Delilik sadece bireylere değil, kitlelere de özgüdür. İnsanlar, kitleler halinde de delirir. Bu genelde kısa süreli olduğu gibi, uzun süreli de olabilir. Kısa süreli, bir günlük olanına 1993'de denk gelmiştim. Hatırlayanlar bilir, gazetelerin kuponla bir şeyler vermesinin yaygın olduğu bir zamandı. Bu promasyon dağıtma, sadece bir gazete ile hediye vermeye kadar gitti. Ben pek çok kitabı, kaseti, vcd ve cd'yi (yeni nezile, vcd, video cd'si oluyordu), sabunu, çayı falan, bir gazete ya da bir dergi ile almıştım. Bir kere Tempo dergisi ile yüz gramlık, koca bir kalıp sabun almıştı, bu sabunu sonra bir kaç dergi daha vermişti. Çiçek-baharat karışımı, hoş kokusu olan ve deri altı yağları erittiği iddia eden bir sabundu. Bu promasyon konusu uzar. Ben sadece Sabah Gazetesinin, 1993'de, Groller İnternational Amerikana ansikolopedisinin birinci cildinin kapışmasını anlatmalıyım. O günlerde bir süpermarkette, evlere servis işi yapıyordum, bunu da yaya yapıyordum. O gün tam bir kabustu. İşe yarım saat geç gitmem felaket oldu. Neyse ki günlük dağıtım yaptığım sekiz kişinin ansiklopedisini ayırmıştım. Bir tane de kendime ayırmıştım. Onu da dükkana getirdim. Alamayanlar isyan etti. Ertesi gün de Sabah gazetesi, birinci cildi alanların aynen devam edeceğini zannedip, dünya kadar iade aldı. O tek cilt evlerde kaldı, sonra da çoğu kağıt hurdacılarına gitti. Bir sonraki gün de daha az basılıp, azaltıldı. O gün Türk halkı delirmiş, o hiç bir işe yaramayan ansiklopedi cildi için delirmişti. Zira bir ya da iki hafta kadar sonra aynı Sabah gazetesi, 250 gram Omo (ya da Alo) deterjan dağıtmış, benzer bir reklam yapmış, kimse umursamamıştı. Bir koli deterjanın hepsinin iade etmiştik. Ben beş-on tane almadığıma pişman olmuştum. Bir de o zamanlar bayağı zengin bir milletmişiz. Bir gazete fiyatına, çeyrek kilo deterjan almayı ret edebiliyormuşuz.)
O günün ansikolopedinin birinci cildini alma histerisi gibi toplumların da belli histerileri oluyor. Bir kaç yıl önce, her köşe başında açılan lokmacıları hatırlıyor musunuz? Peki Anadolu Kaplanları ve onlardan alınan kar paylarını? ( https://onbinkitap.blogspot.com/2023/01/anadolu-kaplanlari-son-yillarda-biten.html ) İnsanların sık sık çeşitli sebeplerden dolayı böyle histerilere kapılır. Dördüncü haçlı seferi, böyle bir histeriydi. Haçlılar, Türkler ya da Araplarla savaşmak yerine, şimdilerin İstanbul'u olan Konstantinopolis'i yağmaladı. Dönemin papası sefere katılanları afaroz etti ama bu olay, doğu ve batı kiliselerin ayrılmasına yol açtı. Dördüncü ve beşinci Haçlı seferleri arasında iki defa çocuk haçlı seferi yaşandı. İlki Almanya'da oldu. Din histerisine kapılan bir oğlan çocuğu, kilise kilise, köy köy gezip, vaazlar vermeye başladı. Dünya hırsına kapılan yetişkinlerin Haçlı seferlerinde başarılı olamayacağını, bunu ancak temiz ruhlu çocukların yapabileceğini söyledi. Sayısı bilinmeyen, onbinlerce çocuğu toplayıp, yola çıktı. Çok azının, bazı soylu aile çocuğu olanlarının atı vardı. Alp dağlarını aşıp, İtalya kıyılarına vardılar. Orada Akdeniz'in, tıpkı Kızıldeniz'in Musa'nın önünde açıldığı gibi açılmasını beklediler. Öyle olmayınca pek çok çocuk, öldü ya da kayboldu. Ele başları vaiz çocuk da intihar etti. Sonra aynısı Fransa'da oldu, çocuklar Fransa kıyılarına geldi. Bu sefer denizin açılmasını beklemediler, denizciler beş gemi ile onları aldı, götürdü. Akibetleri yıllarca meçhul kaldı. Sonradan öğrenildi ki denizciler, bu çocukları Cezayirlilere para karşılığında köle olarak satmıştı.
İnsanlar genelde konu zengin olma olduğunda böyle histerilere kapılıyor. Bunun en garip olanı, Kaliforniya'ya altına hücumdur. Binlerce insan, altın bulma ve zengin olma hayaliyle Amerika Birleşik Devletlerinin bu en batıdaki eyaletine göç etti. Pek çok kere tamamen devlet otoritesiz orta batının vahşi eyaletlerini ve Rocky dağlarını zorlukla aştı. Bir kısmı da henüz Panama kanalı yapılmadığı ve Bering boğazını uzun ve sert kış aylarında geçecek buz kıran gemileri henüz icat edilmediği için, Güney Amerika'nın en güneyinde, Macellan boğanının da güneyinde, Horn burnunu aşarak ulaştı Kaliforniya'ya. Bu altın bulma histerisi o kadar büyüdü ki, San Fransisco limanına demir atan gemiler, demir attığıyla kalıyordu. Çünkü tayfaları altın aramak için gemiden kaçıyordu. (Sanki tavuğun tarlayı eşeleyip, solucan bulması gibi altın bulacaklar.) Benzeri bir çılgınlığı Alaska'da yaşadıysa da, Alaska'nın zorlu iklimi, bu hücum histerisinin nefesini çabuk kesti.
Türkiye'nin uzun zamandır bir inşaat histerisi yaşadığını düşünüyorum. Ülke yıllardır beşik gibi sallanırken, halen tarım arazilerini, ormanları, milli parkları imara açma, halen inşaatların demirinden, çimentosundan çalma, sahte sağlam raporlarının bir türlü dinmemesi, Türkiye'nin tüm Avrupa birliğinin on katından daha fazla (hatta on iki) müteahit olması nasıl açıklanır ki? Herkes inşaat-emlak işinden voliyi vurmak, çok kar etmek istiyor.
Halkımız, inşaat ve emlak sektörünün, onlarca sektörden biri olduğunu ve kolay zengin olmanın anahtarı olmadığını bir an önce öğrenmeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder