İlk, orta ve lise hayatımda hiç bir özel gün (Milli bayramlar, 24 Kasım vs) veya etkinlikte görev almadığım gibi, okul nöbetçisi bile olmadım. Bunu anlattığım bir öğrencim:
-Hocam, kaynaştırma öğrencisi miydiniz? dedi. O zamanlar kaynaştırma öğrenciliği yoktu. Benim gibi ileri hiperaktif öğrenci de, böyle idare ediliyordu. Aslına çok da idare edilmedim. çünkü iki defa iki ve üç dersten sınıfta kaldım ve Türk eğitim tarihinin tek beklemeye kalan öğrencisi oldum. Yani okuldan alındım ve ertesi yıl bütünleme sınavlarına girdim.
Uzun süre Türkiye'nin özel eğitim sorunu çok fazla olmadı, özellikle de zorunlu eğitim beş yılla sınırlı iken. Sınıfta bırakma da, sadece derslerle alakalı değildi. Hem öğrenciye disiplin için tehdit unsuru olarak kullanma, hem de istenmeyen öğrencilerin okuldan alınması için bir yıldırma B aracı olarak kullanıldı. Doksanların başında, şimdilerde kimselerin hatırlamadığı kredili sistem öncesinde, okul sıralarının üçte biri, sınıf tekrarı yapanlarca dolduruluyordu.
Atatürk'ün, eğitimde gözden çıkarılacak fert yoktur sözüne rağmen Cumhuriyet dönemi, Osmanlı ve hatta medreselerden kalma eleme zihniyetinden kurtulamadı. Üstelik bu eleme sadece bilgi anlamında değil, itaat anlamında da eleme ve bu elemeyi halen notla yapma çabası var. Bu yüzden de öğrenciler sınıfta sessiz kalarak geçmeyi umuyor.
Zeka geriliği, hiperaktiflik, ailevi ve psikolojik sorunlu öğrencilerin üzerine , Suriye başta olmak üzere göçmenler geldi.
Asıl sorun ise toplumun engelliler ve diğer BEP'li bireylere karşı tavrıdır. Toplum, çoğu kez kendi aile bireyleri de dahil olmak üzere, uğraşılacak bir bela, can sıkıcı bir sorumluluk olarak görür. Hatta zihinsel ve zekasal problemli çocukları da, eğer gücü yetiyorsa alay konusu, gücü yetmiyorsa da bir tehlike olarak görür. Buna öğretmenler, okul yöneticileri ve pek pek çok RAM (Rehberlik Araştırma Merkezi) görevlisi de, olaya benzer şekilde bakar. Oysa bu insanlar, sorunlarına rağmen ve hatta belki de sorunları sayesinde ekonomiye ve hayata değer katan bireyler haline dönüşmeli, eğitimin her kademesinde bunun için çalışmalı.
En başta bu zihniyeti değiştirmeli. 2019'da Aksaray ilinde otizmli öğrencilere yapılanlar münferit falan değildir. Bir öğretmen olarak bizzat biliyorum. Aileler öğrencilerini böyle bireylerin olmadığı sınıflara göndermek ve sınıflara böyle bireylerin gelmesini engellemek için de torpil dediğimiz tanıdık-nüfus baskısını kullanır.
Öte yandan zihinsel engelli ya da hiperaktif raporlarının çoğun da, öğrencilerin bedava sınıf geçmesi veya ekstradan destekleme eğitimi alması için, yer yer de bundan kar eden özel eğitim kurumlarının devletten para alması için sahtekarca çıkarıldığı da, bu yazıda bahsetmezsem ayıp olacak ayrı bir gerçek.
Bunun için de ilk önce velileri ve toplumu eğitmeye çabalamalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder