13 Haziran 2022 Pazartesi

SUÇLULUK DUYGUSUYLA İNSANLARI YÖNETMEK-4 KUTUPLAŞMA

 


Kutuplaşma geri kalmış her toplumun sorunudur. Geri kalmış toplumlarda daha büyük sorundur. Bu toplumlarda bilim, sanat ve felsefe geri kalmıştır. Böyle toplumlar için fikir yoktur, taraf vardır. İnsanlar kutuplaşmalıdır ki, iktidarın baskısı haklı olsun. Bu yüzden hep suçlu bir azınlık yaratılır. Sonra da devlet olarak sözüm ona barıştırılır. Bazen de bu barıştırıcı maskesini indirip, açıkça tarafını belli eder. 12 Eylül ve diğer askeri darbe-darbe girişimlerinin en büyük bahanesi, kardeş kavgasına engel olmaktı. Dünyada hiç bir askeri darbe ya da dikta kardeş kavgasını barıştırmamıştır. Aksine, kardeşleri birbirine kışkırtmıştır. Stalin diktatörlüğü olmasaydı, Ukraynalı-Rus ayrımı bugün için olmayabilirdi. İngilizler, böl-yönet siyasetini, sözde barıştırma çabaları ile yönetmişlerdir.

Kutuplaşmada genelde geleneksel düşmanlıklar kullanılır. Belçikalıların  Ruanda'da yaptığı Tutsi-Hutsi ayrımı gibi bazen yeni ayrılıklar da icat edilebilir ama genelse geleneksel düşmanlıklar kullanılır. Çünkü bu geleneksel düşmanlıkları kullandığınız, çoğu kez fark edilmez bile. Yıllarca yan yana ve nefretle büyüyen bu toplumlar, kışkırtıldıklarını bile anlamadan iç savaşa girer ve daha uzun yıllarda çıkmaz. Genelde uzun süren savaşlar,  iç savaşlardır. Afrika'daki iç savaşlar onlarca yıl sürdü. Roma tarihi, iç savaşlar tarihidir. Osmanlı'da pek farklı değildir. Anadolu zaten Celali isyanları ülkesidir. Balkanlarda da isyanlar eksik olmamıştır. Hamdullah Suphi Tanrıöver, Delik Kiremit adlı yazısında, Osmanlı'nın, kiliseyi kullanarak, Balkanlarda nasıl böl-yönet sistemini nasıl uyguladığını anlatır. Buradaki delik kiremit metaforu, sürekli tekrar eden çatışmalardır. Bir çatı ustası, aynı delik kiremitti (bazı varyasyonlarda kırık), sürekli yer değiştirerek ya da başkalarının çatılarına takarak ömür boyu rahat geçinmesini anlatır. Çatı ustası, bu delik kiremitti ya da kiremitleri atarak sonunda işsiz kalan oğluna kızar. Bu öyküyü Abdülhamit övücüleri çok sever ve İttihatçıları, iktidara gelir gelmez yaptıkları kilise kanunundan dolayı suçlar.  Oysa İttihat ve Terakki Partisi de, çığırından çıkan Balkan yarım adasına birazcık huzur getirme adına bu yasayı getirmeye mecbur kalmıştı. Çünkü İttihatçıların Abdülhamit'i devirdiği günlerde Rumeli'nde sokağa çıkılmaz olmuştu.

Bu çatışma ortamında yapılması gereken, çatışanlara suçluluk duygusu yüklemektir. 12 Eylül rejimi bunu çok iyi başarmıştı. Darbeden hemen önce, ülke sokaklarında kan gövdeyi götürüyor, ülkeyi kerhen desteklenen, ip üstünde bir parti (Süleyman Demirel'in Adalet Partisi) şöyle-böyle yönetiyor, meclis altı aydır cumhurbaşkanı seçemiyordu.

Darbe sabahı istisnasız herkes, çok şükür hayatım kurtuldu, dedi. Sonrasında darbe rejimi profesyonelce bir propagandayla, bu çatışmanın suçunu halka yıktı. Oysa bu kudretli generaller isteseydi darbe olmadan da tüm ülkede sıkıyönetim ilan eder,  tutuklayacağı herkesi tutuklayabilirdi. Kenan Evren'in deyimiyle, şartların olgunlaşmasını bekledi.

Kutuplaşmada suçluluk duymamız normaldir ama suçluysak, karşı kutba karşı suçluyuzdur, devlete karşı değil.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder