DOKSANLI YILLAR 4 --MERKEZ SAĞIN ERİMESİ VE
BİTMESİ VE SOSYAL DEMOKRASİNİN KRİZİ
MHP’NİN TRENİ KAÇIRMASI
Geçen yıldı galiba,
bir öğrencim, merkez sağ ne demek hocam ya, demişti. Çocuk haklı, kendisi 16-17
yaşında ve kendisini bildi bileli AKP’nin iktidar olası bir yana, merkez sağ
denen partiler bırak %10 barajını aşmak, ciddi bir muhalefet bile olamadılar. Merkez
sağın eriyişi, seksenli yıllara kadar gider. ANAP 1987’de genel seçimleden 1. Seçilse de 1989 yerel
seçimlerinde özellikle pek çok önemli belediyeyi SHP’ye kaptırarak önemli bir
yara almıştı. Diğer önemli yara da iki merkez sağ partinin, DYP ve ANAP’ın
rekabeti ve bu rekabetin de hizmet değil de, halka rüşvet vererek olmasıydı. Bu
rüşvetler, sayım günü gelen misafirlerin ya da sayım memurlarının ölüyü diriye
katarak irice köyleri belediyelk yani belde yapması (ek bilgi, o zamanlar nüfus
sayımı 5 yılda 1 ve akşam 17.00’a kadar sokağa çıkma yasağı ile yapılırdı),
beldelerin ilçe, ilçelerin il yapılması, seçimlere yakın makarna, kömür vb
dağıtımı (bu yıllarda da vardı bu), kamu kuruluşlarına ve kamu iktisadi
teşebbüslerine işçi alımı, Toprak Mahsulleri Ofsisi ve benzeri kamu kuruluşların, çiftçinin
ürünlerini yüksek fiyattan alması, orman talanına göz yumulması ve benzeri
şeylerdi. O yıllarda kamu işçileri çok
yüksek maaş alırdı, memurların üç, beş katı bazen. İşçi statüsünde
olduklarından, sendikalıydılar ve hiçbir
iktidar ya da iktidar ortağı parti, hele
seçim zamanı bir kamu işçileri grevini yaşamak istemezdi. Bırakın uzun süreli
bir grevi, bir günlük iş bırakmalar bile partilerin kâbusuydu. Benzer bir
şekilde çiftçinin ürününün ucuza gitmesi de partileri bitirirdi. 2017 yılındaki gibi, geçen sene 20 tl olan
fındık, bu sene 7 buçuk olacak, Karadeniz komple yanardı. Seçimlerde düşecek
oylar bir yana, protestolardan dolayı hayat yaşanmaz hale gelirdi.
Merkez sağ,
özellikle Özal ve neo liberalist politikalar yüzünden halkı memnun edemiyordu. Daha
Özal tek başına iktidarken çoğu belediyeyi 1989’da SHP’ye kaptırmasından
belliydi. Merkez sağdan doğan boşluğu SHP, DSP ya da sol dolduramadı. Bunun çeşitli
sebepleri vardı. İlk olarak 1989 yerel seçimleri sonucu, Uzan holding, Star
yayın grubu (tv-radyo kanalları, gazete ve dergiler), Sabah-ATV grubu başta
olmak üzere, holding medyasının genelde sola, özelde de SHP’ye cephe almasıydı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinde patlak veren İSKİ skandalı, bu medyanın tüm
sol belediyelere saldırması için vesile oldu. Star1 tv kanalı aylarca birinci haber ve
manşet olarak verdi skandalı. O yıllarda kuraklık olması ve daha önce de
yeterli yatırım yapılmamış olması, büyükşehirleri su sıkıntısı çekmesine sebep
oldu. Sonuçta 1994 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere
belediyeler kaybedildi. Gene de pek çok il, ilçe ve belde de başkanların
başarıları sayesinde sol belediyeler iktidarda kaldı ve bir kısmı da halen
devam etmekte. İkinci sebep solda birlik olmaması ve sol partilerin birbirini
yemekle meşgul olmasıydı. Önce SHP- DSP rekabeti solu yıprattı.
