Bergen filmini seyrettim. Malum, seyretmeyenleri dövüyorlar. Filmi eleştirmeye gerek duymuyorum. Bence mükemmel bir film. Bergen'in hayatını film yaptığını iddia eden ilk film değil. Bergen'in bizzat kendisi de 1986'da kendi filmini yapmış ama film, şarkıcının gerçek hayatından çok uzak. O dönemde şarkıcıların, özellikle de arabesk şarkıcıların filmleri çok modaydı. 1995 yapımı Aşk Ölümden Soğuktur'da ise sadece yüze asit atma olayı Bergen'le ilgili. Bu filmde, dönemin magazin şöhreti, sosyetik güzel Bennu Gerede'niin filmi olsun diye yapılmış. (Evet, kendileri Kurtuluş Savaşımızın meşhur komutanlarından Orgeneral Hüsrev Gerede'nin torunu olur) Dünyanın en kötü oyunculuğa sahip. Sosyetik güzelimiz zaten odun gibi. Kadir İnanır ve Tuncel Kurtiz başta olmak üzere, diğer oyuncular da çok kötü oynuyor. Hele ki Tuncel Kurtiz'in açık ara en kötü performansını sergilemiş.,
Son film ise son derece özenle hazırlanıp, planlanmış. Gösterime girişi bile, kadın sorunlarının en çok tartışıldığı 8 mart dünya kadınlar günü sebebi ile mart ayında yapıldı. (İddialı ve yüksek bütçeli filmler genelde okulların şubat tatilinde ya da dini bayram tatillerinde vizyona girer) Farah Zeynep Abdullar ve Erdal Beşikçioğlu başta olmak üzere devler ligine yaraşır bir kadrosu var. Filmin en beğendiğim yanı, asıl olaya, yani Bergen ile kocası arasındaki ilişkiye yoğunlaşması, müzik dünyasında dönen dolapları göz ardı etmesi. Eskiden kaset,cd ve benzeri fiziksel formatlar ve gazino hayatı yüzünden müzikte, şimdikine göre çok daha fazla para vardı ve bu yüzden de şimdikinden daha mafyatik bir müzik yaşamı vardı. Bence bunu anlatan en iyi film, 2003 yapımı Neredesin Firuze filmidir ki, o da ayrı bir yazı konusu.
Şarkıcı Belgin Sarılmışer ya da sahne adı ile Bergen'i katledilen onlarca kadın arasında bu kadar ön plana çıkaran ünlü bir şarkıcı olmasından çok, mezarına bir türbe görüntüsü veren devasa kafestir. Bu mezara, Bergen'in annesi ve 2015'de tecavüz edilerek, katledilen Özgecan Aslan'ın'da gömülmesi ile, modern anlamda gerçek bir türbe oldu. Bu kafesin fotoğrafı da, film yapılana kadar ara ara, özellikle 8 mart ya da anneler gününde sosyal medyada çokça dolaşıyordu ve muhtemelen dolaşmaya da decam edecek. Mersin'in Toroslar mezarlığındaki bu kafes, katili ve eski kocası Halil Serbest'in, cinayetin tek tanığı, Bergen'in annesi Sabahat Çakır'ın ifadesine göre, seni mezarında bile rahat bırakmayacağım demesi üzerine annesi tarafından yaptırılmış ve muhtemelen de bu sebepten mezarlık içinde böyle devasa bir yapıya izin verilmesidir. Filmde Halil Serbest bu sözleri söylemiyor. Halil Serbset, Sabahat Çakır'da ölüp, olayın başka tanığı kalmadığından, filmin gösterimine engel olabilirdi.
Halil Serbest'in gücü ve yüzsüzlüğü de başka bir konu. Kendisinin çocuk tacizinden bile sabıkası var, namusum için öldürdüm yalanına sığınıyor. Filmin Adana'nın Ceyhan ilçesinde yayınlanmasına engel olmuş. Ülke çapında gişe rekoru kırmış bir filmi Ceyhanlılar, bir dolmuşla komşu Adana merkeze gidip, izleyemeyecek mi sanki? Maksat güç gösterisi olsun.
Benim için asıl konu, Bergen'in olayını bu neslin pek anlamaması ya da yanlış anlamasıdır. Bergen'in gaddar kocasına tekrar tekrar geri dönüşleri, bu nesil tarafından bir çeşit psikolojik rahatsızlık olarak görülüyor. Oysa Bergen'in durumu daha çok sosyal bir rahatsızlıktı. Çünkü iki binli yılların ortalarına kadar kadınların, erkeklerin tüm gaddarlıklarına ve aldatmalarına rağmen boşanmaması, marifet gibi görülüyor, toplumca övülüyordu. Ben de bu zulme tahammül etmenin övülmesini anlamıyor. Toplumumuzda bu bir hastalık gibi. Askerde üst devreler, çıraklıkta kalfalar, memuriyetin ilk yıllarında kıdemli memurlar; fi tarihinde ne kadar zulüm gördüklerini, nasıl tahammül ettiklerini (biraz da yalan katarak) ballandıra ballandıra anlatırlar.
Zulme katlanmak değil, isyan etmek erdemdir. Sizin zulme katlanmanız, başkalarına zulüm edilmesinin kapısını açar. Toplumun bir kesiminin itaat etmesine dair ahlak kuralları kabul edilemez.
Emil Durkheim haklıdır. Aslında hemen her sorunun, olayın, olgunun sosyolojik tarafı vardır. Bu günün toplumunda ne Türkan Şoray yıllarca evli Rüçhan Atlı'nın ne de Fatma Girik, evli Memduh Ün'e metreslik yıllarca metreslik yapar, ne de Zerrin Özer yıllarca uğradığı tecavüzü içinde saklardı.
Son olarak, filmde Bergen'in isteyip alamadığı Bergen marka çellodan bahsediyor. İnterneti aramama rağmen bu marka müzik aleti bulamadı. Başka bir haber de, Bergen'in, Norveç'in Bergen şehri ile ilgili yazıyı okuduktan sonra bu adı aldığı yazıyordu. Her iki durumda da Belgin Sarılmışer'in sahne adı, Norveç'in Bergen şehrinden alıyor. Bildiğim kadarı ile kendisi Bergen şehrine hiç gitmemiş. Acaba Bergenlilerin bundan haberi var mıdır?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder