Sükut, ikrardan gelir derler. Her türlü zorbalık, en büyük desteğini susanlardan alır. Almanlar, bir yerde bir NAZİ konuluyor, 10 kişi (bu yüz yada bin de olabilir) konuşuyorsa, orada atın 11 (yada 101, 1001 falan) NAZİ vardır, derlermiş. Kötülüğe karşı susanlar, alkışlayanlardan daha kötüdürler. Alkışlayanların en azından ne olduğu bellidir. Susanların hem ne oldukları, hem de ne olacakları belirsizdir. Faşizm, zorbalık, yükselirse desteklemeye meyillidirler. Susmaları, tehlikeleri görünmez yapar. Sessiz kalan aydınlar sayesinde, kitleler, diktanın yükselişini görmez. İktidara gelen diktanın ne kadar vahişleşebileceği de uzun süre fark edilmez.
Film yalanlarından en büyüğü, 2. Dünya savaşı, direniş yalanı (özellikle Fransız direnişi) ve Yahudileri saklama-koruma yalanıdır. Filmlerdeki gibi direniş olsa, Avrupa Yahudilerinin üçte ikisine, Dünya Yahudilerinim de yarısına denk gelen altı milyondan fazla Yahudi, katledilemezdi.NAZİ'ler, Yahudi düşmanlığını icat etmemişlerdi. Yahudi düşmanlığı, Roma'da, Hristiyanlıktan eskidir. Yahudi katliamı olan progromlar, iki yüz yıldan fazla boyunca devam edegeliyordu. Her progrom, Yahudilerin malına-mülküne çökmenin bir fırsatuydı, Nazi rejiminde de bu fırsat görüldü.
Egemenler, her zaman suskunluğunuzla yetinmez, özellikle konuşmanızı, desteklemenizi ister. Knut Hamsun'da, Nazi işgalini destekleyen açıklamalar yaptı. Oysa Naziler, yıkılmaya çok yakındı. 2010 yılında, Tehlikenin Farkında mısınız reklamları ile alay eden liberal tayfa, 2010'da yetmez ama dedi. Daha sonra bu yaptıkları ile ilgili olarak çok az konuştular. Ölmüş bir yazar, en büyük enayiliğimdi dedi. Pek çok yetmez amacı da olayı saflığa verdi. Ben, taşra üniversitesi mezunu, sıradan ve hatta başarısız, yabancı dil bilmeyen ve yurt dışına hiç çıkmamış bir öğretmen olduğum halde, Hakim ve Savcılar Yüksek Kuruluna bakanlık müdahalesinin amacının, yargının siyasileşmesi olduğunu anlamıştım. Benim zavallı Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji bölümü diplomam, bu bir dönem her mevzuya toplu (tercihen en az yüz ve üzeri) imza veren aydınların bırakın üniversite, lise diplomalarında bile daha kıymetsiz. Siz, Ekrem başkanın kaydolduğu Yakın Doğu üniversitesine laf ediyorsunu ama o üniversitenin Türkiye dışındaki dünyada bir tanınırlığı var. O diploma ile Avrupa yada Amerika'da yüksek lisansa, doktoraya başvurabiliyorsunuz ve doksanlarda da başvurabiliyordunuz. Doksanlarda bu yeni kurulan üniversitelerin mezunlarını özel sektör, özellikle bankalar, işe almayacaklarını gazete ilanlarında beyan ediyorlardı. Hangi üniversitelerin mezunlarının, hangi bölümlerinin, bankaların uzman yada müfettiş yardımcıları sınavına girebileceği yazıyordu. Buna rağmen Isparta'dan, Kocaeli, Mimar Sinan ve Hacettepe Sosyolojiye yatay geçişle gidenler olmuştu. O zamanların yönetmelikleri buna izin veriyordu. Halen de İstanbul'un tarihi liselerinin (Galatasaray, Kabataş Erkek, Pertevinyai vesaire) liselerinin diplomaları ve bakolarya belgeleri, bizim kıytırık üniversitelerin diplolamalrından kıymetli. Sizin bu günleri görmemiş olduğunuza inanmıyoruz.
İnsanlar, en büyük baskı dönemlerinde bile her şeye suskun kalmaz, bazı şeylere suskun kalır. Karl Pooper'ın Yahudi kökenli yada kökenlerinde Yahudi ataları olduğunu öğrendiğimde, faşizmin, kapitalizm için gerekli bir kurum olduğunu anladım. Çünkü felsefe profesörü ve filozof olan bu kişi, Marksizmi eleştirmek için, 2 tuğla kalınlığında kitap yazmıştır. Açık Toplum ve Düşmanları adlı kitabın birinci tuğlası, Karl Marks ve onun felsefe hocası Frederic Engels eleştirlmiş. İkinci cildinde ise Popper'dan iki bin beş yüz yıl önce yaşamış, antik çağ Yunan filozofu Platon'u eleştiriyor. Komünizmi eleştirmek için, iki bin beş yüz yıl önce ölmüş Platon'u eleştimek, tıbbi bir konu ile ilgili olarak İbni Sina'yı eleştirmek gibi bir şeydir. İbni Sina pek çok konuda çağının ötesinde bir hekimdir ama sonuçta bin sene öncesinin hekimidir. Meşhur kitabı Kanun'da, ipe-sapa gelmez bir sürü bilgi ve tavsiye vardır. Kitabın anatomi bölümündeki canlı da insan değil, dişi bir orangutandır. Bütün bunlar, İbni Sina'nın kelam, fıkıh gibi dini bilimler, felsefe, mantık ve ilgilendiği diğer alanların yanında, tıp konusunda bir önder ve döneminin ufkunu açan deha olduğu gerçeğini değiştirmez. Platon için de bu geçerlidir. Bu gün bir yerlerde tesadüfen İbni Sina'ya ait bir tıp risalesi bulunsa, bilim tarihçileri ve felsefeciler kadar, doktorlar da heyecanlanır. Poper'ın, kendisinin Avrupa'yı terk edip, Yeni Zellanda'ya göç etmesine sebep olan faşizm, ırkçılık ve ayrımcılık ve bunların bilim dışılığı üzerine tek bir yazı yazmışlığı yoktur. Kendisi bilir ki, ırkçılık, faşizm ve ayrılıkçılık olmasa, kapitalizm yaşamayaz. Poper, o kadar kapitalisttir ki, Pinochet'in 1973'deki askeri darbesini, özgürlüğü yıkan güçlerin demokrasiyi kullanması sorunu ile ilgili bir makale yazıp, darbeyi de desteklemiştir
İnsanlar konuştıkları kadar, sustuklarından, gördükleri kadar, görmezden geldiklerinden de sorumludur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder