Amerika Birleşik Devletleri başkan yardımcısı Joe Biden'ın sözleri yaklaşık yedi ay sonra Türkiye'de gündem oldu. AKP'yi darbe ile değil, seçimle indireceğiz dedi ve muhalefette dahil olmak üzere tüm Türkiye'nin tepkisini çekti.
Oysa epey bir zaman önce, Rus uçağının düşürüldüğü zaman, üst düzey bir Rus politikacı, televizyonda canlı yayımda, Rusya için AKP'yi indirip, CHP'yi iktidara getirmek dedi. Aynen böyle dedi. (Olayın videosunu bulmaya üşeniyorum ama oldu böyle bir olay)
Olayı Türkiye'de kimse umursamadığı gibi, daha sonra Fetö ve 15 Temmuz'un da etkisi AKP ile Putin Rusya'sı can ciğer kuzu sarması olup, Amerika'yı kıskandı.
Bizde nasıl yeni Osmanlıcılar, Osmanlıyı en güçlü hali ile hatırlayıp, bir sürü ülkeyi küçümsüyorsa, beyaz adamlar da halen aynı kafada ve dünyanın geri kalanı ile oyuncak gibi oynama kafasında.
Gerçi itiraf edelim, beyaz adam egemenliği 1922 Kurtuluş Savaşımız ve 2. Dünya Savaşından sonra hızla gerilemekte ise de halen çok güçlü.
En son teknoloji dehası milyarder Elon Musk, Bolivyalı bir takipçisine, Bolivya'da olan bir darbe ile ilgili olarak, İstediğimiz zaman darbe yaparız, buna alışın dedi.
6 Underground filmi de bu konuda yapılmış en zırva film. Bir çeşit aksiyon pornosu da diyebiliriz. Maksat aksiyon olsun diye arabalar uçuyor, kovalamacaların biri bitiyor, diğeri başlıyor. Yönetmen Michael Bay, Hollywood'un Bombacı Mülayim'i. İstisnasız her filmde en fazla on beş dakika ara ile bombalar patlıyor, bir yerler yıkılıyor. Adama romantik komedi filmi versen, onda bile bir kaç yüz kilo dinamit patlatır.
Filmi, film eleştirisi yapan youtuberlar zaten yerin yedi kat dibine gömmüş. Biraz zorlansa absürt komedi olacakmış. Film, ara konuşmalar hariç kabaca üç bölüm. Floransa, Hong Kong ve hayali Turgiya ülkesi bölümleri.
İlk iki bölüm, özellikle de ilk bölüm, ülke tanıtımı. Malumunuz İtalya ve (her ne kadar Çin ile arasında bayağı fark olsa da bir şekilde Çin'e bağlı olan Hong Kong'un da dahil olduğu) Çin, korona salgınından dolayı turizm sektöründe çok para kaybetti.
Turizm denilince de bizim küçük burjuvaların bir kaç yüz yuroyu denkleştirip gittikleri bir kaç günlük hızlı turları anlamayın. Özelikle İtalya ve Fransa'nın asıl turist kaynağı, diğer
ülkelerin zenginleri ve ünlüleridir. Bu zengin ve ünlüler, sırf alış veril için bile yılda bir kaç kez Fransa ve İtalya'ya gider, beş yıldızlı otellerde kalır, mini bardan da korkmadan faydalanır, zaten Türkiye, Mısır, Bangladeş gibi ülkelerde yada koronayı getiren Çinliler gibi yabancı işçilerin diktiğ, tasarımını da gene bu ülkelerdeki stilist kızların yaptığı elbise, ayakkabı ve mobilyalara, Türkiye'de bir tekstil atölyesi kuracak kadar servet bırakırlar. Çünkü bu markalar, İstinye Park gibi Türkiye'deki mağazalara her tasarımlarını göndermezler.
Pasifik Asya'da ise fuarlar ülkesi Hong Kong benzer durumda. Turizmde kuraldır, işler dursa da, tanıtım durmamalıdır.
Üçüncü bölümde hedef alına ülke ise çok açıkça Türkiye. Sadece ülkenin adının Turgistan olmadı değil bana bunu düşündüren. Sulan 1. Ahmet'in kardeşlerine kafes hayatı yaşatıp, katletme geleneğini bırakması da açıkça söyleniyor. (Kafes hayatı da bir tek Osmanlı'da olmuştur. Avrupa'da orta çağda ara ara manastıra kapatma olmuştur.) Filmde ülke Arap ülkesi gibi gösterilmiş, o başka.
Sultanın, pardon başkanın kardeşinin kafesi de ülke dışında, Hong Kong'da. Bana Pensilvanya'da kafes hayatı yaşayan birilerini hatırlattı. Bence de onu kastediyorlar ama Amerikalılar artık bu işe açıkça devletlerinin karışmasını istemiyorlar.
Kanlı Pazar'da kıblenin tersinde duran 6.Filoya karşı namaz kılan İslamcılar bile Amerikan karşıtı olmuş durumda. Bu yüzden filmde bile olsa Amerikan devletinin böyle şeylere karışıyor göstermemek için senaryonun temeli absürt bir hikayeye dayanıyor. Milyarderin biri kendisini ölü gösterip, beş kişi daha bulup, onları da ölü gösterip, süper aksiyonlarla dünyayı kötülerden kurtarıyor.
Sadece altı kişi olduklarından, diktatörü devirmek için yaptıkları, ulusa sesleniş sırasında yayına girip, halkı isyana teşvik etmek. O sahneyi izlerken merak ettim, cumhurbaşkanımızın 97 kanalda birden yayımlanan konuşmasına girilebilir mi diye. Gel gelelim öyle tek bir konuşma ile halk sokağa çıksa bile Gezi, hatta George Floyd olaylarında olduğu gibi zamanla sönmeye mahkumdur. İsyanı örgütleyecek birileri gereklidir.
Film, sanki bir şeyleri kışkırtmak ama sorumluluğu almak istemeyen birilerince hazırlanmış gibi. Bizin tamamen varlığını unuttuğumuz Fetö ve örgütünün Amerika için halen umut olarak görüldüğünü düşünebiliriz.
Diktatörün demokrasi aşığı kardeşi bana hep Fetö'yü ve diğer tarikatları hatırlattı. Siyasal İslam eskiden İngiliz Muhipleri Cemiyetine bağlıydı, bu gün Nato. 2016 öncesine kadar İslamcıların Amerika aleyhine bir yazısına rastlayamazsınız.
Saddam Hüseyin ve Kaddafi, şeyhleri aracılığı ile satın alınan generalleri sayesinde çabuk yenilmişti. Türkiye'de olmaz derseniz, 15 Temmuz sonrası helikopterleri ile Yunanistan'a iltica eden subayları hatırlayın.
Olayı Türkiye'de kimse umursamadığı gibi, daha sonra Fetö ve 15 Temmuz'un da etkisi AKP ile Putin Rusya'sı can ciğer kuzu sarması olup, Amerika'yı kıskandı.
Bizde nasıl yeni Osmanlıcılar, Osmanlıyı en güçlü hali ile hatırlayıp, bir sürü ülkeyi küçümsüyorsa, beyaz adamlar da halen aynı kafada ve dünyanın geri kalanı ile oyuncak gibi oynama kafasında.
Gerçi itiraf edelim, beyaz adam egemenliği 1922 Kurtuluş Savaşımız ve 2. Dünya Savaşından sonra hızla gerilemekte ise de halen çok güçlü.
En son teknoloji dehası milyarder Elon Musk, Bolivyalı bir takipçisine, Bolivya'da olan bir darbe ile ilgili olarak, İstediğimiz zaman darbe yaparız, buna alışın dedi.
6 Underground filmi de bu konuda yapılmış en zırva film. Bir çeşit aksiyon pornosu da diyebiliriz. Maksat aksiyon olsun diye arabalar uçuyor, kovalamacaların biri bitiyor, diğeri başlıyor. Yönetmen Michael Bay, Hollywood'un Bombacı Mülayim'i. İstisnasız her filmde en fazla on beş dakika ara ile bombalar patlıyor, bir yerler yıkılıyor. Adama romantik komedi filmi versen, onda bile bir kaç yüz kilo dinamit patlatır.
Filmi, film eleştirisi yapan youtuberlar zaten yerin yedi kat dibine gömmüş. Biraz zorlansa absürt komedi olacakmış. Film, ara konuşmalar hariç kabaca üç bölüm. Floransa, Hong Kong ve hayali Turgiya ülkesi bölümleri.
İlk iki bölüm, özellikle de ilk bölüm, ülke tanıtımı. Malumunuz İtalya ve (her ne kadar Çin ile arasında bayağı fark olsa da bir şekilde Çin'e bağlı olan Hong Kong'un da dahil olduğu) Çin, korona salgınından dolayı turizm sektöründe çok para kaybetti.
Turizm denilince de bizim küçük burjuvaların bir kaç yüz yuroyu denkleştirip gittikleri bir kaç günlük hızlı turları anlamayın. Özelikle İtalya ve Fransa'nın asıl turist kaynağı, diğer
ülkelerin zenginleri ve ünlüleridir. Bu zengin ve ünlüler, sırf alış veril için bile yılda bir kaç kez Fransa ve İtalya'ya gider, beş yıldızlı otellerde kalır, mini bardan da korkmadan faydalanır, zaten Türkiye, Mısır, Bangladeş gibi ülkelerde yada koronayı getiren Çinliler gibi yabancı işçilerin diktiğ, tasarımını da gene bu ülkelerdeki stilist kızların yaptığı elbise, ayakkabı ve mobilyalara, Türkiye'de bir tekstil atölyesi kuracak kadar servet bırakırlar. Çünkü bu markalar, İstinye Park gibi Türkiye'deki mağazalara her tasarımlarını göndermezler.
Pasifik Asya'da ise fuarlar ülkesi Hong Kong benzer durumda. Turizmde kuraldır, işler dursa da, tanıtım durmamalıdır.
Üçüncü bölümde hedef alına ülke ise çok açıkça Türkiye. Sadece ülkenin adının Turgistan olmadı değil bana bunu düşündüren. Sulan 1. Ahmet'in kardeşlerine kafes hayatı yaşatıp, katletme geleneğini bırakması da açıkça söyleniyor. (Kafes hayatı da bir tek Osmanlı'da olmuştur. Avrupa'da orta çağda ara ara manastıra kapatma olmuştur.) Filmde ülke Arap ülkesi gibi gösterilmiş, o başka.
Sultanın, pardon başkanın kardeşinin kafesi de ülke dışında, Hong Kong'da. Bana Pensilvanya'da kafes hayatı yaşayan birilerini hatırlattı. Bence de onu kastediyorlar ama Amerikalılar artık bu işe açıkça devletlerinin karışmasını istemiyorlar.
Kanlı Pazar'da kıblenin tersinde duran 6.Filoya karşı namaz kılan İslamcılar bile Amerikan karşıtı olmuş durumda. Bu yüzden filmde bile olsa Amerikan devletinin böyle şeylere karışıyor göstermemek için senaryonun temeli absürt bir hikayeye dayanıyor. Milyarderin biri kendisini ölü gösterip, beş kişi daha bulup, onları da ölü gösterip, süper aksiyonlarla dünyayı kötülerden kurtarıyor.
Sadece altı kişi olduklarından, diktatörü devirmek için yaptıkları, ulusa sesleniş sırasında yayına girip, halkı isyana teşvik etmek. O sahneyi izlerken merak ettim, cumhurbaşkanımızın 97 kanalda birden yayımlanan konuşmasına girilebilir mi diye. Gel gelelim öyle tek bir konuşma ile halk sokağa çıksa bile Gezi, hatta George Floyd olaylarında olduğu gibi zamanla sönmeye mahkumdur. İsyanı örgütleyecek birileri gereklidir.
Film, sanki bir şeyleri kışkırtmak ama sorumluluğu almak istemeyen birilerince hazırlanmış gibi. Bizin tamamen varlığını unuttuğumuz Fetö ve örgütünün Amerika için halen umut olarak görüldüğünü düşünebiliriz.
Diktatörün demokrasi aşığı kardeşi bana hep Fetö'yü ve diğer tarikatları hatırlattı. Siyasal İslam eskiden İngiliz Muhipleri Cemiyetine bağlıydı, bu gün Nato. 2016 öncesine kadar İslamcıların Amerika aleyhine bir yazısına rastlayamazsınız.
Saddam Hüseyin ve Kaddafi, şeyhleri aracılığı ile satın alınan generalleri sayesinde çabuk yenilmişti. Türkiye'de olmaz derseniz, 15 Temmuz sonrası helikopterleri ile Yunanistan'a iltica eden subayları hatırlayın.