Son bir kaç yıldır fark ettiğim bir gerçek var. Din kitapları çok satılıyor ama az okunuyor. Bu sadece Kuran-ı Kerim değil, diğer dini kitaplar da satın alınıyor ama okunmuyor. Bunun en garip ispatını tesadüfen aldığım bir kitapta gördüm. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2020/08/gazalinin-omuzundan-atilan-tufekler.html ) Hüseyin Hilmi Işık, kendi konuşmalarını kitap yapmış, Gazali'nin Kimyayı Saadet'i gibi basmış. Üstelik bunu 1969 yılında yapmış, bunu da ben bu blogda yazana kadar fark eden olmamıştı, olsa da kamuoyuna duyurmamıştı. Zira Hilmi Işık, Işıkçılar denen ve halen İhlas holding, Türkiye gazetesi ve benzeri yayın organlarını elinde bulunduran güçlü bir tarikat. İnsanların o dini kitapları okumadıklarından o kadar emin ki, yazılı kağıdına futbol maçı anlatan öğrenciler gibi, kitabı alakasız şeylerle doldurmuş.
Şu günlerde tarikat liderleri, kuranın Türkçe çevirisinin okunmaması için uğraşıyor. Ben de öğrencilere, tefsir kitaplarını, İmam Gazali, Said-i Nursi, İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Şafi gibi din adamlarının kitaplarını okumalarını öneriyorum. Zira Kuran'da yazılanlara, o ilahi bir kitap, bir sebebi vardır diye açıklanabilir. Ancak meşhur tefsirciler için benzer bir bahane bulamayız.
Ariflerin Menkıbeleri de böyle bir kitap. Kitaptan alıntıları pek çok muhafazakar gazete, dergi ve benzeri süreli yayınlarda, Ariflerin Menkıbeleri'ndan parçalar yayımlanır, tıpkı Mesnevi'de olduğu gibi. Mesnevi'de otuz kadar pornografik bölüm vardır. Üstelik Mevlana bunları ballandıra ballandıra anlatır. Pek çok çocuk kitabında ise, hayvanlı, böcekli hikayeler vardır.
Ariflerin Menkıbeleri adlı kitabı okumaya başlama sebebim, Timur Soykan'ın Badeci Şeyhin Sır Odası adlı kitabında, bu kitaptan bahsetmesiydi. Kitapta bahsedilen sapkınlıklardan bazılarını görmedim, ama o kadar sapkınlık gördüm ki, diğerleri de herhalde başka nüshalardan vardır diye düşünüyorum.
Ahmet Eflaki'nin hayat öyküsüne baktım internetten. Genç yaşta Mevlana'nın oğluna mürit olmıuş, sonra türbedarlıklar yapmış, Konya'da Mevlana'nın yakınlarına gömülmüş.
Kendisi Mevlana'yı, babasını ve soyunu abartılı bir şekilde övüyor, hem de Mevlana'ya rağmen. Öyle ki yer yer, eğer Mesnevi'yi baştan sona okumuşsanız, Eflaki hiç mi Mesnevi okumamış diyorsunuz, oysa ki sık sık Mesnevi'den beyitler de ekliyor kitabına. Mevlana, çocukken helva ve kuru üzüm istemek için ağladığını Mesnevi'de yazarken, Eflaki, onun ağzından çok az yemek yediğini, hatta dört ay yemediğini yazıyor( 469). Sonra Mevlana, ibadette ve takvada aşırıya gidenlerle alay ederken, Eflaki, Mevlana'nı yıkanmayı bile unutan Kayserili bir şeyhe mürit olduğunu yazıyor (sayfa 96) Hatta Mevlana'ya düpedüz tanrı diyor (sayfa 252). Kitap boyunca Mevlana, babası, Şemsi Tebrizi, Mevlana'nın soyundan gelenler ve Mevlana'ya yakın olanlarla ilgili olarak ipe-sapa gelmez efsanelerle dolu. Mesela Mevlana, Mesnevi'de kimsenin, kimseyi kabir azabından kurtarmayacağını söylerken, Ariflerin Mnekıbeleri'nde sayfa 295'de Mevlana birisini kabir azabından kurtarıyor. 303. sayfada Mevlana'nın oğlu, Şam'da medresenin çatısında, gökte yürüyor. 505'de ise Mevlana'nın yetmiş (70) kere hacca gittiğini söylüyor. Hac, İslam'a göre yılda bir kere yaşanır. Mevlana ise Vikipedya'ya göre altmış altı yıl yaşamış. Üstelik o zamanlar hac, yılda bir yapılabilen bir eylem. Kaldı ki o zamanın ulaştırma teknolojisi ile aylar sürmekte.
Eflaki, Mesnevi'yi de Kuran yerine koyuyor. Sayfa 226'da Mesnevi'nin değiştirilmesini, Kuran'ın değiştirilmesine benzetiyor. Sayfa 261'de ise, biri Mesnevi, Kuran tefsiridir diyen birine, ey eşek, ey kahpenin kardeşi (Eflaki'den aynen aktarıyorum), neden Kuran değil diye hakaretler ediliyor. 261 oldukça ilginç.
Eflaki'nin Mevlana ile ortak noktası, Türk düşmanlığı. Mesnevide de bol bol Türk düşmanlığı var. Mesela Mevlana, gülmekten terziye kumaş çaldıran bir Türk'ün ahmaklığından ya da Çinliler ile resim yarışması ve boya yerine cila kullanıp, Çinlilerin resimlerini yansıtarak ödül alan Türklerden falan bahseder.
Eflaki ise daha ileri gitmiş. Aldığım notlardan gidiyorum; Sayfa 242, Mevlana, Konya Türkler yüzünden yıkılacak diyor; 333'de din adamı olmadığı halde sarık takmaya özenen bir Türk azarlanıyor; 542'de Mevlana yada oğlu, bağı Rumlara yap, Türklere bozdur, Türkler ancak bozmasını bilir diyor; 568'de Karamanoğlu Mehmet bey kast edilerek, Konya, merhametsiz Türk yüzünden harap oldu diyor; 675'de sorumsuz ve utanmaz Türk askerinden bahsediyor; 683'de de sorumsuz ve laubali Türk'ten bahsediyor. Kitapta not almadım ama 2-3 yerde Kürt uyuyup, Arap uyanan şeyhe şükür olsun deniliyor. Dipnota göre Kürt cahilliği, Arap'ta ilmi simgeliyormuş.
Kitapta Moğolların Anadolu'da bayağı etkili oldukları ve onlara karşı sık sık isyanlar çıktığını öğreniyoruz. Kitap otuz-otuz beş yılda yazılmış ama anladığım kadarı ile kısım kısım ve o zaman için elde çoğaltılan bir dergi gibi çoğaltılmış. Kitap boyunca anlatılan siyasi olayların çoğu yanlış çünkü kitabı hazırlayan akademisyen, dipnotlara düzeltmiş. Mevlana ve müritleri, benim kitaptan anladığım kadarı ile sonuna kadar Moğolların yandaşı olmuşlar. Bunlarla ilişkin pek çok örnek var kitapta. Mesela 245'de Bacu (ya da Baycu) Noyan'a Mevlana'nın dilinden evliya diyor. Hatta, Bacu Noyan, evliya olduğunu bilmezdi diyor. Baycu Noyan ise, hayatı boyunca hiç Müslüman olmamış, bolca Müslüman katletmiş ve İlhanlı hükümdarlığında taht kavgası uğruna ölmüş. Zaten kitap boyunca sıkı bir Moğol övgüsü var ve özellikle Konya'nın egemenliği için Moğollarla sık sık çatışan Karamanoğullarına da muhalifler. Konya, Türkler yüzünden yıkılacak demesi de, Karamanoğullarının sık sık isyan edip, Konya'yı fethetmeye çalışması. Mevlana, Mesnevi'de memleketim Erzincan hakkında iyi şeyler yazmaz. Ben bunu yöre halkı ile anlaşamadığını falan sanıyordum, meğer Moğol yandaşlığı ve yerel beylerle ilişkilerinin kötüleşmesiymiş. (Bunu sayfasını not almamışım, özür dilerim) Sayfa 632 'de yazıldığına göre Sivas'ta bir isyan çıkıyor Moğollara karşı ve Mevleviler, Arap Noyan diye bir Moğol beyinden yana oluyorlar. Ben, Sivas kalesinin, Ankara savaşından önce, Timur tarafından yıkıldığını zannediyordum. Bu dönemde de ağır bir yıkım yaşadığını öğreniyorum. Aynısı Konya kalesi için de olmuş. Konya'ya ağır bir yıkım yaşamış. Asıl bomba kısım sayfa 713'de! Mevlana'nın babası Baha Velet dua ettiği için Moğollar böyle büyük bir imparatorluk olmuş. Eflaki'ye göre sırf Cengiz Hanın yaşamı boyunca, o dönemin Dünya nüfusunun %10'u olan 40 (kırk) milyondan fazla insanı öldüren, Cengiz'den sonra da katliamlarına torunu Hülagü, yeğeni Kubilay ve daha onlarca torunu komutasında insan öldüren; son Abbasi halifesini ve onlarca İslam alimini katleden, mescidi, şehirleri, köyleri takıp yıkan Moğollar, Mevlana'nın babası sayesinden zaferlere ulaşmış. Ahmet Eflaki öyle diyor.
Bu kütük gibi kitabı okumuş olmamın en başta gelen sebebine değinelim. Timur Soykan, Badeci Şeyhin Sır Odası kitabında, Ariflerin Menkıbeleri kitabında Şemsi Tebrizi'nin Mevlana ile cinsel ilişkisinden, evliyalığını saklamak için eşekle cinsel ilişkiye giren şeyhten, şeyhin tanrı sayılması, şeyhin müridinin karısını ve çocuğunu istemesinden, Tebrizi'nin mürit olmak isteyen kişiden, hem de Tebriz çarşısının ortasında, hurma şarabı içmesini istemesinin yazdığını söylüyordu. İlk ikisini bulamadım ama büyük ihtimalle bu kitabın başka nüshalarında bulunabilir. Şeyhini tanrı, hatta allah, peygamber sayan mürit, sayfa 263'de okunabilir. Şemsi Tebrizi'nin mürit adayından, Tebriz çarşısında ve herkesin içinde hurma şarabı istemesi, sayfa 471; Arif Çelebi'nin müridinden şarap içmesini istemesini, müridinin çocuğunu ve karısını istemesi de470. sayfalarda mevcut.
Not aldığım diğer garip şeyler de şöyle; 291, göze iyi gelen Hicaz çöl kumları; 295, Mevlana ve yanındakilerin gayb yemeği yemesi; 395'de tanrı bir peygamber daha gönderse bu İbni Sina olurdu deniliyor (oysa Mesnevi'de İbni Sina, Farabi ve diğer Meşai filozoflar hakkında iyi konuşulmuyor. Hatta hem Mevlana, hem de Tebrisi, filozof kelimesini küfür gibi kullanıyor) 401, kadının sözünü dinle ama tersini yap hadisi; 474, Şems'in bu kafire küfredersem, kafir cennete gider demesi; 480, mahbubperestlikten, yani oğlan yüzüne bakma takıntısından bahsedilmesi, gökyüzündeki Beyt-ül Mamur diye bir mescitten bahsedilmesi (başka kaynakta görmedim; (sonlara doğru bu sapık ve tuhaf ifadeler artıyor)461 Baha Veled'in şarap içmesi ve 683 başka bir içme sahnesi.
Kitabı yazanın Mevlana'ya yakın gömülecek kadar önemli birisi olması da kafaları karıştırıyor. Kesin olan bir şey varsa, Mevleviliğin o kadar saf ve hümanist bir mezhep olmadığı. Toplumumuza onlarca yıldır Meqvlevilik üzerinden tarikatçılık yüceltiliyor ve pazarlanıyor. Oysa Timur Soykan'ın kitabında bahsettiği Bursa'daki sapkınlıklara çok da şaşırmamız gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder