktan birileri aptalca bir kahramanlık yaparak ölür.
Bu ölüm zinciri genelde esas oğlanla sevgilisi kalana kadar sürer.

İşte Faşizan oluşumlar da böyle hareket eder.

Tarikat silsilesinde, özellikle muhafazakâr, dindar, sağcı Türk halkı için en sevimsiz tarikat, şüphesiz A9 kanalında yarı çıplak kadınları, müzikle oynatan, mehdi olduğunu iddia eden Adnan Oktar’dır.
Adnan Hoca ya da diğer tarikatlar, Erdoğan hayatta iken bir şey yapamazlar.
Değil on beş temmuzu, kıllarını bile kımıldatamazlar.
Lakin modern çağda kutsal soy yoktur (ya da yok gibi bir şeydir).
Son kut sahibi soy, Cengiz Han’ın soyundan gelenlerdi.
Osmanlıya karşı isyanlardan sonra, gene hanedan ailesinden biri getiriliyordu çünkü Osmanlı hanedanlığı, Oğuz Kağan’ın soyundandı.
Başkası olamazdı. Modern liderler ise, karizmalarını çocuklarına aktaramıyorlar.
O muhteşem liderler ölünce, yerlerine oğulları geçemiyor (Kuzey Kore, Azerbaycan ve Suriye hariç).
Suriye’de de babadan, oğula geçiş, o da geçebilirse, kaç yıldır bitmeyen bir iç savaşa neden oldu.
Eski Yunan filozofları, tiran ile monarşi ayrımını, kişinin ailesinde saltanat soyu olup, olmadığına göre yapardı; ya da saltanatta soyunun devam edip, etmediğine göre.
Soyu, saltanat soyu olmayanlara tiran derlerdi.
Tiranlar, genelde demokrasilerden çıkar, en ufak kargaşalıkta baba figürü arayan halk, bir kahraman icat edip, onu baş tacı eder ve o kahraman da tiran olurdu.
Bu yüzden Yunan filozofları, Platon, Heraklitos , Thales  ve diğerleri (Sofistler hariç) demokrasiye inanmazdı.
Diğer türlü rejimlere de monarşi derlerdi.
Bu karizmanın oğula eklenmemesi, siyasi partilerde de belirgindir.
En son Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul’un ve Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih’in siyasi başarısızlıklarını buna örnek gösterebiliriz.

Bu tabi benim kendi farazim.

Gerçek olan bu tarikatların, tıpkı FETÖ gibi, reisleri ölmesini beklemede, azıcık tökezlediğinde de atak yapacakları.
Önümüzdeki en azından bir buçuk yılda AKP’li olmanın, muhalif olmaktan daha tehlikeli olduğunu hissediyorum.
Zaten şu günlerde tutuklananlar ikiye ayrılıyor; ben masumum diyenler ve ben AKP’liyim diyenler olarak.
Şimdi asıl konumuza dönelim.
Tarikatlar, reisleri ölene kadar ona sadıktırlar ama reislerinin ondan vaz geçtiğini anlayınca da kolay teslim olmazlar.
Eski üyelerinden Ceylan Özgül’ün dediği gibi,  Adnancılar, FETÖ gibi büyük ve hantal değiller, küçükler be nokta operasyonları yapabilirler.
Artı, bu küçük topluluğun önemli bir kısmı Adnan Oktar’ın mehdi olduğuna inanıyor.
1997 Nisanına 39 kişinin topluca intihar eden Heavens Gate tarikatı  havasını seziyorum.
Neler yapabilirler? Ergenlerin bile tercih edebileceği gibi ses ve video kayıtlarını internet ortamlarına sürebilirler ve sürmeyebilirler.
(Zira bunlar iktidarı o kadar da etkilemeyecektir, bakara-makara tutmadığına göre) Yeni bir 15 Temmuz için ordu-polis içinde örgütlü olduklarını sanmam.
Varsa da yakına onların da tutuklandığını duyarız yakında.
İç savaş uğruna muhalefet liderlerine ve muhalif isimlere saldırma ihtimalleri düşük.
Böyle bir hareketin, iktidarın elini güçlendireceği kesin gibi.
Ya da iktidarın meşruiyetini zayıflatmak için, onu muhalefete baskı yapmak için de zorlayabilirler.
Ve ya sırf mehdilerinin intikamını almak isteyebilirler.
İktidara yakın kişilere sadece suikast değil, ifşa ve itibar suikastı yapabilirler.
Diğer yandan bu mehdimizin FETÖ ile irtibatı ve herkesi tehdit ederken, birden ortadan kaybolan ve önüne geleni tehdit eden şahıs da ayrı konu.
Fetö’nün siyasi ayağı ile beraber, diğer tarikatlardaki ayağı da tam olarak ortaya çıkmamıştır daha.




2 Ağustos 2018 Perşembe

KAVGAM ELEŞTİRİSİ 8 ÖTEKİLERİN VE ÖTEKİLEŞTİRİLEN AZINLIKLARIN SUÇLARI-1MİTSEl SUÇLAR


KAVGAM ELEŞTİRİSİ  8 ÖTEKİLERİN VE 
ÖTEKİLEŞTİRİLEN AZINLIKLARIN SUÇLARI
 1-MİTSEL SUÇLAR.
           Bu bölüm için Kavgam tek kaynağım olmayacak. Bu yazı dizisine ilk önce Hitler ve Kavga kitabının eleştirisi olarak başladım. Sonra bu yavaş yavaş faşizmin genel eleştirisine döndü. Yazma süreci uzun sürdü ve daha şimdiden küçü çaplı bir kitap hacmine ulaştı. Üstelikte yazıldıkça yeni konular geliyor.
      Yazarken de okumaya devam ediyorum takdir edersiniz. Kitapları, gazeteleri, dergileri ve sosyal medyayı da takip etmeye çalışıyorum.
       Özcan Yüksek'i Atlas dergisi editörlüğünden beri takip ederim. Şimdi de onun yönettiği Mağma dergisini okuyorum. Geçen ay derginin eki Benito Musolini üzerineydi. Eki okumak, faşizm ve Hitler üzerine ufkumu genişletti. Hitler'in düşünceleri orijinal değil, Mussolini'den alınmaydı.
         Musolini'nin 1922'de İtalya'da iktidara gelmesinden sonra Hitler, onun bedene dar oturan askeri üniforma ya da benzeri kıyafetli giyim tarzından gene askeri usul tek keline ve el hareketli selamına kadar her şeyini kopyalamıştı.

        Özcan Yüksek,  faşizmin Avruplılarca, Avrupa dışında icat ettiğini ve Musollini-Hitler ikilisi tarafından  Avrupa'ya getirildiğini söylüyordu. Kısmen haklıydı. İngebor Bachman'ın da dediği gibi faşizm, iki kişi arası ilişki ile başlar. Avrupalıların, Avrupa dışında icat edip, Mussolini-Hitler  ve benzerlerinin Avrupa'ya getirdiği faşizm, bedensel özellikler kökenli faşizmdi. Çünkü Avrupalılar ile dünyanın geri kalanı arasındaki binlerce yıl, onları bedensel olarak diğer toplumlardan görünür şekilde farklı kılmıştı.
        Oysa Avrupa'da durum aynı değildi. Orta doğudaki her sarışın insan Büyük İskender'in ordularının genlerini taşımadığı gibi, Avrupa'da ki her esmer insan da Çingene ya da Yahudi geni taşımıyordu.
            Gerçekte faşizm her zaman vardı. Musollini faşizm adını bile Roma imparatorluğu mitolojisinden almıştı. Bunu başka bir yazıda ayrıntılı yazacağım. Faşizm her zaman olduğu gibi, ötekileştirilen insanlar hep vardı ve onlara karşı suçlamalar hep oldu. Ben bunları anlatacağım. Bu suçları, kendimce sınıflandırdım.
              1:Mitsel suçlar; Bunlar, azınlıklar ve ötekiler ile ilgili olarak delillendirilemeyen ve gayet uçuk suçlardır. Goebbels'in meşhur bir yalan ne kadar büyükse o kadar çok inanan olur, sürekli tekrarlanan yalanlar gerçek olur ilkesine ilham kaynağı olan suçlamalardır. Oysa modern Faşistler, Mussollini ve Hitler, bu tip yalanların yalanların yayılmasını engellemek istemişlerdir. Bunların yanlış olduğunun ortaya çıkması, bu azınlıklara karşı sempatiyi arttırabiliyordu. Ötekileştirilmiş topluluklar üzerine abartılı bilgilerden oluşur. Bunlardan en kabaları ile başlayalım.
              1-1Cinsel mitler; Öözelikle grup seks iddialarına bir bahsetmek gerekir. Alevilerin mumsöndü, eski Yunanda Baküs şenlikleri (orgy), Sebataycı denen yarı Müslüman, yarı Yahudi toplulukta dmrt gönül bayramı vs vs, aslında çok eskilere kadar gider.

            Ben de bir Alevi olarak bu mumsöndü yalanından bahsetmek isterim. Bu yalanı cumhuriyet döneminde tekrar yayan, Nihal Atsız'dır. Niğdeli Kadı Ahmet adlı bir orta çağ yazarının kitabındaki iddiayı yeniden ve bir gerçeklik gibi ortaya sunmuştur. Sanki bu yalanın en eski kanıtı gibi ortaya koymuştur.
           Niğdeli Kadı Ahmet'e göre Taptukiler denen topluluk, mum söndü ayini yapıyordu. Benzeri ifadeleri Kadı Ahmet'in yaşadığı yıllarda Anadoluyu gezen İbni Batuta adlı Arap seyyahın dan da okuyoruz. İbni Batuta Sinop'a gitmek isterken, onu yolda bir handa durdurmuşlar ve tavşan eti yedirmişler. (Malum, Aleviler tavşan eti yemez)Sonra  da Alevilere ait bu iddiadan bahsetmişler.
         Enver Berhan Şapolyo'nun Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi adlı bayağı hacimli kitabını bitirdim bu arada. Kitaba ara ara atıf yapacağım. Kendisi Sünni mezhep ve tarikatlarla, özellikle Osmanlı dönemi ile ilgili ayrıntılı bir araştırma yapmış, daha doğrusu Osmanlının bu konudaki arşivini taramış,doğrudan kitabına aktarmıştır. Diğer din ve mezheplerle ilgili bilgisi de bu günün bir orta okul çocuğundan bile geri. Mesela Samaniler (Samanoğulları) ve Büveyhiler (Büveyhoğulları) devletini Türk devleti sanıyor, hatta Samaniler, bizzat Sasani hanedanlarının, Maveraünnehir, yani bu günkü Özbekistan civarında kurduğu devlettir. Arap şairler ardından şiirler yazmıştır; nere gitti Sasaniler /Hani nerede Samaniler  diye.
               Şapolyo'ya göre mum söndü eylemini tarihte sadece Karmatiler yapmış. Karmatilik bir dönem Basra körfezi civarında devlet kurmuş, kölelerin, özellikle Afrikalı kölelerin öncülüğünde kurulmuş, Şii kökenli bir dini topluluk. Bir dönem Mekke'yi işgal edip, meşhur Hacer-ül Esved taşını Basra körfezindeki bir adaya taşımışlar. Sonra Selçuklular bu devleti yıkıp, taşı geri yerine koymuş. O taş, götürülen taş mı, o da belirsiz tabi
              Biz asıl konuya dönersek, Şapolyo mumsöndü'yü  sadece Karmatilere ait olduğunu söylüyor ama Sünnilerin Mumsema, yani din konusunda peygamberden sonra başvurulacak ikinci kişi İmam Gazali, maşallah yaşadığı devrin Abbasi-Selçuklu iktidarına muhalif kim varsa, onlara yapıştırıyor. Sadece Şiiler için değil, Dürziler, Mazdekçiler, Yezidiler ve Sünni olmayan kim varsa ona göre seks aleminde.
        Şu yıllarda Deizm, Ateizm falan moda, insanlar din merkezli bir partinin iktidarında iken, hızla dinden uzaklaşmakta. Pek çok kişi de Kuran'ın Türkçe'sini okuduktan sonra dinden uzaklaştığını söylüyor. Muhtemelen bu yüzden Menzil tarikatı, Kuranın Türkçesinin okunmasını yasaklamakla uğraşmakta.
           Benim dini duygularımı zayıflatan İmam Gazali oldu. Gazali'nin Sünnilerce İslamda peygamberden sonra ikinci önemli kaynak olduğunu öğrenince, bir sebepten elime geçen bazı kitapçıklarını okumaya başladım. Her biri yaklaşık doksan ile yüz elli sayfalık kitapçıklardı. Türkiye'de din kitaplarının çok satılıp, az okunduğunu en net Gazali'den anlayabilirsiniz. Kitaplarında çok yoğun Arap yüceltmesi, Türkler ve İranlılar başta olmak üzere Mevali denen Arap olmayan Müslümanları hor görme ve gerçek bir kadın düşmanlığı vardır. İnanmıyorsanız alın okuyun.
         Bir sürü Gazali risalesi üzerine, Şapolyo'nun kitabını okuyunca, din  adamlarının sürekli dedikodu yapıp, yalan söylediğini ve yalanlarını da tekrarlayarak inandırıcı hale getirdiğini anladım.
         Örnek mi istiyorsunuz? En başta meşhur Kutlu Doğum Haftası. Yıllarca 23 Nisan'a gelen hafta, bu adla anılır oldu, özellikle imam hatip liselerinin gösteri haftasıydı. Yıllarca 23 Nisanı gölgede bıraktı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonraki ilk sene basit şekilde kutlandı, 2. yıl, yani bu yıl da Regaip Kandili haftasında kutlanmasına karar verildi. Sonra yıllarca sol tarafından dile getirilen iddia, resmi kaynaklarca da doğrulandı. 24 (yoksa 26 mıydı, karıştırdım) nisan son peygamberin miladi doğum günü değil, malum kişinin doğum günüydü. Şimdi unuttuk.
      Cinsel mitler, sadece grup seks ayinleri ile ilgili değildir. Genelde öteki olarak dışlanan kişilerin genel anlamda da cinsel açıdan ahlaksız olduğu iddia edilir. O toplulukta homoseksüellik, ensest yaygındır.
      Bir de bu mitlerin erkek egemen tarafı vardır. Faşizme göre karşı tarafın kadınları hafiftir ve asil ırkın erkeklerine asılır, onların  ahlakını bozarlar. Hitler, Yahudi kadınlarını, Atsız'da Bozkurtlar romanlarında (her iki seride) Çin kadınlarını hayasızlıkla suçlar.
       Bu ahlaksızlık iddiaları günümüzde de devam eder. Mesela Karl Marks, daha yaşarken, Komünistlerle ilgili, kadınları ortak kullanma iddialarıyla alay etmiştir. Gezi zamanı bazı faşist troller, Gezici kadınlarla aşk hikayeleri uydurmuşlardır.
      Faşizan kitle, ötekilere saldırırken, ateş olmayan yerden duman çıkmaz gibi, dedikoduyu  destekleyen slogan, deyim ya da atasözü kullanırlar. Pek çok konuda herkes tarafından konuşuluyor olması, yeterli delildir.
         Konu kendilerine gelince ise, gıybet o kişinin etini diri diri yemektir. Zina için iki kişiyi yatakta bir arada ve aralarından ip geçmeyecek şekilde beraber görünmelisinizdir. Vakfın yurdundan otuz- kır öğrenciye taciz olmuştur ama bir kereden bir şey olmaz. Oysa onlarca çocuk, bir öğretmeni neden şikayet edememiştir, öğrencilerin tüm sorumluluğu neden bir öğretmene verilmiş ve amirleri neden o bir öğretmeni sorgulayamamış diye sorulmamıştır.
        Sonra Sivas, Kangal ilçesinde otuz beş erkeğin karıştığı, en undegraund (yer altı) pornocularının bile hayal edemeyeceği seks partisi skandalı ne çabuk geçiştirildi farkında mısınız? olay FETÖ örgütünün işiydi ve o zamanlar henüz 17-25 olmamış, FETÖ'ya henüz Cemaat ya da Hizmet hareketi falan deniliyordu. Peki 15 Temmuz da geçtiği halde neden bu olay soruşturulmyor?
            Bir de son zamanlarda kendi içlerinde taciz sıkandalları patlayınca, hemen geçmi zamana ait ve karşı tarafın dahil olduğu seks skandalı iddiası dillendiriyorlar. Ha bir de bu cuma açıklanacak görüntüleri vardır.
         Son olarak da hayatımda o kadar çok cinsel iftira ve mit-efsane duydum ki, en sonunda bu konuda antropologlar ya da en güvenilir yazarlara bile inanmamaya başladım. Pek çok kişi, İstanbul'da padişah haremini uzaktan dahi görmediği halde, harem hikayesi yazan seyyahlar gibidir.
          1-2 Gizli İnanç ve İbadet  Mitleri: Bu mitlerin bir kısmı, grup seks mitleri ile karışıktır. Meşhur Gözü Tamamen Kapalı filminin grup seks sahnesi gibi manzaralar akla getirir.
        Bazen de vahşet duygusu içerir. Orta Çağ boyunca Yahudilere ait iğneli fıçı efsanesi gibi. Yahudiler, Hristiyan bir çocuğu kaçırır, çivi dolu bir fıçıya kapatır, çocuğun acı çığlıklarını zevkle dinler,  fıçıdaki kanı da içerlermiş.
        Bunun bir de inançla ilgili olanları vardır. Yahudilerin bir çeşit şeytana taptıkları, Alevilerin, peygamberin damadı Aliyi tanrılaştırdığı gibi iddialar vardır. Bu iddialar, bu azınlıklara karşı linci yükseltmek için yapılır ve bunu yapanlar, genelde bu toplulukları tanımamış ve tanımakta istememiştir. Bu tip iddialar da belli dönemlerde ortaya çıkmıştır.
          Mesela Hassan Sabbah ve müritleri ile ilgili iddialar; genç kızlarla kurulan sahte cennet ve esrarkeşlik. Hatta Fransızca ve pek çok dildeki assasins kelimesi haşhaşi kelimesinden türemiştir. Bu sahte cennet iddiası, İmam Gazali'de ve demin bahsettiğim Enver Berhan Şapolyo'da vardır ama esrar kullanma yoktur. Demek ki bu esrarkeşlik masalı, Tapınak Şövalyeleri arasında yayılmış ve 20. yüzyılda'da İslam dünyasına geri gelmiştir. Şapolyo assasins kelimesin öğrenmiş ama bu kelimenin haşhaş ile ilgisini öğrenmemiş.
           Kaldı ki Hassan Sabbah'ın suikastçılarının haşhaşi, yani esrarkeş olması imkansızdır. Zira öldürecekleri kişiye yakınlaşmak için üç yıldan fazla çalışmaktaydı. Normalde bir maddeyi bırakmış olmanız için bir buçuk yıldan fazla bırakmış olmanız gereklidir. Neyzen Tevfik'in alkolik değil de içme delisi olduğu ve bir buçuk yıl kadar bir süre içmediği ve sonra alkol komasına girdiğinden bahsedilir. Esrar ya da diğer bitkisel uyuşturucular ile ilgili böyle bir olay duymadım. Neyzen Tevfik ile ilgili az önce bahsettiğim olayın gerçekliğinden de şüpheliyim.
       Esrarkeş, uyuşturucu bağımlısı ve ya alkolik kimseler, genelde işlerini iyi yapamayan ve iş hayatında çöküşe geçmiş kimselerdir. Suikast düzenlemek ya da istihbarat almak için yakınlaştıkları devlet görevlilerinden keş olmalarını gizleyemeyecekleri de aşikardır.
        Bu tip rivayetlerin çıkmasının ana nedenleri, en başta toplumda halkların kavgasından fayda güden egemen güçler ve halkların birbirini tanımamasıdır.
         Üniversiteye gittiğim yıl, bir arkadaşım, Alevilerin karpuzun tepesini kesip, bir süre beklettikten sonra yemelerinin sebebini sordu. Olay aslında basit bir fizik olayıydı. Soğutucu teknolojilerin yaygın olmadığı çağdan kalma bir durumdur bu. Tepesi açıldığında buharla kaçan su, karpuzun içini kısmen soğutur. Arkadaşa bunu anlattım, Ülkücü bir arkadaş durumu anlattı, bak, Sünniler ile biliyor dedim. Daha sonra o arkadaşın da kendini gizleyen bir Alevi olacağını öğrenecektim.

            1-3 Mitsel köken; her toplumun mitsel kökeni vardır. Bu bahsettiğim köken, bu toplulukları  aşağılamak için, bu topluluklara köken uydururlar. İngilizler Hindistan'a gidene kadar Romanların kökeni Mısır sanılıyordu. Oysa Roman dilinin ve Sind dilinin bir Hami-Sami dili olan Kıptice ile alakası bile yoktu.Enver Berhan Şapolyo'da, Abdalların kökeninin, Romanlar gibi Pencap olduğunu söyler.
            Gerçekte Abdallar, belkide Anadolu'da ki genetik olarak en Türk topluluktur. Sadece baba oğul, Muharrem-Neşet Ertaş'ın fotoğraflarına bakarak bile anlaşılabilir. Tekke ve zaviyeler kanunundan sonra önemli bir kısmı Sünnileşmiş de olsa, halen büyük  ölçüde Alevidirler. Romanlara benzeyen yanları, günü birlik yaşamaları, para biriktirme alışkanlıkları olmaması, müzisyenlik, kalaycılık ve kazan yapıp, satarak geçinmeleridir.
         Her hangi bir Abdal ile tanışma şansım olmadı. Kırıkkale ve Isparta'da aleyhlerine tek iddia olarak esrar kullandıkları iddiasını duydum. Isparta'da yerel halk, çocuk kaçırdıklarına inanırsa da, böyle bir kaçırılma hikayesi duymadım.
         Bu tip iddialar, faşizan ideolojinin ihtiyacına göre yıllara göre değişiklik gösterir.  1990'ların başlarında Kürt ve Zazaların Orta Asyalı olduklarına dair onlarca kitap yazılmıştı. Bir ara Nevruz, Kürtlerden daha fazla benimsenmişti. Sonra baktılar ki Kürtleri, Türk kökenli yapamıyorlar, Ermeni kökenli yaptılar ve bu seferde Kürtlerin, özellikle de Alevi Kürtlerin Ermeni olduğunu iddia ettiler.
        2: Tarihsel suçlar: Bu suçlar da kısmen mitsellik taşısa da, az biraz tarihsel temeli vardır.

             Mesela Türklerin tarihe bakışı masalsı ve kendini övme amaçlıdır. En azından okullarda öğretilen tarih dersleri itibarı ile böyledir. Mesela okullarda  Osmanlı tarih haritaları iki tanedir. Yükseliş haritasında renkler, padişahlara göredir. Bir de gerileme haritası vardır, o da Osmanlı'dan toprak alan ülkelere göredir. Yani toprak kaybı padişahların başarısıdır ama toprak kaybında padişahların suçu yoktur.
            Türkiye'de Osmanlı tarihinde gençlere en az öğretilen konu, Celali isyanlarıdır. Sağcı kesimde Celali isyanlarını, hatta Selçuklu'da çıkan isyanları Alevilere yıkma çabası vardır.
        İşin gerçeği Osmanlı tarihinde, Anadolu'da çıkan ve özellikle 17. ve 18. yüz yıllarda yaygınşalan isyanların ortak adı olan Celali İsyanlarının %5'i bile Alevi veya Kürt isyanı değildir. Üç büyük Celali lideri, Karayazıcı, Kalenderoğlu ve Canbulatoğlu, Alevi ya da Kürt değildir. Efsaneleşen Köroğlu ve Çomar Bölükbaşı'da Alevi değildir. Şeyh Bedrettin ve Şahkulu isyanı haricinde Alevi isyanları Osmanlıyı sarsmamıştır. Pir Sultan Abdal'a ait resmi bir Osmanlı vesikası da yoktur.
               Cumhuriyetin ilanından sonra çıkan tüm isyanları da Kürtlere mal etmek gibi faşizan bir tavırdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkan isyanlar, aşiret yapısından dolayı geniş bir coğrafi alanda çıkanları, Kürt isyanlarıdır. Öbür türlü de Menemen olayı gibi pek çok şehir isyanı çıkmış ve Osmanlı'dan yadigar efeler başta olmak üzere pek çok eşkıya çetesi ile (pek çoğu üç yüz civarı atlı adamı olan çeteler) savaşılmıştır.
           Hitler'de kitabında Alman tarihindeki pek çok olumsuzluğu, orta çağda, özellikle  Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) sonrası ile Prusya'nın Almanyayı birleştirmesi (1870) arasındaki olumsuzlukları Yahudilere, özellikle saray Yahudilerine yüklemiştir. Söz konusu orta çağ, Yahudilerin oradan oraya sürüklendiği, progrom denen karışıklıklarla katledilip, kovulduğu yıllardır. Meşhur Alman İlahiyatçısı Martin Luther bile,  Türkleri ve Yahudileri Neden Öldürmeliyiz  isimli kitap yazmıştır. Tüm orta çağ boyunca oradan oraya sürülen ve veba salgını yüzünden yerleştikleri Polonya- Ukrayna-Macaristan üçgenine toplaşmış Yahudilerin, her hangi bir sistemin kökeni olacaklarına inanmıyorum. Avrupa'da feodaller birbirlerine eşit olduklarından ya da öyle sayıldıklarından, birbirlerinden borç alamaz, birbirleri ile ticaret yapamazlardı. Yahudileri banker ya da tüccar yapmanın bir zararı yoktu. Zira her an bir progrom, kaybolan çocuk yüzünden öfkeli halkın galeyanı çıkar, Yahudiler servetlerini bırakıp, kaçarlardı.
         Hitler dönemi profesörlerinden Werner Sombard, kapitalizmin temelinin Yahudilik ve Semitizm olduğunu, sanayileşme devri İngiltere'sinden örnekleyerek açıklar. Oysa burjuva adlı eserinde, bu unvanı alan ilk insanların, 12 ila 13. yüzyılın Floransalı yün tarayıcı esnafı olduğunu söyler. Aynı dönem, tüm Avrupa'da antisemitizmin yayıldığı, Venedik'ten başlamak üzere Yahudilerin getto denen (Zaten Getto, Venedik barut fabrikasının adıdır. Fabrika boşaltılıp, şehirdeki tüm Yahudiler buraya yerleşince, Yahudilerin zorla iskan edildiği yerlere getto denmiştir) mahallelere kapatılmasının başlamasıdır. İngiletere'de aynı dönemde, 1290'da tüm Yahudilere Hristiyan olması ya da ülke dışına çıkmasını emretmiştir. Aslına kapitalim de, tabi bence, bu yerli ve milli tüccar ve banker yaratma fikri ile başlamıştır. Osmanlı'da son dönemlerde Yahudi, Ermeni, Yunan ve diğer gayrımüslim burjuva yerine, yerli ve milli burjuva inşa etme hevesi ile kapitalistleşmeye başlamış, 6-7 Eylül yağmalamaları ile de, modern Türkiye yeterince kapitalistleşmiştir.  Bence modern kapitalizmde, kuzey İtalya şehirlerinde ve Avrupa'nın genelinde antisemizm ile başlamıştır.
         Sombart, İngiltere'nin sanayileşmsinde bolca Yahudi göçmen almasını, kapitalizm ile Yahudilik arasındaki ilgiye ispat için yazmış. Oysa Osmanlı, Rodos, Kıbrıs ve Girit'i aldıktan sonra, Türk ve Müslüman'dan önce Yahudi yerleştirmişti. Hem de biraz zorla. Osmanlı devletinin, Endülüs'ün düşmesinden sonra neden Arapları değil de, Yahudileri Ege kıyılarına, özellikle de Trakya'ya yerleştirdiğini düşünüyorsunuz? Konu tamamen ekonomikti. Yahudilerin ticaret ve zanaat, özellikle tekstil yeteneklerinden faydalanmaktı.
        Azınlıklar, toplumun bir parçası olarak, değişimde bir ögedirler. Her şeyin başı olamazlar.

        1.4 Mitsel azınlık kişiler (Aslında olan, olmayan):Faşizmin diğer bir alışkanlığı da, sevmedikleri kişileri hemen öteki yapmaktır. Pek çok ünlü kişinin gizli Yahudi, Ermeni, Alevi vs oldukları iddiaları sık ve yaygındır.
        Bir dönem ülkemizde bir Sebataycı vardı hatırlarsınız. Soner Yalçın ve Yalçın Küçük önderliğinde hemen her yerde, yarı Yahudi, yarı Müslüman Sebataycı arıyorduk. Bu garip mezhebin kurucusunun öz torunu, modacı Cemil İpekçi, Soner Yalçın'ın kitabından sonra,  Tokatlı olan babası ve akrabalarının zor günler geçirdiğinden bahsetmiştir. Baba tarafının Sebataycılıkla alakası yokmuş. Yalçın Küçük'de kalan son şöhretini devam ettirebilmek adına bu ava katıldı. İstanbul'da bir mezarlığa gömülenlerin soy adlarından Sebatayist avı başladı.Bir sürü insan, bununla itham edildi.
           Bazı dergilerde ve kitaplarda listeler teşhir edilir. Ünlü Sebataycılar, Ermeniler, Rumlar, Ermeni, Rum dönekleri vs vs... Lisede ve üniversitede bu yayınları okur ve olan saflığımla inanırdım. Pek çoğunun uydurma olduğunu sonradan öğrendim.
        Buna benzer durumları öğretmenliğe ilk başladığım yıllarda Isparta'da ilk atandığım yerde yaşadım. Çoğu sağcı olan arkadaşlarım, başkasını önce eski solcu olarak yaftalıyor, sonra da en olmadık cinsel sapıklıkları yüklüyordu.
         Daha sonra atandığım ilçede de benzer bir gariplikle karşılaştım. Yaptığım hatalardan biri olarak, ilçeye bağlı bir kasabanın, küçük bir ilçesinde, sırf ek ders ücreti için derslere gittim. Yaptığım aptalca işlerden biriydi. Oranın sözde müdürü, son derece antipatik birisiydi. Sonradan o okulu kavgalı bir şeklide terk edip, başka bir ilçeye tayin oldum. Müdürüm sağcı hatta aşırı Ülkücü biriydi.
       O zamanlar sendikalar yeni kuruluyordu. Solcu sendika KESK o kadar büyümüştü ki, memur sendikaları da  mecburen yasal oldu, grev yapmamaları şartı ile. Bunun üzerine sendika kuran memur haindir diyenlerde sendika kurmuş ve bu müdür de sağcı sendikaya üye olmuştu. Buna rağmen her rastladığım kişi, bu adama solcu diyordu.
          Bu mitsel azınlıklara son katılan da  Alevi olduğu iddia edilen Mithat paşa. Paşa, bilindiği kadarı ile Isparta Gelendost'lu. Gelendost'un Alevi köyü yok ve tanıdığım pek çok Gelendost'luya göre de hiç olmamış.
         Bütün bunlar bir yana, Namık Kemal gibi birisinin, bir Alevi ile arkadaş olması imkansızdır, çünkü kendisi fazlası ile Alevi düşmanı ve bu günkü zihniyete göre bildiğin şeriatçıdır. Millet ve milliyetçilik kelimelerini dilimize sokan odur ve bu kelimeler Arapça din ve dindaşlık anlamına gelir.
        Namık Kemal'in Cezmi (Roman) ve Kara Bela ( tiyatro oyunu) adlı eserlerini okumadan, onu tam olarak tanıyamayız. Kara Bela'da zenci, Cezmi'de de Şii-Alevi düşmanlığı yapar. Kendisi sadece meşrutiyetçidir,  cumhuriyet rejimine düşmandır.
         Benzer bir durum, İttihat ve Terakkiciler için de geçerlidir. Ömer Seyfettin'in meşhur Pembe İncili Kaftan hikayesindeki gibi bir olay, Osmanlı kayıtlarına göre hiç olmamıştır. İttihat ve Terakki her ne kadar adını, pozitivizmin kurucusu Auguste Comte'dan da alsa, basbayağı İslamcıdır. Aralarında pek çok ateist vardır ama bu ateistlerin en ünlüsü Abdullah Cevdet, örgüte üye olmadan , daha doğrusu örgütü kurmadan az evvel (örgütü kuran ilk üç üyeden biridir) namazd!an çıkmıştı. Aralarında kesinlikle Alevi yoktu.
         SON OLARAk: Bu tür mitlerin kaynağı, insanların çok kolay yalan söylemesi ve yalanların da çabucak yayılarak, yayıldıkça gerçekçi görünmesidir. Bu yalanlar genelde o anda uydurulur, zamanla şekillenir. Size bununla ilgili olarak başımdan geçeni anlatayım.
         KPSS sınavında salon başkanıydım. Sınavlar sabah ve akşam olmak üzere iki oturumdu. 2.oturumda da sabahki öğrenciler vardı.
        İkinci oturum başlamadan önce kızın biri lafa başladı. Bir gün önce LYS sınavına girmiş. Orada doğru arama yokmuş, birileri çantası ile girmiş,  yanındaki sınav bitince telefonla oynamış, falan da filan. Yanındaki diğer kızlar da ona katıldılar. Benzer şeyler yaşadıklarını söylediler.
        Ben de sınava öğrenci gibi giren casus öğrenciyi ne yaptıklarını sordum.  Resmen beti, benzi attı. Bu sınıfta var mıdır dedi, bilemem dedim. Ayrıca ben gerçekten de geçen seneki DGS sınavında bunu yapmış, sınava öğrenci gibi girmiştim. Sonra da durumu internetten rapor etmiştim.Bunu duyunca da sustular.
        Mitolojiler de böylesi yalanlardan oluşur. Yalanlarda yayılınca, mitler oluşur. Bu yazı boyunca bol bol örnekledim. Aslında mitler üzerine bambaşka bir yazı yazmam lazım. Biz, Kavgam ve Hitler üzerinden faşizmi eleştirmeye devam edelim.