Aslında bu yazıyı daha önce de yazacaktım ama Aydın Doğan'ın bir röportajında kendisini nasıl ustaca akladığını göründe, 2002'i anlattıktan sonra Aydın Doğan'ı anlatmaya karar verdim. Okuyacaklarının vikipedia yada benzer sitelerden bulacağınız türden bilgiler olmayacak. Bu açıdan okuduğunuza değecek.
Ben olayları 1976 yılı Taksim 1 Mayıs kutlamaları ile başlatacağım. Bu kutlamalara katılımın devasalığı sağcılaır ve TÜSİAD'ı dehşete düşürdü. Hem haken Sovyetler Birliği tüm haşmetiyle olası sosyalist devrimleri desteklemek için hazır ve nazırdı, hem de işçilerin haklarını bu derece aldığı bir devlet, onlara artık fazla kar getirmezdi. Bu yüzden acele edilmeliydi. Zaten başlayan şiddet, iyice tırmanmalı, bir an önce darbe yapılmalıydı. Solcular da bu darbeyi istemeliydi. Ayrıca basın da hizaya gelmeli, grev yapan işçilerden, sosyal devletten yana olmamalıydı.
Sonuçta devlet sedtekli sağcı terör hız kazandı ve suikastler, aydınlara, yazarlara, akademisyenlere ve gazetecilere de uzandı. Bu suikastlerden en önemlilerden biri de Abdi İpekçi suikastiydi. Suikastten sonra Karacan ailesi, gazeteyi ve onunla beraber dergi grubunu yönetemeyeceğini anlayıp, Aydın Doğan'a sattı ve Aydın Doğan bir anda medya patronu oldu. Arkasından 12 Eylül darbesi geldi.
Darbe ile basının üzerine korkunç bir sansür geldi. Gazetelerin sütunlarını boş bırakması bile yasaklandı. Bu sansüre rağmen pek çok gazete, uzun süreli kapatma cezaları aldı. Bu cezalarla basın da şekillendi. Magazin basınının ve spor basınının yeri genişledi. Çünkü sansür yüzünden yapılacak haber bulamıyorlardı. (O zamanlar gazetelerin hacmi genişti, doldurmak zorundaydılar.) İnsanlar, özellikle sokağa çıkma yasaklarında (Özellikle darbe sonrası ilk aylarda, belli bir saatten sonra, galiba akşam saat 9-alafıranga saat 21'den sonra, sokağa çıkmak yasaktı.) televizyon ve radyodan haber alma alışkanlığı edindiler. Gazetelerin haberi hem bayat ( dağıtım sorunluydu ve bazı yerlere öğle vakti yada bir kaç gün sonra gazete geliyordu.), hem de sansür yüzünden eksikti. Darbe yönetimi de televizyonu kullanarak halkı güzelce yonttu. Halkı, suçluluk duygusu ile yönetti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2021/06/12-eylul-un-sucluluk-duygusu-egitimi-12.html)
Bu süreçte yazılı basın büyük ölçüde tiraj kaybetti. Bu tiraj kaybı, kupon savaşlarına kadar sürdü. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/kupon-savaslarinin-asil-nedeni-2002.html) Bu süreçte Simavi ailesi üzerinde baskı oldu. Sedat Simavi'nin iki oğlu, iki ayrı basın grubunun başındaydı. Erol Simavi, Hürriyet gazetesi ve ona bağlı diğer yayınların başına geçmişti. Kardeşi Haldun Simavi ise, Günaydın gazetesi ve ona bağlı yayın kuruluşlarını kurdu. 12 Eylül ve TÜSİAD, her ikisini de istemiyordu.
Günaydın gazetesinin hikayesi başka. Biz Aydın Doğan'a dönelim. Hürrdu.iyet gazetesi, seksenli yıllar boyunca zayıfladı. Aslında genel anlamda Simavi tipi medya patronluğu zayıflıyordu. Kapitalizm için yeni model medya patronları lazımdı. İngiltere'de işleri ters gitmeseydi Asil Nadir'de bu patronlardan biri olacaktı.
Haldun Dimavi çabuk vazgeçti, Günaydın gazetesinin sonu çok tajik oldu ve merak eden başka kaynaklardan daha ayrıntılı öğrenebilir. Hürriyet ise, o sıralar yeni yayın hayatına başlamış ama promasyonlarla tirajı birden fırlamış rakibi Sabah gazetesi ile rekabet ve diğer başka sorunlarla uğraşıyordu. Önce Gırgır dergisini Ertuğrul Akbay'a sattı. Bu satışa tepki olarak Oğuz Aral ve ekibi dergiden ayrıldı. Fırt ise başka bir gruba satılıp, karikatürle karışık porno dergiye döndü. Bu dergilerin öyküsünü de ayrıca yazmak lazım. Teodor Kasap'ın karikatür-komedi dergiliği ne yazık ki can çekişiyor. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2023/01/brujuva-dergisi-leman.html )
Hürriyet gazetesi ise, Erol Simavi için, Çetin Emeç suikastinden sonra yönetilemez oldu. Emeç'de İpekçi gibi gazetenin genel yayın yönetmeniydi. Aydın Doğan, gene ölen yazı işleri müdürü ile gazeteyi yeniliyordu. Bu yeni genel müdür, Ertuğrul Özkök'tü. Türk basınının yaklaşık yarısı elind eolan Aydın Doğan, basını liberalistleştirme operasyonunu başlatacaktı. Milliyet gazetesinin başına, Liberlizm hevesi uğruna, Cunhuriyet gazetesini iflasın kıyısına kadar getirmiş olan Hasan Cemal'i getirecekti. Her iki gazete de, özelleştime yanlısı, ikinci cumhuriyetçilerle falan dolmaya başlayacaktı. Aydın Doğan, sırf bunun için Radikal gazetesinin yıllarca zararına yayımına göz yumacaktı.
(ttps://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/nilufer-golenin-korosuradikal-yeni.html)
2006 seçimlerinden önce de, her iki kişiden bir manşeti ile seçmenler yönlendirenlerden biri oldu. Gazete ve dergilerinden de yavaş yavaş Atatürkçüleri ve solcuları azalttı. 2006'da bunu hızlandırdı. Oktay Ekşi ve Bekir Coşkun gibi önemli insanlar uzaklaştırılıp, Ahmet Hakan gibi siyasal İslamcılar da kadroya katıldı. Bütün bunlar iktidar partisine yetmiyordu. 2008'den sonra iktidarın reisi, onu ve gazetelerini boykot çağrısı yaptı. Başlangıçta bu boykot işe yaramadı. Hatta iktidar partisi il teşkilatları da buna pek uymamıştı. Böylesi boykot kampanyaları da çoğu kez kısa sürerdi. Oysa bu boykot, yavaş yavaş ve büyüyerek sürdü. Buna rağmen Aydın Doğan'ın iktidara desteği, 2008'den sonra da sürdü. Radikal gazetesinin yayımı yada Emin Çölaşan gibi isimlerle yolayrımı hep 2008'den sonradır.
Aydın Doğan medyasının iktidara en büyük katkısı gezi sırasında oldu. Merkez medya denen holding medyası, biraz destekleseydi, her şey çok farklı olabilirdi. Tabi bu da Aydın Doğan ve TÜSİAD'ın ve Türkiye'yi grevsiz, hak aramasız, ucuz işçilik ülkesi haline getirmek isretenlerin işine gelmezdi. Olayların başladığı gün, saatlerce penguen belgeseli yayınladı. Buna rağmen, Gezi'yi yazan-yayınlayan personelini de yavaş yavaş şirketlerinden uzaklaştırdı.
Holdinginin tek marifeti iktidarı muhalifmiş gibi görünerek desteklemek değildi. Holding medyası, on binlerce öğrenciyi, bazen mezuniyetinden iki sene sonra bile, stajyer diye ücretsiz, hatta öğle yemeği bile vermeden çalıştırmasıydı. Hatta bunun için İstanbul'da bir lise bile kurup, Milli Eğitim'e devretti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/11/stajyer-emegi-somurusu.html) Kendisine ait Dışbank'ın iflasındaki şaibe iddiaları, araştırılmak bir yana, konuşulmadı bile.
Gene de beyfendiye yaranılamıyor, beyfendi Aydın Doğan'ı tehdite devam ediyordu. 17-25 Aralık yolsuzluk iddalarının da üzeri, Aydın Doğan medyasınca, mümkün olduğunca örtüldü. Bunun üzerine Fetö, Davud Tataroğlu adlı ile kötü karakter yaptığı Kurtlar Vadisinde, Yeşil (ya da öldürülen Pala yerine gelen yeni Yeşil)'i temsil eden Kara tarafından öldürüldü. (Aydın Doğan'da Kırım Tatatırdır.). O da buna, kendi kanalındaki Arka Sokaklar dizisinde, Fetöcü polis ve askerleri tutuklatarak cevap verdi. Anlaşılacağı üzere Aydın Doğan, 15 Temmuzu da, bastırlacağını da çok iyi biliyordu. (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/11/carpisma-ve-diger-mafya-derin-devlet.html)
15 temmuz ve anayasa değişikliğinden sonra Aydın Doğan holdinge vergi denetimleri sıklaştı. Sonra da tüm medyasını, kitabevleri zinciriyle beraber, doğrudan iktidar kabilesinden bir holdinge sattı.
Ya da öyle mi oldu acaba? İktidar, Aydın Doğan'a karşı silah doğrulttu ama o tetiği hiç çekmedi. O da basın sektörünü bıraktıktan sonra, bankacılık sektörüne döndü ve çok para kazandı. Oysa iktidar, sırf Petrol Ofisi'nin özelleştirilmesi yada Dışbank'ın iflasından, tüm holdingi çöketrebilirdi. Dışbank olayından dolayı, daha iktidarının ilk yıllarında, ATV-Sabah grubu, Uzan Holding, Habertürk gibi TMSF aracılığı ile medyasında ve tüm holdingine el konulabilirdi. Gene bu yazı içinde verdiğim Simavi ailesi buna örnek değil midir? Asil Nadir buna örnek değil midir? Nadir'in İngiltere'de kazandığı paralarla Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'ta bunca yatırım yapmasının tek sebebi vatanseverliliği değidli. Belki de bu yatırımları yaparken vatanseverlik umurunda bile değildi. Kendisi neden basına yatırım yapmış, Gırgır'dan ayrılanlarla bir karkikatür dergisi (Hıbır) bile kurmuştu? Muhtemelen İngilere'de ipini çekeceklerini tahmin etmiş, Türkiye'de destek aramıştı. Oysa kendisi bir günde harcandığı gibi, maaş verdiği, adam ettiği gazeteciler tarafından da aşağılandı. Daha ne dolar milayrderleri silinip, gitmedi ki? Kemal Okumuş ve Kemal Horzum, benim hatırladıklarım. Vlademir Putin'de iktidara gelir gelmez, Boris Yeltsin ve daha öncesinde türemiş Oligark denen milyarderlerin ipini çekti. Çok azını da biat ettikten sonra budadı.
Kendisi, sırf zarar eden Radikal gazetesini yıllarca beslemesi ile gösteriyor ki, bugünkü düzenin kurucularındandır. Bu sistemde kendisini zengin edenlerden biridir.
Türkiye de basın gerçeği ve perde arkasında yaşananları çok güzel anlatmışsın kardeşim yüreğine kalemine sağlık
YanıtlaSil