7 Şubat 2025 Cuma

TECRÜBE YANILGISI , DEVLET YÖNETİMİ VE TEK ADAMLIK



 Almanlar zeka, tecrübenin yerini tutmaz derler. Büyük ölçüce haklıdırlar. Çocukken dediğimiz gibi, tecrübe, yenilen kazıkların bileşkesidir. Kitaptan okumayla, ders dinlemeyle öğrenilmez. O acıyı tadacaksın, o azarı, cezayı, dayağı yiyeceksin. Bu açıdan tecrübe, sadece duyuların değil, duyguların ve yeni çıkarımlarda bulunmanın akıl bilgisidir de. Sadece olayı yaşamak yetmez, olaydan gerekli dersleri çıkarıp, doğru çıkarımlar yapabilmektir. Değilse kedilerden kasap olurdu. Bu da demektir ki, her bunağa  pir demşyeceksiniz. Kim bunak, kim pir, buna da kendiniz karar vereceksiniz, düşünerek tabi.

Diğer yandan tecrübe ile ilgili en kötü düşünce, onun mükemmel olduğu zannıdır. Psikolojide tecrübeye takılma denen bir terim vardır. Bireyin her şeyi tecrübeleriyle değerlendirmesi sebebiyle, gerçekleri yada yeni çözüm yollarını görmemesine, tecrübeye takılma diyoruz. Bu tecrübeye takılma, eğitimde, özellikle psikomotor öğrenmede, geriye ket vurma adını alıyor. Psikiatrik mesele olmaya başlar gibi olduğunda da, öğrenilmiş çaresizlik adını alıyor. Öğrenilmiş çaresizliğin en yaygın örneği, erkeklerin, bu kız bana bakmaz fikridir. Bu fikir erkeklerde öyle yaygındır ki, pek çok kadın, güzel olduğu için yalnız kalır. Dünay genelinde  kendisini, özellikle fakirlikten dolayı veya başka bir  sebepten dolayı kadınların kendileri ile ilgilenmeyeceğine inanan o kadar çok erkek var ki, uluslar arası bir adı bile var: incel. Bir de bu incellerden bazıları, biraz para sahibi olunca, tüm kadınların kendisine hayır diyemiyeceğini sanır. 

Tecrübe ile ilgili asıl lanet, kişiye verdiği ben her şeyi biliyorum ve ben bunu da atlatırım duygusudur. Bu duyguyla güvenliği (iş güvenliği) göz ardı etmesi ve gereksiz risklere atılması durumudur. Askerlik on sekiz ayken, en çok kaza yapan askerlerin son üç ay olan, o dönemki sistemle en üst tertip askerlerdi. Bu askerler genelde, gazinoda televizyonun dibinde, kantinde hakları olmadan sıranın dibinde olurlar, nöbetten düşmüş, silahlarını teslim etmiş, elleri cepte, kepleri yukarıda, dolaşıp, dururlardı. (Bu durum o birliğin konumunun kritikliğine ve komutanların tavrına göre değilirdi.) Bizim alayda bir başçavuş vardı, bu durumlarda, evladım, sen on beş aylık askersin, ben on beş yıllık askerim derdi. Ben de on beş bin yıllık asker de olsanız, tedbiri bırakmamanız, çok biliyorsanız bile bir bilmeyene danışmanız gereklidir.

Bu tecrübe sonucu aşırı özgüveni ben en fazla, aynı kurumda uzun süre görev yapan yöneticilerde görüyorum. Lafa ben şu kadar yıldır burada müdürüm diye başlarlar. Her türlü soruna karşı savunmaları budur. Görevden alındıktan yada emekli olduktan sonra da o kadar yıl orayı yönettim diye kendilerini savunurlar. Yakalanmayan, yakalansa da ceza almayan suçular da, bu bahane ile masumiyetlerini savunurlar. Ülkemizde sivil toplum kuruluşlarında (odalar, barolar, sendikalar gibi meslek örgütleri) yıllardır değişmeyen başkanlar vardır. Onlara da bu kadar zamandır başta kalmalarını, başarı olarak gösterirler.,

Tecrübe yanılgısı politikacılarda da vardır ve hatta onlarda daha fazladır. Bu yüzden bir politikacıların, hele de  diktatörlerin uzun süre iktidarda kalması tehlikelidir. Tek adam yönetimleri kumarbaz gibi davranır. Yenildiğinde, tamamen tükenene kadar savaşır,  Enver Paşa ve Hitler gibi.  Her ikisinin de en başlarda başarıları vardı. Enver, ikinci Balkan savaşında, Edirne'yi geri almıştı. Hitler'de Fransa, Norveç ve Balkanları kolayca istila etmişti. Gene de son ana kadar yenilgiyi kabul etmek istemediler.

Buna dair pek çok örnek var, ben en sonuncuyu söyleyceğim, Beşar Esat (ya da Esed, ne derseniz deyin.)'ın iki haftada kolayca yenilmesinin sebebini anlayamamıştım. Eve, Beşar iç savaşı kazanıyor gibiydi en azından uzaktan öyle görünüyordu (yada ben ve benim gibilerin bakarkörlüğüydü.) Kazansa bile 1953'de Musaddık'ı devirdikten sonra İran'a geri dönen Şah Muahmmed Rıza Pehlevi (Şah dediysem, adı şah, yoksa kendisi BP ve Exoon'u yöneten yerel memurdu.) gibi artan zorbalıklarıyda ülkesinda konumu daha da zayıflayacak ve gene kaybedecekti.  Le Monde Diplpmatique'in Türkçe baskısında konu ile ilgili makale bulunca, bu konuyu daha net anladım. Meğer ana müttefiği Rusya,  Beşar'a, muhaliflerle uzlaşması için baskı yapıyor, Beşar'da oralı olmuyormuş. Beşar'ın birlikleri de pek savaşmıyor, Rusya, İran, Lübnan Hizbullah'ı ve Iraklı gönüllüler (paralılar) gibi müttefiklerini savaştırıp, kendi ordusu da yağma yapıyormuş. Tahminim 2024 Aralık ayında Ukraynalıların, Rusya'nın canına tak etti çünkü Ukraya cephesi, Rusya için daha önemli. Rusya'da, muhaliflerle anlaşmayı seçti. Beşar'a da ailesiyle bir kargo uçağına binip, mülteci olmak kaldı.

Büyük Hukuk filozofu Montesquieu'nun da dediği gibi, güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır.  Ben de diyorum ki, güç aptallaştırır, mutla güç, mutlaka aptallaştırır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder