suskunluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
suskunluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2025 Pazartesi

SUSKUNLUK FAŞİZMİ 3-YALANCI CAHİLLİK VE YALANCI AHMAKLIK

 




Üniversite de sadece bir dönem aldığım Hukuğa Giriş dersinde aklımda en çok kalan kelime hüsnüniyet, yani iyi niyetti. Hüsnüniyet, bir olayda, hukuki engel olan olguyu bilmemektir, yasayı bilmemek hüsnüniyet değildir. Daha asistan olan hocamız, şöyle örnek vermişti. Türk medeni kanunu gereği bir kişi, birden fazla kişiyle evlenemez. Evlenen kişi, evlendiği kişinin, başkası ile evli olduğunu bilmediğini ispat ederse, tazminat ve nafaka alabilir.  Bu durum en fazla hırsızlık mal satışı konusunda olurmuş. Çalıntı mal almak, hırsızlık kadar ağır bir suç, eğer malın  çalıntı olduğunu biliyorsanız.

Benim hukuk bilgim burada bitiyor. Bu yazının  undan sonrası, biraz sosyoloji, biraz felsefe olacak. Hüsnüniyet, yani iyi niyet, hayatın kuralıdır. İnsanlarla ilişkilerimizde her şeyi kontrol etme ihtiyacında olmayabiliriz. Her gün mal aldığımız satıcının,  hırsızlık mal sattığını bilmeyebiliriz. Hüsnü niyet, bizi cezadan kurtarsa da, sorumluluktan kurtarmaz. Sonuçta malın asıl sahibi, malını geri isteyecektir yada evlendiğinizi sandığınız kişiden hamile kalmanız yada eşinize güvenerek yaptığınız yatırımların batması, halen sizin probleminizdir.

Saflığınız kabullenilebilirliği, bulunduğunuz konumla, daha doğrusu sosyal mevkinizle de ilişkilidir. Çocuk yada öğrenciyseniz, hatalarınız daha da hoş görülebilir. Çalışmaya başladığınızda hatalarınıza karşı hoşgörü azalacaktır. (Bill Gates'in dediği gibi, öğretmenleri gadddar mı buluyorsunuz? Bir patronla tanışın.) Eğitiminiz ne kadar düşükse, hatalarınız o kadar affedilmeyecek belki ama o kadar olağan karşılanacaktır. Orta iki terk babam ve ilkokul mezunu annem, üniversite mezunu bize, bu kadar okumuşsunuz, bunu akletmiyor musunuz, derdi hep. Babam, lisede Ülkü Ocağına gitmemi kabul etmedi, benimle yıllarca konuşmadı. Lise mezunu adamsın, o kadar okumuşsun, ben o dağdaki çoban halimle devrimciydim, sense köpekçilere karıştun, dedi. (Şimdilerde demanslı ve hastalığı ilerliyor.)

Bir yöneticinin cahilliği ve ahmaklığı, hele de o yönetici politikacıysa, hiç affedilmez olmalıdır. Yanılmışız, kandırılmışız denilen politikacalara oy verilmemelidir. (Ama nerde?) Aklı başında milletler böyle yapar. Bir ülkede yöneticiler ve politikacılardan daha önemli kişilerde aydınlar, yazarlar, çizerler ve akademisyenlerdir. Yetmez ama evet diyerek, tarikatların, bir zamanlar komünizmle mücadele derneklerinin, devlet için kurşun sıktıran da namusludur diyenlerin (Tansu Çiller'i kastediyorum) ve daha niceleri ile aynı kampta olduktan sonra kandırılıdım, en büyük enayiliğimdi diyemezsiniz. Siz bu ülkenin en iyi okullarında okudunuz, dünyayı gezdiniz, pek çoğunuzun lise diploması, ülkemin taşra şehirlerine açılan üniversitelerin diplomalarından daha kıymetli, Sizinda artık okunmamanız ve dinlenmemeniz gerekli.

22 Nisan 2025 Salı

SUSKUNLUK FAŞİZMİ 1

 


Sükut, ikrardan gelir derler. Her türlü zorbalık, en büyük desteğini susanlardan alır. Almanlar, bir yerde bir NAZİ konuluyor, 10 kişi (bu yüz yada bin de olabilir) konuşuyorsa, orada atın 11 (yada 101, 1001 falan) NAZİ vardır, derlermiş. Kötülüğe karşı susanlar, alkışlayanlardan daha kötüdürler. Alkışlayanların en azından ne olduğu bellidir. Susanların hem ne oldukları, hem de ne olacakları belirsizdir. Faşizm, zorbalık,  yükselirse desteklemeye meyillidirler. Susmaları, tehlikeleri görünmez yapar. Sessiz kalan aydınlar sayesinde, kitleler, diktanın yükselişini görmez. İktidara gelen diktanın ne kadar vahişleşebileceği de uzun süre fark edilmez.

Film yalanlarından en büyüğü, 2. Dünya savaşı, direniş yalanı (özellikle Fransız direnişi) ve Yahudileri saklama-koruma yalanıdır. Filmlerdeki gibi direniş olsa, Avrupa Yahudilerinin üçte ikisine, Dünya Yahudilerinim de yarısına denk gelen altı milyondan fazla Yahudi, katledilemezdi.NAZİ'ler, Yahudi düşmanlığını icat etmemişlerdi. Yahudi düşmanlığı, Roma'da, Hristiyanlıktan eskidir. Yahudi katliamı olan progromlar, iki yüz yıldan fazla boyunca devam edegeliyordu. Her progrom, Yahudilerin malına-mülküne çökmenin bir fırsatuydı, Nazi rejiminde de bu fırsat görüldü.

Egemenler, her zaman suskunluğunuzla yetinmez, özellikle konuşmanızı, desteklemenizi ister. Knut Hamsun'da, Nazi işgalini destekleyen açıklamalar yaptı.  Oysa Naziler, yıkılmaya çok yakındı. 2010 yılında, Tehlikenin Farkında mısınız reklamları ile alay eden liberal tayfa,  2010'da yetmez ama dedi. Daha sonra bu yaptıkları ile ilgili olarak çok az konuştular. Ölmüş bir yazar, en büyük enayiliğimdi dedi. Pek çok yetmez amacı da olayı saflığa verdi. Ben, taşra üniversitesi mezunu, sıradan ve hatta başarısız, yabancı dil bilmeyen ve yurt dışına hiç çıkmamış bir öğretmen olduğum halde, Hakim ve Savcılar Yüksek Kuruluna bakanlık müdahalesinin amacının,  yargının siyasileşmesi olduğunu anlamıştım. Benim zavallı Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji bölümü diplomam, bu bir dönem her mevzuya toplu (tercihen en az yüz ve üzeri) imza veren aydınların bırakın üniversite, lise diplomalarında bile daha kıymetsiz. Siz, Ekrem başkanın kaydolduğu Yakın Doğu üniversitesine laf ediyorsunu ama o üniversitenin Türkiye dışındaki dünyada bir tanınırlığı var. O diploma ile Avrupa yada Amerika'da yüksek lisansa, doktoraya başvurabiliyorsunuz ve doksanlarda da başvurabiliyordunuz. Doksanlarda bu yeni kurulan üniversitelerin mezunlarını özel sektör, özellikle bankalar, işe almayacaklarını gazete ilanlarında beyan ediyorlardı. Hangi üniversitelerin mezunlarının, hangi bölümlerinin, bankaların uzman yada müfettiş yardımcıları sınavına girebileceği yazıyordu. Buna rağmen Isparta'dan,  Kocaeli, Mimar Sinan ve Hacettepe Sosyolojiye yatay geçişle gidenler olmuştu. O zamanların yönetmelikleri buna izin veriyordu. Halen de İstanbul'un tarihi liselerinin (Galatasaray, Kabataş Erkek, Pertevinyal vesaire) liselerinin diplomaları ve bakolarya belgeleri, bizim kıytırık üniversitelerin diplolamalrından kıymetli. Sizin bu günleri görmemiş olduğunuza inanmıyoruz.

İnsanlar, en büyük baskı dönemlerinde bile her şeye suskun kalmaz, bazı şeylere suskun kalır. Karl Pooper'ın Yahudi kökenli yada kökenlerinde Yahudi ataları olduğunu öğrendiğimde,  faşizmin, kapitalizm için gerekli bir kurum olduğunu anladım. Çünkü felsefe profesörü ve filozof olan bu kişi, Marksizmi eleştirmek için, 2 tuğla kalınlığında kitap yazmıştır. Açık Toplum ve Düşmanları adlı kitabın birinci tuğlası, Karl Marks ve onun felsefe hocası Frederic Engels eleştirlmiş. İkinci cildinde ise Popper'dan iki bin beş yüz yıl önce yaşamış, antik çağ Yunan filozofu Platon'u eleştiriyor. Komünizmi eleştirmek için, iki bin beş yüz yıl önce ölmüş Platon'u eleştimek, tıbbi bir konu ile ilgili olarak İbni Sina'yı eleştirmek gibi bir şeydir. İbni Sina pek çok konuda çağının ötesinde bir hekimdir ama sonuçta bin sene öncesinin hekimidir. Meşhur kitabı Kanun'da, ipe-sapa gelmez bir sürü bilgi ve tavsiye vardır. Kitabın anatomi bölümündeki canlı da insan değil, dişi bir orangutandır. Bütün bunlar, İbni Sina'nın kelam, fıkıh gibi dini bilimler, felsefe, mantık ve ilgilendiği diğer alanların yanında, tıp konusunda bir önder ve döneminin ufkunu açan deha olduğu gerçeğini değiştirmez. Platon için de bu geçerlidir. Bu gün bir yerlerde tesadüfen İbni Sina'ya ait bir tıp risalesi bulunsa, bilim tarihçileri ve felsefeciler kadar, doktorlar da heyecanlanır. Poper'ın, kendisinin Avrupa'yı terk edip, Yeni Zellanda'ya göç etmesine sebep olan faşizm, ırkçılık ve ayrımcılık ve bunların bilim dışılığı üzerine tek bir yazı yazmışlığı yoktur. Kendisi bilir ki, ırkçılık, faşizm ve ayrılıkçılık olmasa, kapitalizm yaşamayaz. Poper, o kadar kapitalisttir ki, Pinochet'in 1973'deki askeri darbesini, özgürlüğü yıkan güçlerin demokrasiyi kullanması sorunu ile ilgili bir makale yazıp, darbeyi de desteklemiştir

İnsanlar konuştıkları kadar, sustuklarından, gördükleri kadar, görmezden geldiklerinden de sorumludur.