Eleştiri kolay, özeleştiri zor iştir. Bu blogta Türk milliyetçiliği aleyhine bir sürü yazı yazdım. Bunlar eleştiridir çünkü benim için Ülkücülük, bir gençlik hevesiydi ve bana yabancı bir ideolojiydi. Kürtçülüğü bir seçenek olarak bile düşünmedim. Evin içinde Kürtçe, sadece annem ve babam kavga ederken konuşuldu., dolayısı ile Kürtçe'yi bilmiyorum ve itiraf edeyim öğrenmeyi de düşünmedim. Esra ile tanışana kadar Kürtlüğümü unutmuş gibiydim. Ne demişler, kökenini sen unutsan bile, düşmanların unutmaz. Esra, hem Aleviliğimle, hem de Kürtlüğümle öyle uğraştı ki, ayrılık sonrası depresyon günlerimde ara ara aklıma dağa çıkmak geldi. (Neyse ki atlattım)
Bu yazıyı yazmama sebep, Nuri Dersimi'nin hatıraları oldu. Bu kitabı, Koçgiri isyanı ile ilgili son bir yazı yazabilmek için almıştım. Bu konuda kitap, benim için hayal kırıklığı oldu. Koçgiri ve diğer isyanlarla ilgili olarak, Kürdistan Tarihinde Dersim adlı kitabımda yazdım deyip, kesip, atmış. Bu yüzden bu kitabı ayrıca okumam gerekti, bu yüzden Koçgiri yazımı, Dersimi'nin diğer kitabını inceleyene kadar erteledim. Nuri Dersimi'nin anıları ayrı garabet, kitabı yayına hazırlayanların açıklamaları ayrı garabet. Doksanlarda Ülkücülerin, Türkleri ve gözlerine kestirdikleri herkesi Türk yapma çabalarına benziyor. Dersimi'nin de aşireti, her Alevi aşiret gibi Horasan'dan göç ettiği iddiasında. Dipnota böyle yazmışlar. Horasan'daki beş aşiret, Çemişkezek denen büyük bir aşiretin parçalarıymış. Çemişkezek ilçesi adını, Bizans imparatoru Çirmiş Kizak'tan alır. Dersşmliler çoğunluklar Zaza'yken, Horasan, daha doğrusu Meşhed civarındaki Kürtler, Kurmanci'dir. Diğer yandan Dersim tarihinde, Çemişkezek beyliğinin yeri önemli de olsa ilçe merkezi bugün büyük oranda Sünni ve sağcıdır. Hatta çok ünlü bazı Ülkücü şehitler, Çemişkezekli'dir. Bugünkü Tunceliler, Çemişkezek'i Tunceli'de, Çemişkezekliler Tunceli'yi kendilerinden sanmaz. Keban barajı yapıldıktan sonra, ilçenin ticareti büyük ölçüde Elazığ ile olmakta. Kitapta bu ve buna benzer bir sürü açıklama var. Kitabın bazı bölümleri boş bırakılmış, buralar okunamadı diyor. 1950'lili yıllar Suriye'sinde, bir kitapta, bazı bölümler neden okunmadı? Toprak alrında binlerce yıl sonra çıkan taş tablet değil ki bu! İki ihtimal var. Biri kitabı hazırlayanların sansürü (çünkü hassas konu, kitaba konu olan kişiler yaşamıyorsa bile, akrabaları yaşıyordur), diğeri de Türk istihbaratının (O dönemde adı Milli Amele Hizmetleri, kısaca MAH) kitabı piyasadan satın alarak toplatması. MAH'ın ve Türk istihbaratının ve diplomatlarının Ürdün'de (Şakir Paşanın torunu Fahrünisa Zeyd'in Ürdün kralının eşi olduğunu da hatırlayalım), Çerkez Ethem'in anılarını piyasadan satın alıp, toplattığını biliyoruz. Sonuçta BAAS döneminde de basılamayan kitabın, çok eski bir baskısı, zorluklarla, sahaftan bulunduğu için pek çok eksiği olabilir.
Kitabı bana Zeki Velidi Togan'ın anılarını anlattı. Togan'ın anıları gibi boşluklarla dolu ve yalanlarını kolayca sezebiliyorsunuz. Togan gibi ailesini terk edip, yeni alie kurmuş. İstanbul'a, Veterinerlik okumaya geliyor ve baytar mektebine yazılıyor. 1914'de savaş başlayınca, askere alınıyor. 1916'da savaşın ortasında, Erzincan'da evleniyor. Bölgedeki aşiretlerle fazla samimi olunca, Trabzon civarına gönderiliyor. Gene 1916'da birden İstanbul'a dönüp, yarım kalan tahsilini tamamlıyor. 1918'de Kürt örgütleri ve Koçgiri beyi Alişir ağa ile iletişime giriyor. Sonra isyanlara karışıyor ve en nihayetinde ülkeden kaçmaya karar veriyor. Önce Yunanistan'a kaçak olarak gitmeye karar veriyor. Edirne'de bundan vazgeçiyor çünkü Türk hükümeti, Yunanistan'la sağlam bir suçlu iade antlaşması yapmış. Dersimi için tek yol, Suriye'ye kaçmak. Bunun için önce Mersin'e gidiyor, sonra Kilis'e giderken, trende Osmanlı hanedan ailesinin avukatı ile tanışıyor ve onun yardımıyla Suirye'ye geçiyor. Orada da MAH'ın ve Türk diplomatları peşlinde bu yüzden bir süre Ürdün'e geçiyor, orada veterinerlik yapıyor, oradan da baskı görüp, Suriye'ye dönüş. Suriye'de önce nişanlanıyor, sonra evleniyor. Erzincan'daki eşe ne olduğu belirsiz. En sonunda koca bir çiftlik satın alıp, köy ağası oluyor. Çiftçilik yapıp, kitaplarını yazıyor. Bu parayı da nereden bulduğu belirsiz. Yani Nuri Dersimi, göründüğünden daha karaknlık bir kişilik.
