İslam'ın varlığını kabul ettiği metafizik varlık olan cinler, pek çok safsataya konu olmuştur. Özellikle de psikiyatrik hastalıklar hep cinlere mal edilmiştir.
Türk insanı Allah'tan, cehennem korkusundan daha fazla, cinlerden korkar. Bu hacı-hoca tayfası da en fazla cinlerden para kazanır. Bu sebeple de ağızlarından cin lafı düşmez.
Cinlerle ilgili bilgiler de hep değişir. Bir derler cin çarpması seyahat eden cinlerin çarpmasıdır, bir derler cin yeli denen cin nefesinin insana çarpmasıdır.
Cinlerin de Müslümanı var derler ama nedense insanlar Müslümanına denk gelmez, demek ki Müslüman olanlar insanlara bulaşmaz. Nedense Müslüman olmayanlar da, çarpmak ya da bulaşmak için Müslüman insanları seçmektedir.
Türk halkının cinlere zaafını hacı-hocalardan sonra, Bulvar ve Tan gazeteleri ve medya keşfetti. Cinlerle ilgili yazı dizilerinin ve haberlerin tiraj getirdiğini keşfettiler ve çıplak kadınlar kadar cin haberleri-bilgileri de bu gazetelerin sermayesi oldu.
Ardından Sabah başta olmak üzere pek çok ilkesiz gazete de tiraj için cin haberi yayınladı. Özel televizyonlar da Sadettin Teksoy başta olmak üzere cin haberi yapmaya devam etti.
Son mevcut iktidarımızla beraber, televizyonlarda cin programları gırla gider oldu. Sonra bu sinema filmlerine sıçradı.
Türk sinemasında yıllardır aynı korku filmi senaryosu dolaşıyor. Herkese sırayla cin çarpıyor. Zaten film bir süre sonra hep karanlıkta geçiyor ve bol bol çığlık duyuyoruz, özellikle kadın çığlığı.
Film için görsel veya ses efekti yapmak yerine, çığlıkla korkutmaya çalışıyor.
Bir de kızlar veya kızlardan başrol oynayanı yerde debeleniyor (tabi çığlıklar eşliğinde) ve biz anlıyoruz ki, kızcağıza tecavüz ediyorlar.
Ha, bir de görünmez bir el kızcağızın külotunu çıkarıyor bazen.
Bir de bu filmlerin başında GERÇEK OLAYLARDAN ESİNLENMİŞTİR diye yazarlar. Bu iddialarına destek olsun diye be gazete kupürlerini gösterirler. Çoğu kez hangi gazete olduğunu göremezsiniz, zira o gazete muhtemelen seksenli, doksanlı yılların Tan ve Bulvar gazeteleridir.
Yeni nesli, yani liseliler falan bilmese de, muhtemelen bu gazetelerin adlarını bilenler gülecektir.
Şimdi bu gazetelerin o zamanlar işkemebe-i kübra'dan haber sallamak için özel yöntemleri vardı. O yıllarda gazete ve dergilerin bayi kar marjı %4' dü. Uzan ailesi Star gazetesi ve dergi grubunu kurduktan sonra rekabetler % '20'lere çıktı. Biraz da bu yüzden, her yerde gazete ve dergi satılmazdı. 1980'de kırk milyon civarı lan Türkiye nüfusu 1990'da almış milyona çıkmıştı ama ülkenin en çok satan on-on beş gazetesinin tirajı bir buçuk milyona sabitlenmişti, artmıyordu.
Doksanlarda kupon furyasıyla biraz arttı ya da artar gibi oldu.
İşte o yıllarda Bulvar ve Tan gazeteleri (Her ne kadar rakip iki patrona ait de olsalar aralarında zerre rekabet yoktu. bulvar gazetesi, sağın bayraktarlığını yapan Tercüman gazetesinin sahibi Kemal Ilıcak'a -hani darbeden tutuklanana Nazlı'nın kocası-aitti. Bir de itiraf, ergenliğimde ben de alırdım bu gazeteleri.), bu gazetelerin satılmayacağı, satılsa da alan gençlerin o yöre yerlilerine soru soramayacağını bildikleri köylerin adlarını haritadan bulur, arşivden de uydurma bir fotoğrafla haber yaparlardı.
Mesela Balıkesir ili, Manyas ilçesi, Ören köyü, Erzurum ili, Çat ilçesi, Öbekören köyü veya Trabzon ili Sürmene ilçesi, Yeniören köyü gibi. Benim Google'dan bulduğum gibi onlar da haritadan, kitaplardan köy adı bulur, sonra haber sallarlardı.
Seksenler ve doksanlarda Sabah'da cinlerle ilgili yazı dizisi ve haber işine girdi. Çünkü illa tiraj getiriyordu böyle haberler.
Ardından da televizyonlar girdi cin işine.
Hatta iş, cinlere karşı faşizan tavra döndü.
Nasıl ki artık Kızılbaş yerine Alevi, Çingene yerine Roman, Lapon yerine Sami, Zenci yerine Siyahi diyorsak; cin yerine de üç harfliler demeye başladık.
Cinlerin varlığına inanmıyorum, daha doğrusu var mı, yok mu bilmiyorum. Varsalar bile, öyle kadınların tüm, taşralıların çoğu psikiyatrik sorununda sorumlu değildir ve her haltı karıştırmış değillerdir.
Kaldı ki Kur'an da genel anlamda siz onlara bulaşmadıkça, sizden uzak duracak bir cin taifesinden bahseder. Öyle duvar diplerinde avını bekleyen serserileri tarif etmez.
Şimdi hurafelere karşı yeniden savaşımız başlamalıdır. Son on beş, yirmi yıldır hurafecilik cinler üzerinden yürüyor.
Gişe bile yapmayan korku filmlerinin temel amacı insanlara bu hurafelere yakınlaştırmak, insanları daha da korkak yapmaktır.
Buna karşı yapılabilecek ilk mücadele, bu cin konusunu espri haline getirmek. Sinemacı olsam BEŞ HARFLİLER diye komedi filmi yapardım. Filmde cinler, zorla büyü yaptırıldıkları, evlendikleri insanlara karşı mücadelelerini anlatırdım.
Sinemacı değilsek bile bu hurafelerle savaşmalıyız.
Türk halkının cinlere zaafını hacı-hocalardan sonra, Bulvar ve Tan gazeteleri ve medya keşfetti. Cinlerle ilgili yazı dizilerinin ve haberlerin tiraj getirdiğini keşfettiler ve çıplak kadınlar kadar cin haberleri-bilgileri de bu gazetelerin sermayesi oldu.
Ardından Sabah başta olmak üzere pek çok ilkesiz gazete de tiraj için cin haberi yayınladı. Özel televizyonlar da Sadettin Teksoy başta olmak üzere cin haberi yapmaya devam etti.
Son mevcut iktidarımızla beraber, televizyonlarda cin programları gırla gider oldu. Sonra bu sinema filmlerine sıçradı.
Türk sinemasında yıllardır aynı korku filmi senaryosu dolaşıyor. Herkese sırayla cin çarpıyor. Zaten film bir süre sonra hep karanlıkta geçiyor ve bol bol çığlık duyuyoruz, özellikle kadın çığlığı.
Film için görsel veya ses efekti yapmak yerine, çığlıkla korkutmaya çalışıyor.
Bir de kızlar veya kızlardan başrol oynayanı yerde debeleniyor (tabi çığlıklar eşliğinde) ve biz anlıyoruz ki, kızcağıza tecavüz ediyorlar.
Ha, bir de görünmez bir el kızcağızın külotunu çıkarıyor bazen.
Bir de bu filmlerin başında GERÇEK OLAYLARDAN ESİNLENMİŞTİR diye yazarlar. Bu iddialarına destek olsun diye be gazete kupürlerini gösterirler. Çoğu kez hangi gazete olduğunu göremezsiniz, zira o gazete muhtemelen seksenli, doksanlı yılların Tan ve Bulvar gazeteleridir.
Yeni nesli, yani liseliler falan bilmese de, muhtemelen bu gazetelerin adlarını bilenler gülecektir.
Şimdi bu gazetelerin o zamanlar işkemebe-i kübra'dan haber sallamak için özel yöntemleri vardı. O yıllarda gazete ve dergilerin bayi kar marjı %4' dü. Uzan ailesi Star gazetesi ve dergi grubunu kurduktan sonra rekabetler % '20'lere çıktı. Biraz da bu yüzden, her yerde gazete ve dergi satılmazdı. 1980'de kırk milyon civarı lan Türkiye nüfusu 1990'da almış milyona çıkmıştı ama ülkenin en çok satan on-on beş gazetesinin tirajı bir buçuk milyona sabitlenmişti, artmıyordu.
Doksanlarda kupon furyasıyla biraz arttı ya da artar gibi oldu.
İşte o yıllarda Bulvar ve Tan gazeteleri (Her ne kadar rakip iki patrona ait de olsalar aralarında zerre rekabet yoktu. bulvar gazetesi, sağın bayraktarlığını yapan Tercüman gazetesinin sahibi Kemal Ilıcak'a -hani darbeden tutuklanana Nazlı'nın kocası-aitti. Bir de itiraf, ergenliğimde ben de alırdım bu gazeteleri.), bu gazetelerin satılmayacağı, satılsa da alan gençlerin o yöre yerlilerine soru soramayacağını bildikleri köylerin adlarını haritadan bulur, arşivden de uydurma bir fotoğrafla haber yaparlardı.
Mesela Balıkesir ili, Manyas ilçesi, Ören köyü, Erzurum ili, Çat ilçesi, Öbekören köyü veya Trabzon ili Sürmene ilçesi, Yeniören köyü gibi. Benim Google'dan bulduğum gibi onlar da haritadan, kitaplardan köy adı bulur, sonra haber sallarlardı.
Seksenler ve doksanlarda Sabah'da cinlerle ilgili yazı dizisi ve haber işine girdi. Çünkü illa tiraj getiriyordu böyle haberler.
Ardından da televizyonlar girdi cin işine.
Hatta iş, cinlere karşı faşizan tavra döndü.
Nasıl ki artık Kızılbaş yerine Alevi, Çingene yerine Roman, Lapon yerine Sami, Zenci yerine Siyahi diyorsak; cin yerine de üç harfliler demeye başladık.
Cinlerin varlığına inanmıyorum, daha doğrusu var mı, yok mu bilmiyorum. Varsalar bile, öyle kadınların tüm, taşralıların çoğu psikiyatrik sorununda sorumlu değildir ve her haltı karıştırmış değillerdir.
Kaldı ki Kur'an da genel anlamda siz onlara bulaşmadıkça, sizden uzak duracak bir cin taifesinden bahseder. Öyle duvar diplerinde avını bekleyen serserileri tarif etmez.
Şimdi hurafelere karşı yeniden savaşımız başlamalıdır. Son on beş, yirmi yıldır hurafecilik cinler üzerinden yürüyor.
Gişe bile yapmayan korku filmlerinin temel amacı insanlara bu hurafelere yakınlaştırmak, insanları daha da korkak yapmaktır.
Buna karşı yapılabilecek ilk mücadele, bu cin konusunu espri haline getirmek. Sinemacı olsam BEŞ HARFLİLER diye komedi filmi yapardım. Filmde cinler, zorla büyü yaptırıldıkları, evlendikleri insanlara karşı mücadelelerini anlatırdım.
Sinemacı değilsek bile bu hurafelerle savaşmalıyız.