Buraya
ara not alayım. DSP asla kitlelerin partisi olmadı. Özünde Bülent Ecevit’i
sevenler derneğinin, partileşmiş haliydi. Partideki kişiler, bazen haberleri
bile olmadan görevden alınır ya da görev yeri değiştirilirdi. Bülent Ecevit
siyasi yasaklıyken, parti başkanı görünüşte Rahşan hanımdı. Aslında o
zamanlarda da partiyi Bülent Ecevit yönetiyordu. Sağdan oy alıyor da olsa,
özünde CHP’den oy alan bir partiydi. 1999’da iktidar olduğunda CHP baraj
altındaydı. CHP’den oy alma sebebi de Deniz Baykal’dı.
Baykal uzun süre SHP liderliği için uğraştı,
olağan üstü kongre üzerine kongre düzenletti, olmadı. Sonra 12 Eylül rejimi dâhil
tüm kapatılan partilerin açılmasını sağlayan anayasa mahkemesi kararı çıktı.
Milliyetçi Çalışma Partisi, tekrar Hareket oldu. Baykal’da eskiden bakanlık
yaptığı CHP’yi tekrar kurdu. Sonra iki partinin CHP çatısı altında birleşmesini
önerdi. SHP bunu kabul etti çünkü İş Bankası hisseleri dâhil, pek çok mal
varlığı CHP üstüneydi. Bu sayede ilk kurultayda genel başkanlığı da aldı. Baykal’ı
halk sevmiyordu, bu yüzden CHP oy kaybetti, bir ara %10 barajının altında
kaldı.
Solun asıl krizi, Sovyetler Birliğinin
dağılması, bir zamanların sosyalist ülkelerinin hızla kapitalistleşmesi, hatta
sağcılaşmasıydı. 1990-91’de sadece Varşova Paktı, Sovyetler Birliği dağlımadı,
o yıllarda dünya solu dağıldı. İsveç’te sosyal demokratların, neredeyse yarım
asır süren, efsanevi kesintisiz tek parti iktidarı yıkıldı. İtalya’nın kızıl
kentleri bile belediye başkanlıklarını sağ partilere devretti. Bir tek Küba
dayanıyordu.
Bütün bu olanların sonucunda, merkez sağ
dediğimiz DYP ve ANAP’dan kaçan oylar, MHP ve Refah (Fazilet, Erbakancı- milli
görüş)’a yöneldi. Bu partilerin içi Ülkücü ve MHP asıllılarla doluydu. MHP’lier,
Ülkücüler, ne çekiyorsak, bu asıllılardan çekiyoruz diyordu. Oysa partileri
genel anlamda partiler, daha doğrusu tarikatlar yönetiyor, çekip, çeviriyordu. O
zamanları bilmeyenler garip gelecek ama Necmettin Erbakan, tarikatları,
cemaatleri hiç sevmezdi. Cemaatler de aynı şekilde Erbakan’dan nefret ederdi. O
yıllarda kitlelerin Refah’a yönelmesinin bir sebebi de cemaatlerin sevimsizleşmeye
başlamasıydı. (Cemaatler-tarikatler bir sonraki yazının konusu olacak) MHP ise,
daha önce de söylediğim gibi, meydanlarda, ocaklarda göründüğünün yüzde birini
sandığa gönderemedi. Türkeş’in 1995 yılında yaptığı hatalar (İlgili yazıda
bahsetmiştim) trenin kaçmasına sebep oldu.
Önceki yazımda belirtmediğim, çünkü yeni fark
ettiğim bir çıkarımı buraya yazmak istiyorum. Faşizan örgütler, yüceltilmiş,
yüce unvanlar verilmiş bir lider etrafında toplanıyorlar. Bu lider yeterince etkiliyse,
ihtilal yapma, iktidara gelme potansiyelinde oluyorlar. Mesela emekli tümgeneral
Osman Pamukoğlu’nda böyle bir potansiyel yoktu. Alparsalan Türkeş’te vardı ama parti
başkanlığına aday olan oğlu Tuğrul dâhil, aile üyelerinde bu potansiyel yoktu. Kaldı
ki böylesi partiler, bu süper yükseltilmiş lider öldükten sonra iktidar olma
şansını kaybediyorlar. Hollandalı faşist lider Pim Fortuyn öldükten sonra
ülkede faşizm yükselse de, partisi iktidar olma ihtimalini kaybetti.