En başta, bana Zeki Velidi Togan'ı hatırlattı demiştim ya, dini görüşleri de Zeki Velidi'ye benziyor. Velidi, Sünni İslam merkezli bir Turan düşünürken, Dersimi'de Alevi bir Kürdistan düşünüyor. Oysa Kürtlerin'de büyük bir kısmı Sünni ve Türklerin içinde de önemli bir miktarda Alevi, Şii, Hristiyan, Budist vesaire inançtan kişiler var. Togan ile Dersimi, sağ el-sol el gibi, birbirleri ile hem ters, hem aynı. Her ikisinin birbirini tanımamış, muhtemelen varlığını bile bilmem,ş olması ise ayrı konu.
Son aylarda, Türk faşismi ile Kürt ayrılıkçığı, ideolojik sefalette birleşmiş. 2010 yetmez ama referandumunda, pek çok eski komünistin, komünizmle mücadele başkanı hoca efendi ile bir araya nasıl geldiğini sorguladım ve hepsinin de ihanet içinde olduğuna kanaat getirdim. Benim gibi dil bilmeyen, sıradan bir öğretenin fark ettiği şeyleri, bu aydınların bilmemesi imkansızdı. Benim bildiklerim kadar, onların unutmuşlukları vardı. Bu hoca efendilerin, demokrasi istemedikleri açıktı. Nitekim referandum sonuçlarından hemen sonra iktidarın ilk terk ettikleri bu solcu (?) liberal aydınlar güruhu oldu. Şimdi ise DEM parti, Tansu Çiller ile aynı safta. Çiller'de, reise sahip çıkın diyor. Nir şeyi tekrar yaşamanın tek yolu, olayları unutmaktır. Ben, Türklerin hafızası zayıf, daha önceki çözüm, ateşkes, Habur, 33 şehit olaylarını unutmuş diyordum, Kürtler daha beter çıktı. Tansu Çiller'in, kurşu atan da yiyen de şereflidir sözlerini, örgüte yardım eden işadamlarını biliyoruz sözlerini, Sapanca-Düzc Hendek ölüm üçgeninde araziye ölüleri atılmış, Kürt zenginlerinin ölülerini unuttunuz mu? Çiller, partisi DYP'nin, güneş görmüş kar gibi erimesini göze alarak, ortada Kürt zengin bırakmadığını unuttunuz mu? Sonunuzun yetez amacı, eski Kominist, yeni Liberalist aydınımsılar gibi, hatta daha kötü olacağını görmüyor musunuz? Can Atalay'ı hukukusuzca hapiste tutanların, ülkede barış yada terörün bitmesi gibi bir derdi yoktur. Bu seçim dönemini de atlatalım derdi vardır. Dönemi atlattıktan sonra, gözü açılan kör gibi, önce değneklerini kıracaklardır.
Kürt toplumunun pek çok sorunu var, mesela kaçak elektirik sorunu. Koca bir toplum, neden elektirik hırsızlığını kendisine hak olarak görüyor ve Kürt aydını denen pek çok kişi de bunu onaylıyor. Diğer bir sorun da, Kürtçe'in önce moda, sonra demode olması, her nesilde Kürtçe bilen çocuk sayısının azalması. Kürtçe öğrenmeden büyüme akımı sadece büyük şehirlerin, memur çocuklarının yada Alevi ailelerin değil, Diyarbakır, Siirt, Ağrı gibi illerin de sorunu. Normalde tersi olur. Ayrılıkçı-bölücü örgütler ortaya çıktığında, o azınlık arasında ana dile dönme, egemen ulusun dilini terk etme yaygınlaşır. Kazım Karabekir anılarında, Van isyanını duyduğundaki şaşkınlığını anlatır. Çocukluğu yani on küsur yıl öncesi Van'da geçmiştir ve Van ile civarındaki Ermeniler, Ermeniceyi unutup, Türkçe'ye geçmiştir. Pazar vaazları, nikah törenleri, baştan sona Türkçe'dir. Oysa bir kaç yılda bağımsızlık için isyan etmişlerdir. Diğer yandan Ermeniler, Ermenice, Türkçe, Kürtçe de yazmış olsa, ozanlarına, müzisyenlerine değer vermişler, onları baştacı etmişlerdir. Türkler, mezhep öfkelerine rağmen (Türk saz ozanlarının çoğu Alevidir) ozanlarını el üstünde tuttu. Dengebej Şakiro'yu kaç kişi biliyor? Bilenler de Özcan Deniz'in amcası olarak biliyor. İzmir'de, yoksulluk içinde ölmesi bir yana, eserlerinden toplama bir CD bile yok.
Kürt kültürü, Türkiye için söyleyeyim, gizli bir yıkım ve çürüme içinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder