21 Haziran 2022 Salı

TÜRK EDEBİYATINDA BESLEMELİK KURUMU (SİNEKLİ BAKKAL-KİRAZ DALLARI)


 
Beslemelik denen çocuk sömürüsü kurumunun ilk ne zaman çıktığı belli değil ya da ben kısıtlı kaynaklarımla bulamadım.  İlk defa Tanzimat sonrası ortaya çıkan batı tipi Türk edebiyatında bahsedilmektedir. Osmanlı ve Cumhuriyet sonrası Türkiye'nin ilk yılları hariç başka Türk ya da Müslüman topluluklarında bahsedildiğinin de haberdar değilim. Benzeri, Heidi çizgi romanı ile bildiğimiz İsviçre toplumunda olduğunu biliyoruz. İsviçre'de olan genelde erkek çocuklarının, bazen de Heidi örneğinde olduğu gibi kız çocuklarının,  çiftlik işlerinde kullanılmasıdır. Türk toplumunda ise, tamamen (%99,9999 ve belki de tamamen) kız çocuklarının ev işlerinde sömürülmesidir. Osmanlı döneminde daha ziyade konak ya da köşk denen, zenginlere ve Paşa denen yüksek rütbeli asker ve diğer bürokratların evlerinde beslemeler olurken, Cumhuriyet döneminde öğretmen ya da alt rütbede subayların da evlerinde besleme kızlar olmuştur. Beslemelik, çok partili dönemin başlangıcıyla beraber, ellili yıllarda azalarak bitmiştir.

Bu kızların yetim oldukları söylense de, benim bildiğim hikayeler, öyle yetimhanelerde başlamıyor. Zira muhafazakar kesim, aileden çocuk çelmeyi sever ama ailede yetişmeyen çocuğu sevmez. Çocuğu da aileden icabında zorla ayırırlar. Genelde aile, parlak vaatlerle ya da bol para ile kandırılır. Bu para vaadi olayını Aziz Nesin, Kız Ucuza Gitti isimli bir öyküsünde anlatır. Hikayede bir baba kızını önce bir kaç defa para karşılığında evlatlık olarak verir, sonra da şikayet edip, geri alır. Verdiği aileler de hep memur aileleridir. Kız çocuğuna bu kadar çok para vermelerindeki sebep de,  bedava ev işçisidir. Hikayenin sonrasında çoğu kez kız bu sefer de başlık parası için satılır ya da yaşı kendisinden çok büyük biri ile evlendirilir.
Pek çok ünlü yazar da dahil olmak üzere, ünlü kişiler, ailelerindeki besleme kızları anlatmazlar. Mesela benim ilk aklıma gelen Zülfü Livaneli. Çocukluk anılarında, onlardan erken kalkan ve hizmetlerini gören evlatlık ablasından bahseder. Bu besleme ablanın adını vermediği gibide, uzun zamandır bestecilik ve müzisyenlik değil de,  roman yazarlığı yapıyor. Onlarca romanını okumuşumdur, hiç birinde de bu besleme kızlardan bulunmaz, bunların hikayesi anlatalım.
Edebiyatımızda beslemeliği ayrıntılı olarak anlatan, benim bildiğim ile sınırlı olarak iki roman var ve ikisi de birbirine nazire yapar gibidir.  Biri fazlası ile olumlu olarak gösterir, öteki  de tüm olumsuzluğunu gözler önüne serer. 
Öncelikle küçük kızlar için beslemeliği bir cennet olarak gösteren, Halide Edip Adıvar'ın Sinekli Bakkal romanına bakalım. Roman,  ilginç bir şekilde önce İngilizce yazılıp,  1935'de Fransa'nın başkenti Paris'te yayımlanmış. İlk adı da The Clown and His Daughter, (Soytarı ile Kızı).  Sinekli Bakkal, Halide Edip Adıvar'ın kocası Adnan Adıvar'ın doğup, büyüdüğü mahalleymiş. Romanda küçük kız ve annesi, bir konakta besleme olarak yaşar ve bir çeşit cennette yaşar. Yaşadıkları olumsuzluklar hep ailesinin geçmişinden dolayı olur ki, onların da pek bir önemi yoktur. Olursa bir şikayet, o da ölümden olmuştur.  Romanın ana kahramanı Rabia, aşk evliliği de olsa, kaçınılmaz olarak kendisinden yaşça büyük biri ile evlenir.
Reşat Nuri Güntekin'in Kızılcık Dalları ise, Güntekin'in tarzına uygun olarak, bir acımasız gerçeklik eseridir. Roman adını, çocukların dövüldüğü kızılcık sopalarından alır. Aile ikna edilerek evlatlık alınan kız çocuğu, ilk  başlarda gerçekten evlatlık gibidir. Yaptığı tek iş, çocuklarla oyun oynamaktır. Zamanla çocukların hizmeti de ona yüklenir.  Sonra sıkı ir dayaktan sonra, bir besleme olarak evin annesine anne dememeyi öğrenir. Kızcağız okula da gönderilmez. Zamanla konağın içinin bir cennet olmadığını öğreniriz. Köşkün kalabalık kadrosu ve hane halkı arasında hırsızlıklara alet edilir, sonra kendisi de hırsız olur. Köşk içindeki her türlü entrika ve dalaverenin aleti olur. Her işin ucundan biraz tuttuğu için de, hiç  bir işi tam olarak yapamaz. Çocuğu evde tutmak için kardeşinin öldüğü söylenir. Kız, buna rağmen evden kaçmaya çabalar. Sonra da evlenebilmek için, eve giren çıkan erkeklere kur yapar. En sonunda onu, yaşı  babası, hatta dedesi kadar birine ikinci eş olarak vermeye kalktıklarında da evden kaçar. Yıllar sonra evin hanımı ile bir müzikli kumpanyanın elemanı olarak karşılaşır.
Beslemelerin hayatı, hem devlet raporlarında, hem de edebiyatta sümen altı edilmiştir. Pek az yazar, evdeki besleme ablalarından bahsetmiştir. Aziz Nesin'in Tatlı Betüş'ünün de bir besleme olduğunu, romanın sonlarına doğru öğreniriz. Firuzan'ın 47'liler romanına Semra, proletarya için savaştığını zanneder ama evdeki gerçek proleter, evlatlık ablasının durumuna, ancak o evden kaçtıktan sonra farkına varır.
Aslına bu, ufka bakarken, önündeki çukuru görmemektir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder