Yalan, konuşmanın kendisinden bile öncedir. Mesela pek çok kelebeğin kanadında iki tane kocaman göz deseni vardır. Kendisini avlamaya gelen kuşlar, kendisini kedi sansın isterler. Pek çok böcek, dala, yaprağa, kuş gübresine benzetir, aynı amaç için.
Yalan koku ile de olabilir. Bir tür örümcek var, ağlarını ucunca yapışkanlı bir topla sallayıp, dişi kokusu sanan güveleri avlıyor.
Yalanın kötü yanı, insanların bu yalanlara kendilerinin de inanmasıdır. Çünkü yalan pek çok insan farkına varmasa da başkasını kandırmak kadar, kendisini kandırmak için de yalan söyler. En gerçekçi, hatta karamsar insan bile, gerçekleri biraz yalanla şekerlemedikçe yiyemez. Gerçekler aslında hiç bir insanın hazmedemeyeceği kadar acıdır.
Yalan insan ruhuna o kadar yerleşmiştir ki çoğu toplumda nasılsın sorusuna, iyiyim demek bir selamlaşma töreninin bir parçası olmuştur.
Mitomani ise yalan söyleme hastalığıdır. Amacı toplumda odak noktası olmak, başkalarının gözünde yücelmektir.
Topluluklar içindeki mitomani, kendilerini fazla yüceltmek, başkalarını fazla kötülemek şeklinde olur.
Destanlar ve efsaneler bu şekilde oluştuğu gibi başka toplumlar üzerine söylentiler de bu şekilde oluşur. Yahudilerin yılda bir kez Hristiyan çocukları iğneli fıçıda öldürüp, kanını içtikleri; Alevilerin mum söndü yaptığı veya putperest Yunanların orgy (grup seks) yaptıkları gibi dedikodular da bunu sonucudur.
Bu faşizan mitomanide insanlar yalanlara inanmasalar da, işlerine gelince inanıyormuş gibi yaparlar. Naziler, Yahudi kanının kirli olduğundan bahsederlerken, yaralı askerler için toplama kamplarındaki Yahudiler ve Romanlar olmak üzere bütün esirlerin kanlarını hunharca sömürüyorlardı.
Faşizan mitomani, kendisini yüceltmenin bir bahanesini hep bulur. Müslümanlar savaşlarını cihat, yani İslamı yaymak için yapar.
Oysa Osmanlı Balkanlarda, Emeviler İber yarım adasına, Tatarlar Rusya'da halkı Müslüman etmek için o kadar da uğraşmamışlardır. Yüksek cizye vergisi toplamayı tercih etmişlerdir.
İngilizler ve Fransızlar işgal ettikleri yerleri medenileştirme iddiasında bulunmuşlardır. Oysa bu gün dünyanın en yoksul ülkeleri, bu ülkeleri eski sömürgeleridir.
Çocukluk ve gençlik yıllarımda Sünnilerin önemli bir bölümünün bu mum söndü rivayetine inandıklarını sanırdım. Lakin üniversite biter bitmez öğretmenliğe başlayınca, dünürcülük yapıp, beni evlendirmek isteyen Sünni, hatta Sağcı arkadaşlarım oldu. Sonra Faşizmin böyle yalanları hep ürettiğini, işine gelince suçlamak için kullandığını, gelmeyince de yokmuş gibi yaptığını öğrendim.
Bu mum söndü yalanının kökeninin çok eski olduğunu, Sünni ulemanın kendisine biraz muhalif herkes için bu iftirayı attığını da öğrendim.
Öğretmenliğe ilk başladığımda, sağcılarda bu mitomaninin ne kadar çok olduğunu bilmiyordum.
Sadece solcular için değil, birbirleri hakkında da ağza alınmaz dedikoduları oracıkta üretiyorlardı.
Joseph Goebbels'in meşhur ilkelerini hatırlayalım. Sürekli yalan söyle, yalanında ısrar et, yakalanıca daha büyük yalan söyle gibi ilkeleri Goebbels kendisi uydurmamıştı.
Naziler, anlattıklarına göre bu ilkeleri kiliseden almışlardı. İsa'nın hikayesini sürekli anlatıp, herkesin gerçek yapmıştı.
Gene ilk atandığım ilçe-köye kadar mitomanlığı başka yerde görmedim ama mitomanlık tanıdığım sağcı herkeste vardı. Sonra okuduğum eserlerde de mitomanlık gördüm.
En meşhuru, uzaya giden ilk insan olan Gagarin'in uzayda Allah'ı göremediğini söylediği iddiasıdır ki, bu dedikodu da Kısakürek'in Büyük Doğu topluluğunun çıkardığı bir dedikodudur ve amacı da uzaya ilk komünistlerin gitmesinin yarattığı etkiyi azaltmaktı. Kısakürek bunun için şiir bile yazdı. Oysa bu kocaman bir yalandı. Din kültürü bu yalanı uzun yıllar okullarda anlattı. Gagarin inançlı bir komünist olarak muhtemelen bir Ateistti ama ne o, ne de Sovyet yönetimi dindarları kızdıracak böyle bir kışkırtmaya izin vermezdi.
Cemil Meriç'de Diderot'un Fransız ordusuna çürük yumurta sattığını falan yazmakla kalmaz, Fransız aydınlanmasını ünlü tüm yazarlarına, filozoflarına bir bahane ile hakaret eder.
Bu Faşizan mitomani halen de devam ediyor.
Bilmem kaç haftadır camide içki içenlerin videoları gösterilecek. Caminin imamı bile bu olayı ret etti ama halen ne videoyu yayımlıyor, ne de iddialarını geri çekiyorlar. Benzer bir durum, Kabataş'da yarı çıplak, deri elbiseli adamlar olayı için de geçerli.
Bundan yirmi yıl kadar sonra da söz konusu videoyu yok ettiler diyecekler.
Camilerin ahır yapılması ya da Atatürk-İnönü dönemi hakkında atılan hakaretler de böyledir.
Her sene Eylül ayında fındık ve diğer tarım ürünleri ile inşaat işçileri bayrak yakma veya Apo'yu dersteklemeden dolayı linç edilirler. Oysa asıl sebep, işverenin üç kuruşluk yevmiyeleri vermek istememesi ya da daha ucuza işçi bulmasıdır.
Faşist mitomani evrenseldir.
Yalan koku ile de olabilir. Bir tür örümcek var, ağlarını ucunca yapışkanlı bir topla sallayıp, dişi kokusu sanan güveleri avlıyor.
Yalanın kötü yanı, insanların bu yalanlara kendilerinin de inanmasıdır. Çünkü yalan pek çok insan farkına varmasa da başkasını kandırmak kadar, kendisini kandırmak için de yalan söyler. En gerçekçi, hatta karamsar insan bile, gerçekleri biraz yalanla şekerlemedikçe yiyemez. Gerçekler aslında hiç bir insanın hazmedemeyeceği kadar acıdır.
Yalan insan ruhuna o kadar yerleşmiştir ki çoğu toplumda nasılsın sorusuna, iyiyim demek bir selamlaşma töreninin bir parçası olmuştur.
Mitomani ise yalan söyleme hastalığıdır. Amacı toplumda odak noktası olmak, başkalarının gözünde yücelmektir.
Topluluklar içindeki mitomani, kendilerini fazla yüceltmek, başkalarını fazla kötülemek şeklinde olur.
Destanlar ve efsaneler bu şekilde oluştuğu gibi başka toplumlar üzerine söylentiler de bu şekilde oluşur. Yahudilerin yılda bir kez Hristiyan çocukları iğneli fıçıda öldürüp, kanını içtikleri; Alevilerin mum söndü yaptığı veya putperest Yunanların orgy (grup seks) yaptıkları gibi dedikodular da bunu sonucudur.
Bu faşizan mitomanide insanlar yalanlara inanmasalar da, işlerine gelince inanıyormuş gibi yaparlar. Naziler, Yahudi kanının kirli olduğundan bahsederlerken, yaralı askerler için toplama kamplarındaki Yahudiler ve Romanlar olmak üzere bütün esirlerin kanlarını hunharca sömürüyorlardı.
Faşizan mitomani, kendisini yüceltmenin bir bahanesini hep bulur. Müslümanlar savaşlarını cihat, yani İslamı yaymak için yapar.
Oysa Osmanlı Balkanlarda, Emeviler İber yarım adasına, Tatarlar Rusya'da halkı Müslüman etmek için o kadar da uğraşmamışlardır. Yüksek cizye vergisi toplamayı tercih etmişlerdir.
İngilizler ve Fransızlar işgal ettikleri yerleri medenileştirme iddiasında bulunmuşlardır. Oysa bu gün dünyanın en yoksul ülkeleri, bu ülkeleri eski sömürgeleridir.
Çocukluk ve gençlik yıllarımda Sünnilerin önemli bir bölümünün bu mum söndü rivayetine inandıklarını sanırdım. Lakin üniversite biter bitmez öğretmenliğe başlayınca, dünürcülük yapıp, beni evlendirmek isteyen Sünni, hatta Sağcı arkadaşlarım oldu. Sonra Faşizmin böyle yalanları hep ürettiğini, işine gelince suçlamak için kullandığını, gelmeyince de yokmuş gibi yaptığını öğrendim.
Bu mum söndü yalanının kökeninin çok eski olduğunu, Sünni ulemanın kendisine biraz muhalif herkes için bu iftirayı attığını da öğrendim.
Öğretmenliğe ilk başladığımda, sağcılarda bu mitomaninin ne kadar çok olduğunu bilmiyordum.
Sadece solcular için değil, birbirleri hakkında da ağza alınmaz dedikoduları oracıkta üretiyorlardı.
Joseph Goebbels'in meşhur ilkelerini hatırlayalım. Sürekli yalan söyle, yalanında ısrar et, yakalanıca daha büyük yalan söyle gibi ilkeleri Goebbels kendisi uydurmamıştı.
Naziler, anlattıklarına göre bu ilkeleri kiliseden almışlardı. İsa'nın hikayesini sürekli anlatıp, herkesin gerçek yapmıştı.
Gene ilk atandığım ilçe-köye kadar mitomanlığı başka yerde görmedim ama mitomanlık tanıdığım sağcı herkeste vardı. Sonra okuduğum eserlerde de mitomanlık gördüm.
En meşhuru, uzaya giden ilk insan olan Gagarin'in uzayda Allah'ı göremediğini söylediği iddiasıdır ki, bu dedikodu da Kısakürek'in Büyük Doğu topluluğunun çıkardığı bir dedikodudur ve amacı da uzaya ilk komünistlerin gitmesinin yarattığı etkiyi azaltmaktı. Kısakürek bunun için şiir bile yazdı. Oysa bu kocaman bir yalandı. Din kültürü bu yalanı uzun yıllar okullarda anlattı. Gagarin inançlı bir komünist olarak muhtemelen bir Ateistti ama ne o, ne de Sovyet yönetimi dindarları kızdıracak böyle bir kışkırtmaya izin vermezdi.
Cemil Meriç'de Diderot'un Fransız ordusuna çürük yumurta sattığını falan yazmakla kalmaz, Fransız aydınlanmasını ünlü tüm yazarlarına, filozoflarına bir bahane ile hakaret eder.
Bu Faşizan mitomani halen de devam ediyor.
Bilmem kaç haftadır camide içki içenlerin videoları gösterilecek. Caminin imamı bile bu olayı ret etti ama halen ne videoyu yayımlıyor, ne de iddialarını geri çekiyorlar. Benzer bir durum, Kabataş'da yarı çıplak, deri elbiseli adamlar olayı için de geçerli.
Bundan yirmi yıl kadar sonra da söz konusu videoyu yok ettiler diyecekler.
Camilerin ahır yapılması ya da Atatürk-İnönü dönemi hakkında atılan hakaretler de böyledir.
Her sene Eylül ayında fındık ve diğer tarım ürünleri ile inşaat işçileri bayrak yakma veya Apo'yu dersteklemeden dolayı linç edilirler. Oysa asıl sebep, işverenin üç kuruşluk yevmiyeleri vermek istememesi ya da daha ucuza işçi bulmasıdır.
Faşist mitomani evrenseldir.