Hazır iktidarla arası bozukken, ülkemizin zenginler klübü hakkında içimi dökeyim, geçmişi deşeyim. 1971'de kurulan bu dernek, altı yüz kadar üyesiyle, ülke sermayesinin yarıdan fazlasını oluşturur. Kuruluşu 12 Mart 1971 muhtırasının hemen ertesinde (2 Nisan 1971) olması tesadüf değildir. DİSK'in kapatılma davasına karşı, 16-17 Haziran 1970 İstanbul işçi isyanı da bu örgütün kurulmasında önemli bir etkendir. Burjuva sınıfı olaak rahatının bozulacağını hissetmiş, siyasete ve topluma örgütlü olaak müdahale etmesi gereğini anlamıştı. TÜSİAD'ı kurmaya iten asıl sebep, efendilernini istekleridir. Çünkü TÜSİAD üteleri burjuvadan çol komprador, yani işbirlikçilerdir.
En basitinden otomotiv sanayini ele alalım. Ülkemizin neden bir otomobil markası yok? TOGG denen şey, cumhurbaşkanlığı makamının Borcam'ı, yani hediyelik eşyası oldu. (Aklıma gelmişken, Borcam denen şey, ne işlevsiz bir şeydir. Isınmaya zannedildiği kadar dayanıklı olmadığı gibi, ani soğuaya hassastır, birden çatlar. Her tarafı ısındığı için kulbu eldivensiz tutulmaz. Ancak ısıtılan yemeğim, masaya sıcak ve şık servisini sağlar. Diğer bir konu da, siz hiç İsveç kralının Volvo, İspanya kralının Seat, İngiliz kraliçesinin Benyley hediye ettiğini gördünüz, duydunuz mu? ) Pek çok otomotiv parçası (mesela dünya çapında fren başatalarının üçte ikisi Türkiye'de üretilmekte) ülkemizd3e üretilirken, ülkemizde motor üretilmemesi, ilginç değil mi? Koç holding, 1961'den beri otomobil üretiyor ama dünya çapında bir tane bile otomobil markası yok. Dünyaca meşhur Kore markaları, Koç'tan onlarca sonra üretime başladı. Hatta bu holding, sanayiciliğe otomotivle başladı. Yetmiş yıldan uzun zamandır otomotiv sanayiciliği yapan Koç grubunun, uluslar arası bir otomotiv markası, traktör, kamyon, kamyonet markası yok ve edinmeye de niyeti yok. Aslında üretmeye de niyeti yoktu, disbürütörlük, yani bayilik ona yetiyordu. 27 Mayıs'ta gaza gelen bir grup devlet mühendisi, yerli araba üretmeye teşebbüs etmeseydi, üretmeyi de düşünmüyorlardı. Şimdi siz bu satırların sayın okuyucularım, Devrim Arabaları ile ilgili pek çok şey duymuş, okumuş ve hatta filmini bile izlemişsinizidir. Ben şimdi tüm hepsini yalanlıyorum. O araba gayet iyi çalışıyordu. Alaska senatörü Ernest Gruening'e takdim edildi, mart 2025 itibarı ile videosu da var. Linkini de ekliyorum:
https://www.youtube.com/watch?v=YfuicNUdswk
Videonun altındaki açıklamaları tercüme edin, Devrim adını açıkça okuyacaksınız. Bu araba, Türkiye'nin cumhurbaşkanı ve Türk halkından önce, Amerikalı senatörlere takdim edilmiş, senatör bey gezmiş, dolaşmış, incelemiş, sonra da otomobil rafa kaldırılmış. Yerli ve milli işletim sistemimiz Pardush'da, benzer bir şekilde rafa kaldırıldı. Aselsan'ın cep telefonunu da unutmayalım. Türk sanayisinin, beyaz eşyada kendi markasını üretmesi, Vestel'le başladı. Koskoca Arçelik, başlangıcın da Alman AEG'nin fason üreticisi ve AEG Arçelik'ti. Vestel, hem diğer Türk markalarının oluşmasını sağlamış, hem de Asil Nadir'in sonunu hazırlayan nedenlerden biri olmuştur. TÜSİAD, komprador topluluğu olarak efendilerine sadıktır. Kurulduktan sonra da Türkiye cumhuriyetini, efendilerine göre şekillendirmişlerdir. (Şu günlerdeki çatışmasıyda geçicidir.)
Kurulur kurulmaz, sol hareketler ve sosyal demokrasiye karşı mücadele vermiş, 1971-80 arası, seksen öncesi denen dönemde, sola karşı sağı bazen gizlice, bazen de açıkça destekledi. 1974'de Adalet Partisi ve diğer sağ partiler, seçimin birinci partiasi CHP ile koalisyon yapmıyordu. Kıbrıs'ta durum acildi. Bu sebeple MSP (Milli Selamet Partisi, Necmettin Erbakan başkanlığında) ve CHP, kısa süreli ve Kıbrıs harekatı mesaili bir koalisyon yaptı. Sonra sol iktidara gelmesin diye arka arkaya Milliyetçi Cephe koalisyonları yapıldı. 1977'de CHP, yüksek oy oranına rağmen, meclisin salt çoğunluğundan uzaktır ve hiç bir parti CHP ile koalisyon yapmıyordu. Derken meşhur Güneş Motel olayı, on adalet partili vekilin, bakanlık koltuğu karşılığında CHP hükumetine evet demesi oldu. Bu olaydan sonra TÜSİAD'ın CHP ile savaşımı sert oldu. O dönemin en etkili gazeteleri Hürriyet, Milliyet ve Günaydın'ın satın alamadıkları için, paralı ilanlarla iktidara saldırdı. Hem CHP'yi, hem de bu gazeteleri de hedef almıştı. Bu gazetelerden Milliyet, 12 Eylüle günler kala, baş yazarı ve yayın yönetmeni Abdi İpekçi'yi öldürmesi ile TÜSİAD üyesi Aydın Doğan'a satıldı. Uzun yıllar medya patronu olacak, hatta bir ara gazete ve dergilerin üçte ikisine sahip olacak olan Aydın Doğan'ın medya patronluğu da böyle başlayacaktır. TÜSİAD'ın Simavi kardeşlerle savaşı daha sonrayadır. Öncelikle CHP iktidardan düşmeli, sonra da iktidara bir daha gelmemesini ve solun bütünüyle ezilmesini sağlamalıydı. Bunun içinde 12 Eylül darbesi öncesi, CHP'nin zor bela kurduğu hükumetin düşmesini sağlamalıydı. Sadece gazeteye verdiği paralı ilanlarla olmazdı. Piyasaya mal sürülmedi, tonlarca mal depolarda bekledi ve bugün sağcıların ağızlarını şapırdata şapırdata anlattığı tüp, ekmek, yağ kuyrukları oluştu. Ardından cumhuriyet tarihinin en büyük Alevi katliamı olan Maraş Progromu geldi. Sağcılar, solculara karşı saldırılarda vites yükseltmiş, bunu da iktidar olan ama muktedir olamayan CHP hukümeti döneminde yapmıştı. Ardından Güneş Motel'de transfer edilen Tuncay Mataracı'nın rüşvet soruşturması, istifa, meşhur bej sıfırlık ara seçim, ardında hukümetin istifası, Demirel'in, Erbakan'ın kehren desteği ile azınlık hukümeti, aylarca cumhurbaşkanı seçilememesi ve 12 Eylül darbesi.
12 Eylül, herkese kabus gibi çöktü, TÜSİAD hariç. Tüm işçi sendikaları kapatılırken, tüm işçi dernekleri, siyasi dernekler kapatılırken, TÜSİAD'a dokunulmadı. Tam aksine TÜSİAD ve yan örgütleri (Metal Sanayicileri sendikası MES, Türkiye işçi sendikaları konfederasyonu TİSK gibi) yüceltildi. TİSK'in o dönemki genel başkanı Halit Narin, o meşhur sözlerini söyledi:
-Bugüne kadar hep işçiler gülmüştü, bundan sonra biz işverenler güleceğiz.
TÜSİAD, sanki 12 Eylül öncesi siyasi kargaşalıkta rolü yokmuş, siyaseti karıştırmak için, sayfalarca ilan vermemiş, açıkça siyasi partilerin uzlaşmasına karşı çıkmamış gibi el üstünde tutuldu. 12 Eylül anayasası komisyonuna ve kurumların yeniden örgütlenmesine bizzat karıştı. Bir zamanlar profesyönel yöneticisi olan (hem TÜSİAD'ın, hem de Sabancıların) Turgut Özal, başbakanlık müsteşarı oldu. Kendisi daha sonra başbakan ve cumhurbaşkanı olarak, TÜSİAD ve Batılı efendilerinin emrinde olacaktı. 12 Eylül, eli kolu bağlı sendikalar, hak arayamayan tüketiciler yarattı. TÜSİAD'da emekli generalleri, lastik damga vererek, yüksek maaşlı yönetim kurulu üyelikleri bahşetti. Turgut Özal ve ardından gelen iktidarlar da, TÜSİAD'a ve 1990'da kurulan kardeşi MÜSİAD 'a, vergisiz ve grevsiz bir dünya bahşetti. İthalatçı olan bu iki dernek sayesinde devlet yavaş yavaş çiftçiyi koruma politikalarını terk edip, tarım ülkesi Türkiye'yi, ithal buğdaya ve ete mecbur etti.
Bu örgütün, bu günkü iktidarın gelişi ve iktidarda kalmasını sağlamada TÜSİAD'ın katkısı ve çabası olduğunu söylememe gerek yok. 2002'den itibaren özelleştirmeler hem hızlandı, hem ucuzladı, hem de elektirik dağıtımı başta olmak üzere daha da karlı oldu. 2007 seçimleri öncesi, Aydın Doğan'ın Hürriyet gazetesi, %47, her iki kişiden biri manşeti atmasaydı, iktidar bu günlere gelmezdi. Bu anketin yalan ve halkı yönlendirme amaçlı olduğu, sonradan ortaya çıkmıştır.
Bu örgütün üyeleri, siyasi açıdan hep iki taraflı oynamıştır. Her resmi bayramda ve 10 Kasımlarda cafcaflı Atatürk paylaşımı yapan Koç holding, Süleymancılık tarikatının en büyük sponsorlarındandır. Doksanlarda, Kürtçülüğün esas sebebi Türk kimliğini dayatmamızdır, diyen Cem Boyner'i gençliği Ülkü ocaklarında geçmiştir ve meşhur MHP'li siyasetçi Gün Sazak'ın damadıdır.
Şimdilerde kendi yarattığı yada desteklediği canavardan memnun değildir. Yerine koyacağı yeni bir canavar (Levait han) yaratamamakta, solun iktidarından da, en az iktidar kadar korkmaktadır. Siyaseti bile yönlendirmektedir. Bahçeli'nin, Mustafa Koç ile görüşmesinden sonra DEM üzerine görüşleri birden değişmiştir.
Düzenden hesap soracaksak, siyasitçelerden çok, siyaseti yönlendirenlerden hesap sormalıyoz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder