Isparta'da duyduğum bir darbımesel (atasözü-deyim) vardır, Uluborlu'nun Abdal beslemesi gibi diye. Ben bu sözü ve hikayesini iki kişiden duydum.
Önce Uluborlu'yu anlatayım. Isparta'nın bu küçük ilçesi, kirazıyla ünlüdür ve bu kiraz doğrudan ihracata gider, bu yüzden de zengin bir ilçedir. Beş bin civarı nüfusu olmakla beraber, en azından ilk kurulduğunda komşusu Keçiborlu'dan büyük olmalıdır. Zira eski Türkçede keçi (Ya da keçin- küçün) küçük, ulu da büyük demektir ve her iki ilçede de, bu gün kapamış da olsa bir zamanlar bor madeni vardı. Küçüklüğüne bakmayın, ilk kurulduğunda Hamitoğlu beyliğinin başkentiymiş. Hamitoğlu beyliği sonra Eğirdir'i ve en son da o zamanlar adı Baris (s ile, ş değil) olan Isparta'yı başkent yapmış.
İşte bu küçük ilçe, iki dağın arasında bulunur ve hikayeye göre Abdal'ın biri (Abdal'lar Toroslarda göçebe olarak yaşar, kazan, maşa falan yapıp, satıp, düğünlerde müzisyenlik de yaparak geçinirler.), ben bu dağı kaldırıp, başka bir yere taşıyacağım demiş. Yalnız beni bir sene boyunca besleyeceksiniz ki, güçleneyim demiş ve Uluborlular da kabul etmiş. Bir sene boyunca bu Abdal, Uluborluların kesesinde yiyip, içip, beslenmiş. Yılın sonunda da Uluborlular, Abdal'dan, dağı kaldırmalarını istemiş. Abdal'da, siz dağı kaldırın, ben de sırtıma alayım, yoksa olmaz, demiş.,
Bu absürt hikaye burada bitiyor ve Uluborluların, Abdal'a ne yaptığını anlatmıyor. Bu öykü size çok mu zırva geldi, son on dokuz (kasımda on dokuz olacak) yıldır iktidar olan partinin tüm eski ortaklarının- paydaşlarını anlattıklarına bakınız. Hepsine de süper masum. Sülün Osman'dan Galata Kulesini satın alan köylüler kadar masumlar.
Köylü demişken; Isparta'nın merkeze en uzak ( dağlık arazisi yüzünden gidilmesi en zor anlamında en uzak) ilçesi Sütçüler'de, eti, sütü, peyniri ve özellikle de balı ile meşhurdu. Isparta'da özellikle aranır ve yüksek fiyata satılırdı. Bir kaç taş ve mermer ocağı, tüm tarımı mahvetti. Uluborlu kirazını yok etmek de, bir taş ocağına bakar.
Gelelim asıl konumuza.
İktidarın tüm eski ortakları, hiç kendisinde suç bulmuyor, hepsi de Abdal besleyen Uluborlular gibi masum. Sadece iktidar partisinde değil, herkeste bir kandırılmışlık hissi. Bir tanesi de demiyor ki, biz mis gibi devlet imkanlarından, kendi payımıza nemalandık, sonra bize verilen para bitti, ayrıldık, gitti.
Mesela Fetöcüler demiyor ki, beş para etmez adamları subay, astsubay yaptık, doğu görevlerini de kolay yerlerde yaptırdık, ne terörist kovaladılar, ne sırını karakolu gördüler, çabucak albay, general oldular, Atatürkçü subayları da harcadık; sadece ordu değil, tüm kamu kuruluşlarını, tarikatımıza üye beş para adamlarla doldurduk, bu arada kendi zenginlerimizin zenginliğine zenginlik kattık demiyorlar.
Yetmez amacılar, Hürriyet Gösteri, Doğan Edebiyat, Sincan İstasyonu gibi tirajı üç bini zor bulan dergilerde, Kemalist materyalizmi yayıyor diye bilim tarihine çıktık, bu uyduruk dergilerdeki yazılar için bir yerlerde kitap, mevki falan aldık demiyorlar. Ta doksanlarda Radikal, Yeni Yüz Yıl gibi yayın organları bizi beslemek için kuruldu, biz o cılız tirajlara rağmen iyi para (maaş+zarf) aldık, sonra yetersiz delillere rağmen kumpas mağduru subaylara saldırdık, hepsinin de ödülünü bir şekilde aldık ve şimdi de bir köşeye atıldık, demiyor da, böyle olacağını bilmiyorduk diyor. Ben yabancı dil bilmeyen, taşra üniversitesinden sadece lisans diploması olan biri olarak bunu fark ettim de, siz o kadar doktora, mastılar, dünyayı gezmeler ve tüm o eğitimler sonucunda anlamadınız mı? Siz de mi u iktidarı beslediz, Abdal besleyen Uluborlular gibi?
Son olarak, iktidar partisinden ayrılıp, kendi partilerini kuranlar da doğru dürüst öz eleştiri yapmıyor, hepsi Abdal besleyen Uluborlu. İktidar partisi desen, gelen kandırıyor, giden kandırıyor.
Atalar ne demiş: Suç samurdan kürk olmuş, sırtına alan olmamış.
Yıkılan Sovyetler Birliğinin son yıllarında halk arasında bir Ermenistan Radyosu esprisi varmış. Biz Türklerdeki hain Ermeni durumu değil bu. Telefonla Ermenistan radyosunu arıyor, devletle ilgili bir sorununuzu söylüyorsunuz, gelen cevapla, devlet sisteminin çürümüşlüğünü görüyorsunuz. Örnek verirsek:
Vatandaş: Neden önümüzdeki beş yıllık kalkınma planında, her vatandaşa bir uçak vaat ediliyor?
Ermenistan Radyosu: Diyelim ki Taşkent'te ucuz patates car, Kiev'den Taşkent'e kolayca gideceksiniz.
İşte iktidar-eski iktidar ortakları, sorulan sorulara aynı bu eski Ermenistan radyosu gibi cevap veriyor.
(Dipnot, Erivan'ın uzun dalga radyosu, Kürtçe müziğin Türkiye ve Suriye'de yasak olduğu zamanlarda, Orta Doğu ülkelerinde çok dinlenirdi. Bu radyo arada bir Türkçe yayın da yapardı. 1990 öncesinde bayağı bir meşhurdu Erivan radyosu)in
Nihayet biri çıktı ve Koca Mehmet Ragıp Paşa'nın dediği gibi merdi Kıpti olup, şecaatini arz etti. Bir mafya babası, az da olsa kendi suçlarını da söyleyerek bazı şeyleri itiraf etti.
Öğrendik ki, kendisinin ifşalarının bir nedeni daha varmış. İktidar sadece devletin ve halkın değil, zenginlerin de malına çökmeye başlamış. İktidar partisi, servet merakından örümcekler gibi yamyamlaşmışlar. Teorik olarak bir odaya çok ama çok sayıda (milyon, milyar) örümcek koyarsanız, sonuçta bir tane en büyük örümcek sağ kalır. İktidar da bu duruma gelmiş.
Bunlardan biri de, büyük bir otelin eski sahibi ve o kişi ölmüş, Yarı Amerikalı olan kızı da bunun için bir yıldır Türkiye'deymiş. Devlet rüşvetevine dönen otel de, öyle masum bir otel değil. Birinci dereceden sit alanının ortasına yapılmış, güzelim orman katledilmiş. Bu otelin yapımı, balya balya rüşvet vermeden olmaz. Üzerine civardaki köylüler ve çevre aktivistleri de mafya ile korkutulmuş olmalı. Lakin hanımefendi de, Abdal besleyen Uluborlulu olmuş.
(Bence böyle şüpheli ve kaçak yapılar yıkılıp, molozları olduğu yerde kalmalı. (Mülsilajın sebebi olabilirmiş diye okudum) Böylece eski devrin kanunsuzlukları yeni nesle hatırlatılmalı, evlerindeki mermi izlerini silmeyen Boşnaklar gibi.
Fakat bu kadar saflıkla övünmeleri de iyi bir şey değil. Bu kadar safsanız, neden siyasetle ilgilenip, toplumu yönlendirmeye kalkmasınlar.
Askerdeyken Oltulu bir arkadaşım, beni zor durumdan kurtarıp, Oltuluların çok saf olduğundan şikayet etti. Sonra bir fıkra anlattı. Erzurum'un ilçelerinin lakapları varmış. İspirliler sahtekar oldukları için şeytan, Tortumlular kurnaz oldukları için tilki, Oltulular da çok saf oldukları için eşekler diye anılırmış. Bir gün, bir evliyya ya da hocaya sormuşlar:
-Şeytan olan İspirliler cennete gidebilir mi?
-Giderler, onların şeytanlığı laftadır.
-İspirlilerin şeytanlığı?
-O da laftadır.
-O zaman Oltulular kesin cennete gider.
-De get lan, orası hayvanat bahçesi mi? (Oltulular ve Uluborlular çok kızmasın da.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder