Gene de en ırkçı inançlar bile, öyle saf ırk iddiasında olamazlar. Tevrat'da bile Hititlerin, Kenanlıların (Fenikeliler), Filstinlilerin Yahudi olmalarını anlatır. Yemen'de kurulmuş olan Himyar krallığı da uyruklarını Yahudi yapmak için zorlamıştır. vs vs (blog da daha önce yazmıştım)
Karaylar ise en ilginç Yahudi toplumudur. Karay mezhebi aslında 9. yüz yılda Kerkük'de kurulmuştur. Günümüzde ise Karayların çoğu Tatar Türkçesi ile konuşur ve fiziksel olarak da Tatarlara benzerler. Üstelik kendilerini Sami ırkından değil de, Nuh'un Kafkasya'ya göç eden oğlu Yafes'in soyundan, yani ARYAN ırkından olduklarını söylüyorlar.
Daha ilginci ise Karayların üçte birine yakın bir oranı Tatar değil, Slav ve Ukraynaca konuşuyorlar.
Büyük dinler ide, ırklar-milletler arasıdır ve milletleri birleştirdiği kadar, bölme gücüne de sahiptir.
Mesela Türklerin ezici çoğunluğu Müslümandır. Moldova ve Romanya'da yaşayan yarım milyon kadar (350 bini Gagauz Yeri özer bölgesinde) olan Gagauzlar ile, çoğunluğu Hakas (Yenisey Kırgız) olan ve toplasan 5-10 milyonu zor bulan Şamanistler ve gene sayıları bayağı az olan Hristiyan Sakha (Yakut) toplulukları falan, hepsinin %10'unu bulmaz.
Oysa Türk faşizmini büyük Turan rüyasına dalmasının asıl sebebi mezheptir. Türkiye'deki Alevi-Sünni gerginliğinden öte, Azerbaycan ve İran'ın Türkçe konuşan halkının çoğunluğunun Şii olduğu gerçeği vardır.
Sovyetlerin ilk dağıldığı yıllarda Turgut Özal, Azerbaycan için, onlar Şii, biz Sünniyiz diye bir laf edip, iki ülke ilişkilerini on yıllığına bozmuştu.
Bu diz-mezhep problemleri hemen her tolumda vardır. Mesela Almanların bir kısmı Polonyalılar, Macarlar, Fransızlar ve pek çok millet gibi Katolik, çoğunluğu ise İngilizler, İskandinavlar ve Çekler gibi Protestan'dır.
Almanya, Avrupa'nın din savaşları olan otuz yıl savaşlarından en çok etkilenen ülke olmuştur. Nüfusunun üçte ikisini kaybetmiş, doğusundaki Loren bölgesi halen Fransa'nın, kuzey kıyılarındaki pek çok bölgede neredeyse yüz yıl boyunca İsveç ve Danimarka'nın olmuştur. Kutsal Roma (Alman) imparatorluğu kağıt üzerinde kalmış, Almanya fiilen yüze yakın devletçiğe bölünmüş, Almanya eski nüfus ve ekonomik gücüne yüz yıl sonra kavuşabilmiştir.
Dinin diğer can sıkıcı yanı ise, bizi sevmediğimiz milletlerle dindaş olmaya mecbur bırakmasıdır. Bu sebeple İngilizler ve Fransızlar, gittikleri ülkelerde Hristiyanlığı yaymaya gönülsüz olmuşlardır. Hor gördüğünüz insanların bir kelime-i şehadet, bir vaftiz töreni ile din kardeşiniz olması, faşizm açısından sinir bozucudur.
Dinin sinir bozucu diğer tarafı da, din veya mezhep kurucularının kökenidir. Sonuçta İsa Yahudi, Muhammed Arap, Buda Hintli, Papalar çoğunlukla İtalyandır. Bu milletlere karşı antipati, dinlerin kurucularına, dolayısı ile de dinlere de yönelebilir. Son yıllarda artan Arap nefreti, İslam nefretine dönüşmektedir.
Din ve milliyetçiliğin diğer bir çelişik yanı da, dinlerin genelde bir millete hizmet etmesi.
En bariz örneği Katolik kilisesi ve İtalya ilişkisidir. İtalya, Dünya'nın 7. Avrupa'nın 3. büyük ekonomisi olmasının sebeplerinden biri de Papalığın İtalya'da olmasıdır.
Tarih boyunca papalar genelde İtalyan olmuştur. 2. Jean Paul, beş yüz küsur yıldan sonra seçilen ilk İtalyan olmayan papaydı (Polonyalı) Onu da seçme amaçları, zaten iyice karışmış Polonyayı (Sovyet rejimini de övmek istemiyorum, papalığa laf edeceğim diye) daha da karıştırmaktı.
Papalık, özellikle orta çağda, krallar üzerinde bir güçtü. Alman Kralı 3. Heindrich, 1077 yılında afarozunun affedilmesi için papa 7. Georgius'un ayağına kadar kilometrelerce yürümüş, papa onu karşılamaya kuzey İtalya'da bir şatoya gitmiş ve kralı kapıda ve yalın ayak bekletmiştir. Almanya'nın Protestanlığın bayrak başılığını yapması boşuna değildir.
İslamın ırkçı olmadığı da çok doğru değildir. Pek çok Arap, kendilerini Kavm-i Necip (yüceltilmiş kavim) olduklarını iddia ederler. Hatta Berberiler ve Nusayriler gibi bazı topluluklara eksik Arap derler.
İslam dünyasında da tarikat liderleri ya da dinen yükselmeye çalışanlar kendilerini Arap, hatta Kureyş soyundan göstermeye çalışır. (Bir kaç sene önce peygamber soyundan oluğu belgeli bir aile Hristiyan olmuştu) Alevilikte bile dedeler aslında Dedem Korkut'un torunları iken, kendileri seyit, yani İmam Hüseyin'in soyundan olduklarını iddia ederler. Dersim'in meşhur aşiretlerinden birinin adı da Kureyşan aşiretidir.
Bütün bunlar karşısında dini millileştirme çabaları da ara ara karşımıza çıkar. Avrupa'da 18. yy'a kadar gider. İlk çağ Kelt-Alman-Nordik tanrılara tapan gruplar halen vardır.
Hitler'in ateist olduğunu söylemesine rağmen Nazilerin bazı gizli toplantılarında antik Alman-Nordik tanrılarına taptıklarına dair şüpheler mevcuttur. (Özellikle bu ibadetlerde kullanılan saf altından kazan ve benzeri eşyaları yaptırdıkları öğrenildikten sonra bu şüpheler artmıştır.)
Avrupa'nın en dindar ülkesi Yunanistan'da bile (Ateist Çipras'ın bir dönem başbakan olduğuna bakmayın)Olimpist denen, eski Yunan tanrılarına tapınan bir grup vardır.
Ülkemizde uzun yıllardır Şamanizm var olsa da, hem yaygın değildi, hem de Türk etnik kimliğinde dinin yoğunluğundan dolayı öyle açık açık Şamanistim diyemezdiniz. Son yıllarda ise bu inanç, Tengricilik adı ile fazlası ile yaygın.
Bu Tengricilik, bir ara Kürtler arasında yaygınlaşır gibi olan Zerdüştlük gibi bir şey. (Hatta adını anmak istemediğim bir gazete, PKK'lılar için Zerdüşler diye manşet atmıştı) Tabi Zerdüşt, daha doğrusu Zararthastarabuda ( bu kelime Yunanca'dan batı dillerine oradan da Türkçe'ye geçerek Zerdüşt olmuştur)'nın Kürt değil, İranlı olması, bu ilginin kısa süreli olmasına sebep olmuştur.
Tengriciliğin Türkiye'de doğduğunu ve Türkiye ile sınırlı olduğunu sanıyordum ama yanılmışım. Bu fikrin ilk doğduğu yer Kırgızistan ve orta Asya'da, Türkiye'den daha yaygın.
Profesör Mustafa Cemil Kılıç, Tengricilik meraklısı pek çok gencin kendisine Alevilik ile ilgili sorular sorduğunu yazmıştı. Bizzat Odatv.com'daki arkadaşları onunla alay etmişti.
Aslında gerçek bu, Tengriciliğe inanılmaz merak var.
İktidar, internetten yayılan milliyetçilik ve dinsizliği küçümseme ve onu eski tip din eğitimi ile ezme derdinde. (Bununla ilgili olarak ergen dinsizliği diye ayrıca başlık açacağım)
Biz Tengricilik (ya da eskiden denildiği gibi Şamanizm) ile Alevilik ilişkisine gelelim.
Dedem Korkut kitabını ikinci okuyuşumda her şey gözümün önüne açık ve seçik olarak geldi. Kürt kökenli bir Alevi olduğum halse, bu ilişki benim için çok netti. Pek çok şey, birebir kültürümle örtüşüyordu. Dedem Korkut adı üstünde dede idi, boy boylayıp, soy soylaması ise cemdi. Kokrut ada şaman değildi (kam davulunu vuruyordu diye yazıldır), imamlığı ise bir Tacik (Tat eri) yapıyordu.
Ortadaki sorun, ben dahil Türkiye Alevilerinin üçte birinin Kürt olması ve diğer milletlerden de (Roman, Arap, Boşnak, Pomak ve hatta çok az da olsa Çerkez) Alevisi olması ve Dedem Korkut'da ki toplumun basbayağı Sünni olması idi.
Bunun da iki mantıklı açıklaması vardır. İlk olarak Alevilik, pek çok tarihçiye göre Babailer isyanı ile başlamıştı ve Dede Korkut 'da anlatılan olaylar tahminen bırakın Anadolu Selçuklu devletini, Malazgirt savaşından bile öncedir. Yani o zamanlar Alevilik, henüz oluşmamıştır. İkincisi ise Babailik, yani Alevilik, bir şekilde diğer toplumlara da yayılmıştır.
Bu konuyu daha uzun yazardım ama yazı zaten fazlasıyla uzadı. Bu konuda daha önce de yazmıştım, Türk de olsa Aleviler, Türk milliyetçiliğine karşı duygusal olarak uzak.
Tengricilik ile ilgili olarak elimizde yeterli belge yoktur. En sağlam kaynak olsa olsa Alman asıllı Rus anropolog Radolf'un Sibiryadan adlı eseri. Onun konuştuğu insanlar ise en az iki yüz yıldır Rus egemenliğinde yaşıyorlardı.
Orhun Abideleri yazıldığından ise Türkler, çoktan Müslümanlara ve Hristiyanlar ile ilişkiye girmiş, hatta savaşmaktadırlar.
Kaldı ki Orta Asya denen bölge, Avrupa'dan daha büyüktür ve tek bir çeşit Türklük olmadığı gibi, tek bir çeşit Tengricilik ya da Şamanizm yoktur. Mevcut kaynaklar ise yetersizdir.
Tengricilik, Olimpizm, Zerdüştlük vs, bunlar aslında Deizmin (Tanrıyı tanıyıp, peygamberleri tanımamak) milliyetçi olanıdır. Amacı da din ile, dinin kendi soyundan olmayan kökeni arasına mesafe koymaktır.