Tarihte, tarihsel kişiliklerin işleri ve eylemleri, efsanelere karışmış ve abartılmıştır. Ne ilk Japon imparatoru güneşin oğluydu, ne de Oğuz Kağan, anasından ilk sütü emdikten sonra çiğ et ve şarap istedi. Bunlar sonradan büyütülen olaylardır. Buna sıkça anlattığım iki örnekle başlayayım.
Isparta'da üniversitede okurken, sınıf arkadaşlarımdan biri, Eğirdir ilçesinde biri adamdan bahsetti. Yıllar önce, ta yetmişlerde, adamın biri, ilçenin belediye başkanının kızına aşık olmuş. Kızdan ayrıldıktan sonra da delirmiş. O zamanın belediye başkanı da, bu yarı deli oğlana, Eğirdir gölünü ( Türkiye'nin 4. en büyük doğal gölü, 468 kilometrekare) taş ile doldurursan, sana kızımı vereceğim demiş. Adam da o zamandan beri, göle taş atıyormuş.
Mezuniyetten sonra da Isparta'da kaldım ve ilginçtir ne Ispartalılar, ne Eğirdirliler, bu öyküyü bilmiyordu. Sonra tesadüfen tanıdığım bir Eğirdirli, gerçeği anlattı. Bu büyük göle taş atıp, duran biri var (tabi yirmi küsur yıl kadar önceydi bu, belki ölmüştür) ama bu adam zeka özürlü bir aileden geliyor ve öyle belediye başkanının kızıyla falan ilişkiye girecek biri de değil.
Öğrendiğim başka bir efsane de, Balıkesir'de, askerde iken duymuştum. Askerin biri, kadın subaylardan birine selam vermiyor. Kadın subay, askere soruyor, neden selam vermedin diye. Asker de, be kadına selam vermem, diyor. Subay da, önce apış arasını gösterip, buraya değil demiş, sonra omuzunu gösterip, buraya selam vereceksin demiş ve askeri tokatlamış. Bu olaya bizzat şahit olduğunu hatta o tokadı yediğini iddia eden çok askerlerle, sekiz aylık askerliğim süresince sıkça karşılaştım.
Askerden dönünce, aynı yerde, benden on yıl kadar önce, aynı yerde askerlik yapan başka bir öğretmenden, hikayenin gerçekliğini öğrendim. Olayda iki asker, kadın subaya selam vermeyip, kaçıyor. Subay da, olayı diğerlerine anlatıyor. Erkek subaylar da, bütün askerleri toplamış ve durumu sormuş. Biri de öne çıkıp, ben karıya selam vermem diye olayı itiraf etmiş. Sonrasında subaylar bu askeri hırpalayıp, yargılanmak üzere, askeri mahkemeye gönderiyor. Buraya değil, buraya selam vereceksin sözünü de erkek subaylar söylüyor.
Pek çok olay ya da kişi, böylece efsaneleşir. Mesela hamile geyiği öldürerek lanetlenme olayı, İbrahim Ethem için anlatılır. Buhara prensi iken, hamile bir geyiği öldürmüş, geyiğin ölmeden evvel kendisine, sen bunun için mi yaratıldın, dediğini duymuş. Sonrasında depresyona giriyor, başka bazı şeyler de yaşayıp, bir gece sessizce sarayını ve hükümdarı olduğu şehri terk ediyor. Benzer bir hikaye de, halen şamanist olan Altay özer bölgesinde, Rus antropolog Radloff tespit ediyor. Burada burada öldürülen hamile geyik, meğer su tanrısıymış ve okla vuran şahsın ailesi ömür boyu lanetleniyor. İşin doğrusu bu efsane, sonradan İslamiyet'e geçmiş.
Neyse, sözü yeterince uzattım. Bu uzun girişin amacı, hikayelerde efsanelerin, nasıl gerçeğin yerini aldığını göstermekti. İşin doğrusu evet, ortada bir Ali vardır, peygamberin amca oğlu ve damadı, Hasan ve Hüseyin'in babasıdır. Bu gerçek Ali'dir ve Alevilerin mitolojik Ali'sinden farklıdır.
Mitolojik Ali, fiziksel kuvvet olarak Zal oğlu Rüstem, komutan olarak da Alp Er Tunga'dır. Aşırı vicdanlı, son derece naziktir.,
Oysa gerçek Ali, dinden dönmeyi tercih eden kabileleri, İslami seçmeyen Yahudileri, kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere, pek çok kadın ve çocuğu eli ile öldürmüş ya da ölüm emrini vermiş biridir. Kızlarını Ömer ve Osman'a vermiş, çocuklarına da Ömer ve Osman adını vermiştir. Ali ve ailesine yapılanlar, büyük ölçüde Kureyş kabilesi ve Haşimi ailesi içi kavgadır. Bu kavgada peygamberin kendisi de hatalıdır. Mekke'nin fethine yakın ve fethinden sonra Müslüman olan Kureyşli, Haşimili akrabalarını devlet yönetimine almış, onlara makam vermiştir.
Oysa kan bağı, gen bağı, dostluğu arttırdığı gibi, düşmanlığı da arttırır. Pek çok taşralının ya da millet olamamış toplumların en büyük hatası, etrafına akrabalarını doldurmak, onlara fazla güvenmektir. Peygamber de daha düne kadar kendisinden nefret eden akrabalarını, ordu ve devlete doldurmuş; kendisine evini açan Medinelileri arka plana attı. O çok sevdiği kuzenleri de, önce damadını, sonra torunları, sonra da Medinelileri katletti. (Kerbela'yı herkes bilir ama sonrasında Medinelilerin, Yezit'in ordularınca katledildiğini pek az kişi bilir).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder