Bitmeyen Yenişarbademli anılarımı anlatırken, orada kaldığım süre içerisinde en yakın arkadaşım olan, köy enstitüsü mezunu, emekli öğretmen Veli Karaca'dan bahsetmem lazım. Kendisi ben daha doğmadan, 1973'de emekli olmuştu. 25 sene öğretmenlik, üç sene de gezici başöğretmenlik denen, bir çeşit ilkokul müfettişliği yapmıştı. Bana anlattığı şeylerin çoğu aklımda da olsa, bayağı bir kısmı da palavra içeriyordu. Kendisi normalde yirmi beş yıldır emekliydi ve emekli maaşı ile geçiniyordu, yani kağıt üstünde öyleydi. Kendisi köyde (köyümsü ilçede) mütevazi bir hayat yaşıyordu. İlçe dışına nadiren çıkıyor, ilçe içinde küçük bir motorbisikleti ile geziyordu, beraberken arkasına beni de alıyordu. Servetini ara ara ağzından kaçırıyor yada bile bile sızdırıyordu. Antika belge-eşya toplayıcısıydı ve bayağı bir antika kitap ve belgeyi, Süleyman Demirel Üniversitesi, İlahiyat Fakültesinin kütüphanesine bağışlamıştı. (Bunu not edin, yazının sonunda lazım olacak.)
Onunla tanışmamız, Belgelerle Yenişar'ın Tarihi adlı kitabı üzerinden oldu. Okulun edebiyat öğretmeni Ülkübey Özsoy'a, kitabın düzeltmelerini yaptırtmaya çalılıyor, Ülkübey'de buna yanaşmıyordu ve ben ilgileniyordum. O da sürekki okula, benim yanıma gelir oldu. Sonra motorbisikletiyle beni evine götürdü, onun evinde çalıştık. Karısı da yanımızda olurdu. İlk eşi öldükten sonra, bir daha evlenmişti. Kendisi o sıralar yetmişlerindeydi, ikinci karısı da tahminim ellisine yakındı. İlçe halkı Veli Karaca'yı pek sevmiyor, ondan korkuyordu. Karaca'nın çocukları ve torunları, Bademli, hatta Isparta dışında yaşıyordu. Pardon, bir kızı, ilçe encümen meclisi üyesi de olan emekli astsubay damadı da ilçede yaşıyordu. Onlarla pek az görüştüm.
Karaca'nın geçmişi ile ilgili pek az şey öğrendim. İlçe halkı ve hatta Yenişarbademli'nin eskiden bağlı olduğu Şarkikaraağaç bile tanıyordu onu ve lakabı kedi Veli'ydi. Bu lakabı da çapkınlığı yüzünden aldığını, kadına gitmek için öğrencileri sınıfta tek başına bırakıp, camdan çıkarak, kadına gittiğini anlatmışlardı bana. Bunu ona sorduğumda, Yenişarbademli'nin o zamanlar köyü olan Yenice mahallesinde öğretmenken, eşinin üzerine kuma almaya çalıştığını, bu da öğrenilince şubat tatilinde Şarkikaraağaç'ın, Bademli'ye uzak bir köyüne atandığını anlattı. Tüm öğretmenlik ve memuriyet hayatı, Şarkikaraağaç'ın sınırları içerisinde geçmişti. İlçenin üç köyünde öğretmenlik yapmış, son üç yılında da o yıllarda gezici başöğretmenlik denen ilk öğretim müfettişliği yapmıştı. 1973 yılının aralğında, 1.4'ü olunca, muhtemelen o dönemin ilçe milli eğitim müdürünün baskısı ile emekli olmuştu; çünkü emekli olduğu dün, Şarkikaraağaç ilçe milli eğitim müdürünü dövdüğünü söylüyordu.
Bütün bu karanlık yönlerine rağmen, orada yaşadığım süre boyunca kendimin ve arada bir Bademli'ye gelen annemin en güvendiği bir kaç kişiden birisi oldu. Buraya kadar anlatılacak bir sürü ayrıntıyı pas geçeceğim. Asıl konu,, bu dostumdan nasıl ayrı düştüğüm, tayinimle olmadı, tayinimden önce oldu. Askerlşk dönüşümden sonra, ev ortağımın askerden dönüşünden önceydi. 2000 yılının kasım yada aralık ayı, baca temizleme maceramdan sonraydı. (Ev ortağım asteğmenlik yapmış, on altı gün de askerliği uzatmıştı.) Ev ortağım 2001 martının sonlarına doğru ve galiba Nisan başında gelmişti Bademli'ye.
Konu annemin Bademli'ye son gelişi ve Veli Karaca'nın bana kurmaya çalıştığı tuzak, bunu anlatayım. Annemle beraber, Veli Karaca'nın evine, o ve ailesi de bizim lojmana gelip, gidiyordu. Kendisi uzun süredir bize gelmeyip, bizi kendisine davet ediyordu. Anneme göre sıra Veli Karaca'nın ailesindeydi, onlarsa gelmemekte ısrar ediyordu. Nedeni de bir gün aniden ve tesadüfen ortaya çıktı. Annem hamur açmak için daha büyük bir oklaya yada merdane almaya, lojmana yakın bir köylünün evine gitti. Orada konuşulanları duydu.
-Lojmandaki h(oooğlan)'ın annesi gelicekmiş de, virivirceklermiş.
Meğer annem ve ben, eve geldiğimizde, kız ve ailesi de evde olacakmış, kızı da bana vermiş olacaklarmış. Söz konuusu kız, 1999 depreminden sonra Gölcük'ten memleketine ailesi ile memleketi olan Bademli'ye göç etmişti. Bademli'nin kızlarının pek çoğu gibi erken gelişmişti ve bayağı uzun boyluydu. (Ben 1,72'yim ve hatırkadığım kadarı ile benim kadar uzun yada benden çok az bir şey uzundu) Görseninz lise 2. sınıf öğrencisi ve 15-16 yaşlarında demezdiniz. İşin kötüsü ilçeye gelir gelmez, ilçede yeni kurulan polis teşkilatından bir biri ile işleri karıştırmıştı. Polis memuru ile evlenmek istiyor ama polis buna yanaşmıyordu. Benimle evlendirip, problemlerini çözmek istiyorlardı anlaşılan. Annem aceleyle Ankara'ya döndü, ben de o eğitim-öğretim yılının sonuna kadar Karaca^'nın evine gitmedim. O yıl, iki bin yılından önce göreve başlayanlar için zorunlu hizmetin kalkmış oması, o dönemlerin tayin-atama yönetmeliği gereği il içinde 2-il dışında 3 yıl dolmadan tayim istenememesi, Yenişarbademli'nin o zamanlar zorunlu hizmet bölgesi olmaması (2005'de zorunlu hizmeti il ve ilçeler bazına ilçeler bazında ayrı bir değerlendirmeye tuttular) ve sekiz aylık kısa dönem askerliğimin görevden sayılmaması sebebi ile, Isparta il merkezinin yanında, Yalvaç'ı da yazdım. Okulların kapandığı gün de Veli Karaca'nın evine gittim ve süpriz; kız, anası, babası ve okuldan sınıf arkadaşı başka bir kız. Ziyareti kısa kesip, Ankara'ya döndüm.
Yaz tatilinde Yalvaç'a tayinim çıktı ve çok da iyi oldu. Yalvaç uzak ve sapaydı, Bademli halkının yolu pek düşmüyordu. Isparta ise il merkeziydi ve herkesin illa bir bağlantısı vardı. O günlerde yolluk ve evi toplama meseleleri içe bir kaç gün geçirdim. İlçeden bir an önce kaçmak ve bir daha (en azından fiziken) geri dönmek istemiyordum. O günlerde sokakta Veli Karaca'yı gördüm ve kızı başıma bela etmesin diye selam vermedim, sonra bunu okulda arkadaşlara anlattım. Taşındığım gün, özellikle yanıma geldi, Sinan, Sinan diye bağırdı herkesin içinde.Ben de ellerimle gitme işareti yaptım, ondan uzaklaştım.
Bademli'den Yalvaç'da tayin olan tek ben değildim. Okulun fizik öğretmeni Veli Kitiş'te tayin olmuştu. Sohbette benim bu selma vermemei de sordu, ben durumu anlatınca, o da, o kadar zaman Bademli'de anlatmadığı bazı gerçekleri anlattı. Kendisi yıllarca, ta gezici başöğretmenliğinden itibaren çevre köyleri dolaşıp, evlerdeki antikaları ucuza toplayıp, ulusları piyasada satıyormuş, servetinin kaynağı buymuş. Hatta Süleyman Demirel İlahiyat'a kitap bağışının sebebi de, böylesi bir satışın açığa çıkmasıymış.
Aradan yıllar geçti, Yenişarbademli'nin adını internette ararken, bir Facebook göndersinde, Belgelerle Yenişar'ın Tarihi adlı kitabından alıntılar ve çoktan öldüğünü öğrendim. Kitabı kendi parası ile bastırmak yerine, belediye veya diğer devlet kurumlarında bastırmak için çok uğraşmıştı. Kitap şimdi Google'da dijital kitap olarak var ama ben almayacağım, zaten tüm düzletmelerini ben yaptım, pek çok yerini de ben yazdım.
İyi arkadaştı Veli Karaca ama gerçek dost değildi. Sayesinde Halil Cibran, Arif Nihat Asya ve pek çok yazarı tanıdım ama bana kumpas kurmaya kalkmayacaktı. (O zamanlar intetnet, Nadirkitap.com yada Kitantik gibi siteler yoktu. Hak Erenler kitabını aramak için sahaf sahaf gezdiğimi hatırlarım. İstanbul'da, köy enstitüsü mezunu emekli bir dahaftan, kitabın adını Ermiş olduğunu öğrenmiştim.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder