4 Ağustos 2020 Salı

Z DEĞİL 15 TEMMUZ KUŞAĞI




Bu dislike ile gündeme gelen Z kuşağı olgusunu, bir öğretmen olarak kendim yorumlamak istedim. Özellikle okullarda son dört yıldır gördüklerim ve özellikle yarıda kesilen bu eğitim-öğretim yılında gördüklerim üzerine de yorum yapmak istedim.
Bu sene öğretmen olarak, sadece mart ayına kadar bile bayağı şaşırtıcı oldu.
Beni Ateist diye CİMER'e şikayet eden veliler, müdürlükten şaşırtıcı bir istekte bulundu. Din derslerinde konu işlenmemesi, evet bunu istediler. Okulun iki din öğretmeni çok sinirliydi.
Bunun sebebini ilk önce ailelerin küçük burjuva diyeceğimiz varlıklı aileler olmasına bağladım. Varlıklı insanlar dini anlatmayı, fakirler de dinlemeyi sever. 
Diğer yandan ben bu okula gelene kadar hep fakir mahallelerde öğretmenlik yapmamıştım. Daha önce çalıştığım bir iki okulun veli profili, şu anki okulumdan daha iyiydi.
Ardından müdür yardımcılarımızdan biri, başka bir okula geçici görevle gidince, onun 9. sınıflara girdiği dersleri de ben aldım. Bir zaman sonra 15 temmuzdan beri gençlikteki değişimin daha da görülür olduğunu gördüm.
Müdür yardımcım gidene kadar lise üç ve ikilere giriyordum. Lise üç ve ikiler arasındaki fark hafif de olsa hissedilir düzeydeydi ama üçler ile birler arasındaki fark anlamlandırılabilir (dramatik) durumdaydı.
Bu fark aslında önce yavaş yavaş, sonra birden oldu, daha doğrusu oluyor.
Bence her şey 15 temmuzdan sonra başladı. Zaten internetten yayılan dinsizlik (deizm-ateizm), 15 temmudan bir kaç ay sonra birden artmaya başladı.
15 temmuz olduğunda başka bir okula atanmıştım.15 temmuzdan sonraki ilk bir kaç ay ilçede Fetö'nün yerini Menzil almış gibiydi. İlçeye kocaman bir külliye yapmışlar, ilçede cuma namazı en fazla orada kılınmaktaydı.
15 Temmuz sonrasında toplumda ilk fark edilen değişiklik, türbanlı kadın sayısında ani azalma oldu. Bunun görünürde iki nedeni vardı. İlki pek çok aile ve kadın, olağan üstü hal döneminde kanun hükmünde kararnamelerle pek çok kişi işinden olurken, kendinin Fetöcü olmadığını ispatlama çabasıydı.
Z kuşağı kimdir, hangi yaşlar oluşturuyor? Z kuşağı özellikleri ve ...
İkincisi ise ailelerin üzerinde tarikat baskısının kalkmasıydı. Doksanlarda tarikatlara yağ çeken sosyologların taktığı isimle mahalle baskısının kalkmasıydı.
Muhalefetin dillendirdiği, iktidarın inkar ettiği sebep ise, diğer tarikatlara da operasyon yapılacağıydı.
Bazılarına doğrudan operasyon yapıldı ve dağıtıldı.
Doğrudan operasyonla dağıtılanlar malum Fetö ve Fetö'ün istetme lastiği (z kuşağının deyimi ile yan çarı) Alpaslan Kuytul, zaten muhalif olan Haydar Baş ve Adnan Oktar.
Diğer bazılarına da dolaylı operasyon yapıldı. İsmail Ağa'nın Beykoz'da orman içine yapmak istediği külliyenin bir kısmı, gayet olaylı şekilde yıkıldı. İmail Ağa'ya fazla olmayın mesajı verildi. Geçen yılda Süleymancılara ait bir yurt, gece vakti gürültüyle ve polis eşliğinde bir baskınla boşaltılıp, yıkıldı. Süleymancılık azalarak bitmeye bırakıldı. Aladağ yangını ile yitirilmeyen itibar, bu baskınla yitirildi. Önceden evine iki atım ötede olan çocuklar eve masrafı azalsın diye yurda bırakılan çocuklar, yurtta kalmaktansa iki otobüs değiştirir oldular.
Son operasyon ise, Sözler Köşkü ve Çayhause gibi bir kaç kanala Twitter ve sosyal medya üzerinden yapıldı. Bu grupların Zaman gazetesi kökenli oldukları ezelinden beri biliniyordu zaten.
Bence şu an için devlete yerleşmeye çalışan Menzil ve İsmailağa tarikatları, Said-i Nursi'yi silmek istiyorlar.
Biz konuya geri dönelim. 15 Temmuz sonrasında çalıştığım ilçede Menzil, Fetöcülerin yerini almış gibiydi. Ancak daha sonra, sanki halın ilgisi azalıyor gibiydi. O sene yazın, Menzilcilerin kermesine gittim, benden başka müşteri yoktu. Bunu daha önce 17-25'den sonra Fetöcü kermeslerde görmüştüm, devletle ilişkisi iyi olan tarikat kermeslerinin durumu iyiydi oysa.
Kermes deyip, geçmeyin. Tarikat için sadece bir gelir kapısı değildir. Tarikat üyeleri arasında bir dayanışma,  tarikatında dış dünyaya karşı reklamıdır. Uzun süredir tarikatlar pek kermes yapmıyor.
Ayrıca  o ile AKP' nin Ankara'da en çok oy kaybettiği ilçelerden biri oldu.
Sadece bu kadar değil. Bir sene dolmadan, özellikle gençlerin gittiği mekanlarda Atatürk resimleri görülmeye başlandı. Eskiden Zaman, Akit, Türkiye gibi gazeteleri gözümüze sokan esnaf, şimdi duvardaki Atatürk resimlerini gözümüze sokmaya başladı.
2017-18 eğitim öğretim yılında ikinci dönem tayinim Ankara'nın merkezinde, şu anda çalıştığım fen lisesine çıktı.
Bu okulda da 2 çalışabildim çünkü mart ayında birden korona baş gösterdi.
Bu iki yılda, özellikle bu sene,  gençliğin değişiminin hızını daha net görebildim. Bir kaç yıl önce kazara iktidar aleyhine konuşmaktan çekinirken (çünkü bayağı ateşli taraftarları vardı), bu sene lehinde de konuşmamaya dikkat ettiğimi anladım.
Değişen sadece gençler değildi. Velileri de Din dersleri işlenmesi diye söylenmeye başladı. Halk da bu sürekli gerilim, kutuplaşma bir yana, tarikatlardan ve tarikatların konumunu takip etmekten bıktı.
Tarikatlar da, Mason locaları gibi zenginler arası dayanışma kurumlarına dönüştü. Özel hastanelerin çoğu tarikatların elinde ama çok azında türbanlı sağlık personeli görebilirsin. Cumhuriyet, Birgün ve Sözcü gibi gazetelere çarşaf çarşaf reklam veren, bol Atatürk resimli afiş bastıran okullar da tarikatların yönetiminde.
Tarikatların ise tek beklentisi para kazanmak ve devlet kadrolarını parsellemek.
Devlet giderek din merkezli olurken, halk, özellikle gençler dinden uzaklaşıyor. Cumhurbaşkanı da önüne düşen raporların gerçekliğini, dislike ile görmüş olmalı. Sosyal medya sansür yasası ve Ayasofya'nın ibadete açılması da bunları gösteriyor.
AKP,  seksenler sonu, doksanlar başında daha Refah partisi zamanında kendisini iktidara getiren süreci bu sefer tersinden yaşıyor.
Aslında bu başlığa yazmak istediğim çok daha fazla şey var ama şu anda bile yazı fazlası ile uzun. Türk toplumu din ile kandırılmaktan, gerilmekten yoruldu.
Gerçek şu ki Fetö, Türk toplumuna fazlası ile nüfuz etmiş bir örgüttü. Onunla ilişkiniz olmaması için benim gibi  Alevi, Atatürkçü bir ailede yetişseniz bile çok zordu. Ben hiç örgütün yurtlarında kalmadım, okullarında okumadım,  (çocuğum yok) bu okullarda okuyan bir yakınım da olmadı. Bankasya veya benzer kuruluşlar işim de olmadı.
Şimdi herkes, darbeden dört yıl sonra bile diken üzerinde. Bankasya'dan kredi çekip, villa alanlar hükumetin baş tacı, bir kere havale yapmış olanlar işinden olmuş durumda.
Ne zaman Sözcü gazetesi ve Odatv.com'dan Soner Yalçın, iktidarı Fetö ile işbirliği ile suçlasa, ardından bir Gayvubet evleri  ve asker-polis-adliye operasyonu yapılıyor.
Bu okula ilk geldiğimde bir kaç öğrenci ile Meşai-Gazali tartışması yapmıştım. Cübbeli hayranı ve Gazali taraftarıydılar. Yalnız çocukların her tarafında Atatürk imzası, resmi falan vardı.
Gençlerdeki Atatürklü tişörtler, sosyal medya profilindeki Atatürk resimleri biraz da bizi özel hayatımızda rahat bırakın anlamına geliyor.
Ayasofya'nın ibadete açılması, diyanet işleri başkanının kılıçlı şovu, ekonomik çöküş durmayacak ve gençlere gelecek sunmayacaklarsa gelecekte Türkiye; cem evlerine gidenlerin, camilere gidenlerden çok olacağı, hac kotalarının dolmayacağı bir ülke haline gelebilir.
İktidarın korkusu ikici bir GEZİ isyanı. Gezi'ye katılan gençlerin tamamına yakını solcu ailelerin çocuklarıydı. Tutuklananların yarısı Alevi, üçte biri Tuncelili, ölen altı kişi de erkek ve Aleviydi.
Peki iktidar, bizzat kendi ellerinde büyüttüğü gençliğin kendisine dönme tehlikesine hazır mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder