Türkiye'de sağ medyanın seksenli yıllardan beri hayalini kurduğu iki şey gerçekleşti, üçüncüsü de gerçekleşmek üzere.
Birincisi özelleştirme, maşallah özelleştirecek kamu işletmesi kalmadı, ikincisi başkanlık sistemi, üçüncüsü de kamu personelinin iş güvencesinin kaldırılması.
Gene de ekonomide işler giderek kötüye gidiyor. Her gün yeni yeni ekonomi bilimi deyimleri öğreniyoruz.
Son kelimemiz slumflasyon, batma ekonomisi durumu demek. Bir ülkede enflasyon olurken, gayrı safi milli hasıla daralıyorsa (enflasyon farkı ve %10 amortisman çıktıktan sonra), o ülke batıyor demektir diyor ekonomi bilimi. Çünkü bir ülkede enflasyon oluyorsa, yani mal ve hizmetlerin fiyatları artıyorsa, bu mal ve hizmetlere talep de olmalı. Stafigrasyon ayrı, mal ve hizmetlerin maliyetinden dolayı artış demek. 1972 petrol krizinden sonra üretilmiş, bir adı da maliyet enflasyonu.
Slumflasyon ise ekonomi büyümediği halde vurguncuların zam yapması, ülkeden sermaye, para (ikisi aynı şey değildir), beyin ve emek kaçması gibi şeyler.
Ben işin diğer tarafından bahsedeceğim.
Son günlerde sokaklardaki dedikodulardan bilmem haberdar mısınız? Mağazadaki tezgahtarlar bile aralarında bunu konuşuyor. Herkes seçimden sonra doların fırlayacağından, hükumetin zor tuttuğunu söylüyor.
İktidar kredi bulmakta zorlanıyor, çünkü Eyşan diplomasisinin sonuna geldi.
Eyşan diplomasisi diye neyi anlattığımı ilk defa okuyacaklar için tekrar edeyim.
Eyşan diye bir dönemin Ezel dizisinin kadın karakterinden ilham aldım. O karakterin sık sık taraf değiştirmesi gibi diplomaside sık sık taraf değiştirme veya değiştiriyormuş gibi yapma politikası.
Afganistan'da Nisan devrimi olduğunda, bunu duyan bir Moskovalı, sırtımıza bir asalak daha binecek demiş.
(Tabii Afganistan, Rusya ve Sovyetler Birliği için ciddi bir kan emen canavar çıkması da ayrı bir konu)
Kabataslak 1950 ile 1980 (bazı açılardan 90 da olabilir) arası hem sosyalizmin, hem de kapitalizmin altın çağıydı, çünkü iki ideoloji arasında rekabet vardı.
Bu yüzden özellikle Arap ve Afrika ülkeleri, büyük abileri Amerika ile bozuştukları zaman dümeni azıcık sola kırar ve Sovyetler Birliğinden para, teknik destek, silah falan koparırlardı.
Türkiye gibi sağlam Amerikancı ülkelerde bile, Jonson mektubu gibi krizlerden sonra, yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini alır diye tehditler söylenirdi.
Sovyetler Birliği de bir şekilde o ülkelere para, asker, teknik eleman falan gönderirdi. Mısır, Sovyetlere devasa Asuan barajını yaptırdı ( Atatürk barajı bile, bu barajın yanında yüzme havuzu kalır), sonra İsrail'i tanıyıp, tekrar Amerika yörüngesine girdi.
Şimdi Sovyetlerin yerine Rusya var. Üzerine de Çin, bir ekonomik süper güç oldu. Süper güç olmanın da bazı kuralları değişti. Artık her müttefik olanı paraya ve yardıma boğmuyorlar.
Zira para kullanmasını bilmeyenlere para vermek, parayı çöpe atmak demek. Para verecekse, daha fazlasını kazanacağını bilmek istiyor.
Diğer bir unsur da biraz beli doğrultunca, bu yeni müttefiklerine de ihanet edilecek olması.
Çin gazeteleri, Türkiye'nin Uygurlarla ilgili gizli ajandası var demiş. Bir sır değil ki bu. AKP'nin Çeçenler dahil Rusya Müslümanları üzerine de hesapları var. Hatta bence Türk kökenli Hristiyan Çuvaşlar ve Yakutlar üzerine de planları yoksa bile hayalleri var.
Haliyle de, Amerika'ya karşı da olsa Erdoğan hükumetine destek vermeye isteksizler. Benzer şekilde Ateist ve Sosyalist Venezüella ile, Şii ve İslamcı İran'a destek vermekte de isteksizler.
Osmanlı da, Eyşan diplomasisi bitince, bitmişti. Birinci Dünya Savaşına en başta İngiltere cephesinde girmek istemiş, İngilizler, Osmanlı'ya parası ödenmiş gemileri bile vermemişti.
Almanlar içinse sadece İngiliz-Fransız ve Rus askerlerini oyalayacak fazladan bir cepheydi.
Bu sebeple Kudüs'ün düşüşü Almanya'da bile şenliklerle kutlandı.
Sık taraf değiştirenlerin tarafı yoktur.
Son kelimemiz slumflasyon, batma ekonomisi durumu demek. Bir ülkede enflasyon olurken, gayrı safi milli hasıla daralıyorsa (enflasyon farkı ve %10 amortisman çıktıktan sonra), o ülke batıyor demektir diyor ekonomi bilimi. Çünkü bir ülkede enflasyon oluyorsa, yani mal ve hizmetlerin fiyatları artıyorsa, bu mal ve hizmetlere talep de olmalı. Stafigrasyon ayrı, mal ve hizmetlerin maliyetinden dolayı artış demek. 1972 petrol krizinden sonra üretilmiş, bir adı da maliyet enflasyonu.
Slumflasyon ise ekonomi büyümediği halde vurguncuların zam yapması, ülkeden sermaye, para (ikisi aynı şey değildir), beyin ve emek kaçması gibi şeyler.
Ben işin diğer tarafından bahsedeceğim.
Son günlerde sokaklardaki dedikodulardan bilmem haberdar mısınız? Mağazadaki tezgahtarlar bile aralarında bunu konuşuyor. Herkes seçimden sonra doların fırlayacağından, hükumetin zor tuttuğunu söylüyor.
İktidar kredi bulmakta zorlanıyor, çünkü Eyşan diplomasisinin sonuna geldi.
Eyşan diplomasisi diye neyi anlattığımı ilk defa okuyacaklar için tekrar edeyim.
Eyşan diye bir dönemin Ezel dizisinin kadın karakterinden ilham aldım. O karakterin sık sık taraf değiştirmesi gibi diplomaside sık sık taraf değiştirme veya değiştiriyormuş gibi yapma politikası.
Afganistan'da Nisan devrimi olduğunda, bunu duyan bir Moskovalı, sırtımıza bir asalak daha binecek demiş.
(Tabii Afganistan, Rusya ve Sovyetler Birliği için ciddi bir kan emen canavar çıkması da ayrı bir konu)
Kabataslak 1950 ile 1980 (bazı açılardan 90 da olabilir) arası hem sosyalizmin, hem de kapitalizmin altın çağıydı, çünkü iki ideoloji arasında rekabet vardı.
Bu yüzden özellikle Arap ve Afrika ülkeleri, büyük abileri Amerika ile bozuştukları zaman dümeni azıcık sola kırar ve Sovyetler Birliğinden para, teknik destek, silah falan koparırlardı.
Türkiye gibi sağlam Amerikancı ülkelerde bile, Jonson mektubu gibi krizlerden sonra, yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini alır diye tehditler söylenirdi.
Sovyetler Birliği de bir şekilde o ülkelere para, asker, teknik eleman falan gönderirdi. Mısır, Sovyetlere devasa Asuan barajını yaptırdı ( Atatürk barajı bile, bu barajın yanında yüzme havuzu kalır), sonra İsrail'i tanıyıp, tekrar Amerika yörüngesine girdi.
Şimdi Sovyetlerin yerine Rusya var. Üzerine de Çin, bir ekonomik süper güç oldu. Süper güç olmanın da bazı kuralları değişti. Artık her müttefik olanı paraya ve yardıma boğmuyorlar.
Zira para kullanmasını bilmeyenlere para vermek, parayı çöpe atmak demek. Para verecekse, daha fazlasını kazanacağını bilmek istiyor.
Diğer bir unsur da biraz beli doğrultunca, bu yeni müttefiklerine de ihanet edilecek olması.
Çin gazeteleri, Türkiye'nin Uygurlarla ilgili gizli ajandası var demiş. Bir sır değil ki bu. AKP'nin Çeçenler dahil Rusya Müslümanları üzerine de hesapları var. Hatta bence Türk kökenli Hristiyan Çuvaşlar ve Yakutlar üzerine de planları yoksa bile hayalleri var.
Haliyle de, Amerika'ya karşı da olsa Erdoğan hükumetine destek vermeye isteksizler. Benzer şekilde Ateist ve Sosyalist Venezüella ile, Şii ve İslamcı İran'a destek vermekte de isteksizler.
Osmanlı da, Eyşan diplomasisi bitince, bitmişti. Birinci Dünya Savaşına en başta İngiltere cephesinde girmek istemiş, İngilizler, Osmanlı'ya parası ödenmiş gemileri bile vermemişti.
Almanlar içinse sadece İngiliz-Fransız ve Rus askerlerini oyalayacak fazladan bir cepheydi.
Bu sebeple Kudüs'ün düşüşü Almanya'da bile şenliklerle kutlandı.
Sık taraf değiştirenlerin tarafı yoktur.