Bu yazıyı, Aydın Doğan ve diğer medya ağalarının kimdir yazılarından sonra yazmayı düşünüyordum. Aydın Doğan'ın verdiği bir röportajda kendisini ne güzel akladığını, gezi zamanında saatlerde (5 saatten fazla ) penguen belgeselleri ysyınlsmasını bile nasıl kendine akladığını görünce bu yazıya başlamaya karar verdim. Savaş mucizelerinin arkasında istihbarat, seçim mucizelerinin arkasında medya desteği vardır. 2002'de, on bir aylık AKP'nin iktidar olmasında neredeyse tüm medyanın önemli bir desteği vardı. Kalan medya da bastırılmıştı. Cumhuriyet gazetesi, Hasan Celal'in yazı işleri müdürlüğü döneminde önce Tansu Çiller yanlısı olarak, sonra da önemli köşe yazarları krizi ve kendisinin istifası sonrasındaki süreçte hem tiraj, hem de etki kaybetti. Diğer bir önemli medya, o zamanların etkin kuruluşu Leman dergisi ise, lüks kafe işletmesi olup, 2002'de sağcılara karşı sert söylemlerini çoktan bırakmıştı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/01/brujuva-dergisi-leman.html) Solcu radyolar ise yeni kurulan RTÜK ve onun frekans tahsisleri ile iyice pasifize edilmişti. 2002'de ise, patronları Cem Uzan'ı destekleyen Star medyası hariç hepsi, AKP için çalıştı. Buna ev ev gezen ve o zaman hakkında Cemaat denen FETÖ'de dahildi.
https://onbinkitap.blogspot.com/2023/08/uzan-ailesinin-ve-genc-partinin-siyasi.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2023/10/cem-uzanin-tmsfye-borcu.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2017/11/doksanli-yillar-8-habercilik-ve.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2017/10/doksanli-yillar-6-uzan-ailesi-ve-yesim.html
2001'de kitapçık krizi ve sonrasındaki ekonomik kriz, Devlet Bahçeli'ye durduk yerde koalisyonu bitirelim krizi eklendi. Bu süreçle ilgili olarak sadece medya devlerinin tavrını yazacağım. Daha önce DYP-ANAP-DSP ve MHP'yi aralarında paslaşarak destekliyorlardı. CHP, daha o yıllarda merkez medya tarafından terk edilmiş gibiydi. CHP, bu medya desteksizliği ve Deniz Baykal'ın iticiliği sebebi şle 1999 seçimlerinde %10 barajı altı ve tarihinde ilk defa meclis dışı kalmıştı. Deniz Baykal'da bir yıldan biraz fazlalığına istifa edip, yerini Cevdet Selvi ve Altan Öymen'e bırakmıştı. Kendisi daha önce de istifa edip, geri dönmüştü. CHP, öncesinde SHP olarak, 1987 yerel seçimlerinden sonra, Cem Uzan'ın medyasından başlayarak, sistematik medya saldırılarına uğruyordu. Öyle ki 2005'de CHP, Halk TV'yi kuracak, daha doğrusu kurmak zorunda kalacaktı)
Bu sürreçte, daha 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kararları sonrasında,n itibaren Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz, medyanın saldırılarına uğrayacaktır. Özellikle ilk genel seçildiklerinde onları yere-göğe koyamayanlar, partilerine oy kaybettirdikleri halde onları övenler, birden bire onları mizah malzemesi yapmaya başlarlar. Tansu Çiller'in kötü Türkçesi ve gafları, Mesut Yılmaz'ın yavaş konuşması alay konusudur artık. Hatta bir defasında, bir televizyon kanalı, Mesut Yılmaz'ın iki kelimesi arasına reklam koymuştu. İşin doğrusu aslında 1987'den beri merkez sağda ciddi bir erime vardı. İki beceriksiz genel başkanla da sonları oldu.
https://onbinkitap.blogspot.com/2022/04/tansu-cillerin-siyasi-tarihi.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2022/08/yildirim-akbulut-ve-mesut-yilmaz.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2017/09/doksanli-yillar-4-merkez-sagin-erimesi.html
Diğer yandan da MHP, 1995 seçimlerinden sonra 2. kez treni kaçıracaktı. Bah.eli, durduk yerde koalisyonu bozan olarakyeterince puan kaybetmişti. Medya donanması ona pek saldırmadı. MHP ve Ülkücülük zayen ağır yaralıydı. MHP'nin 2006'dan sonra meclise dönmesi, 2013'den sonra iktidar ortağı olması ile Ülkücülük yok olmadı ise de, eski önemini kaybetti.
https://onbinkitap.blogspot.com/2022/09/son-yillarda-azalarak-biten-ulkucu.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2022/08/son-yillarda-azalip-biten-bazi-ulkucu.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2022/10/son-yillarda-biten-ulkucu-seyler-3.html
Şimdi Ülkücülük, sadece liselilerde, ergenlerde, internette klavye yiğiti dediğimiz trollerde, o da Kürtlere zorbalık yapmak için biraz var. Yoksa ne dokuz ışığı bilen var, ne Atsız'ın romanlarını. Birr Atsız bey varmış, var olsun diye bağırıyorlar ama Atsız'ın kim yada ne olduğunu bile bilmiyorlar. Aslında Ülkücülükle ilgili bir şeyde bilmiyorlar. Tek bildikleri ara ara bazı akranlarına zorbalık yapmak. Üniversiteler ve diğer alanlarda ise Ülkücülük yok. En bariz olay, Sinan Ateş cinayeti. Doksanlar yada daha öncesinde, MHP'nin %3 aldığı yıllarda, bırak Ülkü Ocakları Genel Başkanını, herhangi bir ilçe yada beldenin (Haymana, Sorgun, Keçiören, Bağcılar, Kulu vs) Ülkü Ocağı başkanı diye bir kişinin adı anıldığında yada bir zamanlar yapmış diye anıldığında, insanı hafiften korku olmasa bile bir ürperti kaplardı. Öyle bir konumda birini öldürmek için bayağı arkası güçlü olmak gerekirdi. Hele tüm ocakların genel başkanını ve Hacettepe Üniversitesinde doçentini vuracak kişi, James Bond gibi biri olmalıydı. Bir torbacı değil. Doğrusu Ülkücülük gerçek anlamda tükenmeye 2002 seçimlerinde başlamıştı.
https://onbinkitap.blogspot.com/2023/01/sinan-ates-ya-da-buyuk-sessizlik.html
İSMAİL CEM'E KURULAN TUZAK
Öte yandan asıl büyük hedef, iktidarın en büyük partisi DSP, daha doğrusu partinin genel başkanı Bülent Ecevit'ti. Ecevit zaten yaşlı olmakla beraber, gizemli bir şekilde hastalanıp, güçten düşmeye başladı. İki de bir hastanelere, özellikle de Mehmet Haberal'ın özel Başkent hastanesine gitmeye başladı. Sağılığı giderek bozulurken, medyanın da boy hedefi oldu. Eşi Rahşan Ecevit, bir süre sonra onu hastaneden aldı, evde bakmaya başladı. O zaman Ecevit'in sağlığı biraz düzelir gibi oldu ama halk içindeki imajı yerle bir olmuştu. Artık Kıbrıs fatrihi, Abdullah Öcalan'ı yakalayıp, ülkeye getiren o kahraman yoktu. Ekonomiyi batıran, kendi elleri ile cumhurbaşkanı yaptırdığı Ahmet Necdet Sezer veya koalisyon ortakları ile anlaşamayan bir zavallı vardır. DSP ise bir Ecevitsevenler derneğinden başka bir şey değildir. Bizzat DSP'li bakanlarn danışmanlığını yapmış Ahmet Abakay'ın Bakan Danışmaının Nıt Defteri adlı kitabında yazdıklarına göre partide pek çok il, ilçe başkanı yada merkez kurul görevliği, göreve getirildiğinin veya görevden alındığının haberini, sonradan alırmış. Partide Ecevit dışında ismi parlayan kişi yoktu.
Daha önce parlamış bir isim olarak, eski dış işleri bakanı İsmail Cem vardı. Kendisi, suikastle öldürülen gazeteci Abdi İpekçi'nin kuzeniydi ve uzun süredir kullanmadığı İpekçi soy adını sildirmişti. Başarılı bir bakan olarak, solcular arasında sevilse de, sağcılar arasında o yıllardaki Sabataycı avı yüzünden popülaritesi düşüktü. (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/05/sabataycilar-ve-fasizm.html) Doksanların ikinci yarısı ve iki binli yıllar boyunca, Selanik Dönmeleri de denen, yarı Yahudi, yarı Müslüman, Sabataycılar hakkında onlarca kitap yazıldı, sosyal medyada Sabataycıların isimleri sıralandı (Çoğunluğu da yalan ve uydurma) Sabatay Sevi'nin öz torunu, modacı (ve İsmail Cem ve Abdi İpekçi'nin de kuzeni) Cemil İpekçi, Teke Tek adlı televizyon programına çıkıp, konuştuktan sonra da bu yayınlar kesildi.
Benzer bir şeyde seksenler boyunca Masonluk için vardı. Masonlarda da olay, yetmişlerde İtalya'da P-2 Mason locası sıkandalı ve İngiltere'de bazı loca üyesi hakimlerin, localarındaki biraderlerini kolladıkları ortqya çıkınca başlamıştı. Ardı ardına Masonlukla ilgili kitaplar basıldı. Bu salgın da 1997'de Kanal 7'de yayınlanan gizli Mason ayini çekimine kadar devam etti. Sonra bu sözde gili çekimin, Adnan Oktar grubunun tiyatrosu olduğu anlaşıldı. İki binlerde de bir ara Dan Brown'un Da Vinci şifresi ile başlayan sıralı romanları ile Tapınakçı avı başladı. Oysa bu roman dizisi, çocuk tacizi sıkandalları ile bağışları ciddi oranda azalan Vatikan'ın kendini aklama propagandasından başka bir şey değildi.
İsmail Cem ise, yanına Ecevit'in meşhur ekonomi bakanı Kemal Derviş'i de alarak yeni bir parti (Yeni Türkiye Partisi) kurdu. Partisi, tüm medyanın, özellikle de holding medyalarında büyük destek aldı. Daha doğrusu İsmail Cem'i gaza getirdiler. Gazete ve dergi köşelerinde, İsmail Cem ve Kemal Derviş övgüleri yer aldı. Bu övgüler, AKP'nin kuruluşuna kadar sürdü. İyi hatırlıyorum, tam AKP'nin kurulduğu gün, tüm medya önce İsmail Cem ve YTP aleyhine yazmaya başladı. Medya holdingleri aralarındaki tüm kavgaları bırakmış, her adımı ortak atar olmuşlardı. Gene o günlerde medyada bri Sebataycı avı başladı. Sebataycıların varlığı öyle bilinmeyen bir şey değildi. Kaldı ki eski başbakanlardan Adnan Menderes, kayınbiraderi ve bakanı Hasan Polatkan'ın (muhtemelen idam arkadaşları Fatin Rüştü Zorlu'nun ) bile Sabataycı olduğu konuşuluyordu. (Biliniyordu demeyeceğim) Genelde Balkan göçmeni solcular Sabataycılıkla itham edildi. Oysa Menderes ve Polatkan, Sabataycılığı dillere destan, İtthat ve Terakki'nin meşhur Doktor Nazım'ı ile de akrabaydı ve Menderes'in kayınpederi, tüm damatlarını idam edilmiş kayınpeder olmuştu. Solcuların yada Kürtlerin en ufak ve uzak soylarında gediklere arayanlar, bu duruma sessizdir. Tıpkı Albay Alparslan Türkeş'in Milli Birlik Komitesinde olmasına sessiz olmaları gibi.
İsmail Cem'den sonra saldırya uğrayan isim, dönemin süper kurtarıcı iktisat bakanı Kemal Derviş oldu. Tam AKP'nin kurulduğu gün, tüm medya, toplu halde Kemal Derviş'e saldırmaya başladı. Artık belli olmuştu ki medyo holdingleri ve o medyanın arkasındaki güçler, YTP'yi istemiyordu. Kemal Derviş ise yapacağını yapmış, ekonomiyi kurtaracağım diye zengin holdingleri tekrar zengin etmişti. Özelleştirmeler tekrar hız kazanmış, pek çok kamu malı, bedavadan ucuza el değiştirmişti. Tek başarılı işi, bankacılığı sıkı kurallara bağlamasıydı. AKP'nin ilk yıllarındaki ekonomik rahatlamanın ilk sebebi de buydu. Ama bu rahatlama en az beş sene sonra, yani seçimlerden sonra hissedilecekti. Turgut Özal ve Tansu Çiller dönemlerinde bankacılık mevzuatları gevşetilmiş, bankacılık başıboş kalmıştı.
https://onbinkitap.blogspot.com/2022/07/turgut-nereye-kostu.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2022/04/tansu-cillerin-siyasi-tarihi.html
Medyanın ara ara bazı kişilere toptan saldırdığı gerçektir. Toplu saldırmalar yada savunmalar, onların masum olduğu anlamına gelmiyor. Bunu en başta söylemeliyim. Medyanın, hele de holding medyasının toplu sövgülerinin sebebi masum olması olmadığı gibi, toplu saldırılarını sebebi de suçlu olması değildir. Hele de birden bire övdükleri kimseyi, aniden yermeleri de gariptir. Benim hatırladığım böyle ani övme ve yermeleri bir sıralayayım da, okuyanlar bir fikir edinsin. Seksenlerin ünlü bir dolandırıcıs vardı, Kemal Horzum. O dönem dijitalleşme olmadığı için, faks şifresi denen bir yöntemle devlete ait Halkbank'ı milyon dolar dolandırmıştı. Halkbank, hakkını savunacak avukat bulamıyor, Turgut Özal ile arası iyi olmayan Sabah gazetesinin avukatı devereye giriyordu. Malatyaspor tribünleri, En Büyük Horzum, Başka Büyük Yok, diye inliyordu. Derken Turgut Özal'a su,kast teşebbüsü, suikastçi Kartal Demirağ'ın Horzum'la ilişkisi, Horzum'un bitirilişi ve Malatyaspor'un, Özal'ın da Malatyasporlu olmasına rağmen küme düşmesi; medyada açıkça Horzum'u savunanların bir anda ona düşöan olması ile devam eden bir süreç oldu. Asil Nadir ise, Kıbrıs Türkü asıllı bir İngiliz milyarderiydi. Gene Turgut Özal'ın has adamıydı, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'ta büyük yatırımlar yapmıştı. Bunlardan en önemlisi Vestel'dir. Kendisi İngiltere'de tutuklanır tutuklanmaz (masum olduğunu iddia etmiyorum), bizzat kendi sermayesi ile kurulan gazeteler bile aleyhine döndü. Dördüncü olarak da bir ara TÜSİAD genel başkanlığını yapan Cem Boyner'de benzer şeyler yaşadı. 1994'de, bir grup liberal yazar-akademisyenle (bu kişiler için aydın yada entellektüel kelimesini kullanmak istemiyorum.)Yeni Demokrasi Hareketi diye bir parti kurudu. Parti 1995 seçimlerinde hezimet derecesinde az oy alıp, kapandı. Partiyi kuran isimler, genel başkan Cem Boyner hariç yoluna devam etti ve çoğu da 2002'de AKP'yi destekledi. İşin ilginç yanı, YDH ve Boyner'i parti kurmaya teşvik eden ve onu kışkırtan gazete ve gazeteciler (başta Hıncal Uluç olmak üzere - https://onbinkitap.blogspot.com/2022/08/hincal-uluc-tarzi-gazetecilik.html -), seçimler yaklaşında bir anda Cem Boyner'i yermeye başladılar. Yermek bir yana, topa tuttular. İşte Kemal Derviş'de, AKP kurulur kurulmaz, böyle topa tutuldu.
Aslında 2002'de AKP'ye oy kazandıranlar, Zaman gazetesi ve FETÖ başta olmak üzere tarikat medyası oldu. O zamanlar merkez medya denen holging medyasının işlevi seçmenleri eski partilerden vazgeçirmek oldu. ANAP, DYP , MHP, DSP gibi bir zamanların iltidar partileri baraj altı kaldı. En ağır darbeyi %21'den, %1.2'e düşen DSP ve Ecevit oldu. Aslında planda MHP'nin baraj altı kalması yoktu ama o da ekstra vurgun oldu AKP için. %35 oyla mutlak iktidar oldu. CHP ise %20 civarında kaldı. Deniz Baykal, herkesin sevmediği kişiydi. Ben o seçimde TKP'ye oy vermiştim.
2002 seçimleri, holdingler için yetersizdi, bu yüzden 2006 seçimleri ve 2010 yetmez aması için hazırlıklara girişildi. Bu da yeni bir yazının konusu.
Yazdıklarından fazlası sende var kardeşim DSP için kullandığın cümle ağır ama dile getirilmeyen gerçek Sema pişkinsüt genel başkan adayı olmak istedi genel kuruldan atıldı Rahşan hanım biz Ecevit'in dışında başka bir aday çıkmayacağını düşünmüştük diyerek aslında DSP. Ecevitlere biat etme partisi idi. Birde Hüsamettin Özkan dosyası ayrı incelenmesi gereken dosya
YanıtlaSil