4)Kışkırtmaya sebep olan sır: Çorum olayları, cenazeye katılanların cami yaktığı haberi üzerin başlamıştı. Oysa caminin yandığı falan yoktu, hatta o caminin minaresinden, cenazeye katılanlara ateş ediliyordu. Caminin yanmamış olması, kalabalığın umurunda değildi.
30 Eylül 1965 gecesi Endonezya devlet başkanı Sukarno'nun öldüğü zannedildi. Bu olaydan sonra Endonezya Komünist Partili beş kadın, bir generali işkence ile öldürdü. Ardından da bir yılı aşan bir süre boyunca, ülkede sayısı bir milyonu geçtiği sayılan, suçları sadece solcu ya da Çinli azınlık olmak olan insanlar katledildi. Çin ile ilişkiler koptu, Sovyetler Birliği ile zayıfladı, Amerika ve batı ile koptu.
Bu olay yıllarca belirsizliğini korudu. O olayı gerçekten o beş kadın mı yaptı, yaptıysa hemen ardından bu katliam anında nasıl başlamıştı?
Bu gün 6-7 Eylüle sebep olan Selanik'te Atatürk'ün doğduğu evin bombalanması haberinin yalan olduğunu bugün biliyoruz. Gene o günlerde suçlanan komünistlerin ve solcu aydınların masum olduğunu bugün biliyoruz.
Oysa 1978 Nisanında Malatya belediye başkanı Hamit Fendoğlu'na bomba göndereni halen bilmiyoruz.
1990'da, Profesör Bahriye Üçok'un öldürüldüğü günün ertesinde postacının biri, vaktiyle Fendoğlu'na gönderilen paketi kendisinin teslim ettiğini anlatmıştı. Sonra Malatya PTT'den biri bombalamayı haber vermiş ve kamyonu ile iki gün dağda, ıssız bir yerde saklanmış.
Eylül 2015'de Dağlıca sınır karakolu baskısı sonrası Beypazarı ilçesinde Kürt tarım işçilerinin kovulmasına ne demeli? O kadar planlı saldırıydı ki, olayların ertesi günü 1980'li yıllarda havuç hasadı için getirilen Kürtler yerine Suriyeliler getirildi.
Sonra bu yalan suçlama moda oldu. Faşizm daima kara propagandasıyla beraber gelir. Bir dönem Kürt işçiler (tarım ya da inşaat) bayrak yaktı haberleri sık çıkar oldu (tabi linç girişimiyle beraber). Olayların aslı şuydu ki, işçilerin yevmiyelerinin üzerine yatmak isteyen işverenlerin oyunuydu bu.
5)Halkın kışkırtılmışlığı: Bakunin der ki, ezenlerden nefret etmezsen, ezilenleri sevemezsin. Buradan yola çıkarak, katillerden nefret etmezseniz, kurbanları sevemezsiniz. Katilleri sevmenin en belirgin yolu, onların kışkırtılmış masumlar ilan etmektir.
İçinde vahşilik olmayan insanlar, böyle kıyım yapabilir mi? Üstelik daha iyi yağmalama ve katliam için dost görünmek için (bunu daha ayrıntılı olarak tekrar anlatacağım)Alevi komşuları ile özellikle ahbap olmuşlarsa.
2019 kasım ayında, Aksaray il merkezinde, otistlik çocukları yuhalayanlar, sanki bir sonraki çocukları otistik ya da engelli olmayacakmış gibi nefret kusmaları nedir?Bir tanesi, engelli annesine uyanın çocuğunuzdan utanın diye bağırıyordu.
Aslında Aksaray'da olan şuydu. Taşra da il ve büyük ilçe merkezlerinde, tam çarşının içinde, tercihen de valilik meydanının yanında, öğrenci velilerinin arkası güçlü- torpilli kimseler olduğu okullar vardır. Bu ilk okulda tahminim böyle bir okuldu ve çocuklarını kayıt etmek için araya adam koydukları okulu otistiklerle paylaşmak istemiyorlardı.
Aksaray demişken, velilerden birinin biz az otistiklere karşı değiliz demesi gerçek bir trajikomediydi.
Halklar da kötüdür ve kötülüğün kaynağı da genelde öyle üç beş kişi ya da azgın azınlık falan değilidir. Karaman'daki taciz olayında kuru gürültü arasında sorulmamış iki soruyu burada sorayım:
1)45 (Yazı ile kırk beş) tane çocuk, yıllarca (en az üç yıl) bu istismarı hiç mi bir başkasına anlatmamış? Bunu koca ilde sadece hiç kimsenin bilmiyor olmasına inanıyor musunuz?
2)Kırk beş çocuğun ırzına sadece o bir öğretmen mi geçti? suç ortakları yok muydu sanıyorsunuz? Hatta o il merkezinde, çocukları istismarının bedava mı sanıyorsunuz? İl halkının olay hakkındaki aşırı sessizliğinin sebebini biraz merak ederseniz, anlarsınız.
Ekşi sözlükte Drasden bombardımanı üzerine on üç sayfa, her sayfada da onar olmak üzere yüz otuza yakın yazı var, Auschwitz üzerine de yirmi sekiz sayfa.
Dachau toplama kampı, Bavyera eyaletinin devasa başkenti Münih'e otomobille 22 ile 38 dakika arası tutuyor. Dachau ise bir köy değil, bu gün yüz elli binden fazla nüfusu olan bir şehir. Bu gün Türkiye'de, hele de doğuda yüz elli binden az nüfusu olan onlarca il merkezi var. Münih halkının Dachau'da olanlardan habersiz miydiler sanıyorsunuz?
Hitler, Kavgam'da her şeyi açık açık yazmıştır. Bu yüzden ne Drasden, ne de Hiroşima'da ölenlere zerre kadar acımam. Bir beş yıl önce olsa acırdım, hatta bir yıl önce de. Artık öğrendim ki halklar da vahşidir, halklar da kötüdür. Çoğunluk olmaları, onları iyi yapmaz. Hiroşima ve Nagazaki'den dünyaya yayılan radyasyona üzülürüm. Ölen Japon ya da Alman çocuklarına falan da acımam. Onlar her şeyi gayet net biliyorlardı. Japon gazeteleri Nanking'de yapılan katliamları ayrıntıları gayet net anlatıyorlardı.
Bir diktatörün peşinden zaferlere giden halk, yenilgilerin acısını da sonuna kadar tatmalıdır.
Fransız ihtilali, filozofları devrimci yapmak, kitlelere yön vermek heveslisi yaptı. Dev kitlelerin çobanlığı hayali ile pek çok filozof, düşünür ve yazar, toplum mühendisliğine, daha doğrusu halk çobanlığına özendi. Oysa halk çobanlığı, kurt çobanlığıdır. Türk ve Alman faşistlerin köpekleri hor görmesi, kurtları yüceltmesi boşuna değildir. Köpekler, kendilerinden akıllı olana itaat ederler, bu yüzden evcilleşmiştirler. Kurtlar ise kendilerinden vahşi olana itaat ederler.
Karl Marks'ın ve Marksistlerin yanıldığı nokta, işçi sınıfının da, burjuva kadar insan olduğu ve vahşileşebileceğini unutmasıdır. Nazi ya da diğer faşizan katliamlara katılan işçi sınıfından çok insan vardı.
Katliamlarda halk da devleti kışkırtmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder