22 Mart 2022 Salı

DİKMEN LİSESİ TARİHİ



 1993'de mezun olduğum ve şimdilerde tamamen tarihe gömülmüş lisem hakkında da bir şeyler yazmam gerektiğine karar verdim. En baştan söyleyeyim, yazdıklarım güzel şeyler olmayacak. Zira iki kere de sınıfta kalmış biri olarak pek hoş anılarım yok. Zaten lisenin de pek hoş bir şöhreti yok. Şimdilerde tarihe karıştı. Eski binası önce Hürriyet Anadolu Lisesi (Hürriyet Caddesinde olduğu için), sonra da Şehit Erhan Dural Anadolu lisesi oldu. Yeni binası da Lokman Hekim Sağlık Meslek lisesi (Lokman Hekim Teknik ve Meslek lisesi) oldu.

Okul, her zaman olaylar ve disiplin cezaları ile ünlüydü; bir de sınıfta kalan öğrencileri. Orada okuduğum sürede kafamda en net kalan, okulun ilk günü öğretmenlerin çoğunun öğrencilere göz dağı vermesi, derslerin zorluğundan, disiplin kurulunda (şimdilerde ödül ve ceza kurulu), öğretmenler kurulunda öğrenci aleyhinde olmasından bahsederdi.

Okul da zaten, bir kaç torpilli öğrenci hariç, öğrenci aleyhine çalışırdı. Lise diye anılırdı ama uzun yıllar orta okul ile birlikteydi. Resmi adı ortaokulu ve lisesiydi ama genelde kısaca Dikmen Lisesi olarak anıldı. Okul, ikili sistemdeydi; yani sabahçı ve öğlenciydi. Orta bir ve iki (o zamanlar ilkokul beş, ortaokul ve lise üç yıllıktı) sabahçı, orta üç ve lise öğlenci idi. Okulun, daha doğrusu müdürü Zeki Genç ve yöneticilerinin, sınıfta bırakalım, yıldıralım politikasının başarısıydı. Torpille disiplin cezası ile okuldan kurtulan vardı ama sınıfta kurtulan yoktu. 1991'e kadar olmadı. 1991'de de Milli Eğitim bakanlığının zoruyla oldu. Ona da sonra değineceğiz.

Okul, geniş bir bölgenin tek orta okulu, lisesi olması sebebi ile,  şimdilerde Şehit Erhan Dural Anadolu lisesine ait olan küçücük binasına rağmen (spor salonu da yoktu) kabul ederdi. Sonra gelen öğrenciler, aşırı zor ve yıldırıcı bir öğrenim sonucu arka arkaya sınıfta kalarak, okulu bırakır, sanayiye çırak falan olurlardı. Olay sadece derslerin ya da sınavların zorluğu değildi. Öğretmenlerin psikoloji bozucu, öğrencileri hor gören tavrı da bunda etkiliydi. Yazının başında anlattığım, her sene başı tehdidi, bir kaç sözel öğretmeni hariç, gerçek olurdu. (Tarihçiler ve edebiyatçıların bazılarını hatırlıyorum ben.)

Bu yüzden lise sınıfları, hele de üst sınıflar,  yaşça bayağı büyük öğrencilerle dolu olurdu. Öğretmenlerin bu kıyma makinesinden, çoğunluğu kız, bazı çok çalışkan öğrenciler kurtulurdu. Onlardan da bazıları üniversite sınavını kazanır, genelde de onlardan da kazanamayan çok olurdu.

Böyle bir okul, benim gibi dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olan bir bireye göre değildi, doğal olarak. Okula girdiğim andan itibaren öğretmenlerin bana karşı nefretini hep hissettim. Aksi gibi bu okulda verilen onlarca disiplin cezasına rağmen, akran şiddeti de fazlaydı. Hem alay edilme, hem de aşağılama olarak, akran şiddetinden de nasibimi fazlası ile aldım.

Okulla ilgili olarak  Ekşi'deki yorumları okuyunca fark ettim. Okulun Stephan King romanlarındakine benzer bir dehşeti de vardı. Hani King'in romanlarında kasabada vahşice ve mantıksızca işler olur. Pek çok kişi doğal olmayan yollardan ölür ama kasaba halkı bu olağan dışılığı, bir ya da bir kaç roman kahramanı dışında hissetmez, aynen öyle. Her sene en az bir öğrencisi ya da mezunu, trafik kazası, alkol koması ya da bıçaklanma gibi olağan olmayan yollardan ölürdü. Bu ölenler de genelde okulun namlı serserilerinden olurdu. Okulun pek çok mezunu da, üniversiteyi yarıda bırakır, bir kaç üniversite değiştirirdi. Okulun mezunlarını dershaneler çok severdi. Altı-yedi yıl boyunca dershaneye giden pek çok mezunu olurdu.

Mezunlarının bu başarısızlığında okul öğretmenlerin öğrencilere karşı yıkıcı tavrı da etkiliydi. Okulda, şimdilerde adı teknoloji-tasarım dersinden, ödevimi yapmadığım için yarım saat boyunca öğretmenden azar işittiğimi biliyorum. Orta ikide yedi dersten kalmıştım ve derslerimden biri resimdi. Hatta resimden sınıfta kalınmıyor diye bildiğim için bütünleme sınavına girmemiş, sonra tek ders bütünleme sınavına girmiştim. Sonra tek ders sorumluluk sınavına girmiştim.

Bu okulu iki defa (orta üç ve lise bir) sınıfta kalarak ve mucizevi tesadüflerle bitirdim. Bazı gerçekler zamanla anlaşılıyor.  Ben de sınıfta kalmadığımı, sınıfta bırakıldığımı yıllar sonra anladım. Herkes bana, nasıl olup da iki defa sınıfta kalan biri olarak, üniversite sınavını kazandığımı ve üniversite bitirdiğimi soruyor. Oysa ben, en azından bildiğim 1993 mezunları arasında üniversite mezunu olan tek benim. Dersleri benden iyi olan bir arkadaşım üç üniversite terk etti.

Sorunlu öğrencilerin, öğretmenlerin gayreti ile sınıfta bırakıldığını, öğretmen atanınca öğrendim. İlk atandığım küçük lisede, müdürün ağzından dinlemiştim bu politikayı. Askerden evvel müdürüme  uydum ama askerden sonra da uymadım. Öğretmenlik hayatımda şu ana kadar iki kere öğrenciye notla zulüm ettim, ikisinde de mecbur kaldım. Genelde bol notlu bir öğretmen oldum. Bu da ayrı konu.

Okulda saç, ayakkabı gibi şeylerin denetimi çok yapılır, spor ayakkabı ya da beş santim saç yüzünden öğrenci okula alınmazdı. En azından ben alınmazdım. Hiç dersime girmemiş bir kadın öğretmen vardı, kafayı bana takmıştı. Her nöbetimde ille beni geri çeviriyordu. O ve onun gibi öğretmenler yüzünden uzun süre saçlarım üç numaraya kestirerek gezdim. Spor ayakkabı pek az kullandım.

Site bu gaddarlığına rağmen disiplinsizliği ile ünlüydü. Pek çok öğrenci, en fazla iki haftada bir, çoğu kez de her hafta disiplin kuruluna gider ama ceza almazdı. Ceza alsalar da okuldan atılmazlardı. Okulun sabahçı-öğrenci değişimi ve öğle arsı bir buçuk saatti. Okuldan atılanlar ve bazı mezun olanlar,  vakitlerini bu uzun öğle arasında geçirirdi.

Okul, iyi-kötü işliyordu. Ben orta üçte kalıp, okula ara verip, sonraki sene okulu tam bırakacakken,  o yıl toplanan eğitim şurası, yabancı dil dersinden kalmayı kaldırdı. Sonra ben lise birinci sınıfta bir sene okuyup, gene sınıfta kaldım. Bu sefer de imdadıma kredili sistem yetişti. O yıl liselerde kredili sistem denen saçmalık uğruna herkes, öğretmenler kurulu kararı ile sınıfı geçti. 

Eminim kurulda zırıl zırıl ağlamışlardır. Zira o vakte kadar okul, iyi-kötü işliyordu. O sene (1991-92 eğitim-öğretim yılı), şimdi sağlık meslek olan yeni bina da hizmete açılmıştı. Ama öğretmenlerin elindeki en büyük silah olan sınıfta kalma kalkmıştı. Hem şimdilerde tarih olan (benim üniversiteyi bitirdiğim 1998 yılında bile tarih olan) kredili sistemde bunu yapamıyorlardı, hem de eğitim bakanlığı, lise sıralarının üçte birinin sınıf tekrar edenlerce doldurulduğu, sınıfta kalma ile öğrenci terbiye etme düzenine karşıydı. kaldı ki Dikmen lisesinde bu oran üçte iki civarıydı. Daha 1991 yılında okulda disiplin kopmaya başlamıştı. Eski binanın kantininin bir kısmı, iş-teknik sınıfı ile birleştirilip, kartonpiyerlerle çevrilerek, yüz on (110) kişilik sınıf yapılmıştı. 

Ben 1993'de mezun oldum, hem de teşekkürle. Müdür yardımcısı ve resim öğretmeni Enver hoca (soy adını unuttum), lütfedip, on üzerinden beş yerine altı vermişti. Bunu da karneyi verirken özellikle söylemişti. Kendisi iki yıl benim derslerime girdi, ders anlattığını bilmiyorum. Zaten müdür yardımcısıydı. Ya bir erkek öğrenciyi model diye öğretmen masasına çıkarır, ya da gene öğretmen masasına bir nesne koyar, çizin derdi. Yalandan bir iki şey gösterir, sonra da telefon gelmiş diye odasına kaçardı.

Biz geri kredili sisteme ve okulun çöküşüne geri dönelim. Doksanların ortalarında okul, bahçesinde sürekli yunus denen motosikletli polislerin sürekli beklediği,  adı her gün adliyede duyulan, disiplin kurulunun toplanmaktan bıktığı, gazetelerin üçüncü sayfalarında ve Show TV başta olmak üzere televizyonların haber kanallarının en büyük kaynağı olmuştu ki, eski binada, yeni bir okul kuruldu (Hürriyet Anadolu, şimdiki adı ile Şehit Erhan Dural Anadolu lisesi). Eski bina da bir süre serserilik devam etti ama orası da Lokman Hekim Sağlık Meslek lisesi oldu.

Okulum bir kaç ünlü dizi oyuncusu, bir kaç bürokrat yetiştirme ve bir sene Ankara Futbol şampiyonu olma dışında önemli bir başarı göstermeden tarihten silindi.  Zaten Dikmen civarında, Sokullu Mehmet Paşa lisesi ile beraber tek olma ve bir sürü öğrenciyi kabul etme mecburiyetini yitirmişti. Ayrıca bir zamanların gecekondu mahallesi iken apartmanlarla dolmuş, semt halkı da sınıf atlamıştı. İlker mahallesindeki meslek lisesi bile daha cazip olmuştu.

Okul, semt halkının mecburiyet okuluydu. Sadece öğretmenleri için cazipti. Mesela Enver öğretmen, idareci olarak rotasyonu çıkınca, istifa edip, öğretmen olarak kalmıştı. Kendisi doğma-büyüme Dikmenliydi. Dikmen'de lise olmadığı için Çankaya lisesini bitirmişti. Pek çok öğretmende bu liseden mezundu.

Benim için Dikmen Lisesi, bir kaç iyi öğretmen ve bir kaç mutlu anı dışında, kabus gibi bir dönem olarak anılarımda kaldı. Hiç de özlemiyorum. Bir ara yıllığımı da yaktım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder