6 Haziran 2019 Perşembe

FAŞİZMİN FARKLI DAVRANIŞ BİÇİMLERİ-1

RED kit zenci ile ilgili görsel sonucuFaşistçe davranış, sadece hakaret, darp veya dışlamak gibi davranışlarla olmaz. Benim kendimce tespit ettiğim ve ilk anda anlaşılamayan bazı faşistçe davranışlar var. Burada ölçüt, kendimizi üstün görme ve başkasını ezme amaçlı davranışlardır. Sıra ile görelim: 
Görmezden gelmek, yok saymak (Red Kit tavrı): Red Kit çizgi filmi-romanı çok demokratik görünür. Yanıldığımız şu ki, nasıl ki bazı Türk faşistlerinin zenci-siyahi sempatisi, onları faşist olmaktan çıkarmazsa, Belçikalı çizerlerin Kızılderilerine sempatisi, onları faşistlikten kurtarmaz. Çizgi romandaki her kişi  (Daltonlar, Kalamiti Ceyn, Bily Kid vs), Amerikanın vahşi batı dedikleri dönemde gerçekten yaşamı kişilerdir. Ancak ilginçtir ki, hiç bir Red Kit macerasında siyahi kahraman yoktur. Onlar sadece garson ya da uşak olarak, kıvırcık saçları ve köfte dudakları ile, botokslu kadınlar gibi şaşkın gözlerle bakar. Çizgi roman her ne kadar vahşi batıyı anlatsa da, Belçika yapımdır ve Belçika yapımı pek çok çizgi romanda ırkçılık görülebilir. Tenten Kongo'da bu çok nettir. Kongolular geri zekalı gibi gösterilir. Şirinlerin bir bölümünde Şiirinler simsiyah olur ve aptallaşır. Daha sonra o siyahlığı, morluk yaparak düzeltirler.
siyahi hizmetçi ile ilgili görsel sonucuBelçika, kendisinden en az 20 kat büyük Kongo'yu, 1878 Berlin Kongresi ile İngilizlerin hediyesi olarak almışlar ve ülke 1960'da bağımsızlık ilan edene kadar acımasızca sömürüp, Hitler'in en az 3 katından daha fazlasını daha 1. dünya savaşı başlamadan evvel  katletmişlerdi. Sonuçta bir Belçikalı, daima siyahilere düşmandır.
Hizmetçilik yaptırmak: Hizmet sektörü, genel anlamda düşük maaşlı ve kariyer imkanları düşüktür. Bu yüzden de genelde göçmenler ve hor görülen azınlıklar yapar. Gene Red Kit çizgi romanına dönecek olursak, çizgi romanda siyahiler sadece garson olarak görülür.
Hizmetçiyi, özellikle ev hizmetinde bulunanları azınlıktan seçmek, bir tarafı ile mecburiyet (zira pek arzu edilen iş değildir), diğer taraftan da faşizan bir tavırdır.
hazara ile ilgili görsel sonucuOsmanlıda zenginlerin ve sarayın ev işlerini genelde gayrı Müslimler  yapardı. Yıllar önce, şimdilerde kapatılmış, oysa o zamanlar her muhafazakar esnafın illa abonesi olduğu bir gazete,  Suriye savaşını o zamanlar kışkırtıyordu ve Suriye ilgili bir yazı dizisi hazırlamıştı. (O sıralar üniversitede her gün üç beş kişi o adını anmak istemediğim gazeteyi getirirdi) Suriyelinin birinin ağzından yazdıklarına göre, o zamanlar çok iyiymiş, her burjuva Suriyeli ailenin en az bir Nusayri (Arap Alevisi) hizmetçisi varmış. Daha sonra meşhur Uçurtma Avcısı adlı romanda Afganistan'da, Sovyet  işgali öncesi dönemde, her zengin ailede bir Hazara (Afganistan'nın yerel Moğol kökenli Şii azınlığı) hizmetçi olduğunu öğrendim.
Benzer bir faşizan tavır, orta çağa özgü Saray Yahudiliği kurumudur. Hitler, meşhur Kavgamında buna fazlası ile değinir. Kutsal Roma (Cermen) imparatorluğunda, imparatorluğu oluşturan devletciklerin her birinin sarayında, sarayın mali pis işlerini halleden Yahudiler olurmuş. Bunlara da Saray Yahudisi denilirmiş. Daha ilginci, aynı saray Yahudiliği kurumu, Osmanlıda da varmış. Kira kadını denen ve genelde haremin alışverişini yapan bu kadınlar, sarayla, tüccarlar arasında aracılık ederek, büyük servetler kazanırmış. Hatta Ernest Kira diye bir kadın, bu ilişkiler sayesinde İstanbul gümrük mültezimliği (vergi toplayıcılığı) de yapıp, büyük servet edinilmiş. Lale devrini bitiren Patrona Halil isyanından sonra,  Ernest öldürülüp, bedeni parçalanmış, parçaları da ona rüşvet veren zenginlerin kapısına çivilenmiş.
Bu iş, özünde saray görevlilerine, özellikle harem ahalisine rüşvet taşıma işi olduğundan, son zamanlarına kadara Yahudilere veya Ermenilere yaptırılmış.
efeler ile ilgili görsel sonucuEski suçları hatırlatmak: Bir topluma faşizan tutumun çok da fark edilmeyen bir yönü de, olur olmaz şekilde eski suçlarını hatırlatmaktır. Bazı insanların suçları unutulur ama üzerine faşizan nefret  ettiğimiz kişilerin suçlarını unutmaz, hep hatırlarız. Mesela Ege'nin Efelerinin eşkıyalık ettikleri, tütün kaçakçılığı yaptıkları unutulmuştur. Efe oyunları, folklorun bir parçası olmuştur. Konu Dersim'e geldiğinde, Dersimlilerin eşkıyalıkları anında gündeme gelir. Kurtuluş savaşı sırasında doğu ve güney Marmara Çerkezleri kitle halinde isyan etmiştir. Kimse onları Anadolu'nun başka bir yerine sürmekten, önemli liderlerini sürgüne göndermekten, onları damgalayıp, sosyal hayattan uzaklaştırmaktan bahsetmemiştir.
Bir ara youtube'da Efe Aydal'ı dinliyordum (postcast). Birinde de Kelebeğin Rüyası  filmini eleştiriyordu. Film, Zonguldak'ın genç yaşta kaybettiği iki büyük şairi (Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur) ve öğretmenleri, şair  Behçet Necaatigi'in öyküsü anlatılıyor. File dönemin Zonguldak'ı ve o dönem madende zorla çalıştırılma kanunu olan mükellefiyet kanununa da değinilmiş. Efe Aydal'da konuyu bir şekilde illa filmin yapımcısı, yönetmeni ve oyuncusu Yılmaz Erdoğan ve çözüm süreci tavrına getiriyor. Bundan sonra Efe Aydal'ı takibi bıraktım ve kendisinin gerçek bir faşist olduğuna inandım.
dilenci çocuÄŸa para vermek ile ilgili görsel sonucuDilendirmek ve dilenciye para vermek: Bundan bir kaç yıl evvel, Ankara-Kızılay civarının bir kaç daimi dilencisinin Arap-Suriyeli taklidi yaptığı dikkatimi çekmişti. Öte yandan Türkiye'de dilenciler genelde bariz Kürt, genelde de Mardin aksanı ile konuşur. Oysa ülkemizin dilencilerinin çoğu Adanalı, hatta Kozan'ın Turgutlu köyündendir ve bu köy, tüm Türkiye'de bir çeşit dilencilik karteli kurmuştur. Gene de ülkemizde Adana aksanı ile konuşan dilenciye denk gelmezsiniz. Zira kimse Adana aksanlı veya güzel İstanbul Türkçeli bir dilenciye para vermez.
Dilenciye para verme ile faşizan  tavır arasındaki ilişkiyi, Ankara metrosunda edindim. Ben metroda her gün illa karşılaştığım dilencileri kovarken, birileri illa koruyordu. Bir de üstelik bu dilencilerin sözüm ona sattıkları kağıt mendilleri onlara iade ediyorlardı.
Sonra bir adam dikkatimi çekti. Verme, onlar senden-benden zengin dediğimde, Saydın mı diye beni tersledi. Sonra adam dikkat ettim, hemen her dilenene 10-20, eline geçen banknotu veriyordu. Hesap ettim, yol boyunca en az 60 lira verdi. O parayla taksi tutarak da gidebilirdi. Bu şekilde davranan bir kaç kişi vardı. Sanki metroya, o saatlerde, o dilencilere sadaka vermek için, o saatlerde (kalabalık saatlerde müzisyenler ve dilenciler olmuyordu) metroya biniyor gibiydiler.
Bu dilenci finansörlerinin ilginç bir özelliği de çocuklar hariç (bunlar okul harçlığı yalanını söyleyip, okul saatini metroda dilenerek geçiren ve İzmir'in dağlarında hariç her hangi bir şarkıyı düzgün çalamayan dilencilerdi.) müzisyenlere para vermemeleriydi.
Sokak müzisyenleri dilencilerden daha az para kazanır. Bu yüzden de bazıları sokak müzisyenliği ile dilenciliği birleştirmiştir.  Yırtık, pırtık, hırpani giyinir ve yanlarında benzer şekilde dolaşan çocuklarını getirirler.
Reşat Nur Güntekin'de Harabelerin Çiçeği aldı kısa romanında, yüzü mahvolmuş bir gencin, iş istemeye iş bulamayıp, ; iş vermeyen kişilerce eline bolca para sıkıştırılmasını anlatır.
Dilenciye para vermenin iki faşist yönü vardır. İlki dilenen kişi, bizim üstünlük ve güçlü olma egomuzu okşar.
İkincisi ise dilenciler çok para kazansa da hep dilencilik yapar. Parasını biriktirir ve gayrı menkul yapar, ama asla harcamaz. Sokaklarda, hırpani şekilde yaşar. Bence bir meslekten çok, bir hastalıktır. Dilenen bir çocuğa para verirseniz, ailesi ya da onu dilendirenler her kimse,  o çocuğu dilenirmeye devam edecektir. Dilencilere para verenler, biraz da bu bilinçle para verir.



5 Haziran 2019 Çarşamba

KEŞFEDİLMESİ GEREKEN BİR DİSTOPYA KLASİĞİ-DEMİR ÖKÇE


demir ökçe ile ilgili görsel sonucuJack London, ülkemizde ve dünyada çok tanınan bir yazardır ama ne yazık ki ülkemizde eksik anlatılmaktadır.
Gençlik onu daha çok Vahşetin Çağrısı ve Beyaz Diş romanları ile tanımakta. Oysa London, Amerika'da aynı zamanda fururist (geleceği tahmin) ve politik bir yazardır. Alaska ve Okyanusya'yı en iyi anlatan yazarlardandır.
Ademden Önce, Evrim teorisine bir saygı duruşudur. Kızıl Veba, kıyamet senaryolarının ilki olabilir. Bir evsiz kılığına girip, Londra'daki yoksulların halini anlatmıştı.
Öte yandan anti kapitalist ve sosyalist yönünü de unutmamalı. Gerçi onun sosyalistliği, biraz ırkçılıkta taşır, beyaz ırkı her zaman yüceltmeye çalışır.
martin eden ile ilgili görsel sonucuİlginç olan ise, Okyanusya öykülerinde yerlileri (bu günkü gençliğin deyimi ile) gömerken,  onları birer zavallı gibi gösterirken; Alaska yerlileri için bunu yapmaz. Bununda sebebi, o yıllarda da beyazların, Alaska yerlilerinin bilgi ve tecrübelerine muhtaç olmalarıdır.
Deniz Kurdu romanında kaptanı Wolf Larsen, Mobydick'in Kaptan Ahab'ının taklidi gibi görünse de, 20. yy'ın diktatörlerinin bir prototipi gibidir. Wolf, Ahab'ın aksine entelektüel ve kültürlüdür. Ahab ise tek bir hayvana, balina Mobydick'e takıntılıdır. Wolf ise, kötülüğüne felsefi olarak bağlıdır ve fok avından kalan günlerini okuyarak ve düşünerek geçirmektedir.

cesur yeni dünya ile ilgili görsel sonucuDiğer bir siyasi romanı, Ay Vadisi'dir. Burada işçiler, grev yapmaktan vazgeçer ve bir işçi ailesi şehirden uzak, kendi yaşamlarını kurar. Martin Eden'da ise, yazarlıkla sınıf atlayan bir işçinin bunalımı anlatır.
En önemlisi 1906'da yayımladığı Demir Ökçe'dir. Aldous Huxkey, meşhur Cesur Yeni Dünya romanını, Demir Ökçe'yi okuduktan sonra yazmaya başladığını söylemiştir.      
ademden önce ile ilgili görsel sonucuRomanın önemi sadece bir disütopya olması değildir. Roman, 1920 ve 30'lu yıllarda dünyayı kasıp, kavuran faşizmi önceden öngörmesidir. Romanda bazı sektörlerdeki işçilerin ayrıcalıklı olması, burjuva çocuklarının devlet kademelerinde görev alacaklarını,  devletin burjuvaziyi daha da zenginleştireceğiniz, oligarşinin kobileri de yutacağını falan, hep bu romanla önceden tahmin eder.
Daha da önemlisi kapitalizmin, demokrasi oyununu köşeye sıkıştığında nasıl yırtıp, atacağını da en iyi anlatan kitaptır.

Kitap, faşizmin yavaş yavaş ilerleyişini ve milliyetçilik duygularını nasıl kullandığını, işçi sınıfının haklarını nasıl kıstığını çok güzel anlatıyor. 
İşin ilginci, bu olayları, sanki faşizan ihtilal A.B.D'de olmuş gibi anlatıyor. Romanda sanki faşizm bitmiş de yıllar sonra birileri belgeler üzerinden o yılları tekrar anlatıyormuş gibi bir anlatım var.
Roman,  garip bir şekilde, önemsizmiş gibi gösterilmekte ve çok fazla adı alınmamakta. London' ın ismi, sadece Vahşetin Çağrısı ve Beyaz Diş gibi bir kaç fantastik romana hapsedilmek istenmekte.
Oysa günümüz kapitalist terörünü ,askeri darbelerini ve kademe kademe artan devlet baskısı, kırpıla kırpıla kuşa çevirilen emekçi haklarını anlamak için, Demir Ökçe romanını tekrar keşfetmemiz şart.

10 Mayıs 2019 Cuma

TÜRK GİBİ BAŞLAYIP BİTİREMEMEK-OKUL MECLİSLERİ

Türk Gibi Başlayıp Bitirememek
Türk gibi başlayıp, İngiliz gibi bitir lafı çok eskidir. Hatta ben bayağı eski bir kitapta,  Türk gibi başla, Alman gibi sebat et, İngiliz gibi bitir şeklinde olana da rastladım.
Tarihimiz ne yazık ki bunun örnekleri ile dolu. Hatta Cumhuriyet tarihinden örnekler verelim. En ünlüsü Köy Enstitüleri, ne kadar kısa sürdü, bu nesil inanamaz. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü, sadece bir dönem mezun verebilmiştir.
gap projesi ile ilgili görsel sonucuBunlar gibi pek çok büyük projeler, çoğu da sessiz sedasız bitti. Köy enstitülerinin bitirilmesi, komünizm tehlikesi yaygarası ile bayağı gürültülü oldu.
Pek çok gürültü ile başlayan şey, sessizce bitti.Mesela efsanevi GAP projesi: Türkiyeyi bir tarım devi yapacaktı. Sırf GAP ile sulanan arazi, Türkiyeyi beş kere beslerdi. Tarımın iyice dibe vurduğu bu günlerde bu haberi hatırlamak bazı kişilere acı verebilir. Bir sürü barajla ülkenin doğusunu göller yöresine çevirdik ama tarımda dibe batmışız ülke olarak. Sebebi de tarımda üretimi arttıracak politika üretilmemesi.
Devletin tarım için birincil görevi inşaat yapmak değil, politika yapmaktır.
f1 istanbul park ile ilgili görsel sonucuİkinci hususta, 1967'de Turgut Özal'ın, şimdilerde kapanan Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarı olması ile başlayan, 90'larda çılgınlığa ulaşan teşvik kredileri. 90'larda gene doğuda DPT'nın paraları ile bir sürü sözde fabrika kuruldu. O teşvik çılgınlığından geriye terk edilmiş binalar kaldı.
Devletin  sanayi için birincil görevi kredi vermek değil,  sanayi için politika üretmektir.
Hem devlet planlama teşkilatı banka değildi, banka oldu.
Şu anki mevcut iktidarın da pek çok icraatı öyle oldu.
Önce Avrupa Birliği üyesi olma ve serbest dolaşım hayallerini hatırlayalım. Gerçi bu masal Tansu Çiller döneminden kalmadır ama bu iktidarın da , gündüz vakti patlattığı havai fişekleri ve gene günüz vakti Ankara Kızılay meydanını kapatarak, konser-miting vermesini unutmayalım. (Gerçi orada yüz kişi ya vardı, ya yoktu.)
fatih projesi tablet ile ilgili görsel sonucuÖyle ki, say say bitmiyor.  Mesela Formüla 1 İstanbul'a turist yağdıracaktı. Kamu bankaları (Ziraat, Vakıf ve Halkbank) merkezi İstanbul'a taşınınca, Merkez bankası da İstanbul'a taşınacaktı (Ekşisözlük'te ilgili başlık halen duruyor). İstanbul,tıpkı Londra gibi, bankalar arası para piyasasının merkezi olacaktı. 
Eğitimde de pek çok şey böyle gümbür gümbür başlayıp, sessizce bitti. Okul sütü ve Fatih projeleri mesela. Fatih geriye, okullardaki akıllı tahtalar kaldı. Sayesinde sunumlar ve videolar gösteriyoruz. Hesapta tüm ders kitapları tabletlerde olacaktı vs vs. 
Bu cuma günü de sessizce okul meclisi ve okul başkan seçimlerini iptal ettikleri gibi, üzerine bir de yasakladılar. Türk demokrasisi gibi çok işleyen bir şey değildi. Gene de öğrenciler, aday olmayı, propaganda yapmayı, sandık görevlisi olmayı, oy saymayı, tutanak tutmayı falan öğreniyordu. Demek ki artık buna da gerek görülmemiş.
O kadar sessiz sedasız oldu ki, muhalif basın dahi halen haber yapmadı.