DOKSANLI YILLAR 3 ÜLKÜCÜLER VE MHP
O yıllar Ülkücülerin en güçlü olduğu, ya da
güçlü göründüğü zamanlardı. Alparslan Türkeş yaşarken, MHP hiç %10 barajını
aşamadı. 1995 seçimlerinde barajı aşmaya
heves etti. Dişçisi, doktoru ve dünürü başta olmak üzere parti teşkilatlarının
sevmediği kişileri, milletvekilliklerinde 1. listeye aldı, taban tepki verdi ve
parti %7 ile baraj altında kaldı. O zamanlar MHP’nin oy oranları düşük,
meydanları, ocakları kalabalıktı. Her MHP mitingi dolar, taşar ama seçimler
genelde hüsran olurdu. Gene de yükseldiği görülebiliyordu. Bafra, Tarsus gibi
büyük ilçelerin belediye başkanlıklarını alarak bir anda kamuoyuna şok
geçirtiyordu. Hemen her okulda Ülkücü teşkilat vardı ve çoğunda da okula
teşkilat hâkimdi. Üniversitelerde, her tülü okulda teşkilat bir yana, reisten
geçilmezdi. İç İşleri bakanlığı ile Sağlık bakanlığı çok açık olarak
ülkücülerin ve MHP’nin elindeydi. O yıllarda yeni kurulan Özel Harekat
Timlerine alım sonuçlarının önce Ülkü Ocaklarına gittiği söyleniyordu. DYP’nin
kadın başkanı ve başbakanı Tansu Çiller’in bil Türkeş’e, Başbuğum dediği iddia
edilirdi. Ülkücülerin, DYP, ANAP ve Fenerbahçe kongrelerine müdahale ettikleri
iddia edildi.
1994 seçimlerinde MHP’lilerin Başbuğ diye
hitap ettikleri Alparslan Türkeş, miting kalabalıklarının, Ülkü ocaklarının
gücünü ve anket sonuçlarının verileri ile tek başına seçime gitmeye (daha önce
Refah Partisi ile ittifak yapmışlardı) heves etti. Amacı barajı aşmaktı. Anket sonuçlarına kanıp, dişçisini, dünürünü,
doktorunu, böylesi birkaç tanıdığını ve teşkilatların sevmediği bir sürü kişiyi
(aralarında o zamanlar öğrencisi olduğum Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen
Edebiyat Fakültesi dekanı Bayram Kodaman’da vardı) aday gösterdi. Teşkilatların
itirazlarına da Başbuğluğuna güvenip, kulaklarını tıkadı. Sonuç %7 ile baraj
altı. Gerçi bu bile MHP’nin, Türkeş’le aldığı en yüksek oydu. 1997 Nisanında
öldüğünde, Ankara’da birkaç kanalın canlı yayınladığı, pek çok ünlünün de dâhil
olduğu mahşeri bir cenaze yapıldı. Sonrasında kongre yapıldı, en güçlü aday
oğlu Tuğrul Türkeş’ti. Hatta Baştuğ diye zorlama bir unvan da edinmişti. İlk turda yarıya yakın oy aldı. Lakin geri
kalan 5 adaydan 4’ü Devlet Bahçeli lehinde adaylıktan çekilince, Tuğrulcular
çıldırdı. Ülkü Ocakları başkanı Azmi Karamahmutoğlu kürsüyü devirip, ‘Yaşasın Hainler
Karşı İllegalite diye bağırdı. Ardından kavga çıktı ve sandalyeler havada
uçuştu. Ardından partiye kayyum atandı, 2. Bir kongre yapıldı ve Devlet
Bahçeli, partinin genel başkanı oldu.
90’ların diğer bir Ülkücülük olayı da Erciyes
Zafer Kurultayıdır. O zamanlar İç
Anadolu, Karadeniz ve İç Batı Ege’de çok güçlü olan MHP, Kayseri’de de çok
güçlüyü. Bölgede kalabalık olan Çerkezlerin çoğu Ülkücüydü. Doksanlı yılların
sonuna doğru, özellikle MHP’nin koalisyon ortağı olduğu 1999-2002 arası
abartısız bir buçuk milyondan fazla izleyicisi vardı kurultayın. Kurultay
aslında Nazilerin, Nümberg kurultaylarının taklidiydi. Tıpkı Ülkü ocaklarının
NAZİ S.A’larının (İktidara geldiklerinde SS olmuştur), başbuğu unvanının führer
ve duçe ünvanlarının taklidi olması gibi.
Kurultay denen festival, bazı yıllar üç haftadan fazla sürer, sonrasında
birkaç ay boyunca Kayserililer bol klorlu su içerdi. Kurultay için tuvaletler
konuyorduysa bile, kanalizasyon sistemi yoktu. Koli basili bakterileri tüm
Erciyes’e yayılırdı.
Alparslan Türkeş’in ölümünden sonra Devlet
Bahçeli, Ülkü ocaklarının sayısını azalttı ve pek çoğunu kapattı. Mevcutlarını
da sokaklardan çekti. Partiyi de Türkçü geleneğini bozmadan, partinin aşırı uçlarını törpüledi. Sonuçta %17.98
, yuvarlama ile 18’i aşarak, %10
barajını aşmakla kalmadı, genelde 2. ,
sağ cenahta da 1. ,parti oldu. 99
seçimleri demişken. Hatırladığım bir şeyi size aktarmak isterim.
O seçimlerde, milletvekili seçimleriyle,
belediye seçimleri birlikte yapılmıştı. Seçimlerde büyükşehir, il ve ilçe
belediyelerinde Fazilet (Refah’ın devamı), DSP ve MHP güçlüyken, merkez sağ
denen DYP-ANAP, buralardan silinmişti. Ancak belde belediyelerinin çoğu halen
DYP-ANAP kazanmıştı. İlçelerde bu iki parti, mevcut durumlardan daha iyi
durumdaydı. O zamanlar yeni atanmıştım. Başka bir öğretmen arkadaşa, sebebinin
aday olan kişiyle ilgili olup, olmadığını sorduğumda da, olayın aslında
belediyeye para girmesi ile ilgili olduğunu söyledi. Ha, bir de o zamanlar
belde belediyesi çoktu. Nüfus 2 bini geçince belediye kuruluyordu. 5 yılda bir
yapılan nüfus sayımlarında da beldelerden şehre göçenler 1 günlüğüne misafir
oluyor, beldenin yerlisi sayım görevlileri de kafalarına göre defterleri
dolduruyorlardı. Belediyenin kapanması için en az 2 sayımda 2 binin altına düşmesi gerekiyordu. Önce 2000 yılı sayımında küçük yerlerin
hileleri fark edildi. Ardından AKP iktidarı döneminde beyana dayalı nüfus
sayımı geldi ve belde kurma nüfus sınırı 5 bin oldu. Önce 2005 ve 2010 nüsü
sayımlarının ardından ardı ardına nüfusu düşen pek çok belde kapatıldı, arkasından da epey bir kısmı büyük şehir
yasasıyla yok edildi. Asıl konumuz şu ki, Dünya’nın çoğunda (Neredeyse Çin
hariç hiçbir yerinde) devrimler ve değişimler köyden başlamamıştır, hep
şehirden başlamıştır.
MHP, sağın yükselen yıldızı ve geleceğin
iktidar partisi olabilirdi ama 1999 seçimleri kazananlarına değil,
kaybedenlerine yaramıştır. Zaten 90’lar boyunca beli bükülen ekonomi, 2001
ocağındaki Anayasa kitapçığı krizi ile ağır bir darbe daha yedi. Sıkı para
politikaları halkı daha da yoksullaştırdı. Devlet Bahçeli de, iyi kötü işleyen
koalisyonu 2002’de yıkarak seçime gitti. O seçimlerin yükselen yıldızı Cem Uzan
ve Genç partisine verdiği paslar da oy kaybı olarak geri döndü. Sonuçta 2002
seçimlerinde, Genç Parti, DSP, ANAP, DYP ile beraber MHP’de baraj altı kalıp,
iktidar olma olasılığını en az elli sene ve belki de sonsuza kadar kaybetti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder